Sanayi devriminden sonra dünyanın her tarafında inşa edilmeye başlanan tren garları, sadece yolculuğun başlangıç ya da bitiş noktası olarak değil modernleşme çabalarının da en somut temsilcisi olarak görüldü. Nostaljisi bir tarafa; uzakları yakın kılan, ayrılıklara ve kavuşmalara sahne olan gar binaları, kent kimliğinin de her zaman ayrılmaz bir parçası olarak kabul edildi. Mimarisiyle göz kamaştıran, film platosunu andıran, yerli yabancı milyonlarca yolcuya selam duran Türkiye’deki gar yapıları da bünyesinde çeşitli hikâyeler barındırıyor. İşte onlardan bazıları…
1. Alsancak Tren Garı (İzmir)
Türkiye’de demiryollarının hikayesi 1856 yılındaki İzmir-Aydın demiryolu hattının imtiyazı ile başlar. Demiryolu hattının başlangıcı ise Alsancak’tır. Böylece Anadolu’nun ilk tren istasyonunun lokasyonu belirlenir ve gar inşaatına hiç vakit kaybetmeden 1858 yılında başlanır. 1861 yılında ise hizmete açılır. Günümüzde hala İzmir’in en kalabalık tren istasyonlarından biri olan bu istasyon; hastane, gar ve yönetim binasıyla büyük bir kompleks olarak inşa edilmiş. Fakat günümüze ulaşana kadar pek çok kez değişime uğramış. Bir cephesi Atatürk Caddesi’ne diğer cephesi ise İzmir Limanı’na bakan bu simetrik görünümlü gar, sütunları, vitraylı pencereleri, çeşitli duvar süslemeleri ve muazzam tavan yüksekliğiyle görenleri kendine hayran bırakıyor.
2. Basmane Garı (İzmir)
Alsancak Garı’ndan sonra Türkiye’nin en eski tren istasyonu olan Basmane Garı, İzmir-Aydın demiryolu hattının yapımından sonra 1863 yılında inşa edilmeye başlanıyor. Gar binasını dünyanın en ünlü mimarlarından Fransız Gustave Eiffel tasarlıyor. Yine bir Fransız firma olan Regie Generale tarafından inşa ediliyor. Gar; giriş holü oldukça geniş, üç bölümlü ve simetrik bir plana sahip. 1922 büyük İzmir yangınında önemli ölçüde hasar almış olsa da günümüzde döküm sütunları, peronları, depo binaları ve ihtişamlı taş duvarlarıyla hala ayakta. Demiryolu sisteminin çağdaş teknolojilerle yenilendiği 21.yüzyılda diğer tüm tren istasyonları gibi Basmane Garı için de yeni bir süreç başlıyor. 2006 yılında İZBAN inşaatı sebebiyle seferler uzun bir süre duruyor. İzmir kent kimliğinin ayrılmaz bir parçası olan Basmane Garı, çeşitli bakım onarım çalışmalarının ardından uzakları yakın eylemeye devam ediyor.
3. Haydarpaşa Garı (İstanbul)
İstanbul- Bağdat demiryolu hattının başlangıç noktası olan Haydarpaşa garı hiç kuşkusuz Türkiye’deki gar binalarının en görkemlisi. 1908 yılında hizmet vermeye başlayan Haydarpaşa garının temeli 21 metre uzunluğundaki 1100 adet ahşap kazıkla atılıyor. Garın projesi Otto Ritter ve Helmuth Cuno isimli iki Alman mimara ait. Binanın inşaatında ise Alman ve İtalyan taş ustaları çalışmış. Garın ismi Selimiye Kışlası yapılırken üstün hizmetler gösteren Haydar Paşa’dan geliyor. III. Selim Haydar Paşa’nın emeklerine karşılık jest olarak koca bir bölgeye paşanın ismini veriyor. Böylece semte yapılan yeni gar da Haydarpaşa ismini alıyor. Alsancak ve Basmane Garlarının bilindik mimarisinin aksine Haydarpaşa neo-klasik bir yapı olarak inşa edilmiş. 7 yol ve 4 perona sahip olan yapı toplam 3836 metrekarelik devasa bir alanı kapsıyor. Açık pembe granit taşları Hereke’den özel olarak getirilmiş ve dış cephesi çiçek ve geometrik desenlerle süslenmiş. Pek çok ayrılığa ve kavuşmaya tanıklık eden bu gar, 2010 yılında bilinmeyen bir sebepten çıkan yangın sonucu ağır hasar gördü. Garın bakım ve onarım çalışmaları ise halen devam etmekte.
4. Sirkeci Garı (İstanbul)
1890 yılında hizmete açılan Sirkeci Garı, Anadolu’nun Avrupa’ya açılan kapısı konumunda. Garın planı yine bir Alman mimar olan August Jachmund tarafından çiziliyor. Dikdörtgen planlı olan gar binasının süslemeleri ve kubbeleri “doğu” dünyasını temsil eder. Bu vurgu önemlidir. Çünkü yapının mimarları Avrupa’dan İstanbul’a gelen misafirlerin “oryantalist” bir üslupla karşılaşmalarını istemiştir. Yapının anıtsal giriş kısmının her iki tarafında saat kuleleri bulunur. Kulede bulunan saatler Paris’ten, kulenin yapımı için kullanan taşlar ise Marsilya’dan getirilmiştir. Yapının inşa edildiği dönemde gar binası denize sıfır konumundaydı. Gardan taraçalar ile denize inmek mümkündü. Fakat zamanla denizin doldurulması ve şehrin genişlemesiyle birlikte günümüzdeki ikonik halini alıyor. Bu bina aynı zamanda TCDD müzesine de ev sahipliği yapıyor. Müze Pazar ve Pazartesi günleri hariç her gün ücretsiz olarak gezilebiliyor.
5. Konya Garı
Anadolu-Bağdat demiryolu hattının 1895 yılında Konya’ya ulaşmasıyla inşa edilen Konya Garı, 1896 yılında hizmet vermeye başlıyor. Bina Ankara ve Eskişehir garlarıyla aynı dönemde ve aynı şirket tarafından yapılıyor. Neo-klasik ve heimatstill karışımı bir mimari üslubu yansıyor. Lokomotif deposu hariç binanın tamamı dörtgen biçimindedir. Trenlerin binaya giriş yaptığı kapılar yüksek ve basık kemerlidir. Binanın pencere ve kapı kemerlerinde taş, çatısı ahşap ve tuğla, sütunlarında ise çelik materyal kullanılmış. Konya gar binası çok fazla değişime ve hasara uğramadan hala ayakta ve hizmet vermeye devam ediyor. Fakat yüksek hızlı trenler için yapılan yeni Konya garının açılmasıyla bu binanın kullanım dışı kalacağı düşünülüyor. Tarihi binanın ne olacağını henüz kimse bilmiyor. Umarız müze ya da sanat galeri olarak yeniden işlevlendirilerek halkın kullanımına açılır.