Şair W.H Auden, kendi ülkenizi anlamak için en az iki ülkede daha yaşamış olmanız gerektiğini ileri sürüyor. Peki ya kendi zamanınızı anlamak için ne yapmanız gerekiyor? Aynı düşünceye göre en az iki ayrı yüzyılda daha yaşamış olmanız gerekir. Bu ise pek mümkün değil. Ancak tarihsel araştırma yöntemiyle başka bir yüzyıla ulaşmak mümkün! Gerçekten de geçmişe “yabancı bir ülkeymiş” gibi yaklaşabiliriz. Geçmişi, tarih biliminin ışığında ziyaret etmek, hayatı daha farklı ve hızlı görmemizi sağlıyor. O zaman 14. yüzyıla gidelim, insanlar nasıl yaşıyor, alışverişlerini nasıl yapıyormuş birlikte bakalım. İşte Orta Çağ alışveriş rehberi…
Orta Çağ’ın pazar yerleri
Orta Çağ döneminde yaşıyorsunuz, pazar yerine adım attınız. Etrafınızda “sığır kaburga ve birçok turta” şeklinde seslenen onlarca satıcı var. Pazar kalabalık; insanlar hareket ediyor, konuşuyor, pazarlık yapıyor. Pazarın olduğu günler çevredeki köylerden o kadar çok insan geliyor ki, yaklaşık 3000 nüfuslu kasaba, o gün üç katına çıkıyor. Önünüzde sığırlarını süren kahverengi tunik giymiş adamlar. Tunik giyen ve kapüşonu olan adamlar bir şövalyenin evinde uşak olarak çalışıyor. Yüksek yakalı ve kürk şapkalı elbiseler giyenler ise zengin tüccarlar. Her geçen saniye pazar yerine daha fazla köylü geliyor. Alışveriş mekânı hem insanlarla hem de koyun, tavuk ve domuzla doluyor.
İnsanlar o kadar çok konuşuyor ki dedikodu yapmak pazar kurmanın tüm amacı olabilir. Burası, insanların buluşabileceği ve bilgi alışverişinde bulunabileceği kasabadaki tek açık alan. Dedikodunun boyutunu siz düşünün! Burası kasabanın kalbi. Alışveriş kültürü, kasabanın tanımını yapıyor.
Ne satın alabilirsiniz?
Balıkçı tezgahlarıyla başlayalım. Orta Çağ İngiltere’sinde sayısız balık yenildiğini duymuş olabilirsiniz. Gerçekten de insanlar kendi balık havuzlarından, nehirlerden ya da denizlerden alınan 150’den fazla balık türü tüketiyordu. Ancak çoğu pazar tezgahında sadece popüler balıklar bulunuyordu. Uskumru, ringa balığı, abanoz, morina balığı, yılan balığı, Aberdeen balığı en yaygın türler arasındaydı. Yengeç ve ıstakozlar fıçılarda canlı olarak taşınırdı. Sezonda taze somon balığı görebilirdiniz. Ancak her biri dört ya da beş şilin gibi yüksek fiyatlara mal olurdu. Taze kalkan almak isterseniz yedi şilin gibi bir ödeme yapmanız gerekirdi.
Balıkçı tezgahlarından tahıl tezgahlarına geçelim. Çuvallar dolusu buğday, arpa, yulaf ve çavdar yığılmış vaziyette kasabalılara satılmaya hazır bekliyor. Karşınızda elma, armut, sebze, sarımsak ve otlar gibi bahçe ürünlerine ayrılmış bir köşe görüyorsunuz. Eğer büyük bir kasabanın pazarındaysanız tarçın, karanfil, Hindistan cevizi, meyankökü gibi egzotik ürünler satan baharatçılar da bulabilirsiniz. Ancak bunlar sadece zenginler için. Vasıflı bir işçi haftada ortalama iki şilin kazanıyor. Bu kazanca kıyasla bir tutam karanfil dört şilin, bir tutam zencefil ise 20 şili değerinde. Bu nedenle işçiler baharat gibi “olmasa da olur” lezzetlerle ilgilenmiyor.
Orta Çağ toplumunda ürün tedariki için herkes birbirine bağımlıdır. Çünkü alternatif bir satıcı yoktur. Bu nedenle pazar yerlerinin geri kalanı iki farklı işlevi daha yerine getirir. Üreticiler, daha uzak yerlerde satmak için buradan yün, çuval, demir, çelik ya da kalay satın alırlar. Diğer işlev ise halka mamul mal satmaktır: Bronz pişirme kapları, ipek, keten, yünlü kumaşlar, cam, kömür, çivi, tahta kalas ve daha aklınıza gelebilecek her şey…
Olmazsa olmaz: Pazarlık
O kadar yol geldik yap bir güzellik ya da biz cebi delik insanlarız ver şu fiyata… Bu sözler bir yerlerden tanıdık geliyor. Çünkü pazarlık yapmak evrensel. Orta Çağ’da da olsanız eğer alışveriş yapacaksınız bu sözlerden bazılarını bilmeniz gerekir. Hatta pazarlık yapamayanlar için özel kitaplar dahi var. Bu kitaplarda insanlara pazarlık yaparken neler söylemesi gerektiği anlatılıyor. Çünkü rekabet ortamı yok, bir satıcı ürününü istediği tutara satmakta özgür. Eğer nasıl pazarlık yapılacağını bilmiyorsanız pazar alışverişi sizin için kabusa dönerdi. Bu kitapları da kasabalarda bulunan pazarlardan satın alabiliyordunuz ?
Yönetmelikler
İyi işletilen bir pazar, kasabanın ayakta kalabilmesi için son derece önemlidir. Bu nedenle fiyatlar konusunda olmasa da diğer işleyişler sıkı bir şekilde düzenlenmiştir. Örneğin pazarın olduğu günler hiçbir at ayakta bırakılmazdı. Her insan pazarın kurulacağı gün kendi evinin önündeki sokağı temizlemek zorundaydı. Çoğu kasabada 40 ile 70 arasında yönetmelik vardır ve bunları ihlal edenler ilçe mahkemesine götürülerek para cezasına çarptırılırdı.
Eğer müşteri olarak yanlış uygulama kurbanıysanız, doğrudan yetkililere gidebilirdiniz. Böyle bir durumda satıcı, kelimenin tam anlamıyla teşhir edilirdi. Hal böyle olunca bir sonraki pazarda satış yapmak imkansız hale gelirdi. Örneğin kötü ve bozulmuş et satan bir kasap, şehrin tüm sokaklarında bozuk ürünleriyle birlikte gezdirilir ardından yetkililere ceza olarak bir miktar ödeme yapmak zorunda kalırdı. Ya da kötü şarap satarken yakalanan bir şarap tüccarına, rahatsız edici içkisinden içirilir ardından şişenin geri kalanı başının üzerinden dökülürdü.
Benzerlikler ve farklılıklar
İster 14. yüzyılda isterseniz 21. yüzyılda alışveriş yapın. Her iki dönemde de alıcı ve satıcı arasında dakikalar süren bir pazarlık diyaloğu yaşanır. Satılanlar arasında da günümüzle benzerlik gösteren pek çok ürün vardır. Ancak iki dönem arasında çok büyük farklılıklar olduğu söylemek gerekiyor. Pazarcılar çok genç, ortalama yaşları 21… Yoksulluk üst seviyede, insanlar ölüm karışında direnç gösteriyorlar. Sokakların ne kadar sert ve pis koktuğunu, pazardaki koyun ve sığırların günümüzdeki hayvanlardan çok küçük olduğunu düşünün. Tarihi bu kadar ilginç yapan şey budur: Yüzyıllar öncesiyle aramızdaki farklılıklar ve benzerlikler. Bu nedenle kendimizi anlamak için önce toplumu farklı görmeliyiz ve tarihin ölülerin değil yaşayanların incelenmesi olduğunu hatırlamalıyız.
Bu içeriğimiz ilginizi çektiyse;
Orta Çağ Ölüm Dansı: İnsanların Yorgunluktan Bayılana Kadar Dans Ettiği Tuhaf Fenomen
Orta Çağ’da Hijyen Rehberi: Orta Çağ İnsanlarının Temizlik Rutini Nasıldı?
başlıklı listelerimize de göz atmak isteyebilirsiniz!?