Günümüzde ancak aşılmaya başlanan 3. cinsiyet -transseksüellik- 3000 yıl önce tanınmıştı. Pers İmparatorluğu’nun Hasanlu bölgesindeki Demir Çağı mezarların çıkarılan eserlerin analizi üç farklı cinsiyet gurubu olduğunu gösteriyor: erkekler, kadınlar ve 3. cinsiyet.
2018 yılının sonuna gelindiğinde meşgul olunan konu ise Trump yönetiminin ABD yasalarında resmi statüdeki transseksüel insanların haklarını ellerinden almaktı. Bu durum Beyaz Sarar için bir şok etkisi yaratabilir ancak binlerce yıl süresince birçok insan toplumu tarafından tanınan bir şeyi silmeye çalışıyorlar.
Bugün kuzeybatı İran’da bulunan ve binlerce yıllık eski bir bölge olan Hasanlu’daki mezarlarda bulunan eserlerin istatistiksel çalışması 3. cinsiyetin tanındığına dair bir dayanak oluşturuyor.
Çalışma, arkeologların antik medeniyetlerde cinsiyet ile ilgili yaptıkları varsayımları sarsmakta ve aynı zamanda pek çok batı dışı toplumun – geçmiş veya şimdiki – cinsiyet konusunda ikili olmayan bir bakış açısına sahip olduğunu vurguluyor.
“Sadece iki cinsiyet vardır.” önyargısını ortadan kaldırmak için Hasanlu’da 51 mezardan çıkarılan yüzlerce esere bir algoritma uygulandı.
Burada amaç hangi nesnelerin, özellikle giyim eşyalarının hangi sıklıkta bulunduğunu ve bunun ne anlama geldiğini bulmaktı.
Bir arada kullanımı sıklık gösteren bir dizi eser iğneler, giysi pimlerini ve mücevherleri içeriyordu.
Bu eşyalara ait veriler biyolojik olarak tanımlanabilen kadın iskeletleriyle ilişkisi neredeyse tamamında görülüyordu. Metal kaplar, silahlar ve zırhlar gibi nesnelerin oluşturduğu bir diğer küme, erkek iskeletleriyle eşit derecede güçlü bir şekilde ilişkilendirildi.
Algoritma aynı zamanda mezarların yaklaşık %20’sinde ortak, her iki cinsin de kullandığı nesnelerin bulunduğunu gösteriyordu.
Örneğin, bu grupta yer alan bir erkek mezarı, geleneksel olarak erkeksi bir eser kabul edilen bir ok ucu ve Hasanlu’nun kültüründe neredeyse en kuvvetli kadınsı öge olan bir giysi pimi içeriyordu. Bir diğer erkek mezarında bıçak, metal bir içme kabu ve ayrıca bir giysi pimi ve iğnesi bulunuyordu. Bu iskeletin eril ritüel aktiviteler gerçekleştirdiği görülüyor olmasının yanında kadınsı bir elbise giydiği görülüyordu.
İskeletin biyolojik cinsiyeti tam olarak bilinmiyordu çünkü bunu belirlemek gerçekten zor bir iş.
Sanat tarihçisi Cifarelli, durum ne olursa olsun mezarlardaki bulguların yerel kültürün en az üç farklı cinsiyeti tanıdığını işaret ettiğini söylüyor.
Antropolojik bakış açısına göre mezarlar oldukça ritüelleştirilmiş ve standartlaştırılmış.
Bu şu anlama geliyor: Bir kadının en sevgiği küpeleri ölen kocasının mezarına bırakma kararı vermesi ihtimali çok az.
Analizde iskeletlerin yaklaşık yarısının erkek, yüzde 20’sinin kadın olarak tanımlandığı ve gerisinin belirlenemediği söyleniyor.
Erkek mezarlarının fazlalığı, örneklerin az olmasının ya da bu toplumda erkeklerin cinsiyet kimliklerini belirleme konusunda daha etkin olduklarını gösteriyor olabilir.
3. cinsiyet özelliği gösteren bireylerin nasıl adlandırıldığını ya da nasıl bir rol oynadıklarını yazılı bir belge bırakılmadığı ya da çok az bilgiye sahip olunduğu için bilemiyoruz.
3. cinsiyetten izlerin, özellikle ortaya çıkarılan altın bir kapta, Hasanlu’nun sanatında, farkedilebileceğine inanılıyor.
Cifarelleri, kasede tasvir edilen figürler arasında, yerde oturan ve kadın kıyafetleri giten sakallı bir adam olduğunu, tasvirin genellikle kadınlar için ayrılan bir pozisyonda yapıldığını belirtiyor. Bunun 3. cinsiyetten bir kişinin temsili olabileceği düşünüyor.
Hasanlu, Yakın Doğu Pompeisi olarak da biliniyor.
Yaklaşık 800 şehir büyük olasılıkla Urartular tarafından yakılıp yıkıldı. Kül ve moloz yığınları tarafından mükemmel bir şekilde korunmuş düzinelerce iskelet kalıntısı bırakıldı. Hasanlu, 1950’lerden 1970’lere kadar Pennsylvania Üniversitesi tarafından geniş bir alana yayılarak kazıldı.
Kalıntıların en ünlüsü “Hasanulu Aşıklar” olarak bilinen sevecen bir şekilde kucaklaşan iki iskelet.
Her iki iskeletin de erkek olduğu düşünülüyor ve bu keşif antik kültürde aşk ve cinsellik konusunda uzun bir tartışmaya sebep olmuştu.
Cifarelleri, metodunun işe yaradığını ispatlamak ve 3. cinsiyeti tanıyan diğer antik toplumları tanımlamak için dünyanın dört bir yanındaki mezarlıklarda inceleme yapmayı düşünüyor.
Cifarelli, mezarlarda kendisine kanıt olacak büyük veri setleri bulmayı umuyor.
Cifarelli antropologlar tarafından belgelenen ya da bugün yaşayan daha yakın geçmişteki gruplara bakıldığında 3. cinsiyetin çok yaygın olduğunu söylüyor.
Örneğin araştırmacılar, Kızılderili toplumlarının toplu olarak 100’den fazla farklı cinsiyet ifadesine sahip olduklarını; bazı kabilelerin beşe kadar cinsiyetin varlığını tanıdığını ortaya çıkardı.
Çoğu durumda bu çoğulcu dünya görüşü bastırılmış durumda.
Örneğin Avrupa’nın Yahudi-Hıristiyan değerlerine dayanan cinsiyet kavramlarını dayatan yasalar ve sömürgeci kurallar bu baskıyı oluşturuyor.
Hindistan binlerce yıllardır Hindu kültüründe saygın görülen interseks veya transseksüelleri kapsayan bir 3. cinsiyeti resmen tanıyor.
Güney Meksika’nın bazı yerel kültürlerinde üç cinsiyete ayrılan geleneksel bölünme hala devam ediyor.
Endonezya’nın Bugis’i 5 cinsiyeti tanıyor.
Napoli’de, Katolik İtalya’nın kalbinde bile asırlık femminielli olgusu, yani kadın gibi giyinen ve davranan biyolojik erkekler var.
Buradaki figürler, geleneksel olarak pagan ritüellerine veya hadım rahiplerine dayanan, iyi şans getirdiğine inanılan saygın figürler.
İngiltere Viktorya Dönemi’nde cross-dressing erkekler görülüyor ve drag quuen kavramı popüler hale geliyor.
Hal böyleyken hala toplumun çoğu tarafından bir tabu olarak görülen bu kavram, görünürlüğünü artırdı ve bu konudaki farkındalık da gün geçtikçe artıyor. Bu konunun tabu haline gelmesinde en önemli sebep belki de dini inanışlar.
Geçmişe nazaran ilerleme kaydetmemiz gerekiyorken sizce bu 3.000 yıllık bir gerileme değil midir?