Osmanlı Devleti kuruluşundan varlığını sürdürdüğü 623 yıl boyunca farklı dönemler yaşadı ve bu dönemlere kendi imzasını atan 36 padişah tarafından yönetildi. Yönetim babadan oğula geçiyordu ve Osmanlı Devleti’nde katı kurallar geçerliydi. Yasakların haddi hesabı yoktu ve bazen birbirinden farklı yasaklar da getirilmiyor değildi.
1. Kadınlarla erkeklerin birlikte kayığa binme yasağı
Kadın – erkek bir arada kayığa binme yasağı 1580’den 1918’lere dek süren bir yasaktı. Yasağın faaliyete geçmesini sağlayan bilgi ise “bazı kadınların kayıklarda, önceden anlaştıkları erkeklerle buluşması” olarak gösteriliyordu. Kayıkçı kahvası ve Bostancıbaşı’na sık sık uyarı ve emirler gelerek bu yasağın sıkı sıkıya korunması önlemi alındı. Öyle ki, kadınlarla erkeklerin Haliç ve Boğaziçi iskelelerinde dolmuş görevi yapan kayıklarda bile bir arada bulunmaları yasaklandı. Kayıkçılar kahyasına gönderilen fermandan birkaç satır; “Bundan evvel de tenbih edilmişti; taze avretlerin levend taifesile kayığa girip gezmelerine mani ol ve bu hususu bütün kayıkçılara tekrar tekrar tenbih et.”
2. İstanbul’a bekar erkeklerin girme yasağı
Osmanlı için İstanbul her zaman korunması elzem bir şehirdi, bu sebeple 17 ve 18. yüzyıllarda kefilsiz oturmak yasaktı. Şehre Rumeli ve Anadolu’dan gelen bekar erkeklerin han ve odalarda fuhuş yaptıkları, şehirde olay çıkartıp kan döktüğü ve askeri darbeler için ayaklanma çıkardıkları görüşleri hakim olunca, bekar erkekler için bir dizi önlemler getirildi. Bunların en başlıcası ise 1826 yılında bekar erkeklerin İstanbul’a girmesi yasaklanması oldu.
3. Farklı padişahlar tarafından kahve ve kahvehanelere getirilen yasaklar
Kanuni Sultan Süleyman zamanında Halep ve Şam’dan gelen kahve ile tanışan İstanbul halkı, kısa sürede kahveyi sosyal yaşamının bir parçası haline getirerek ilk kahvehaneleri de 1554 yılında açtı. Önceleri bu durum ulema tarafından hoş karşılanmayıp yasaklansa da, daha sonradan bir zararı olmadığına karar kılınarak serbest bırakıldı. Daha ilerleyen süreçte Dördüncü Murad tahta çıktığında tütün ve içkinin yasaklanmasından sonra, kahvehanelerde devlet aleyhine konuşulduğu gerekçesiyle tekrardan kahvehaneler kapatıldı. Yasaklanmış olmasına karşın kahvehanesini açan esnaflar idam edildi. İkinci Mahmud döneminde yeniçerilerin toplanma yeri olmaması için bir süre de bu dönemde kapatılsa da, sonraki yıllarda yasak tekrardan kaldırıldı.
4. Kadınların kaymak satan dükkanlara girme yasağı
İstanbul’un tarihi ilçesi Eyüp 16. yüzyılda kaymakçılarıyla ünlüydü. İstanbul’un farklı yerlerinden insanlar buradan kaymak satın alırlardı. “Türbe ziyareti bahanesiyle bu kaymakçı dükkânına gelen bazı kadınların önceden anlaştıkları ve tanıştıkları erkeklerle buluştukları” şeklinde gelen birtakım şikayetler üzerine konuyu saraya taşıyan Eyüp Kadısı vesilesiyle 1573 yılında yasak geldi. Eyüp Kadısı’na gönderilen ferman şöyleydi; “Kaymakçı dükkânlarına bazı nisa taifesi kaymak yemek bahanesiyle girip oturup namahremler cem’olup hilafı şer’ işleri vardır diye Müslümanların haber verdiklerini bildirmişsin; bu babda ihmal caiz değildir; kadınlar kaymakçı dükkânlarına gitmeyecektir, gelen kadınların dükkâna alınmamasını dükkân sahiplerine şiddetle tenbih et, tenbihini dinlemeyen ve dükkanına kadın müşteri alan dükkân sahibini muhkem cezaya çarptır.”
5. Çingenelerin ata binme ve kısrak besleme yasağı
Osmanlı halklarından biri olan Çingeneler’in yollarda fesat ve şenaat işledikleri düşünülerek İstanbul Kadısı tarafından Çingene Subaşısına bir ferman gönderilerek ata binmeleri yasaklandı. Rumeli bölgesinde de uygulanan yasak ile 1595 yılında Çingene halkının büyük şehirlerde ata binmesi, atla dolaşması ve kısrak beslemesi yasaklandı. Yasağın fermanı şu şekilde; “Çingene tayfasının ata binmesi ve kısrak beslemesi yasak edilmiş olup lazım geldikçe eşeğe ve arabaya bineceklerdir; muhalif hareket edenler siyaset olunurlar. Ona göre tenbih ve ilan eyleyesiniz.”
6. Hamama giden gayrimüslimlere nalın giyme yasağı
Osmanlı topraklarında yaşayan gayrimüslimlerin hamamlarda Müslüman vatandaşlardan ayırt edilmesi için çıkartılan yasak ile gayrimüslimlerin nalun giymesi yasaklandı. Fakat Müslümanların da keyiflerine göre nalın giymeme ihtimali ile karşı karşıya kalınınca bu yasağa tuhaf bir madde ilave edilerek, gayrimüslimler için alameti fariba olarak birer demir halkalı peştemal giymelerine karar verildi.
7. Arnavutlara hamam tellakı olma yasağı
Lale Devri’nin sonunu hazırlayan 1730 Patrona Halil İsyanı’nın öncüsü Horpeşteli Arnavut Halil, Bayezid hamamında çalışan bir tellaktı. Sonradan gelebilecek her türlü isyana karşı tedbir elde etmek için o yıllarda hamamlarda tellak olarak çalışan tüm Arnavutların işlerine son verilip bir daha hiçbir Arnavut’un tellak olması yasaklandı.
8. Kiliselerde çan çalma yasağı
Osmanlı her ne kadar birçok farklı kültürün aynı çatı altında yaşadığı bir devlet olsa da, burada gayrimüslimler müslüman vatandaşlarla eşit şartlara sahip olmadı hiçbir zaman. İbadet özgürlüğünün olmasına karşın kiliselerin çanları kaldırtıldı ve çanların çalması kati surette yasaklandı. Uzun yıllar devam eden bu yasak, 1856 yılından sonra kaldırıldı.
9. Ramazan davulcularına davul çalma ve kahvehanelerde oyun oynama yasağı
1821 yılında İstanbul’da yaygınlaşan veba salgınını önlemek adına aynı yılın Ramazan ayında geceleri davulcuların davul çalması, mani ve türkü okuması ve kahvehanelerde tavla, dama, satranç gibi oyunlar oynaması ve meddahların hikayeler anlatması yasaklandı. Salgının bulaşmasını engellemek adına Ramazan ayında böyle bir yola başvurulsa da, 3 bine yakın kişinin vebadan ötürü hayatını kaybetmesinin önüne geçilemedi.
10. Mesire yerlerinde kadınların bulunma yasağı
Kadınların mesire yerlerinde sevgilileriyle buluşabilecekleri düşünülerek 1752 yılında böyle bir yasak getirildi. Getirilen yasakla hiçbir kadın hiçbir gerekçeyle mesire alanına gidemedi, arabasında mesire alanına giderken kadın taşıyan arabacılar ise cezalandırıldı.
11. Evlerde yemek çeşidine getirilen yasak
Nişancı Halet Efendi’nin girişimi üzerine İkinci Mahmud tarafından 1821’de uygulanan bu yasak ile israfın önüne geçmek istendi. Devlet erkanının yalı ve konaklarda düzenlenen eğlencelerindeki aşırı yiyecek israfı göze batınca, bu politikayı tüm evler için de uygulamaya karar verdiler. İsrafla ilgili yasağın fermanı şu şekilde yer alıyor; “İsraf günahtır, bundan böyle evlerde nihayet beş türlüden yedi türlüye kadar yemek pişirilebilir, yedi türlüden fazla yemek pişirtilmeyecektir.”