Othmar Pferschy, bugün belki de farkında olmadığımız bir şekilde çoğumuzun hayatına etki edebilmiş bir isim. Cumhuriyetin kuruluş yıllarında, gelişen Türkiye’yi yurt dışına tanıtmak için fotoğraf çekmekle görevlendirilen Othmar Pferschy ülkemizde modern manzara fotoğrafçılığının da öncü ismidir. Avusturyalı genç bir delikanlıyken yolunun nasıl Türkiye’ye düştüğü, bu iş için nasıl görevlendirildiği kaç bin fotoğraf çektiği gibi şahane konuları derlemeye çalıştım.
1. İlk yıllar
Othmar Pferschy 16 Ekim 1898 yılında Avusturya’nın Graz kentinde dünyaya gelir. Çocukluk yıllarını Avustura – Macaristan sınırının yakınındaki Fürstenfeld bölgesinde geçirir. İlk gençliğinde muhasebecilik yapan fotoğrafçı bir yandan da tiyatroyla ilgilenir. Birinci Dünya Savaşı’nda Avusturya – Macaristan ordusunda asker olarak görev alır. Görsel bir sanatla tanışması tiyatro ile başlasa da esas mesleği olan fotoğrafçılıkla yolları 1923’te kesişir. 1923 – 1925 yılları arasında Viyana’da fotoğrafla tanışır.
2. Fotoğrafçılık kariyeri
Fotoğrafçılıkla 1923 Viyana’sında ilgilenmeye başlayan Othmar Pferschy, Anton Pöpperl’in yanında çırak olarak çalışmaya başlar. Yine farklı stüdyolarda, farklı isimlerin yanında işini sürdüren sanatçının 9 Ekim 1926’da yolu Türkiye’ye düşer.
3. Türkiye’ye geliş
Henüz 26 yaşlarındayken, gençliğin de getirdiği macera arzusuyla Viyana Garı’ndan Şark Ekspresi’ne biner ve 9 Ekim 1926’da İstanbul’a gelir. İlk başta amacı burada turist olarak birkaç hafta geçirmek olsa da yolun getirdikleriyle beraber işler değişir. Gazetede gördüğü bir ilan üzerine, Pera’nın meşhur fotoğrafçısı, Foto Français’in sahibi Jean Weinberg’in yanında çalışmaya başlar. Yaklaşık altı yıl burada çalıştıktan sonra, 1931’de Beyoğlu’nda ilk fotoğraf stüdyosunu açar.
4. Aksilikler
11 Haziran 1932’de TBMM’de çıkan bir kanunla, Türk vatandaşı olmayan kişilerin fotoğrafçılık gibi birkaç mesleği yapması yasaklanır. Bunun üzerine birkaç aylığına Mısır’a, İskenderiye’ye giden Othmar Pferschy’in tam Kahire’ye gidecekken aldığı bir teklif işlerin tekrar değişmesini sağlar.
5. Türkiye’de uzman fotoğrafçılık
Dönemin Matbuat Umum Müdürlüğü (Basın Yayın Genel Müdürlüğü) gelişen ve yenileşen Türkiye’nin yüzünü dünyaya tanıtmayı amaçlar. Umum Müdürü Vedat Nedim Tör’ün teklifiyle bu iş için Othmar Pferschy uygun görülür. Fotoğrafçı, 1935 – 1940 yılları arasında Türkiye’nin uzman fotoğrafçısı olarak yurdun dört bir yanına gidip fotoğraflar çeker. Modern fabrikaları, üniversiteleri, sokak ve caddeleri, stadyum ve parkları, 19 Mayıs törenlerini, işçi ve köylüleri, piyano çalanları, at binenleri ve daha pek çok manzara ve kişiyi fotoğraflar. Sanatçının bu kareleri Münih’te Türkçe, Fransızca, İngilizce, Almanca açıklamalarla yapılan ‘’Fotoğraflarla Türkiye’’ (1936) adlı albümde yer alır. Ayrıca kağıt paralarda, takvimlerde, kartpostallarda, pullarda da kullanılır.
6. Özel hayatı
2 Ekim 1936’da Evangelia Seimiri ile evlenen sanatçının 1937’de kızı Astrid, 1939’da ikiz oğulları Walter ve Ralph dünyaya gelir. Kızı Astrid’in babasının fotoğraf arşivini İstanbul Modern Sanatlar Müzesi Fotoğraf Arşivi’ne bağışladığı da bilinir. İkinci Dünya Savaşı’nda askere alınınca 1940’da mecburen Avusturya’ya dönen Othmar Pferschy Norveç cephesinde askerî fotoğrafçılık yapar.
7. Savaş sonrası
Savaştan sonra Berlin’de Alman Propaganda Bakanlığı’na bağlı bir yayınevinde çalışan sanatçı Avusturya vatandaşı olarak 1947’de İstanbul’a döner. Beyoğlu’nda tekrar bir fotoğraf stüdyosu açar, Türk vatandaşlığına başvurur ancak talebi geri çevrilir.
8. Tehdit mektupları
1955 yılında, Ankaralı meslektaşları tarafından aldığı tehdit mektubu onu derinden üzer. Bu konu hakkında şunları söyler: “Sağlığımı göz önünde bulundurmaksızın çalıştım ve Anadolu yolculuklarımda çoğu kez hayatım üzerine kumar oynayıp kendimi felaketle sonuçlanacak derecede yordum ve aylar boyunca çelik gibi bir iradeyle günün ilk ışıklarıyla birlikte çalışmaya başladım, yanımda iyi resimler getirebilmek için şiddetli sıcaklarda günde 80-100 kere statifi kurduğum oldu. Üstelik haftalar boyu her gün, çoğu kez de Anadolu’nun kötü yollarında arabayla 300-400 kilometre yaparak, öyle ki sonunda sırtımda devasa bir cerahat toplanması oluştu ve İzmir’de ameliyat olmak zorunda kaldım. Çoğu kez hasta hasta ve ateşim varken çalıştım. Bunu da hesaba katın, benim gibi bir adamı incitme hakkını o zaman elde edersiniz. Hükümetin iyi para ödediği doğrudur; ama bu işin parayla ölçülecek yanı da yoktur ve sadece yararlı bir insan olma idealizmi ve bilinciyle yapılabilir.”
9. Türkiye’ye veda zamanı
Yabancılara fotoğrafçılık mesleğini yasaklayan yasa gereğince iki meslektaşı tarafından ihbar edilir. Yapılan bu ihbarların giderek artması çalışma izninin elinden alınmasına neden olur. Yalnızca İstanbul’da çalışmasına izin verilen fotoğrafçı 1969’da, ‘’ikinci vatanım’’ dediği Türkiye’ye veda eder. Türkiye’nin tanıtılmasına çektiği fotoğraflarla önemli hizmetlerde bulunan fotoğrafçı 23 Nisan 1984’te Münih’te yaşamını yitirir.
Kaynak: 1