Prens Harry ve Meghan Markle’ın ilk çocuğu Archie’nin doğumundan sonra kraliyet çifti geleneksel protokolleri takip etmeyi reddetti. Kurallar çiğnenmek için vardır değil mi? Modern dünyada Prens Harry ve Meghan Markle’ın protokolleri çiğnemesi oldukça normal kabul ediliyor. Ancak geçmişte kraliyet ailesinin sıkı sıkıya bağlı olduğu doğum ritüelleri vardı. Sanılanın aksine kraliyet ailesinin bir üyesi olmak kadınlar için doğum yapmayı daha kolay bir hale getirmedi. Hatta mevcut ritüeller doğum yapmayı daha da zorlaştırdı. Gelin 15 maddede kraliyet doğum ritüellerini inceleyelim.
1. Kraliçeler onlarca kişinin gözü önünde doğum yapmak zorunda kaldı
1778 yılında Marie Antoinette, 200 kişilik bir seyirci kitlesinin önünde doğum yaptı. Oda hizmetçisi yüksek sesle “Kraliçe doğuracak!” diye bağırdığında odaya o kadar çok insan gelmişti ki bu durum neredeyse kraliçeyi öldürüyordu. O günden günümüze ulaşan belgelere göre iki kişi, doğumu daha iyi görebilmek için mobilyaların üzerine tırmanmıştı!
2. Kraliyet annelerine doğum tepsileri veriliyordu
14. yüzyıl İtalya’sında, başarılı bir doğumun ardından yeni annelere dini, mitolojik ve edebi temalarla süslenmiş doğum tepsileri (desco da parto) veriliyordu. Besleyici yiyecekler ve küçük hediyelerle dolu olan doğum tepsileri, bitkin düşen kraliçelerin en değerli doğum hediyesiydi. Bu tepsilerin birçoğu özel olarak sanatçılara yaptırılırdı. Sanat eseri olarak kabul edilen bu tepsiler, bir süre sonra tıpkı tablo gibi duvara asılırdı.
3. Kraliçelerin aşermeleri hiçbir zaman problem olmadı
Aşerme periyodu anne adaylarının olduğu kadar kışın ortasında karpuz arayan baba adayları için de daima zorlu bir süreç olmuştur. Ancak eğer bir kraliyet anne adayıysanız aşerme periyodu gün yüzüne çıktığında dünya sizin istiridyeniz olur. Çapkın, zalim ve acımasız kral VIII. Henry, üçüncü karısı Jane Seymour hamileyken onun bir dediğini iki etmemişti. Kraliçenin canı bir gün bıldırcın eti istediğinde, kral karısını mutlu etmek için Fransa’nın Calais kentinden dünyanın en güzel etlerini getirtti.
4. Açık sarı idrar rengi hamileliğin habercisi kabul edilmekteydi
Günümüzdeki modern hamilelik testleri ortaya çıkmadan önce gebeliği belirlemek oldukça zordu. Hatta bazı kadınlar bebeklerinin ilk hareketini hissedene kadar gebe olduklarını dahi bilmiyorlardı. Tudor zamanında, açık sarı renkli ve bulutlu yüzeye sahip idrarın hamileliği gösterdiği düşünülüyordu.
5. Doğum hediyeleri modern bir fenomen değil
Erkeklerin, eşleri doğum yaptıktan sonra onlara aldıkları “doğum hediyeleri” aslında o kadar da modern bir durum değil. Örneğin kral IV. Edward, karısı Elizabeth Woddville’e doğumunun ardından elmas bir kolye hediye etmişti. Öyle ki bu durum kral ve imparatorlar arasında geleneksel bir yarış haline dahi geldi. Benzer şekilde Napolyon’un da ikinci eşi doğum yaptığında İmparator, Marie Louise’e daha önce eşi benzeri görülmemiş elmaslarla süslü bir kolye hediye etti.
6. Kutsal kuşaklara sadece kraliyet annelerinin erişimi vardı
Orta Çağ’da doğum yapmak tehlikeli bir durumdu. Bu nedenle doğum sürecinde hem anneyi hem de bebeği korumak için ilginç bir ritüel oluşturuldu. Tılsımlar ve dualar taşıyan doğum kuşakları tüm sosyal sınıflarda yaygın olarak kullanılmaktaydı. Ancak sadece kraliyet anneleri bu kuşakların en kutsalına erişebilirdi. Bunlar arasından en kutsal kabul edilenler; St. Peter’s Westminster’da düzenlenen Bakire Kuşağı ve Riwvaulx Manastırı’ndaki St Ailred kuşağıydı. Bu kutsal kuşakların doğum sırasında ağrıyı azalttığı ve kasılmaları güçlendirdiği düşünülmekteydi. Bu nedenle hangi krallığın kraliçesi olduğu fark etmeksizin doğumdan önce kuşaklar mutlaka kraliçeye ulaştırılırdı.
7. Doğumdan önce anne adayları aylar öncesinden bir odaya kapatılırdı
Orta Çağ’da kadınlar doğum yapmadan önce kendilerini dünyaya tamamen kapatırdı. Bu süreç “yatma” olarak bilinirdi. Doğum odası, yeni bebeğin dünyaya olabildiğince huzurlu bir şekilde girmesini sağlamak için bir tür “ikinci rahim” olarak tasarlanırdı. Odanın içinde ateşler yakılır ve pencereler kapatılırdı. Hava nasıl olursa olsun pencereler halılarla kapatılırdı. Manevi güç vermesi için odanın içi dini eşyalarla donatılırdı. Işığın anne adaylarının gözlerine zarar verdiğine inanıldığından oda loş ve sessiz olurdu. Bebek doğana kadar kadının odadan dışarı çıkması yasaktı. Bebek doğduktan sonra ise lohusalık dönemi geçene kadar kadınlar yine bu odada kalırdı.
8. Kraliyet çocuklarının birçoğu gayrimeşruydu
Tarih boyunca pek çok kral gayrimeşru çocuk yetiştirdi. Ancak gayrimeşru olmak her zaman utanç içinde yaşamak anlamına gelmiyordu. VIII. Henry, 1519 yılında sevgilisi Bessie Blount’tan doğan gayrimeşru oğlunu o kadar çok seviyordu ki ona Henry Fitzroy adını verdi ve Somerset Dükü ilan etti. Kral Henry’nin onlarca gayrimeşru çocuğu olmasına rağmen Fitzroy, Henry’nin resmi olarak kabul ettiği tek gayrimeşru çocuktu.
9. Bebeğe isim seçmek oldukça hassas bir konuydu
Kraliyet bebeğine isim vermek hiçbir zaman kolay olmadı. Çünkü asil bir bebeğin ismini seçmek potansiyel tuzaklarla doluydu. İngiltere örneğine bakıldığında çoğu hükümdarının isminin Elizabeth, George ya da Henry olduğu görülüyor. Çünkü doğacak çocuğa kötü olayları çağrıştıracak isim vermekten kaçınılıyordu. Örneğin yeni doğan bir bebeğe John ya da Oliver ismini vermek düşünülemezdi. Çünkü John kötü kralı, Oliver ise monarşiyi deviren Oliver Cromwell’i hatırlatıyordu.
10. 1700’lü yıllara kadar ebelerin tamamı kadındı
18. yüzyıldan önce doğum tamamen kadınlara ait bir olay olarak görülüyordu. Erkeklerin, kadın bedeni ve fizyolojisini incelemesi düşünülemezdi. Ancak 1700’lü yıllarda “accoucheurs” ismi verilen erkek ebeler ortaya çıkmaya başladı. Erkekler kadınlardan daha yüksek ücret alıyorlardı. Bu nedenle doğumda bir erkeğin bulunması zenginlik göstergesi kabul ediliyordu. Daha sonra tıp bilimindeki gelişmeler de yaygın olarak “erkek işi” olarak kabul edilmeye başladı. 1764’e gelindiğinde, kraliyet ailesi erkek ebelerin doğum odasına girmesine izin vermişti.
11. Kraliyet anneleri çocuklarını emzirmezdi
Kraliçelerin çocuklarını emzirmesi çok nadir bir durumdu. Bunun yerine bir süt anne tutulurdu. Emzirme genellikle hoş karşılanmıyordu. Çünkü seksin anne sütünü keseceğine inanılıyordu. Bu nedenle kraliçe tekrar hamile kalmak istiyorsa emzirmek doğru bir seçenek değildi. Daha fazla varis doğurmak için kraliçenin bir an önce kendini toparlaması ve diğer çocuğa hamile kalması bekleniyordu. Süt anneler, kraliyet bebeklerini ortalama iki yaşına kadar emziriyordu. Bu nedenle süt anneler ve kraliyet çocukları arasında oldukça yakın ilişkiler gelişti.
12. Kraliyet ebeveynleri uykularından vazgeçmiyordu
Kraliçeler doğumdan sonra geceleri bebeklerine bakmak için uyanmıyordu. Çünkü yeni doğan bebeğin ihtiyaçlarını karşılamak için sayısız hizmetçi vardı.
13. Orta Çağ’da kraliyet çocuklarının neredeyse tamamı Eltham Sarayı’nda yetiştirildi
14. ve 16. Yüzyıllar arasında, Eltham Sarayı geleneksel olarak çocukları yetiştirmek için kullanıldı. Kral III. Edward, IV. Henry ve VIII. Henry’nin çocukluklarının tamamı bu sarayda geçmişti. Eltham, kraliyetin en favori ikametgahlarından biriydi. Çünkü İngiltere’nin neredeyse bütün kralları bu sarayda yetişmişti.
14. Erkek varisler her zaman kızlardan öncelikliydi
1066 yılında kabul edilen Taç Verme Yasası’na göre, kadın varisler sadece yaşayan erkek kardeşleri yoksa tahta çıkabilirdi. Ancak erkek kardeş ölse bile yaşayan erkek bir çocuğu varsa kadınların taç hakkı yine düşüyordu. Bu yasa 2013 yılına kadar yürürlükte kaldı. Bu nedenle İngiliz monarşisinin uzun tarihinde sadece 6 kraliçe resmi olarak tahta çıktı. 2013’de bu yasanın kalkmasıyla artık cinsiyet önceliği de tarihe karıştı.
15. Kraliyet bebekleri ya ikizse?
Eğer kraliçe ikiz bebek doğurduysa anne rahminden ilk çıkan bebek tahtı devralacak bebek oluyordu. Kardeşinden sadece birkaç saniye geç doğan diğer bebek ise taht sıralamasında ikinci oluyordu.
Bu içeriğimiz ilginizi çektiyse; Hep İki Adım Geride: Tarih Boyunca Kraliçenin Gölgesinde Kalan Kraliyet Eşleri ve Orta Çağ’da Doğum Kılavuzu: Okudukça Modern Tıbba Şükredeceğiniz 6 Gerçek başlıklı listelerimize göz atabilirsiniz!?
Kaynak: 1