İnsanlık, tarih boyunca ölümden sonra yaşam var mı sorusunun cevabını aradı. Günümüzde hala konu hakkında araştırmalar yapılmaya devam ediyor. Ölüme yakın deneyimler (Near Death Experience) olarak adlandırılan fenomen, ölümden sonraki hayata dair insanlara bazı ipuçları sunuyor. İnternational Association for Near Death Studies ismiyle kurulan bir örgüt, dünya genelinde bu deneyimi yaşamış kişileri bir araya getirerek bilimsel çalışmaların yapılmasına yardımcı oluyor. Özellikle Amerika, Hollanda ve İngiltere’de bulunan üniversiteler konu hakkındaki araştırmalara sınırsız kaynak ayırıyor. Peki bu fenomen neden bu kadar ilgi çekiyor?
Ölüme yakın deneyimler kavramı ilk kez 1975 yılında Psikiyatrist Raymond Moody tarafından tanımlandı
Ölüme yakın deneyimler, klinik olarak ölen bir kişinin hayata geri dönmeden önce yaşadığı “mistik” deneyimleri tanımlamak için kullanılıyor. Dr. Moody’e göre; bu fenomen kalp krizi, boğulma ve şok gibi ani gelişen ve hayatı tehdit durumlar sırasında tetikleniyor. Bu öznel deneyimler, parlak bir ışık görme, bedenin havada süzülmesi veya geri dönüşü olmayan bir noktaya gelme gibi tipik ve tekrarlayan özellikler içeriyor.
Dr. Moody, ölüme yakın deneyimin 9 belirgin özelliği olduğunu belirtiyor
- Ani bir huzur ve rahatlama
- Öbür dünyadan gelen rahatlatıcı bir ses,
- Bilincin ya da ruhun kişinin vücudu üzerinde yükselmesi, resüsitasyon (yeniden hayata döndürme) girişimlerini tavandan izleme
- Ruhun dünyayı terk ederek ışık tüneline yükselmesi
- Çiçeklerin renk cümbüşü oluşturduğu cennet gibi bir yere ulaşmak
- Kişinin ailesindeki ölmüş bireylerle (ışık/ruh insan) buluşması
- Sevgi ve ışık saçan yoğun bir enerji olarak tanımlanan Tanrı ile tanışmak
- Geçmiş hayatı tekrar değerlendirmek (hayatın film şeridi gibi gözünün önünden geçmesi)
- Kişiye ölme zamanının gelmediğinin söylenmesi ve fiziksel bedene geri dönüş
Virginia Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmaya göre, vakaların yaklaşık %20’sinde kötü deneyimler tecrübe edilmiştir (Cehennem algısı, karanlık ve üzücü temalar).
Yapılan çalışmalar hastane ortamında kalp krizi geçiren on hastadan birinin bu deneyimi yaşadığını ortaya koyuyor
Bu kişilerin ortalama beş ile otuz dakika arasında kalpleri duruyor. Aslında klinik olarak tamamen ölü kabul ediliyorlar. Hayata tekrar dönen hastalar deneyimin rüya olmadığını “gerçekten daha gerçekçi” olduğunu söylüyor. Zaman ve uzam anlayışının olmadığı bir yerde son derece huzurlu hissetlerini belirtiyorlar. İlginç bir şekilde dindar insanlar kadar ateist bireyler de ölüme yakın deneyim yaşıyor.
Ölüme yakın deneyim yaşayan bireylerin önemli bir kısmı benzer hikayeler anlatıyor
Ölüme yakın deneyim uzun yıllardır bilinen bir fenomen olsa da doktorlar genellikle bu anlatıları halüsinasyon olarak değerlendirdiği için ciddiye almıyordu. Araştırmacılar ise bu deneyimleri bilimin ulaşabileceği alanın dışında gördüklerinden konuyla ilgilenmiyorlardı. Ancak son 50 yıldır bu deneyimler düzenli olarak kayıt altına alınıyor. Hikayeler kimilerine göre halüsinasyon kimilerine göre ise bilincin beyinden bağımsız olduğunun ispatı. İşte o hikayelerden bazıları…
Svetlana – Ukrayna – 1991
…Ameliyat sırasında başka bir varoluş durumuna girdim. Farklı yönlere doğru kıvrılan uzun pembe bir tünelde süzülüyordum. İleri uçuyordum ve tam bir mutluluk ve huzur hissediyordum. Ne kadar zaman bu durumda kaldığımı bilmiyorum. Sonra bir ameliyat lambası gördüğümü ve hala hayatta olduğumu fark ettiğimi hatırlıyorum. Vücuduma geri dönmek zorunda olduğum için çok sinirlenmiştim. Uyandığımda stresliydim ve vücuduma geri dönmek istemiyordum.
Star – Amerika – 1984
…Saf, parlak bir ışık beni yuttu ve artık fiziksel bir bedenim yoktu. Ama ben hala var mıyım? Görecek gözlerim yoktu ama çevremdeki her şeye baktım. Muazzam bir hiçliğin merkezindeydim. İngilizcede nerede olduğumu tarif edecek hiçbir kelime yok. Zaferin ortasındaydım. Tek istediğim sonsuza kadar orada kalmaktı.
Ruud – Hollanda – 1975
… Kazadan sonraki ilk hafta, beni komada tutmak için morfin enjekte ettiler. Daha sonra doktorum bir hafta boyunca tamamen bilinçsiz olduğumu söyledi. İşin komik yanı, yoğun bakımda bilinçsiz yatarken olan her şeyi hatırlayabilmem. Ailemin ziyarete geldiğini, babamın beni görünce kusmak zorunda kaldığını, annemin ne yapacağını bilmediğini ve ağlamayı bırakamadığını biliyordum.
Kayıtlara geçen deneyimler, insan bilincinin (zihin) beyinden bağımsız olarak var olabileceği olasılığını yükseltiyor
Bu fenomenin spiritüel teorisine göre ölüme yakın deneyimler, bilincin maddi olmayan varlığını kanıtlıyor. Başka bir ifadeyle zihnin ve beynin işlevleri tamamen birbirinden ayrılıyor. Veriler düzenli takip edilirse bilincin yolculuk edeceği, maddi olmayan dünya hakkında bilgi edinileceği iddia ediliyor. Spiritüel teoriyi kabul eden insanların sayısı azımsanmayacak boyutta. Diğer taraftan ölüme yakın deneyimlerin psikolojik ve bilimsel açıklamaları da yapılıyor. Psikolojik açıklamalarda, ölümle karşılaşmanın stresiyle zihin bir savunma mekanizması oluşturduğu iddia ediliyor.
Bazı bilim insanları, retinaya yeterli oksijen gitmediği durumlarda ışık tüneli benzeri bir algının oluşabileceğini belirtiyor
Bu teoriye göre, retina oksijensiz kaldığında periferik görme azalıyor ve sadece görme alanının merkezi algılanıyor. Bu da kişilerin bahsettiği tünel benzeri algının oluşmasına yol açıyor. Kopenhag Üniversitesi’nden nörolog Daniel Kondziella, ölüme yakın deneyimlerin REM uykusunda gerçekleşebileceğini belirtiyor. Yani uyku felcine benzer bir deneyim olduğunu iddia ediyor.
Ölüme yakın olmak eşsiz ve psikolojik bir deneyim. Bu tecrübeleri laboratuvar ortamında deneye tabi tutmak mümkün değil. Bu nedenle ölüme yakın deneyimlerin halüsinasyon mu yoksa gerçek mi olduğu belirlenemiyor.