Plaza hayatı veya daha uygun bir şekilde söylersek Profesyonel Hayat çok fazla mavra konusu oldu son yıllarda, olmaya da devam ediyor. Üzerine kitaplar yazılan, parodiler çevrilen ve internette kendinden çok geyiği dolaşan plaza insanlarını Enneagram’a göre tanımak istersek ne olur peki?
Siz de bir plazayı ekmek teknesi bellediyseniz ve her gün hayatınızı kazanmak için bu camlı binalardan birine gidip geliyorsanız, birazdan listeleyeceğimiz tipler hiç yabancı gelmeyecektir. O halde bakalım ‘Plazanın 9 Tipi’ kimlermiş?
Ennegram ne ola ki derseniz, sizi şu listemize alalım.
Tip 1- Plazanın Mükemmeliyetçileri
Ofiste nuh diyen ama peygamber demeyen biri varsa onlar Tip 1’lerdir. Şirket kurallarının yılmaz savunucuları, kuraldan fazla kuralcılardır. Ne kadar prosedür, yönetmelik, düzenleme, prensip, tüzük, süreç, sistem oeeh işte varsa bunların başının altından çıkar. Fazlasıyla detaycı, oldukça dikkatlidirler, kolay kolay bir şey atlamazlar, ez kaza böyle bir şey olsa sorumluluğu üzerlerine alırlar. ‘‘Yok’’ dediklerinde yoktur, boşuna ısrar etmeyiniz. Sürekli eleştirebilecek bir enerjiye sahiptirler ama sorsanız eleştirmiyor, doğruyu söylüyorlardır. Size adeta öğretmeninizi hatırlatırlar. Giyim-kuşamlarına pek dikkat ederler. Kıyafetleri mutlaka ütülü, ayakkabıları hep boyalıdır. Free-friday’e smart casual fitnesini karıştıran bunlardır. Mesai saatleri konusunda çok hassastırlar. Geç gelmez, erken çıkmazlar. Dakik kelimesinin vücut bulmuş halidirler. Onlar için eşitlik adalettir, herkese her zaman ve her durumda aynı davranılması gerektiğini düşünürler. Objektif görünseler de sahip oldukları norm ve etik anlayışlarına göre subjektif de davranabilirler.
Protokol insanıdırlar, hiyerarşiye önem verirler, formal bir iletişim dili kullanırlar. Genelde şirketlerde çok uzun yıllar çalıştıkları için çevreleri tarafından uzmanlıklarına başvurulan kişi olurlar. Eğri tablo, patlak lamba, kirli çatal, bozuk kol hep onlara denk gelir.
Son söz: ‘‘Prosedür böyle, ben bir şey yapamam kusura bakmayın’’
Hangi mevkide oynarlar?
İş hayatına uygun yapıları nedeniyle çoğu departmanda olabilseler de, hukuk, muhasebe, finans, denetim, idari işler gibi departmanlarda onlarla daha sık karşılaşırız. İstikrarlı karakterleri sayesinde büyük bir sorun yaşamazlarsa başladıkları şirketten emekli olabilirler. Sorumluluk bilinçleri yüksektir, bu sayede iş hayatında başarılı olmaları da muhtemeldir 1’lerin.
Tip 2 – Sevelim sevilelim, bu plaza kimseye kalmaz
İş görüşmesine geldiğiniz gün plaza içinde yolunu kaybettiğinizi, alık alık ortada dolanmanızdan anladı ve hemen gelip sizle tanıştı, yol gösterdi. İşte o arkadaşımız muhtemelen bu tipte bir karakter.
Onlar mail iletişimini pek sevmezler. Eğer mecbur kalıp mail atmaları gerekmiş ise, hemen ardından telefonunuz çalar: “Sana bi mail attım bakar mısın?” ya da “Dur ben geleyim beraber bakalım” diyen arkadaşlarımızdır onlar. Uzun uzun konuşurlar, sürekli virgül atarlar, söz sırası size geldiğinde ise size vereceği cevabın enerjisiyle sürekli araya girmek için hamle yaparlar. Tip 2’ler sürekli bir sosyalleşme peşindedir. Yemekler, organizasyonlar, turnuvalar hep bunların başının altından çıkar. Tek başına kaldıklarında sıkılır, onu bunu arar, milleti bir araya getirmeye ve kaynaştırmaya çalışırlar. Bu grubun erkekleri kanka, kadınları ise sevgi kelebeği olarak dolanır. Birinin yardıma ihtiyacı varsa anında yanlarında biterler. Onlar için önce insan gelir ama sonrasını unutabilirler. Sizi sizden daha fazla düşünürler, bunu da dile getirirler.
Yılın 364 günü mutlu mesut yaşarlar ama olur ya bir gün kötü olduklarında kimse ilgilenmezse oldukça alıngan davranabilirler. Aramızda kalsın ama ofiste bir haberin yayılmasını istiyorsanız, bunlara söyleyebilirsiniz.
Son söz: ‘‘Cansu’nun doğum günü var para topluyoruz hadi bakalım’’
Hangi Mevkide Oynarlar?
İyi bir dinleyici, etkili bir iletişim ve ilişki insanı olan Tip 2’ler insanın olduğu her okazyonda başarıyla iş yaparlar. İnsanla iletişimin yoğun olduğu tüm mevkilerde 10 numara oynarlar. Müşteri ilişkileri, Halkla İlişkiler ve Satış pozisyonlarında efsane olurlar.
Tip 3 – Plazanın Başarılı Çocukları
Onlar plaza dilinin mucitleridirler. Cümlelerinde her şeyi “yapıyor olacaklardır” şaşırmayın. Akıllarına sürekli süper, über muhteşem bir proje gelir ve hemen toplantı set ederler. Toplantılarında proje ile ilgili olumsuz şeyleri duymak istemezler. Oldu ki söylediniz, size hemen bununla ilgili bir görev assign ederler; ihaleyi aldığınızla kalırsınız. Işık hızıyla gündem değiştirirler ama deadline’lar önemlidir, onlara çok dikkat ederler. Yöneticileri update istediğinde ise her şey yolundadır ve iyi gidiyordur.
Tip 3’ler “Çok çalışıyorum”culardır; toplantılardan yemek yemeğe bile vakit bulamadıklarından şikayet ederler ama toplanmaktan çalışmaya vakit bulamıyor da olabilirler.
Kaporta, cila çok önemlidir. Takımları, tayyörleri her zaman şıktır; ceket mendil ceplerinde, bir elinde Moleskine, bir elinde Starbucks mug’ı plazayı arşınlarlar. Modayı yakından takip ederler. Ofiste armalı blazer ceket giyen biri varsa, muhtemelen Tip 3’tür o arkadaş. Kimi zaman Lamy, kimi zaman Mont Blanc kalemleri profesyonel aksesuar setinin değişmezidir. Gömleği kırışmasın diye emniyet kemeri takmayan, araba bagajında yedek kıyafet ve ayakkabı taşıyan biri görürseniz şaşırmayın, 3 numaradır o.
Son söz: Network her şeydir, kimse onlardan hızlı kartvizit çekemez.
Hangi Mevkide Oynarlar?
Pazarlama ve iletişim pozisyonları Tip 3’lerin 10 numara oynayıp efsane olacağı mevkilerdir. Şirketin organizasyon yapısına göre bazı satış pozisyonlarında da başarılı olabilirler. Son olarak, bulundukları alan ne olursa olsun yönetici olmadan rahat etmezler.
Tip 4 – Plazanın Seçkin, Gri Bulutları
Gözleri buğulu nemli, derin uçurumların kenarında yürüyormuşçasına baktığınız, hep yanına gidip ‘Bi şey mi oldu?’ diye sorasınız gelen, içli, hisli, hassas, sanatçı ve estetik kaygıları olan, seçici… Tamam tamam bu kadar edebiyat yeter. Evet herkes farklı ama bazıları daha farklı, evet evet dörtlerden bahsediyorum. Plaza dünyasına en uzak tiplerden. Yine de bir şekilde bulaşmış ki o da burada. O muhalif sandığınız arkadaş aslında sadece farklı düşünüyor. ‘Neden?’ diye sorduğunda öğrenmek değil, anlamak istiyordur aslında. İşe bakışları, yorumlamaları, iş yapış şekilleri hiç birimize benzemiyor. Dün çok yoğun çalışmış, birkaç zor işin üstesinden gelmiş bile olsa ertesi gün hasta olmuş ya da kendini iyi hissetmiyor olabilir. Hatta hiçbir sebebi yokken işi de bırakabilir. Bu nedenle Tip 4’ler üçe ayrılır; melankolikler, depresifler, melankolik depresifler. Değişken modlarına alışmanız zor olabilir, moralleri düştüğünde “neden” diye sorarsanız cevabı muhtemelen “bilmem” olacaktır.
Bütün bu karmaşık yapının yanı sıra, şirketi uçurumun kıyısından kurtaracak fikirlerle de gelebilirler ama bunu hayata geçirmek için her zaman enerjisi bulamayabilirler. Sıradan olanı sevmez ve uzak dururlar. Yetenekleri görülmeyeni görmektir. Sosyal aktivitelerden çok haz etmez ama ilgi alanına giren bir şey olursa en önde yer alabilir. Estetik ve tasarıma doğuştan yatkındırlar, beğenilerini güzel kelimelerde ifade ederler, beğenmediklerini de yerin dibine geçirebilirler. Sessiz ve sakin görünmelerine bakmayın içlerinde fırtınalar kopar. Dikkat edin sizi de çarpmasınlar.
Son söz: Dert olsa çekilir, dört olsa çekilmez…
Hangi mevkide oynarlar?
Bilemedik.
Tip 5 – Plazanın Yürüyen Kütüphaneleri
İlber Ortaylı’nın plazada çalıştığını düşünün, düşünemediniz mi? Evet gerçekten zor ama imkansız değil. Normalde akademik hayatta rahatça yaşayan Tip 5’ler, iyi uzmanlar oldukları için plazalarda da karşımıza çıkıyorlar. Yanlarında kendinizi cahil ve yetersiz hissediyorsunuz muhtemelen ama onların kastı size değil merak etmeyin. Bunu bilinçli olarak yapmıyorlar çünkü, tabiatları böyle. Çok konuşkan olmamalarına rağmen konuşmaya başladıklarında da susmayabilirler, hele ki iyi bildikleri konu açıldıysa. Bazen nadir bulunan ironik esprilerle ortamı kırıp geçirseler de sosyal ortamın genel akışında tepkisiz kalabilirler. Okuma ve öğrenmeye karşı yoğun ilgilerinden dolayı başka işlerle ve insanlarla vakit harcamaya isteksizdirler. Onlardan her şeyi isteyin ama zamanlarını isterken ik kere düşünün: ‘Bi mail attım, yanına geleyim beraber bakalım mı?’ gibi bir cümle kurmak, habersiz ve ani şekilde ‘Hadi şu işi bi konuşalım’ demek Tip 5’in savunma sistemini alarma geçirecektir; böyle ani hareketlerden kaçının.
Son söz: Bilmiyorsan, konuşma. Çünkü o senden daha iyi biliyordur muhtemelen.
Hangi mevkide oynarlar?
Tip 5’ler, Enneagram’ın saf mantıkla düşünebilen işlemcisi kuvvetli zihinsel merkezli kişilikleridir. Bu nedenle
analitik yetkinlik gerektiren işlerin tümünde kadroyu yazarken ilk sıraya koyacağınız kişilerdir. 10 numara oynadıkları pozisyonlar İş Analizi, Yazılım Mimarisi, Ar-Ge Uzmanlığı ve Sistem Yönetimi gibi, genelde bilgi teknolojileri ve araştırma alanlarında yer alır.
Tip 6 – Emin miyiz, bi daha değerlendirelim
Bir projeye veya kampanyaya başlamak üzeresiniz, toplantılar duyurular filan derken herkeste olumlu bir hava, pozitif bakışlar, gaza gelmiş ekipler… Fakat bir çift göz var ki onun gaza gelmesi biraz zor. ‘‘Tamam iyi güzel düşünmüşünüz de, bu işin bir de şöyle şöyle boyutları var’’ diye başlarsa… Çok iyi bir şey yapmış olur, çünkü bu abiler/ablalar bardağın boş tarafına odaklandıkları için muhtemel hata ve sorunları size bir bir sayarlar.
Ofis ortamında 6 numarayı görebileceğiniz iki farklı rol vardır: Ya yönetimin destekçisi ve düzenin savunucusu, ya da haksız yönetime isyan etmiş ve organize faaliyetler içine girmiş bir Edward Norton vardır karşınızda. Birbirine çok uzak görünen bu iki rol arasındaki çizgiyi çeken faktör, güven arayışı ve kaos durumuna karşı geliştirdikleri güvenlik refleksleridir.
Şirkete, arkadaşlarına ve yakın çevresine güven telkin eden, bu soğuk görünümlü ama aslında öyle olmayan arkadaşlar Tip 6 karakter grubuna dahil oluyor efendim.
Son söz: ‘‘Öyle diyorsunuz ama bir de şunlar var…’’
Hangi mevkide oynarlar?
‘‘Şeytanın Avukatı’’ olabildikleri için analiz, planlama ve risk öngörüsü isteyen pozisyonlarda her maç mutlaka gol veya asistle istikrarlı bir tablo çizerler. Yetenekleri varsa, ha bire kurgu üreten zihinleri metin yazarlığı ve pazarlama iletişimi gibi işlerde de başarıyla forma giyebilmelerini sağlar.
Tip 7 – Yenilik, Deneyim, Macera. Oh yes!
Henüz kışın ortasında, yazın gideceği tatil için Airbnb’den ev, Skyscanner’dan uçak bileti bakan, brainstorming toplantılarında fikirleri havada uçuşan, yeni olan çoğu şeyin ilk defa deneyimleyen, outdoor aktivitelerinde her oyuncağa binen, her şarkıya karaoke yapan, açık büfeyi ekmekle sıyıran çılgın çocuklar ve kızlar. Hayata pozitif bakmanın canlı örneğidir bu arkadaşlar. Programları çok yoğundur, kimlerle görüşeceklerini bazen kendileri de unuturlar. Yüzleri genelde güler, hem fikren hem de fiziken yerlerinde duramazlar. Tip 7’ler değişim konusunda oldukça oldukça tutarlıdırlar, hatta değişim onlar için hayat tarzıdır. Hızla departman, iş hatta meslek değiştirebilirler. Birden bir kursa başlayıp ertesi gün bir başkasına devam edebilirler. Aynı anda birden fazla kitap okuyup hepsini yarım bırakabilirler. Onlar için seçeneğin bol olması hem güzel hem can sıkıcıdır ama sıkıntıdan hiiç hoşlanmazlar. Bir seçim yapmaları gerektiğinde, akılları geride bıraktıklarında kalabilir. Bu nedenle seçim yaparken zorlanabilirler.
Son söz: ‘‘Evet, sırada ne var?’’
Hangi mevkide oynarlar?
Akılları fikirleri yeniliktir, yeni olanın, deneyimlenmek istenenin peşinde koşarlar. Pazarlama ve iletişim pozisyonlarında tıkır tıkır işlerler. Ar-Ge birimleri de onların kolayca gol pozisyonuna girecekleri mevkilerdir.
Tip 8 – Açılın, ben liderim
Onlar için demokrasi, herkesin fikrini sorduktan sonra yine kendi bildiğini okumaktadır. Dediğim dedir, çaldığım düdüktür Tip 8’in olayı. Gerçi her zaman düdük olmayabilir o ayrı. Neyse, bu arkadaşlarımız güçleri kendinden menkul, sırf bakışlarıyla bile insanlara iş yaptırabilecek kadar etkilidirler. Fiziksel olarak yapılı olmasalar bile, onlarla tartışmak istemezsiniz. Plazanın hijyenik diline karşın, bu abi ve ablalarımız yeri geldiğinde argoyu ustaca kullanırlar. Kısa bir tanımla ‘Sorun çözen ve iş bitiren’ insanlardır. Sorunu çözemedikleri durumda ise ortadan kaldırırlar diyelim. Tip 8’ler için sordukları bir sorunun cevabı kısa ve net şekilde ‘‘Olur’’ veya ‘‘Olmaz’’dır; ‘‘Olmaz’’ cevabını ise pek sevmezler. ‘Ben yaptım oldu’ genel hayat anlayışlarıdır. Onları bir işin uzmanı olarak görmeniz zordur; çünkü hangi pozisyonda olurlarsa olsunlar inisiyatif aldıkları için, ya yöneticidirler ya da yönetici adayı. Kariyerleri bu yönde ilerleyemezse o şirketi terkederler.
Eğer sizi severlerse, ‘Sen’ hitabıyla konuşurlar ve bu şekilde hitap ettikleri kişileri korurlar. Diğer durumlarda ise Hanım-Bey jargonuna devam ederler. Konuştukları kişi genel müdür de olabilir, mutlaka saygı beklerler.
Son söz: Tamam, bitti gitti.
Hangi mevkide oynarlar?
Tip 8’ler genelde sahada değil, saha kenarında olurlar: Teknik Direktör olarak. Sahada oldukları zaman da kaptandırlar. Yani 8’i yönetici dışında bir pozisyonda düşünmek zordur, aksi durumda yönetici olabilecekleri bir yere yelken açarlar. Satınalma, İdari İşler, Üretim ve Operasyon mevkilerinde 10 numara oynarlar.
Tip 9 – Sakin güç. Hmm evet.
Onlar şirketin ağır abi ve ablalarıdır. Ağırlıkları işleri ağırdan almaları sebebiyledir. İletişim ortamlarının bir kenarında ortama girişmeden öylece dururlar. Sonra da bir bakmışsınız herkesin dert babası olmuşlardır. Öğlen yemeklerinde, kahve-sigara molalarında kendisi bir şey yiyip içmese de derdinizi baş sallayarak dinlerler. Bir şekilde ona içinizi dökmek istersiniz. Şirketinizin doğal psikologlarıdırlar. Toplantılarda sakin, öfkelenmeyen tavırlarıyla orada öylece, adeta plazanın hızlı hayatına tepki olarak var olurlar. İnat eden sakinlikleri ile hızlı aceleci insanları fitil ederler. Ama işler onun istediği zamanda biter. Belki, bakarız diyerek sizi oyalıyor olabilirler; dikkat edin. O sırada ‘‘Ben neredeyim, neden bu işin içindeyim?’’ diye düşünüyorlardır çünkü. Ne orada kalmaya, ne de gitmeye gönülleri vardır.
Son söz: ‘‘Olabilir, bakarız, inşallah…’’
Hangi mevkide oynarlar?
İnsan kaynakları ve pazarlamanın bazı pozisyonları, planlama işleri ve sabır gerektiren çatışmasız işlere oldukça yatkındırlar. Bir çok insanın hırsla gelmeye çalıştıkları pozisyonlara kendilerinin de fark edemediği bir şekilde, pat diye gelmiş olabilirler.