Hocam adam “druglord”. Korkuyoruz haliyle, biz de insanız. Uyuşturucu trafiğinin yüzde sekseni adamdan soruluyordu. O kadar çok parası vardı (miktarı merak edenler kasmasınlar, en son madde) ve o kadar çok kişiyi satın almıştı ki, kendisi hakkında alınan bir karardan anında haberi oluyordu. Satın aldığı kişiler de hep kilit noktadaki adamlar. “Yürü git lan işine” de diyemediler, zira Pablo adına gelen kişinin sorusu “gümüş mü, kurşun mu” oluyordu. Haliyle sorunun muhatabı herkeste baskın cevap gümüş oldu (kim ölmek ister ki). Böyle böyle inanılmaz bir hızla yükseldi Escobar yer altı dünyasında ve tek güç haline geldi.
Hah, işte Sam Amca’nın sorun ettiği şey de bu oldu. Kokain denilen zamazingo sayesinde Latin Amerikalı birinin milyonlarca dolar kazanması Amerikalı para babalarına dokundu, onları üzdü. Nasıl olur da başka bir coğrafyadan gelen ve adı pek de bilinmeyen bu uyuşturucu sayesinde, Amerikalı olmayan biri milyon dolarlar kaldırır? Politikacılar (ve hatta mistır prezident) girdi devreye ve Pablo için geri sayım da o zaman başladı. Yani asıl sorun, uyuşturucu trafiğinin kontrolünü CIA’in bilgisi dahilinde birilerinin yapmaması oldu (“çocuklarımız zehirleniyor” değil, “bizim çocuklarımızı neden biz zehirlemiyoruz” sorunu).
Sonucu belli bir hikaye zaten bizim burada anlattığımız. Bugün Escobar reisin doğum günü. Anmayalım da ne yapalım yani, hele de şu sıralar Narcos gibi bir dizi revaçtayken. Hadi hadi, biz sizi tutmayalım!
Şans eseri ölmeyen bir adam: Mateo Moreno
https://www.youtube.com/watch?v=fKEv9TTaKEk
Her şey 1973’te, Mateo Moreno denen bir eklem bacaklının, Pinochet zulmünden şans eseri kurtulmasıyla başladı. Ne alakası var Escobar’la demeyin, çok alakası var. Zira Moreno, Şili’de uyuşturucu işi yapan patronunun, imalathanesini yöneten çakallardan biriydi ve Pinochet uyuşturucu baronlarına savaş açıp hepsini öldürtünce, Moreno elindeki müthiş değerli uyuşturucu birikimiyle koskoca bir coğrafyada tek başına kaldı. Bu olaydan sağ kurtulunca tası tarağı toplayıp Kolombiya’ya kaçtı. Fakat burada yabancıydı ve ürününü dağıtacak birine ihtiyacı vardı.
Don Pablo yaşama merhaba diyor
Bu dip notu peşin peşin düştükten sonra dönelim Pablo’ya. Bizim büyük(!) Pablo’muz, güçlükler içinde bir çocukluk dönemi geçireceği ailesini 1 Aralık 1949’da sevince boğdu. Zor koşullar altında geçirilen yaşamın getirisi olarak zenginleri hiç sevmedi, zira zenginler, fakirler için hiçbir şey yapmıyordu. Kısa bir süre üniversite öğrenimi de gördü. Üniversiteyi tamamlamadı ve suç dünyasına adım attı. Yıllar içinde kaçakçılıkta hatırı sayılır bir noktaya geldi.
1975’e kadar piyasayı ele geçiriyor
İşte Moreno’nun ölümden kıl payı kurtulduğu sıralar Pablo kendi ülkesinde her yerde gözü kulağı olan, hali hazırda güçlü bir adamdı. Kokainin piri Moreno ve kokainle ilgili hiçbir şey bilmeyen Escobar bir şekilde tanış oldular, buluştular, anlaştılar. Escobar Moreno kadar geri zekalı değildi. Moreno’nun imal ettiği malı Kolombiya’da değil, Amerika’da satmayı akıl etti. Üretilen mal özellikle Miami’de müşteri buldu. Yıl 1975 olduğunda Don Pablo uyuşturucu piyasasını ele geçirmişti.
Escobar’ın sonunu getiren süreç başlıyor
https://www.youtube.com/watch?v=U7elNhHwgBU
ABD hiç mi ayıkmadı? Ayıktı tabii, ama ayıkmasının temeli “çocuklarımız zehirleniyor, ölüyor dalyan gibi çocuklar” değildi. Amerika’da, Kolombiyalı birinin bu kadar geniş çaplı bir uyuşturucu ağı kurup böylesine büyük paralar kazanması iş adamlarını rahatsız etti. (Amerika’da Amerikalı birisi bu işi yapıyor olsaydı durum farklı olurdu.) ABD’nin devreye girmesi de bu vesileyle oldu. “Suçluların iadesi” adıyla bir süreç başladı. Bu süreç, Kolombiya’nın ABD ile yaptığı bir anlaşmaya dayanıyordu ve başta Pablo Escobar olmak üzere, uyuşturucu baronlarının yakalandığı gibi ABD’ye paketleneceği anlamına geliyordu.
Yoksulların oyuyla meclise girdi
Bu anlaşma Escobar için her şeyin bitmesi demekti. O da çözümü temsilciler meclisine aday olmakta buldu. Zaten “garibanların babası” olarak anılan Escobar adaylık sürecinde öyle işlere imza attı ki, halk tarafından bir mesih olarak görülmeye başlandı. Tüm ezilmişlerin, dışlanmışların oyu Escobar’ındı, onlar sayesinde seçilmeyi de başardı.
Bir bakanı öldürtecek kadar hırslı
Seçildi ama işler pek de umduğu gibi gitmedi. Adalet bakanı Rodrigo Lara Bonilla mecliste, herkesin içinde açık açık Escobar gibi bir uyuşturucu satıcısının meclisin itibarını sarstığını dile getirdi (şu fotoğrafı (http://cdn.tf.rs/2013/12/31/pablo-eskobar.jpg) başına bela oldu Escobar’ın). Yine aynı bakanın talimatıyla bu suçlamalar kapsamında Escobar meclisten uzaklaştırıldı. Pablo Escobar gibi bir adamın böyle bir hamlenin altında kalmayacağı belliydi, ama muhtemelen hiç kimse Escobar’ın adalet bakanının ölüm fermanını imzalayacak kadar ileri gideceğini tahmin etmiyordu. Adalet bakanı olaydan birkaç gün sonra aracında yolculuk ederken öldürüldü.
Bitmek bilmeyen cinayetler başlıyor
Ses getiren cinayetler adalet bakanıyla da sınırlı kalmadı. Seçim propagandasına uyuşturucuyla mücadeleyi ve suçlu iadesini de ekleyen başkan adayı Luis Carlos Galan da bir miting sırasında Escobar’ın adamları tarafından öldürüldü. Belli ki suçlu iadesi anlaşması yürürlükte kaldığı müddetçe cinayetlerin ardı arkası kesilmeyecekti.
Adalet sarayı baskını ve ölen onlarca insan
https://www.youtube.com/watch?time_continue=321&v=_Q_eEr_tvUE
6 Kasım 1985’te 25 erkek, 10 kadın, toplam 35 M-19 savaşçısı bir kamyonun içinde, adalet sarayının bodrum katından içeri sızdı. İner inmez çevredeki herkese makineli tüfeklerle ateş açtılar. Bir diğer grup da sivil giysiler içinde binaya girmeyi başardı. 44’ü yargıç olmak üzere 300 kişiyi rehin aldılar (bu yargıçların bir kısmı öldü zaten). Ertesi gün ordu, adalet sarayını gerillaların elinden almak için harekete geçti. Sonuçta ordu binayı geri aldı, ama iddia o ki Escobar’ı bir milyon yıl içeride tutmaya yetecek kadar delil M-19 savaşçıları tarafından kül edildi. Hayatta kalan ve yakalanan M-19 üyeleri, adalet sarayı baskınının Medellin karteliyle bağlantılı olduğunu hiçbir zaman kabul etmediler.
Halkın desteğini yitirdiği gün: 27 Kasım 1989
27 Kasım 1989’da bir kıyıma daha imza attı Escobar. Suçlu iadesi yanlısı başkan adayı Cesar Gaviria’yı öldürmek için, onun yolculuk edeceği uçağı bombalattı. Uçak, kalktıktan kısa bir süre sonra patladı, 107 kişi öldü. Ne yazık ki ölen yolculardan birisi Cesar Gaviria değildi. O gün o uçağa binmemişti Gaviria. Benzer olaylar yüzünden bir süredir halk desteğini yitirmeye başlayan Pablo Escobar, bu olaydan sonra halkın gözünde bir teröriste dönüştü ve halk desteğini tamamen kaybetti.
Strateji değişikliği: Anlaşmanın iptaline karşılık zengin çocukları
Kolombiya hükümeti sertleştikçe, Escobar da sertleşti. Cinayetler birbirini izledi. Savaş Kolombiya’ya çok pahalıya mal oldu: Bir adalet bakanı, bir başkan adayı, bir başsavcı, 200’den fazla hakim, 1000’e yakın polis memuru… Escobar’ın tek isteği, ABD ile yapılan suçlu iadesi anlaşmasının iptal edilmesiydi. Escobar bu talebi ancak, zengin kesimin çocuklarını kaçırmaya başlayınca karşılık buldu. Çocukları Escobar tarafından kaçırılan zengin tayfa –ki hepsi Escobar’ın “öldürmek” konusunda blöf yapmadığını biliyordu- seçimden zaferle çıkan Gaviria ‘ya baskı yapmaya başlayınca başkan pes etti. “Suçlu iadesi” anlaşması mecliste yapılan bir oylamayla iptal edildi, Escobar’la onun teklif ettiği koşullar çerçevesinde anlaşma yapılması kararlaştırıldı.
Kazanan: Pablo Escobar
Anlaşma, Escobar’ın suçlarını kabul etmesini (tabii ki hepsini değil, onun istediklerini) ve kendi belirlediği yerde, kendi yaptırdığı bir hapishanede cezasını çekmesini içeriyordu. Öyle de oldu. 1991’de Escobar, Medellin dolaylarında kendi yaptırdığı ve La Catedral adını verdiği hapishanesinde cezasını çekmeye(!) başladı. Fakat maalesef bu ceza (sefa???) çok uzun sürmedi. 1992’de, hapishanedeki olağanüstü koşullar basına yansıyınca kıyamet koptu. Meğerse Escobar Kolombiya hükümetini kandırmıştı. Üstüne bir de, kendisini ziyarete gelen iki uyuşturucu baronunu öldürünce işler iyice çığırından çıktı. Askeri birlikler Escobar’ı La Catedral’den çıkarmak için hapishaneye baskın düzenlediler. Ama oraya vardıklarında bina bomboştu, onların geleceğini haber alan Escobar çoktan tüymüştü.
Medellin karteline rahmet okutan örgüt: Los Pepes
https://www.youtube.com/watch?v=EfN1u3MIDWk
Escobar’ın yakalanması o kadar önemliydi ki, işin içine gayrı resmi de olsa Escobar’ın rakibi Cali karteli de girdi. Hatta CIA’in ve Kolombiya hükümetinin bilgisi dahilinde, ordu birliklerinin yapamadığı pis işleri yapması için Los Pepes örgütü kuruldu. Escobar’a rahmet okutan bu örgüt işi o kadar ileri götürdü ki, ülke içinde işlediği hatırı sayılır cinayetleri de Escobar’a yıktı. Escobar adına çalıştığını bildikleri herkesi tehdit ettiler ve Escobar’a da ultimatom verdiler. Eğer teslim olmazsa tüm aile fertleri öldürülecekti. Pablo teslim olmayınca Los Pepes’in Escobar ailesi cinayetleri başladı.
Gelenler gideni fazlasıyla arattı
Pablo ailesinin öldürülmesinden korkuyordu (ailesine aşırı bağlı bir delikanlı olduğunu da belirtelim tabii). Onu ele veren yaptığı telefon konuşmalarından birisi oldu. Telefonda oğluyla haddinden fazla konuşunca askeri birlikler yerini tespit etmeyi başardı. 2 Aralık 1993’te de Pablo Escobar bulunduğu yerin çatısında düşmanlarından kaçarken vurularak öldürüldü. Cenazesi, halkın akınına uğradı. Escobar’ın kardeşi kameralar karşısında şu soruları sordu hükümete: “Bu soruyu size soruyorum sayın başkan. Kardeşim öldüğüne göre şiddet son bulacak mı, siz buna inanıyor musunuz? Kolombiya huzura kavuşacak mı? Eminim ki onu arayacaksınız.” Dediği gibi de oldu gerçekten. En büyük rakiplerinden kurtulan, başta Cali karteli olmak üzere tüm yer altı canileri, Escobar’ın yokluğunu fırsat bilip ortalıkta fink atmaya başladı. Yasal olmayan her adımlarını Pablo’dan izin alarak atan eşkıyalar kafalarına estiği gibi adam kaçırmaya ve cinayet işlemeye başladılar. Escobar öldükten sonraki 10-15 yıl boyunca işler Kolombiya için hiç de yolunda gitmedi.
Halk nezdinde bir kahraman
Günden güne kötüleşen ve acımasızlaşan bu adamı halk nezdinde bir nevi Robin Hood yapan özellikleri sıralayalım biraz da. Kazandığı parayı paylaştı, özellikle de hep içinde yaşadığı Medellin halkıyla. Yoksullar için “Gecekondusuz Medellin” projesi başlattı ve bu proje kapsamında 400’den fazla konut yaptırdı. Evinde bir hayvanat bahçesi oluşturdu ve bu alanı halka açtı (Kolombiya’daki hipopotam nüfusundan bizzat sorumludur Escobar). Kolombiya’daki ilk metro hattının yapımını finanse etti. Okullar yaptırdı, hava alanı inşa etti. Temiz su ve kanalizasyondan bihaber Medellin halkını bu güzelliklerle buluşturdu. Kilise ve spor alanları yaptırdı. Belediye çöplüğünden beslenen ve dahası burada yaşayan 700’den fazla insan için ev yaptırdı. Yaşadığı yerdeki halkın sağlık giderleri için bütçe oluşturdu ve her birey için 40 dolarlık bir sağlık harcaması limiti belirledi. Tüm bu yaptıkları sayesinde halkın gözünde bir kahraman, hatta peygamber haline geldi Pablo Escobar. Onca cinayetten sonra bile tabutu binlerce yoksul tarafından taşındı.
Sahip olduğu servetin büyüklüğü neydi?
En hassas konuya geldik. Ne kadar parası vardı ki bu adamın sorunsalı yaşayan her ölümlünün kafasını kurcalar (şimdilik haftada 420 milyon dolar kazandığını belirtelim). Ha ille de “hocam tam anlayamadık, farklı ölçü birimleri kullanarak anlatabilir misiniz” derseniz, “hay hay anlatırız” deriz.
* Hükümetle anlaşma yapabilmek için, devletin dış borçlarını ödemeyi taahhüt edecek kadar,
* Sığındığı bir evde kızı üşüdüğü için 2 (ya da 3) milyon doları yakıp kızını ısıtacak kadar,
* Paraları sakladığı depoda her yıl milyonlarca doları farelere yem edecek ve bunu dert etmeyecek kadar,
* Paralarını destelemek için ambalaj lastiklerine ayda 2500 dolar ödeyecek kadar,
* Forbes dergisinin “dünyanın en zenginleri” listesinde 7. sırada yer alacak kadar parası vardı bu delikanlının.
Bonus 1: Netflix’ten Escobar dizisi
Zaten pek çoğunuz duymuş, hatta izlemişsinizdir. Pablo Escobar’ın hayatını, zaman zaman belgesele kaçar tarzda anlatan dizi bu. İlk sezonu biteli çok olmadı, aldığımız bilgilere göre ikinci sezonun onayı da çoktan alınmış. En İyi Netflix Dizileri listemizde de yerini aldı Narcos.
Bonus 2: Bir Del Toro güzellemesi: Paradise Lost
Tam adı Escobar: Paradise Lost olan film de Pablo Escobar’ın hayatını anlatıyor. Traffic filminde Del Toro’yu izleyenler, bu filmi de izlemeleri gerektiğini bilirler.