Sıra dışı bir müzisyenden iyi bir politikacı olur mu? Zamanında olmuş. Daha doğrusu olur gibi olmuş sonra olamamış. Bunun sebepleri çok derin ama aynı zamanda basit.
Karışık gözüken bu girizgahın ardından klasik müzik dünyasının önemli şahsiyetlerinden Paderewski’den bahsettiğimizi belirtmek gerekir. Yazının başındaki önermenin doğru olup olmaması bir kenara, akor, tril, arpej ile politik arenaların birbirine hiç benzemediğinin en büyük örneklerinden birine şahit oldu ünlü virtüöz.
Avrupa’nın sömürge yarışının içinde doğdu
Klasik nüfus bilgilerini vermek gerekirse, kendisi 18 Kasım 1860’da Polonya’nın Kurylowka isimli yerleşim biriminde dünyaya geldi. Ignacy Jan Paderewski, kırsal yaşamı iyi bilen bir isim. Olanaklara boğulan bir salon çocuğu olmadı ama imkanlarını kendi yarattı. Kafasına koyduğu tek bir şey vardı; müzisyen olmak. Piyano aşığı bu çocuk erken yaşlarda annesini kaybetti. Sonraki yıllarda da babası cezaevine girince Türk dizilerini aratmayacak bir senaryonun içinde kalıverdi.
12 yaşında Varşova Konservatuvarına girdi
Paderewski, 1878 yılında girdiği Varşova Konservatuvarında, mezun olmasının ardından dersler verdi. Bu dersleri vermeye başladığında yaşı henüz 18’di.
Alanın önemli isimlerinden Leschetizky ile tanıştı
Paderewski’nin kendi imkanlarını kendisinin yarattığından bahsetmiştik. Yaşı 24 olduğunda yüzüne “bir müzisyen olmak için geç kaldığı” söylense de o vazgeçmedi. Alanında dünyanın en büyüklerinden biri olmak için çıkması gereken basamakları kararlılıkla geride bıraktı. Theodor Leschetizky’den eğitim alma şansı elde etti.
Bugün hala “Chopin’in en iyi yorumlayan”lardan biri olarak gösterilebiliyorsa gerisinde bıraktığı iz daha net bir şekilde anlaşılabilir.
Polonya’nın bir köyünde doğan müzisyen yüzlerce konser verdi
Avrupa’nın birçok ülkesinde ve Amerika Birleşik Devletleri’nde yüzlerce konser veren Paderewski artık dünyaca tanınan ve saygı duyulan bir otorite haline geldi. Klasik müziğin devi, özellikle 1901 yılında yarattığı Manru Operası, Amerika başta olmak üzere birçok yerde sahnelendi.
Müzik alanındaki başarısı aile yaşantısında çöküntü yarattı
Kaynaklara göre 1880’de ilk evliliğini yapan Paderewski, bu evliliğinden bir de Alfred adını verdikleri bir çocuk aldı kucağına. Ancak Alfred çocuk felcinden muzdaripti ve ilgiye muhtaçtı. Piyanonun özel isimlerinden biri olan Paderewski, müzikte gösterdiği özveriyi aile babası olmak için sergilemekte istekli olmadı. Zaten öğrencisi Antonina Korsak ile başlayan bu evlilik serüveni de Alfred doğduktan 10 gün sonra eşinin ölümü ile hazin bir şekilde sona erdi.
Birinci Dünya Savaşı onu politikaya hazırladı
Sömürge yarışının hızlanması emperyalist düzeni kurmak isteyenlerin iştahını iyiden iyiye kabartıyordu. Bunu sonucunda bir suikastın gerçekleşmesi bahanesiyle patlak veren Birinci Dünya Savaşı milyonlarca insan için devasa bir mağduriyet yarattı. Paderewski, sanatçı kimliğiyle Polonya’da yaşanan mağduriyete sessiz kalmamış ve ayağının alıştığı ABD başta olmak üzere gittiği birçok yerde bu konuya dair lobi yaptı. ABD’deki temasları o kadar etkili olmuştu ki “Wilson İlkeleri” ile bilinen dönemin ABD Başkanı Woodrow Wilson’ı ikna etmeyi başardı.
Farkındalık yarattı
Halkının mağduriyetine dokunmak ve sorunların çözümü için somut adımlar atmak için kolları sıvayan Paderewski, savaşın ikinci yılından itibaren bu amacına ulaşmaya başladı. 1916 yılında Beyaz Ev (White House)’de Başkan Wilson için konser veren Paderewski sürecin en güçlü aktörlerinden birini yanına almayı garantiledi. Hemen ertesi sene kurulan Paris merkezli Ulusal Polonya Ulusal Komitesi’ne üye olmakla kalmadı aynı zamanda komitenin ABD temsilcisi olarak görev aldı.
Ulusal kahraman ilan edildi
Paderewski’nin yaptıkları basit değildi. Dünyaya duyurduğu çığlığı halkında karşılık buldu ve takip eden yıllarda halkının nazarında güçlü bir siyasi figür hatta ulusal kahraman olarak görülmesini sağladı.
Bu unvan ve teveccüh onu ülkenin idaresinin dümenine oturtmaya yetecek denli bir sevgi ve umut barındırıyordu.
Bağımsız Polonya ve ülkenin yeni Başbakanı
1919 yılında bağımsızlığını kazanan Polonyan’nın Başbakanı ve Dışişleri Bakanı artık piyanonun üstadı Paderewski’ydi. Savaş sonrası şartları belirlemek için düzenlenen Paris Barış Konferansı’nda ülkesi Polonya’yı temsil etti. Yine ülkesinin savaştan sonraki nihai sınırlarını çizen Versay Barış Antlaşması’nı imzalayanların arasına ismini yazdırdı.
Siyasi arenaların konser salonlarından çok daha farklı olduğunu gördü
Ulusal bir kahraman ilan edilen ve büyük umutlarla ülkenin idaresinin teslim edildiği Paderewski, “kurtlar sofrasında” oturmanın hiç huzurlu olmadığını fark ettiğinde kara kara düşünmeye başladı. Görev süresi yaklaşık 10 ay olmuşken istifa edip özlediği müziğine dönen Paderewski, hayatı boyunca unutamayacağı bir pişmanlığı deneyimledi.
Bir gencin söylediği ve müzisyenin hayatı boyunca unutamayacağı o anı
Siyasi kimliğiyle yurt dışı seyahatlerinden birinde Paris’e giden ünlü müzisyen ve çiçeği burnunda Paderewski, söylenenlere göre eleştiriyi pek kaldıramayan bir isim. Ancak bu gezisinde öyle bir anısı var ki, kendisi de bu anıyı hayatı boyunca aklından çıkaramadığı bir ders olarak gördü.
Seyahat sırasında kentte dolaşırken bir üniversite öğrencisinin yanına yaklaşmasıyla sıcak bir sohbetin içinde bulunduğunu düşünen Paderewski’nin keyfi yerinde. Öğrenci merakla; “Siz o ünlü piyanist Jan Paderewski değil misiniz?” diye sordu.
Paderewski; “Evet, O bendim” diye gururla yanıtladı bu soruyu. Alacağı tarihi kapağın farkında olmayarak…
Öğrenciden diğer soru geldi; “Fakat şimdi?”
Paderewski ise “Şimdi Polonya’nın Başbakanıyım işte” deyince,
genç üniversite öğrencisi; “Yaa öyle mi, ne büyük bir düşüş!” diyerek bu sohbeti sonlandırdı.
Paderewski bu sohbeti o kadar dert edindi ki, bir sohbetinde siyasal düzeni eleştiren şu cümleleri sarf etme ihtiyacı duydu:
“Piyanonun tuşlarına hükmetmek devlete hükmetmekten zormuş meğer! Başbakanken ırmak geçmeyen yere köprü vaadedersiniz ve herkes inanır. Halkı kandırarak devlete hükmedebilirsiniz ama 7 oktavlı bir piyanoda “fa” sesine basıp “do” diye yutturamazsınız. Notalar sizi gerçeğe, yalnızca gerçeğe, matematiksel ölçüye, tartıya, armoniye, melodiye doğru sesi vermek için doğru tuşa basmaya mecbur eder. Müzik sizi yalandan, sahtelikten kurtarır…”