Sinema ödülü demek başlı başına tartışma yaratmak için bir sebepken Oscar’ın aday yapmadıkları ve yapıp da ödül vermedikleriyle tartışılması kaçınılmaz. 2000’li yıllar ise tartışmaların şiddetinin birkaç doz daha arttığı yıllar. Bu yıllarda Akademi’nin verdiği kararlarda spekülatif işler aramak bizleri tam anlamıyla komplo teoricileri yapmaz. Çünkü ödülü takip edenler için skandallar boyutunda kararlar aldıkları malum. İşte 2000’li yıllarda ödül verilen ve verilmeyen filmler.
(Bu arada Oscar’ı Hakedip Alamayan Filmler Serisi Bölüm 1 için buradan, Bölüm 2 içinse şuradan yararlanabilirsiniz.)
2004 – Million Dollar Baby / The Aviator, Finding Neverland
The Aviator ve Finding Neverland filmlerinin Oscar almasını beklemek biraz romantiklik olurdu farkındayız. Ancak her iki filmde sonuna kadar hak etmiş olurdu eğer eve elleri boş dönmeselerdi. The Aviator’u tek bir cümleyle anlatmak yeterli olur sanırız. Hırs herhalde ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi! Clint Eastwood abimizin şaheseri olmasaydı, bu filme yazık olmuş olurdu! Finding Neverland ise bir yazarın edebiyat tarihine geçecek bir eseri üretme aşamasını anlatırken dramı da, eğlenceyi de tadında veren yapımlardan. Kesinlikle gönüllerin şampiyonlarından.
2005 – Crash / Good Night and Good Luck
Başka yıl yarışsa kesin ödül alırdı yıllarının yanı sıra başka zaman yarışsa acaba ödül alır mıydı yıllarının sayısı da azımsanmayacak kadar çok. Crash iyi bir senaryoya sahip tartışmalı bir yapım. Birbirleriyle bağlantılı, iç içe geçen hikayeleri iyi bir senaryoyla anlattığını söylemek mümkün. Yine de En İyi Film Oscar’ını almalı mıydı sorusunun cevabı net bir evet değil. Good Night and Good Luck ise şansız yapımlardan. 2000’lerde çekilen siyah beyaz filmleri düşünün! Bu filmin atmosferi o kadar başarılı ki; yakın zamanda çekildiğine inanmak zor! Hani 1940’lara götürsek, yine yarışır mı heykel için! Bizce yarışır. Ödülü alsa fena mı olurdu! Bizce olmazdı.
2009 – The Hurt Locker / Avatar, Inglourious Basterds, A Serious Man, Up
Gördüğünüz gibi The Hurt Locker dışında hangi film alsa mutlu olurduk diyebiliriz. Avatar, tıpkı yönetmeni James Cameron’ın bir diğer işi Titanic gibi içinde bulunduğu yıl için büyük bir dalga oluşturan ancak sonra kısa sürede kıyıya çarpıp yok olan ve çokça eleştirilen bir film. Yine de sadece görüntüleriyle bile The Hurt Locker’dan daha fazla hak ettiği söylenebilir. Inglourious Basterds’ın ödülü The Hurt Locker’a kaptırması tam bir skandal. TA-RAN-TI-NO! Adam dünya tarihini yeniden yazdı, yine de yaranamadı! Yazık, çok yazık! A Serious Man ve Up filmlerinin ise sinemaya kattıkları diğer iki film kadar olmasa da The Hurt Locker’dan kat ve kat fazlaydı. Acınası bir yıl!
2010 – The King’s Speech / Black Swan, Inception
The King’s Speech oldukça naif, insanlığa armağan bir yapım, orası kesin. Ancak bir Black Swan gerçeği var ki tartışılmaz. Zoraki Kral kötü film değil canım, onu iddia etmiyoruz. Lakin, Hollywood’un gerçek hayattan uyarlamaları, böylesi şahane, acayip güzel, feci ilginç senaryolara tercih ettiğini de biliyoruz. Peki ya Inception? Ey Akademi, Inception’ın suçu neydi? Yönetmeninin Nolan olması mı, yoksa uzatmalı takıntılınız Leonardo DiCaprio’nun varlığı mı?
2012 – Argo / Life of Pi, Lincoln, Django Unchained, Amour
Bir “O almasaydı da hangi film alırsa alsaydı” yılı daha. Son yılların en şişirme filmlerinden birisi Argo ve yönetmeni Ben Affleck. Hayır illa milliyetçi damarlarınız tutacaksa Lincoln daha iyi bir yapımdı. En azından gerçeklerle daha çok bağdaşan ve derdi olan bir yapımdı. Milliyetçiliği bir kenara bırakıp sinemaya bakmaya karar verseydiniz Life of Pi de iyi bir seçenekti. Tek mekanda geçen bir film yapmak isteseydiniz neresi olurdu? O mekanda başınıza ne kadar harika şeyler gelebilirdi? Akademi bizimle bu kadar Argo konuşmayacaktı, biz unutmayız bunu! Artık Tarantino ve DiCaprio isimlerini zikretmekten yorulduk ama Django Unchained ne güne duruyordu da Argo’yu setçiniz. Yabancı Dilde En İyi Film ödülünü vermişken bir de En İyi Film ödülü vermek istemediniz anlıyoruz ama her iki ödülü de Amour alsaydı keşke de Argo eli boş dönseydi!
2013 – 12 Years a Slave / American Hustle, Her, The Wolf of Wall Street
12 Years a Slave ne anlatıyordu? Siyahi bir adamın köle olarak kaçırılıp yıllarca çalıştırılması. Peki bu önemli konunun altından kalkabildi mi? Hayır! Yazık ettiniz diğer filmlere yazık. Oysa bırakın kalitesini bir yana American Hustle’ın isminde Amerika olması bile yeterdi sizin için, severdiniz böyle şeyleri. Muazzam senaryosu ve Joaquin Phoenix’in tek başına kotardığı Her, aşkın en saf halini anlatması ile dahi 12 Years a Slave’i geride bırakmalıydı. Peki ya The Departed ile Martin Scorsese’ye verdiğiniz ödülün zoraki verildiği tartışmaları varken ve elinize herkesi susturmak için bir fırsat seçmişken neden The Wolf of Wall Street’i görmezden geldiniz acaba?
2014 – Birdman / Boyhood, The Grand Budapest Hotel
Geçen yıl En İyi Film dalı ülkemizde infial yaratmaya yetiyordu. Tıpkı siyasi hayatımızda olduğu gibi Birdman’ciler Boyhood’culara burun kıvırıp Boyhood’u yerden yere vururken Boyhood’cular ise ödülü Boyhood’un alacağından emin bir şekilde sırıtıyorlardı. Evet, Birdman adaylar içinde ödülü en çok hak eden filmdi ancak Boyhood’u film yerine bile koymamak biraz ayıp oldu. Bu iki filmin arasından baş gösteren, belki de ödülü alsa sempatik yapısıyla hem Birdman’cileri hem Boyhood’cuları susturacak bir yapımdı The Grand Budapest Hotel ama olmadı. Ah Iñárritu ah! Eğer Birdman olmasaydı, bu filmin büyüsü o töreni bambaşka etkileyebilirdi.