Türk Dil Kurumu – Rüşvet: Yaptırılmak istenen bir işte yasa dışı kolaylık ve çabukluk sağlanması için bir kimseye mal veya para olarak sağlanan çıkar.
Enteresandır kelime bir kısım insanın nedeni bilinmeksizin aşırı hayran olduğu Arap kültürü kökenli “Rişvet” kelimesinden güzeller güzeli Türkçemize girmiş.
Kişi kendini liberal, solcu, milliyetçi, dindar, en dindar, daha da dindar, on yüz bin dindar olarak tanımlayabilir. Sonuç itibariyle insan her ne olursa olsun önce kendi menfaatlerini düşünen bir yaratık olduğu için rüşvete meyillidir. Kanunlar falan da bu yüzden konmuş. Bu yüzden rüşvet ve yolsuzluk güzel dünyamızın gelişmiş ülkelerinde çok ayıp bir şey olarak algılanmış ve şiddetle cezalandırılmış ya da cezalandırılıyor. Peki ya Osmanlı’dan günümüze bizde durum ne?
Osmanlı’da özellikle son dönemlerde rüşvet neredeyse günlük yaşamın bir parçası
Gelir ve giderleri daha çok savaş ekonomisi üzerine kurulu Osmanlı’da rüşvetin arttığı dönemler de haliyle ekonominin kötüye gittiği dönemlere denk gelir. Ama rüşvetin temelleri aslında Selçuklulara kadar gider.
Devlet kaynaklarından derlediğimiz bilgilerle Osmanlı’da rüşvet
Osmanlı’da devletin temellerinde Selçuklu etkisi vardır, sonraları İlhanlı etkisinin de görüldüğü bilinir. Bu yapılarda da rüşvetin derinlere işlemiş olduğu bilinmektedir. Yani rüşvet kökü hayli eskiye gider.
Kimileri Osmanlı’daki rüşvet olgusunu “bahşiş” olarak kabul ettirmeye çalışıyor
Ancak bu durum zorlama bir çabadan ibarettir. Çünkü rüşvet devlet kayıtlarına da girmiş cezası belli bir suçtur. Sadece bugün olduğu gibi o günlerde de cezalar “duruma göre” görmezden gelinebilirmiş; ama bunun yanında hayli sıkı cezaların da kesildiği olmuş.
Padişah hizmetinde olalum deyü çok kişiler kadıya rüşvetler virüb yalvardılar: beni yaz didiler
Bu cümleler henüz imparatorluğun ilk dönemlerinde Orhan Bey zamanında edilmiştir. Bursa kadısı Çandarlı Kara Halil Paşa’nın rüşvet istediği söylenmektedir. Kadının rüşvet alıp almadığını bilemeyiz ama yukarıdaki cümleden o dönemde devlet yapısında rüşvetin bir yöntem olarak bilindiği anlaşılabiliyor.
Adalet rüşvet ve kadılar
I. Bayezid döneminde yargı işlemlerinden ücret alınması yasaya bağlanır. Bu durum zaten hayli artmış rüşvet vakalarını daha da arttırır. Özellikle kadıların rüşvetçiliğinin açgözlülük boyutuna geldiği kayıtlara geçer. Tarihçi Cornell H. Fleischer “Tarihçi Mustafa Âli, Bir Osmanlı Aydın ve Bürokratı” adlı kitabında bu noktanın altını özellikle çizmiştir.
O dönem tabii HSYK yok
Ferman.mp3
Adli sahtekârlıklar için kadılar tarafından bir örnek daha: Zağra-i atik muvakkili (fermanlara tuğra
çeken kimse) Mehmet Bey’in sahte ferman işine girmesi fark edilir ve o dönem Osmanlı toprağı olan Limni Adası’na sürgün edilir. Sahte ferman da iyi cesaretmiş.
Dedim: Ey arkadaşlar bu ne yanlış iştir, ne yüz asıklığıdır
-Dediler: Bizim adetimiz böyledir.
-Dedim: Bakın ağalar, benim bu haklı işimi yapmazsanız siz sorumlu olursunuz.
-Dediler: Yok efendi, bu hesap ancak kıyamette sorulur.
-Dedim: Dünyada dahi hesap sorulur, haberin işitmişiz.
-Dediler: Böyle bir şeyi biz de duyduk ama aslı astarı yoktur. Biz amirlerimizle anlaşmışız, bize bir şey olmaz.
Fuzuli’nin ünlü “Şikayetname” eserini yaşadığı bu gerçek olaydan sonra yazılır
Fuzuli, Kanuni’nin Bağdat’ı fethinden sonra (1534) padişaha kasideler sunar ve padişah tarafından beğenilen kasideler karşılığında 9 akçelik maaşla ödüllendirilir. Maaşını almaya gittiğindeyse rüşvet talebiyle karşılaşır. En sonunda o ünlü cümlesini yukarıdaki yazıya ekleyerek bitirir: “Selam verdim, rüşvet değildir deyu almadılar. Hüküm (belge) gösterdim, faydasızdır diye iltifat etmediler. Gördüm ki sualime cevaptan başka nesne vermezler, çaresiz mücadeleyi terk ettim…”
Hediye, bahşiş ve çürüme
Kimi makara kukaracıların zamanında devlet geleneğimizde hediye var diyerek millete yutturmaya çalıştığı rüşvet aslında Osmanlı devlet geleneğini çürüten en önemli noktalardan olmuş.
Rüşvet sadece akçeyle değil başka şekillerde de ödenirmiş
Kanuni Sultan Süleyman döneminde devlet içinde görev alan tarihçi ve şair Gelibolulu Mustafa Âli (1541-1600) Bosna sancağındaki taleplerinin yerine getirilmesini istemek için Veziriazam Lala Mustafa Paşa’ya bir mektup yazar. Mektubunda bu iyilik karşılığında Paşa’ya yakışıklı, uzun boylu üç Bosnalı iç oğlanı gönderme söz verir.
Bürokrat ve bakan olmak o zaman da hayli ballı işmiş
ilk resmi Osmanlı tarihçisi olan Mustafa Naîmâ (1655 – 1716) temel eseri olarak bilinen Naîmâ Tarihi’nde Osmanlı Devletinde de diğer devletlerde olduğu gibi kamu makamlarına tayin için her zaman akçe almanın alışılmış bir durum olduğu ve âlemden bunu def etmenin mümkün olmadığı belirtilmiştir. Ayrıca rüşvetin devletin içine iyice yerleştiğini ve her makamın bir ücreti olduğunu yazmıştır.
Çalmaya çırpmaya ortak olma ve derin devlet
Eşkiyalık yapanlar soydukları malların ve paraların bir bölümünü yöneticilere verirmiş. Böylece barınabilecekleri ortamları garanti ederlermiş. O tarihten bugünlere iki arşın yol katedemememiz çok yazık.
Rüşvet tespit ve ceza
İbreti alem denilen hadise maalesef daha çok alt tabakaya yani halka uygulanır. Kimi esnaf da bundan payını alır. Örneğin İstanbul’da Çarşamba pazarında Simitçi Hasan, dört paralık simidi on beş dirhem noksan halka satmaya cesaret ettiğinden, Seddülbahir’e sürgün edilmiş.
Şirin ada Limni sahtekar dolmuş
Bursa’da Alaaddin Bey camiinde imamlık yapan ulema sınıfından Hamza Efendi, mahallesindeki bir parça yeri zapt etmek için, İstanbul’a şeyhülislâmın mührünü taklit ederek sahte mühürlü mektup yazmış, bununla birlikte rüşvet de cukkalamış ve bu yüzden o da Limni’ye sürgün edilmesine karar verilmiş.
Katli vaciptir ama iyi haline istinaden
Sürgün cezası her zaman Limni’ye değil kimi durumlarda Mısır’a verilir. Mısır valisi ve çavuşbaşına yazılan bir hükümde, “İstanbul’da kâğıt tacirliği yapan bunun yanında fesat ve kötülüğü ile bilinen Burdurlu El-Hac Salih efendinin şekavet, sahtekârlık, hıyanet ve rüşvet suçlarından katline hüküm verilmiş, cezasına merhamet edilip Mısır’a sürgün edilmesine karar verilmiştir” yazılmıştır.
Bir daha daireye uğrama İbo
Bunu Midilli’ye mi yollasaydım
Memuriyet kadrolarına yansıyan bir ceza da Divan kalemi kâtiplerinden Seyyid İbrahim’e kesilmiş. Sadakatten uzaklaştığı, kanun ve hükümlere ilaveler yaptığı için görevinden azledilerek tahmin edin nereye, tabii ki Limni’ye sürgün edilmesine karar verilmiş. Ayrıca bir daha kesinlikle kalem dairesine uğramaması da söylenmiş.
Sosyal ve ekonomi durum bozulunca askeri dirlik de bozulmuş
Osmanlı’nın özellikle son döneminde devleti ayakta tutan sosyal, ekonomik ve askeri yapı paramparça olmuş. Çöküş döneminde toplumun her kesiminde rüşvet ve yolsuzluk artık neredeyse normalleşmiş. Kuruluştan bugünlere kadar rüşvet ve yolsuzluk hadiselerinde hangi noktada olduğumuzun takdiriyse sizlere kalmış.
Kaynaklar:
http://www.sayistay.gov.tr/dergi/icerik/der59m5.pdf
http://www.diken.com.tr/bagisin-egemenliginden-rusvetin-egemenligine/