Ölüm, son derece trajik fakat ilginç bir kavram. Ayrıca yaşamın doğal bir parçası. Yine de bu ilginç olay hakkında –doğal olarak- bildiklerimiz son derece sınırlı! Bu nedenle ölüm ve ölüler üzerine oldukça yanlış inanışlar var! Yine doğal olarak ölümün pek çok insan için korkutucu bir şey olması da bu yanlış inançların tarih boyunca süregelmesine neden oluyor. Ancak ölümün “gözlemlenebilir” tarafları hakkında da pek çok yanlış bilgi ve inanç var! Örneğin öldükten sonra tırnakların ve saçın uzamaya devam ettiği bilgisi ya da “uykusunda ölenlerin” “huzurlu bir son yolculuk” geçirdiklerine olan inanç gibi! İşte ölüm hakkına doğru bilinen 6 yanlış…
1. Öldükten sonra tırnaklar uzamaz
Saçlar da öyle! Pek çok insan aksini düşünse de gerçek bu! Bazı insanlar, cilt hücrelerinin diğer organlar kadar oksijene ihtiyaç duyamadığı için öldükten sonra da tırnakların uzamasının mümkün olabileceğini düşünüyor. Ancak tırnakların uzaması için glikoza ihtiyaç var! Ölü bir insanın da glikozdan yoksun olduğu rahatlıkla söylenebilir! Ancak bazı insanlar ölü bir insanın tırnaklarının uzadığına şahit olmuş olabilirler! Fakat dışarıdan bakıldığında tırnak uzaması gibi görünen şeyin bilimsel bir açıklaması var: dehidrasyon! Dehidrasyon yani su kaybı, bir cesedin zamanla küçülmesine neden olur. Böylece gerçekte sabit olan tırnaklar uzamış gibi görünür. Aynı durum saç ve sakal için de geçerlidir.
2. Uykuda ölmek, her zaman huzurlu bir ölümün işareti olmayabilir
Tarih boyunca pek çok insan ne yazık ki korkunç şekillerde yaşamını yitirdi! Bu nedenle bir kişinin uyurken ölmesi, acısız ve huzurlu bir ölüm gibi görünebilir. Üstelik bu bazı durumlar için geçerlidir de! Ancak bazı hastalıklar bir kişinin ölmeden hemen önce uyanmasına ve gerçekten şiddetli acılar yaşamasına neden olabilir.
3. Ölüler sağlığa zararlı değil
Oysa pek çok insan aksine inanıyor. Bir cesedin yanında bulunmanın sağlık açısından tehlikeli olduğu düşünülüyor. Benzer şekilde cesetlerin bulaşıcı hastalık yuvaları olduğuna inanılıyor! Ancak gerçek biraz farklı. Evet, ölülerin yaşayanlara hastalık bulaştırma ihtimali var. Fakat son derece düşük. Dünya Sağlık Örgütü, yalnızca “kolera” ve “hemorajik ateş” gibi birkaç istisnai durumun bir cesedi tehlikeli hale getirdiği fikrinde! Bu nedenle çoğu zaman bir cesetle aynı ortamda bulunmanız kayda değer bir sağlık sorununa neden olmaz.
4. Yakılan cesetler kül haline gelmez
Bir filmde veya dizide, bir insanın son isteğinin “küllerinin bir yere götürülmesi” olduğunu görmüşsünüzdür! Ancak gerçekte yakılan bir ceset tam olarak küle dönmez! Bir krematoryumda, cesetler yaklaşık 600 °C sıcaklığındaki fırınlarda yakılır. Ancak fırından çıkan şey, bir okyanusa kavuşmayı bekleyen kül değildir. Bunun yerine fırından, toz haline getirilmeyi bekleyen kemik kalıntıları çıkar!
5. Geçmiş dönemlerde ortalama yaşam süresinin kısa olması, yaygın bebek ölümleri ile alakalıydı
Örneğin Orta Çağ’da ortalama yaşam süresi otuzlu yaşlardaydı! Ancak bu Orta Çağ’daki her insanın 30 yaşından önce öldüğü anlamına gelmiyor. Söz gelimi Orta Çağ’da 3 çocuklu bir ailenin ortanca çocuğu olduğunuzu düşünün. Büyük kardeşinizi 70 küçük kardeşiniz ise 1 yaşında ölmüş olsun! Bu durumda sizin ortalama yaşam beklentiniz 35 yıl olacaktı! İşte insanlık tarihinin uzak geçmişindeki ortalama yaşam süresinin düşük olması yaygın bebek ölümleri yüzündendi. Yani Orta Çağ’daki herhangi bir insan 30’lu yaşlarına geldiğinde birkaç yıl içerisinde öleceğini düşünmüyordu! Ayrıca bazı araştırmalar tarihin bazı dönemlerinde insanların ortalama yaşam sürelerinin bugünküne yakın olduğunu ortaya koyuyor. Örneğin milattan önceki ilk 100 yılda doğan pek çok insan ortalama 72 yıl yaşıyordu. Benzer şekilde milattan sonra 475 ile 625 yılları arasında doğan insanlar da 70’li yaşları görüyorlardı. Bu karanlık dönemlerde hayatta kalmayı güçleştiren şey yaşlılık değil, korkunç savaşlar ve yetersiz tıbbi olanaklardı.
6. Ruhun ağırlığı 21 gram değil
Ölüm hakkındaki en yaygın yanlış inançlardan birisi de insanın ağırlığını ölüm anında 21 gram azaldığıdır. Bu popüler yanlış inanç 20. yüzyılın başlarında Duncan MacDougall isimli bir doktorun deneyine dayanıyor! MacDougall, ölmek üzere olan 6 hastası üzerinde bir deney yapmaya karar verdi. Hastaları, ağırlıklarını ölçebilmek için hassas ölçüm düzenekleri olan yataklara yatırdı. Hastaların hepsinin ağırlıkları ölümlerinden önce, ölüm anında ve ölüm sonrasında ölçüldü. Ancak yalnızca 1 hastanın öldükten sonra 21 gram daha hafif olduğu ortaya çıktı. Diğer hastaların ağırlık ölçümleri çeşitli sebeplerden sağlıklı bir şekilde gerçekleştirilememişti. Buna rağmen deneyin sonuçları paylaşıldı ve ruhun ağırlığı 21 gram olarak kayıtlara geçti! Ancak pek çok bilim insanı deneye itiraz etti. Hatta MacDougall’ı düpedüz sahtekarlıkla suçlayanlar oldu! Fakat MacDougall, ölüm anında insan ağırlığında açıklanamaz bir kayıp olduğu konusunda ısrara etti. Böylece, insan ruhunu ağırlığının 21 gram olduğuna dair inanış bugünlere kadar ulaştı. Ancak elbette bu verinin herhangi bilimsel değeri yok.
Kaynak: 1