Orta Çağ’da hijyen ne kadar önemliydi? İnsanlar banyo yapar mıydı? Giysilerini yıkıyorlar mıydı ya da genel hijyen kuralları hakkında bir bilince sahipler miydi? Orta Çağ dediğimizde aklımıza çamurlu, bitli ve kötü kokulu insanlar geliyor. Ancak tarihi gerçekler bu kadar keskin değil. 11. yüzyılın sonlarına doğru Avrupa’daki şehirler büyüdükçe hijyen günlük hayatın zorunluluklarından biri haline geldi. Büyük şehirlerin çoğu ticareti kolaylaştırmak amacıyla deniz ve nehirlerin etrafına kurulmuştu. Bu durum su kaynaklarına ulaşmayı kolaylaştırıyordu. Fakat yine de su kaynağına gidip kovalar dolusu su taşımak büyük bir fiziksel çaba gerektiriyordu. Bu nedenle her gün banyo yapmak pek mümkün olmuyordu. Bugün olduğu gibi hijyen standartları zamana, mekana ve hatta bireylerin temizlik alışkanlıklarına göre değişiyordu. Yine de herkes içinde bulunduğu şartlar çerçevesinde temiz olmaya özen gösteriyordu. Nasıl mı? Detaylar aşağıda 👇
Orta Çağ insanı için kişisel temizlik ne ifade ediyordu?
Monty Python ve Kutsal Kase (1975) filminde; iki küçük karakter Kral Arthur’u görüyor. Kim olduğunu biliyorlar çünkü içlerinden birinin söylediği gibi: “O bir kral olmalı… her tarafı pislik içinde değil”. Bu sahne Orta Çağ hakkında kalıcı bir inancı özetliyor: Orta Çağ insanları kirli ve kötü kokuluydu. Döneme dair bu izlenim, Kastilya Kraliçesi Isabella gibi nadiren yıkandığı bilinen insanlar örnek gösterilerek destekleniyor. Kastilya kraliçesiyle ilgili minik bir detay: Kendisi hayatı boyunca sadece iki kez banyo yapmakla övünüyordu. Biri doğduğu gün diğeri ise Aragonlu Ferdinand ile evlendiği gün. Bugünden bakıldığında ne kadar da korkunç görünüyor 🥹 Konumuza tekrar dönelim:
Su tesisatı ve elektriğin yaygın olarak kullanılmadığı bir dönemde, Orta Çağ insanları isteseler dahi modern hijyen standartlarına uyamazlardı. O dönemde yaşayan insanların daha az yıkandığı doğru. Yine de bu insanların kişisel hijyen konusunda tamamen kayıtsız olduklarını iddia edemeyiz. Hatta Kraliçe Isabella’nın kendi kızı da dahil olmak üzere birçok insan temiz kalmak için önemli çabalar sarf ediyordu. Prenses Juanna saçlarını o kadar sık yıkıyordu ki kocası onun hasta olacağından endişe ediyordu. Arşidük endişelerinde haklıydı. Çünkü dönemin tıp teorisi çok fazla yıkanmanın insanı hasta edeceğini iddia ediyordu. Ancak diğer yandan bazı doktorlar sağlık için düzenli yıkanmanın gerekli olduğunu savunuyordu. Her ne kadar bu doktorların sayısı az olsa da sağlık için temiz olma fikrini savunan insanlar vardı. Hatta tıbbi yazılarda insanlara her sabah ellerini, yüzlerini, ağızlarını ve başlarını yıkamaları talimatları veriliyordu.
Düzenli banyo yapıyorlar mıydı?
Tıpkı bugün olduğu gibi Orta Çağ’da da tek bir doğru yoktu. Orta Çağ, herkesin kendi düşüncesini söylediği, tıbbi alanda tek bir doğrunun olmadığı bir dönemdi. Doktorların bir kısmı, banyo yapmanın derideki gözenekleri açtığını bu nedenle salgın hastalıkların bulaşma riskinin arttığını iddia ediyordu. Ancak diğer kısmı; banyo yapmanın hastalıkları önleyebileceğini düşünüyordu. Bu düşünceye sahip doktorlar; geceleri banyo yapmanın soğuk algınlığını iyileştirdiğini iddia ediyordu. Döneme dair tüm kanıtlar zengin insanların banyo yapmayı lüks bir deneyim haline getirdiklerini gösteriyor. Özellikle aristokratlar, banyo rutinleri için yurt dışından pahalı kokulu yağlar ve sabunlar getiriyordu. Bugün olduğu gibi belki her gün duş almıyorlardı ama ayda bir kez yıkanmak dahi o dönem için muhteşem bir sayıydı.
Yoksulluk banyo yapma sıklığını nasıl etkiledi?
Orta Çağ’da hijyen sorunu sadece zenginleri ilgilendiren bir durumdu. Örneğin İngiltere Kralı John’un küvetle seyahat ettiği hatta yanında bir hamamcı çalıştırdığı biliniyor. Onun soyundan gelenler ise daha şanslıydı. Saraydaki banyo odalarında hem sıcak hem de soğuk su akan ilkel musluklar vardı. Bu lüks ve temiz yaşam sadece en görkemli kraliyet konutlarıyla sınırlıydı.
Kraliyet soyundan olmayanlar için hijyen kurallarına uymak biraz daha zahmetli oluyordu. Şehirlerdeki birçok hanede sıcak suyla doldurulabilen, gölgelikle kaplanmış ahşap küvetler vardı. Aynı zamanda el ve yüz yıkamak için leğen ve ibrik kullanılıyordu. Bu leğenlerdeki suyun ayda yaklaşık iki kere değiştirildiğini belirtmekte fayda var. Su ibrikten leğene döküldükten sonra pis su atılmıyor tekrar kullanılıyordu. Yoksullar arasında ise böyle bir gelenek bulunmuyordu. Bırakın ahşaptan küveti, leğen ve ibrikten dahi yoksunlardı. Evlerinde leğen ya da ibrik olmayan insanlar yaz aylarında nehirlerde ya da göllerde yıkanıyordu. Ne yazık ki açık havadaki banyolar çoğunlukla ölüm vakalarıyla sonuçlanıyordu. İnsanlar yıkanmak isterken boğularak hayata veda ediyordu. Kış aylarında durum biraz daha zorlaşıyordu. Çünkü su ısıtmak için harcanan yakıt, yoksul insanlar için büyük bir külfetti. Özellikle kış aylarında banyo yapmak dönemin en büyük lüksü sayılıyordu. Hatta yakıt maliyeti o kadar yüksekti ki keşişlerin yılda ikiden fazla yıkanması yasaklanmıştı.
Orta Çağ’da insanlar çamaşırlarını yıkar mıydı?
Sosyal hiyerarşinin en altında yer alan yoksul köylülerin kıyafet yıkama rutinleri yoktu. Çünkü yıkayacak kıyafetleri yoktu. Örneğin 14. yüzyıldaki Burgundia köylerinde yaşayan insanlar sadece içinde bulundukları kıyafetlere sahipti. Giydikleri elbiselerden başka yedek bir kıyafetleri yoktu. Nispeten durumu daha iyi olan köylerde kıyafet yıkama işini kadınlar üstlenmişti. Kadınlar giysileri genellikle ayak altında çiğneyerek ve elde çitileyerek yıkıyordu. Daha zorlu kirlerde çamaşırlar tahta bir sopayla dövülüyordu. Nehirde çamaşır yıkamak için özel iskeleler yapılmıştı. Yaz aylarında çamaşırlar çoğunlukla bu nehirlerde yıkanırdı.
Orta Çağ’ın hijyen rehberi
Şarapla temizlenin: 12. yüzyıl yazarı Salerno’lu Trota bir yazısında şöyle diyordu: “Ölçülemeyecek kadar kötü kokan bazı kadınlar var. Onları yaban mersini yapraklarına yatırılmış bir bezle ya da şarapla temizleyin.”
İdrar kullanın: Orta Çağ insanları çamaşırlarını ve ev tekstil ürünlerini nehirde ya da derede yıkarlardı. Giysilerin tamamen temizlenmesini sağlamak için ise çamaşırların üzerine idrar ya da odun külü dökerlerdi.
Saçlarınızı yıkayın: Orta Çağ doktorları saçların en az üç haftada bir su ve bitkisel ilaçlarla yıkanmasını tavsiye ediyordu.
Yıkayamıyorsanız tıraş edin: Saçları ya da istenmeyen tüyleri tıraş etmek, kirle savaşmanın etkili bir yolu olarak görülüyordu. Bu nedenle suya ulaşamayan insanlara saçlarını ve tüylerini kesmeleri öneriliyordu.
Dişleri haftada bir gün fırçalayın: Banyo yapmanın dışında Orta Çağ insanları diş temizliğinin öneminin de farkındaydı. Uyandıklarında dişlerini suyla çalkalamaları ve gece boyunca biriken mukusları yıkamaları gerektiğini biliyorlardı. Özellikle nane ve mercanköşk gibi bitkilerden yapılan tozlarla dişler ovuşturulurdu. Bu şekilde yapılan diş bakımının daha sağlıklı olduğu düşünülüyordu. Yoksul halk dişlerini ovuşturacağı malzemelere her zaman erişemiyordu. Bu nedenle dişlerin temizlenme sıklığı haftada bir gündü. Zenginler ise her alanda olduğu gibi diş fırçalama lüksüne de sahipti. Sabah rutinlerinde el ve yüz yıkamadan sonra diş fırçalamak vardı.
Bu içeriğimiz ilginizi çektiyse Orta Çağ’da Doğum Kılavuzu: Okudukça Modern Tıbba Şükredeceğiniz 6 Gerçek başlıklı listemize göz atabilirsiniz.