Edebi metinlerin yazım hikâyeleri de en az eserlerin kendileri kadar önemlidir. Süreç ve sonuç arasında geçen zaman, bir yazarın değişimine ve edebi yetkinliğine bağlı olarak değiştiği gibi gelişim aşamaları da kaydetmektedir. Özellikle yaşanan olaylar üzerinden oluşturulan metinler, okurlar tarafından daha farklı boyutlarda merak edilmekte ve ilgi görmektedir.
Cemal Süreya‘nın On Üç Günün Mektupları adlı kitabının da duygusal olduğu kadar romantik de olan bir yazım hikâyesi bulunmaktadır.
Cemal Süreya, 1967 yılının ilkbaharında Beyoğlu’nda bulunan Türk Edebiyatçılar Birliği lokalinin açılış törenine katılır
O yıllarda ilk eşi Seniha Hanım’dan ayrılmıştır ve Ayçe adında bir de kızları bulunmaktadır
Usta şair açılışın olduğu salonda Zuhal Tekkanat’la karşılaşır ve yanına yaklaşarak evlenme teklifi eder. Zuhal Tekkanat, o gece hakkında şunları söyleyecektir:
“Gece kalabalık ve neşeliydi. Bir ara Cemal Süreya yanıma yaklaştı ve ‘Benimle evlenir misin?’ dedi. Yakınlaşmayı çok iyi bilen biri olduğu için önceleri kaçtım ondan. Daha sonra rastlaşmalarımız, yakın duygusallığımız, nişan yüzüğünü Kapalıçarşı’da bir çayhanede takmışlığımız, altı ay sonra yıldırım nikâhıyla noktalandı. Nikâh tanıklarımız: Muzaffer Buyrukçu ile Tevfik Akdağ idi. Ercüment Uçarı da tek konuğumuzdu. Evimizin gecelerini Ülkü Tamer, Gülsen Tuncer, Muzaffer Buyrukçu süslerdi.”
Ve evlenirler. Zuhal Hanım’ın da tıpkı Cemal Süreya gibi ikinci evliliği olan bu aşktan Memo Emrah adında bir oğulları dünyaya gelir