Efsane müzisyen ve şair Patti Smith, Amerikan sanat ve müzik popüler kültürünün yaşayan efsanelerinden biri. 30 Aralık 1946’da doğan sanatçı bugün 69. yaşına giriyor. Bu vesileyle biz de kendisinin sıra dışı yaşamını, tutkulu aşkı ve müzik kariyerini bir hatırlayalım istedik.
Daha çocukluk yaşlarında bir sanat ilişkisi düşler
On altıncı yaş gününde annesi kendisine “The Fabulous Life of Diego Rivera” kitabını hediye edince Patti Smith bir gün bir sanatçının ‘dostu’ olmayı aklına takar. Açıkça Diego’nun Frida’sı olmak ister. Daha o yaşlarda bir yandan kendi üretirken bir yandan birlikte olduğu sanatçıyı da beslemeyi düşler.
İstemeden hamile kalır ve evden ayrılır
Henüz çok gençken, 20 yaşında istemeden yaşadığı hamilelik onu evden ayrılmaya sürükler. Böylece ilkokul öğretmeni olmak için devam ettiği eğitimini yarıda bırakır. Babası Smith’in koca bulamayacak kadar çirkin olduğunu düşündüğü için öğretmen olmasını ister. Ancak asi ruhlu sanatçı aslında hiçbir zaman öğretmen olmak istemez. Dolayısıyla bu gidiş onu istediği hayata doğru sürükler.
Bebeğini evlatlık verir
Hamileliği süresince her Pazar günü ıssız bir kumsalda yürüyüşe çıkar ve uğradığı kafedeki müzik kutusundan art arda üç defa Strawberry Fields dinler. Doğumun ardından Chicago’yu terk eder. Hayallerinin şehri New York’a doğru yola çıkar. Beş parasız olduğu o günlerde telefon kulübesinde unutulmuş cüzdanın içindeki 32 dolar gidiş için bilet parası olur.
Dost, sevgili, hayat arkadaşı
Patti Smith hayatının erkeği Robert Mapplethorpe ile New York’a gittiği ilk zamanlarda tanışır. Smith’in çalıştığı kitapçıda tesadüfen tanışan ikili, uzun yıllar sürecek yoğun bir sanat, aşk, dostluk ve tutku paylaşımına başlarlar. Onlarınki her zaman klasik sevgililikten farklı olur. Aralarında çok daha özel, dostluğun daha ağır bastığı bir ilişki vardır. Zira ayrıldıklarında da bu güçlü bağ devam eder.
Sanat her zaman odak noktaları olur
Bu iki hayalperest kalbi buluşturan sanat ve üretme aşkıdır. Resim ve fotoğrafçılık ile ilgilenen sevgililer, tüm gece üreten ve aynı zamanda birbirini besleyen ikili çok yoğun bir paylaşım içine girerler. İleriki yıllarda Robert ünlü bir fotoğrafçı olurken Patti ise bildiğiniz gibi rockstarlığa adım atar. Bu uzun tutkulu ilişki ne yazık ki sanıldığı gibi sonsuza dek sürmez. Robert’in cinsel yönelimleri, gay olduğunu anlaması ikilinin yollarını ayırır. Ancak ruhları hiçbir zaman ayrı düşmez.
Smith birçok alanda üretir
Jayne County ile birlikte Jackie Curtis’in oyunu Femme Fatale ‘de rol alır. 1970’lerin başını St. Mark’ın Şiir Projesi kapsamında resim ve yazma çalışmaları ile geçirir. 1971’de bir geceliğine Sam Shepard’ın Cowboy Mouth oyununda rol alır. Blue Öyster Cult’tan Allen Lanier ile içlerinde “Debbie Denise”in de bulunduğu pek çok şarkının kaydında ortak çalışır. Aynı yıllarda, Smith, Creem dergisinde de yayınlanan rock yazıları yazar.
Punk’ın vaftiz anası olarak anılır
Kendine özel müzik tarzını oluşturan sanatçı, benzersiz ifade biçimi ile dikkat çeker. Smith beat şiiri performans tarzını garage rock ile birleştirir. Bu melez stilini buğulu sesiyle birleştirerek icra eder.
“Horses” isimli ilk albüm
1975 yılında çıkardığı ilk albümü Horses ile punk rock’ın doğmasında en etkili isimlerden biri olur. Albüm o zaman akıllardan çıkmayacak Smith’in “Jesus died for somebody’s sins but not mine” -İsa birilerinin günahları yüzünden öldü ama benim değil- mısrası ile özdeşleşir. Patti Smith, Van Morrison’ın yazdığı ve 1960’larda grubu Them ile kaydettiği garaj rock klasiği haline gelen Gloria’yı kendi sözleriyle yorumlar, deyim yerindeyse radikal bir şekilde yeniden yaratır.
Albüm kapağı “Mapplethorpe”den
Smithin ilk heyecanı Horses’ın albüm kapağını ise tabii ki ruh eşi Mapplethorpe çeker.
“Horses’ın kapak fotoğrafını şüphesiz Robert çekecekti; Robert’ın imgesi, işitsel kılıcımın kını olacaktı. Neye benzeyeceği konusunda fikrim yoktu; sadece sahici olmalıydı. (…) Ne yapacağımızı ya da fotoğrafın neye benzeyeceği üzerine hiç konuşmamıştık. O çekecekti. Ben çekilecektim. Benim kafamda bir görüntü, onun kafasında bir ışık vardı. O kadar. (…) Birkaç poz aldı. ‘Tamamdır.’ ‘Nereden biliyorsun?’ ‘Biliyorum işte.’ O gün on iki adet fotoğraf çekti. Birkaç gün sonra bana ön baskıları gösterdi. ‘İşte bu büyülü oldu’ dedi. Şimdi bu fotoğrafa baktığımda asla kendimi görmüyorum. Bizi görüyorum.”
“Because The Night” şarkısıyla tanınır
Smith, çok geniş kitleler tarafından Bruce Springsteen ile birlikte yazdığı ve listelerde 13 numaraya kadar yükselen “Because the Night” isimli şarkısıyla tanınır. Kadınsılıktan uzak diliyle disko çağına meydan okurken, Amerikan gençlerini 19. yüzyıl Fransız şiiri ile de tanıştırır.
Uzun süren ve mutlu bir birliktelik : Fred Sonic Smith
Detroitli rock grubu MC5’ın eski gitaristi Fred Sonic Smith ile tanışır. Fred’in o günlerde kendine ait Sonic’s Rendezvous Band isimli bir grubu vardı ve tıpkı Patti gibi şiiri çok seviyordu. Patti, Wave albümündeki “Dancing Barefoot” ve “Frederick” isimli şarkıları ona adamıştı. O zamanlar çok popüler olan şakalardan biri Fred’in Patti’nin evlenebileceği tek insan olduğuydu. Patti, böylece soyadı değiştirmek zorunda kalmayacaktı. Patti ve Fred’in Jackson isimli bir oğulları ve Jesse isimli bir kızları olur. Smith, 94 yılında eşini kaybeder.
Defalarca okuduğumuz “Just Kids”
Patti Smith’in hem kendi hayatının hem de Robert Mapplethorpe’un hayatının büyük kısmını anlattığı Çoluk Çocuk (Just Kids) beklenenden çok büyük bir ilgi ile karşılaşır. Bu kitap ile National Book Award’ı kazanan Smith, samimi dili ve dopdolu hayatıyla okuyucuyu kendisine çeker. İki efsane ismin hayatına ve aşkına odaklanan kitap aynı zamanda dönemin efsane oteli Hotel Chelsea’yı da daha yakından tanımamıza ve o yılların müzik ve sanat dünyasına ait birçok anıyı Smith’in ağzından dinlememize sebep olmuştu.
Ardından “Hayalperestler”
Çoluk Çocuk ile gönülleri fetheden Smith, Hayalperestler isimli anı kitabında çocukluk yıllarına dönüyor ve yaşamının ilk kutsal deneyimlerini yeniden ziyaret ediyor. Anıları o denli canlı, o denli renkli, o denli parlak ki, çoğu kez gerçeküstünün eşiğinde dolanıyor. Hayalperestler, küçük bir kız çocuğunun hayalperestliğin anlamını ve uçuşan düşünceleri yakalayıp kurtarmanın sırrını keşfederek kendini bulma öyküsü.
Yakın zamanda bizlerle buluşan gelen “M Treni”
ABD’li efsane müzisyenin ‘Çoluk Çocuk’tan sonra yazdığı ikinci otobiyografik M Treni, 18 tren istasyonunda geçen hikayelerden oluşuyor. Kitap kronolojik olarak Çoluk Çocuk’un bıraktığı yerden başlıyor gibi görünse de, aslında geçmişe ve geleceğe uğrayarak yol alıyor. Çoluk Çocuk’a doyamayanların acilen M Treni’ni okumalarını tavsiye ederiz.