İnsanlar, her zaman büyük tehlikeler ve acımasız zorluklardan kurtulmayı başarmış olan kahramanlara hayran kalırlar. Bu tarz kahramanlar çoğunlukla filmlerde ve kitaplarda olur. Tıpkı Yunan şair Homeros’un kahramanı Odisseus gibi. Ancak, aşırı zorluklardan kurtulan daha modern kişiler söz konusu olduğunda kurguya gerek olmuyor. Çünkü bu gerçek hayat kahramanları akıllara durgunluk veren travmalara ve zorluklara katlandı. Haftalarca ve aylarca denizde sallarda yaşadılar, acımasız sıcak çöllerde ve sıfırın altında donmuş Kuzey’de kayboldular, su altında hapsoldular, hapishane gardiyanları tarafından işkenceye maruz kaldılar ve hatta yıkılmış binalardan çıkmayı başardılar. İşte kaderlerini kendi çizip hayatta kalan insanlar…
10. Buzlu su altı mezarından hayata dönüş
1999 yılının Mayıs ayında eğitim görmekte olan ortopedi cerrahı Dr. Anna Bagenholm, Norveç’in Narvik kentinin dışında bildiği bir patikada kayak yapıyordu. Ancak bir çukurda dengesini kaybetti ve buzlu bir nehre düştü. Başı ve vücudu kalın buzun altına sıkışmıştı, ancak nefes almaya devam edebilmek için bir hava boşluğu bulmayı başardı.
Oradan kurtulmak için 40 dakika uğraştıktan sonra yorgun kayakçı hipotermi krizi içindeydi; bu, vücudun üretebileceğinden daha hızlı ısı kaybettiği ve kalbi, sinir sistemini ve diğer organları çalışamaz hale getiren potansiyel olarak ölümcül bir durumdu.
Bagenholm’un arkadaşlarının buzu kesmesi ve onu soğuk sudan çıkarması 40 dakika daha sürdü. O zamana kadar vücut ısısı sadece 13.7 santigrata düşmüştü ve yaşamsal belirtileri o kadar düşüktü ki klinik olarak ölmüştü. Ancak acil doktorları, onun kanını ısıtan özel bir makineden pompalayarak onu canlandırmayı başardılar. Bu zor durumdan sonra hayatta kalan Bagenholm, birkaç aylık rehabilitasyondan sonra ellerinde kalıcı bir karıncalanma hissi dışında normal sağlığına döndü.
9. Patlayan uçaktan düşüp sağ kaldı
22 yaşındaki uçuş görevlisi, bir uçaktan en yüksek düşüşü paraşütsüz olarak yaptığı için tarihe geçti. Vesna Vulović, 26 Ocak 1972’de bir program karışıklığı nedeniyle Yugoslav Havayolları ile Kopenhag’dan Belgrad’a giden bir uçuşla bir iş görevi için yola çıktı. Uçak Çekya’nın üzerinde uçarken aniden patladı. Kurtarma ekipleri sonunda hayatta kalan Vulović’i buldular, kırık bir kafatası, üç kırık omur, kırık bacaklar, kırık kaburgalar ve kırık bir leğen kemiği vardı.. Çok kan kaybetti ve sonraki üç günü komada geçirdi. Ancak bir şekilde hayata tutunmayı başardı. Vulović uçaktaki 28 kişiden hayatta kalan tek kişiydi. Bu yaralanmalar, belden aşağısının geçici olarak felç olmasına neden oldu. Neredeyse tamamen iyileşti ama topallayarak yürümeye devam etti.
Vulović, resmi olarak 33.000 fitten (10 kilometre) daha fazla yükseklikten düşmüştü ve en yüksek düşüşü paraşütsüz olarak yapma konusunda Guinness dünya rekorunun sahibi oldu. İki Çek araştırmacı gazeteci, 2000’lerin sonlarında Çek Sivil Havacılık Dairesi’nin daha önce gizli olan kayıtlarına dayanarak, Hırvat milliyetçilerinin uçağı patlattığı şeklindeki resmi hikayenin yanlış olduğunu iddia etti. Gerçekte, uçak bir Çekoslovak savaş pilotu tarafından düşman uçağı zannedilerek düşürülmüştü. Vulović’in yalnızca 2,500 fitten (800 metre) düştüğünü söylediler. Öyle olsa bile bu mesafe yine de ölümcüldü.
8. Yemeksiz geçen 42 gün
21 yaşındaki Helen Klaben, Fairbanks’ten Seattle’a seyahat etmek istiyordu ve 42 yaşındaki amatör pilot Ralph Flores ile uçarak biraz para biriktirmeye karar verdi. Flores’in uçağı, 4 Şubat 1963’te Kanada’nın vahşi doğasının ücra bir köşesinde bir kar fırtınası yüzünden düştü. Yolcu ve pilot, kırık kemiklere ve aldıkları diğer yaralara rağmen yaşıyorlardı.
Ne yazık ki hayatta kalan ikilinin, kibrit dışında hayatta kalma ekipmanı yoktu ve mevcut yiyecekleri dört kutu sardalya, iki kutu ton balığı, iki kutu meyve kokteyli ve bir şişe vitamin hapından oluşuyordu. -42 dereceye kadar düşen gece sıcaklığıyla başa çıkmak için uçağın halısından battaniye yaptılar. Uçağın içine soğuk girmesin diye kabindeki çatlakları dallar ile doldurdular. Kamp ateşi yakmak için ise yakıt tankından benzin kullandılar.
Klaben’in daha sonra Life dergisine açıkladığı gibi bir hafta sonra yiyecekleri tükendi ve karı eriterek “kahvaltı, öğle yemeği ve akşam yemeğinde su” tükettiler. Neyse ki, hem yolcu hem de pilot aşırı kiloluydu ve bir uçak sonunda onları fark edene kadar vücut yağlarından yakarak 42 gün daha hayatta kaldılar.
7. Hayatta kalmak için kendi kolunu kesti
The Walking Dead’in ilk sezonunda çatıya kelepçelenen ve zombi sürüsünden kaçmak için demir testeresi ile kendi elini kesmek zorunda kalan karakteri hatırlıyor musunuz? Bunun bir benzeri gerçekte yaşandı, tabii olayın içinde hiç zombi yoktu.
27 yaşındaki Aron Ralston, Nisan 2003’te 363 kiloluk bir kaya üzerine düşüp sağ elini ezmeden önce Utah’ın Blue John Kanyonu’nda tırmanıyordu. Ralston, çok amaçlı bıçağıyla kayanın bir kısmını parçalamaya çalıştıktan sonra başarısız oldu ve kayayı kendisinden uzaklaştırmak için tırmanma ipiyle bir makara kurmaya çalıştı. Bu da işe yaramadı.
Altı gün bu şekilde hayatta kalan Ralston daha sonra tek çıkış yolunun ezilmiş kolunu kesmek olduğunu fark etti. Kayanın basıncı dolaşımın bir kısmını kesmiş ve elinde artık herhangi bir his kalmamış olsa da, bıçağı ile sinirlerini kesip kemiklerini kırmak çok acı vericiydi. Ralston bu konu için “daha önce hissettiğim acılardan yüz kat daha kötüydü” dedi.
Ralston’ın hikayesi “Between a Rock and a Hard Place” adlı kitabında ve “127 Hours” filminde anlatıldı.
6. Çölde hayatta kalmak için yarasa kanı içti
Bazı insanlar, Sahra Çölü boyunca altı gün süren ve 249 kilometre koşulan Marathon de Sables’ın dünyadaki en zorlu atletik olay olduğunu söylüyor. Bunun nedeni, sadece şiddetli sıcak değil, aynı zamanda bu ölümcül yerde kaybolma tehlikesi de var.
Mauro Prosperi adlı 39 yaşındaki bir İtalyan pentatlet, 1994 yılında buranın ne kadar tehlikeli olduğunu keşfetti. Sekiz saatlik bir kum fırtınası yüzünden gece boyunca sığınmaya zorlandıktan sonra, ertesi sabah uyandı ve çölde kaybolduğunu ve sadece yarım şişe suyu kaldığını fark etti. Mecburen kendi idrarını içmek zorunda kaldı.
Hayatta kalan Prosperi, iki gün içinde terk edilmiş bir Müslüman türbesine rastladı ve burada bazı yarasaların bir araya toplandığını fark etti. Birazını yakaladı ve susuzluğunu gidermek için bıçağıyla başlarını kesip kanlarını içti. Bir vampir misali bunu yapmaya devam etti. Kurtulmaya dair en ufak bir olayın yaşanmadığı üç gün daha geçirdi. Sonunda bileklerini kesip ölmeyi bekledi. Ancak kanı dehidrasyondan dolayı kalınlaşmıştı, bu nedenle kanı akmadı.
Prosperi bunu yaşamaya devam etmesi gerektiğinin bir işareti olarak algıladı, türbeyi terk etti ve çölde yürümeye başladı. Sekizinci günde bir vaha buldu ve sonunda biraz su içti. Ertesi sabah, oradan geçen çobanlar kurtarıcıları çağırdı.
5. Okyanusta 4 aylık sürükleniş
Bir İngiliz ticaret gemisi olan Benlomond, Kasım 1942’de şu anda Surinam ülkesi olan Hollanda Guyanası’ndaki Paramibo’dan kargoyu almak için Atlantik boyunca bir yolculuk yapmak üzere Güney Afrika’daki Cape Town’dan ayrıldı. Ancak gemi Güney Amerika kıyılarından 1.207 kilometre uzaktayken, bir Alman U-botu tarafından torpido ile vuruldu ve battı.
Kurtulan tek kişi, denize atlayan Poon Lim adlı 24 yaşındaki Çinli bir denizciydi. Yüzeye çıkmaya çalışan Lim, geminin sallarından birini bulmayı başardı. Mucizevi bir şekilde salın içine bir su deposu ve birkaç kutu yiyecek koydu. Balık tutmak için doğaçlama bir olta takımı yaptı. Lim, kıyıdan 16 kilometre açıkta Brezilyalı balıkçılar tarafından kurtarılıncaya kadar 133 gün boyunca okyanusta sürüklendi. Lim, okyanusta en uzun süre hayatta kalan insanlardan biri olarak tarihe geçti. Yerel bir gazete, Poon’un vücudunda çok fazla güneş yanığı olduğunu ve 14 kilo kaybettiğini, ancak doktorların çiğ balık yemenin sonucu olduğuna inandıkları mide bulantısı dışında sağlıklı olduğunu yazdı.
Poon, 2. Dünya Savaşı’nın sona ermesinden sonra ABD’ye göç etti. 1983’te baş komiser olarak emekli oluncaya kadar United States Lines ile çalıştı. 1991 yılında ise vefat etti.
4. Uçak kazasından ve Japon kampından kurtulanlar
Korkunç bir çileden kurtulmak yeterince kötü. Peki ya iki tanesine ne dersiniz? 27 Mayıs 1943’te, Pasifik’teki bir kurtarma görevinde bulunan ABD Ordusu Hava Kuvvetleri B-24 arızalandı ve denize düştü. Mürettebatın üç üyesi bir sala sığındı. Kuyruk topçu Çavuş Francis McNamara 33 gün sonra öldü. Ancak diğer iki asker, 2. Teğmen Russell Phillips ve 1936 Berlin Olimpiyatları’nda yarışmış bir koşucu olan Teğmen Louis Zamperini 47 gün boyunca balık ve yağmur suyunda hayatta kaldı. Daha sonra Japon kuvvetleri tarafından bulundu.
İşte o zaman özellikle Zamperini için işler daha da kötüye gitti. Mutsuhiro “Kuş” Watanabe adlı sadist bir kamp çavuşunun ellerinde vahşi işkencelere katlandı. Watanabe, birçok işkencesinin yanı sıra diğer mahkumlara sıraya girip Zamperini’nin yüzüne iki saat boyunca yumruk atmalarını emretti. Her şeye rağmen hayatta kalan Zamperini 1945’te serbest bırakıldı. Daha sonraki yıllarda dini bir dönüşüm geçirdi ve Japonya’da Watanabe ile görüşmeye çalışarak onu affettiğini söylemek istedi, ancak “Kuş” onunla görüşmeyi reddetti. Zamperini, öyküsünün çok satan bir kitap olduğunu görecek kadar uzun yaşadı. 2014 yılında ise hayatının konu olduğu ve Angelina Jolie‘nin yönettiği “Unbroken” filmi yayınlandı.
Phillips de hayatta kaldı, ancak nelere katlandığı hakkında çok az şey açıkladı. 1998 yılında ise hayata gözlerini yumdu.
3. Hayatta kalmak için insan eti yediler
Montevideo’dan Santiago’ya giden bir Uruguaylı hava kuvvetleri uçağı, 13 Ekim 1972’de Andes dağlarında bir geçitte düştü. Uçakta bir ragbi takımı olan Old Christians Club ve Şili takımına karşı bir maça giden aile üyeleri vardı. Uçaktaki 45 kişiden 25’i hayatta kaldı, ancak iki hafta sonra çarpışma bölgesine bir çığ düştüğünde sekizi öldü.
13.000 fitten (4.000 metreden) daha yüksek bir rakımda karda mahsur kalıp hayatta kalan kişiler, sonunda hayal edilebilecek en korkunç kendini koruma eylemlerinden birine başvurdular; soğukta korunmuş ölü arkadaşların ve aile üyelerinin etlerini yemek. İki aydan fazla bir süre geçtikten sonra sporculardan ikisi 21 yaşındaki Fernando Parrado ve 19 yaşındaki Roberto Canessa, umutsuz bir yardım arayışı içinde vahşi doğada yürümeye karar verdi. 10 gün sonra bir çobanla karşılaştılar ve ertesi gün, bir arama ekibi helikopterler ile hayatta kalanlara ulaştı. Hikayeleri, her ikisi de “Alive” olarak adlandırılan kitapta ve filmde anlatıldı.
Hayatta kalanlar, 40 yıl sonra sonunda Santiago’ya gittiler ve kaza nedeniyle kaçırdıkları oyunu oynadılar.
2. Sovyetlerden kaçıp 6,437 kilometre yürüdüler
Polonyalı genç bir süvari subayı olan Slavomir Rawicz, 2.Dünya Savaşı’nı başlatan Nazi ve Sovyet işgallerine karşı ülkesini savunmak için çağrıldı. Ancak Sovyet güçleri tarafından yakalandı ve 1939’da Moskova’ya gönderildi. Orada uydurma bir casusluk suçlamasıyla suçlandı ve 25 yıl ağır çalışma cezasına çarptırıldı. Sıfırın altındaki sıcaklıklarda açık bir sığır kamyonunun arkasına binmek ve ardından zincirler halinde yüzlerce kilometre yürümek zorunda kaldığı vahşi Sibirya seyahatinden sağ kurtuldu.
Rawicz ve diğer altı mahkum, Nisan 1941’de bir kar fırtınasının ortasındayken müdürün sempatik eşinin yardımıyla kaçtı. Güneye 6,437 kilometre yürüdüler, Gobi Çölü’nü ve Himalayalar’ı geçip, sert soğuğa, kavurucu sıcağa, susuzluğa ve açlığa dayandılar. Yedi kişiden üçü yolda öldü ve bir Gurkha devriyesi tarafından kurtarıldıkları Hindistan’a vardıklarında Rawicz sadece 31 kilogram ağırlığındaydı. Rawicz, çektiği sıkıntıdan asla tam olarak kurtulamamasına rağmen 88 yaşına kadar yaşadı. Sonunda bununla ilgili bir kitap (The Long Walk) yazıldı ve bir film (The Way Back) çekildi.
Yıllar boyunca bazı şüpheciler Rawicz’in hikayesinin bazı kısımlarını sorguladılar, ancak bunu kesin olarak çürütemediler. Bir İngiliz istihbarat görevlisi, 1942’de Hindistan’da isimlerini hatırlayamamasına rağmen böyle bir yolculuk yaptıklarını iddia eden zayıflamış üç kişiyle röportaj yaptı.
1. 11 Eylül saldırısından kurtulan son kişi
Genelle Guzman-McMillan, 11 Eylül 2001 sabahı Dünya Ticaret Merkezi’nin 64. katındaki ofisinde binaya uçak çarptığında işteydi. İlk başta duman ya da ateş yoktu. Çalıştığı şirket ona orada kalmasını ve yardım beklemesini söyledi, ancak bir saat sonra merdiven boşluğuna gitmeye karar verdi.
Bu saldırıdan sonra hayatta kalan Guzman-McMillan, 13. kata indiğinde ayakkabısını çıkarmak için eğildi ve sonra aniden üzerine bir duvar çöktü. Ayakları ve başı iki beton parçası arasında sıkıştı. Bir tek sol elini hareket ettirebiliyordu. Gözlerini açtı ama her yer kapkaranlıktı. Zaman durmuş gibiydi ve bu acıdan kurtulmak için dua etti. 27 saat sonra Paul adında bir adam, ona sakin kalmasını ve kurtarıcıların yolda olduğunu söyledi. Guzman-McMillan, felaketten sonra konuşlandırılan 300 arama ve kurtarma köpeğinden biri tarafından tespit edilmişti. Enkazdan kurtarılan son kişiydi.
Guzman-McMillan daha sonra ona teşekkür etmek için Paul’u bulmaya çalıştı ama kimse onun kim olduğunu bilmiyordu.
Kaynak: 1