Irkçılık yalnızca sokaklarda, köşe başlarında karşınıza çıkacak bir durum veya sözlü taciz değil. Irkçılık zaman zaman devlet yetkililerinin de desteklediği ve açık açık bunu körüklediği durum da olabiliyor. Geçmişte de, günümüzde de… 1800’lü yılların sonunda Amerika’da siyahilere karşı yürülükte olan “eşit ama ayrı” kanunu ve süreç içerisinde kitlesel bir mücadele nasıl yıkıldığına bir bakalım.
Irkçılığın ne kadar büyük bir utanç olduğunun dünyadaki en kötü örneklerinden “eşit ama ayrı” Amerika’da siyah ve beyazların bir arada bulunmamasını sağlayan çirkin mahkeme kararı.
Mahkeme kararı siyahi vatandaşları her alanda beyazlardan ayırmak için tasarlandı. Beyaz vatandaşlardan uzak durma koşuluyla siyahileri belli hak ve hizmetlerden faydalanmasını sağlayan son derece kötü bir yasa.
Özellikle Amerika’nın bazı eyaletlerinde fazlasıyla önemsenen bu yasa Plessy V.Ferguson davası ile başladı.
Davanın trajıkomik konusu; Homer Plessy adındaki bir siyahi Amerikalı’nın, New Orleans’tan Lousiana’ya gitmek için bindiği trende bir beyazın yanına oturmasından ibaret.
Çünkü trenlerde bile siyahlar için ayrı vagonların kullanılması istenir, oysa Homer bunu çiğnemiş oldu.
Bir beyazın yanına oturduğu için tutuklanıp hakim karşısına çıkartılıp ve 20 dolar para cezasıyla birlikte 20 gün de hapis cezası aldı.
Yerel mahkemenin Homer’in itirazını reddetmesi üzerine Amerika Yüksek Mahkemesi’ne giden dava, burada da aynı sonuçla karşılaşınca Homer hapse atıldı.
“Eşit ama ayrı” ilkesinin uygulandığı karar ile, gelecek 60 yılda siyahiler beyazlara “eşit ama ayrı” tutuldu.
Abraham Lincoln köleliği yasaklayana dek siyahiler maalesef yasal açıdan da desteklenen bir ırkçılık ile karşı karşıya kaldı.
Irkçılığa karşı sürdürülen mücadele çok büyük aşamalar kat etmese de, 1950’li yıllardaki hareket bireysellikten çıkarak, daha kitlesel tepkiye dönüşmeye başladı.
Bu direnişin kırılma noktalarından en önemlilerinden biri, Alabama eyaletinin başkenti Montgomery’deki otobüs boykotu eylemi.