Düşünsenize bir, öyle değil mi? Nietzsche’yi herkes okur, ama pek az kişi anlar ya da anladığını sanar. Entelektüel ortamlarda “beni öldürmeyen şey güçlendirir”i kullanmak da açıklamak da kolay. Sıkıyorsa “önyargıların hepsi bağırsaklardan gelir”i açıklayın! Öyle kolay değil Nietzsche’yi okumak da anlamak da. Onun deyimiyle “geviş getirmeniz” gerekir anlamak için.
Biz de anladığımızı iddia etmiyoruz. Bu bir “alın size Nietzsche” listesi değil, baştan uyaralım, öyle bir beklentiye kapılmayın. Bu, Nietzsche’nin yaşamına, onu “O” yapan koşullara kısaca bir göz atma, ona ucundan kıyısından bulaşma listesi. Amaç, herkesi bir şekilde Nietzsche adlı gökyüzüyle buluşturmak. Bu gökyüzünde süzülmek istemeyebilirsiniz. Ama süzülmeyecekseniz de, en azından kafanızı kaldırın bi’ bakın. Bu adam başlı başına bir dünya. Onu anlama çabası bile insana bir şeyler katıyor. Tecrübeyle sabit, şüpheniz olmasın.
O gün ki toplumun “üvey evladı” teşrif ediyor
Almanya’nın küçük kasabalarından birinde, Röcken’da, 15 Ekim 1844’te dünyaya geldi bu koca bıyıklı filozof. Papaz olan babası, Prusya kralı 4. Frederich Wilhelm’le aynı gün doğduğu için oğluna onun adını verdi.
Başını çevirdiği her yerde bir kadın
Babasının sağlık durumu kötüydü ve bu durum Frederich’in canını sıkıyordu. Baba Carl Ludwig şiddetli migren ağrıları çekiyordu ve bu ağrıların beyin tümöründen kaynaklandığı sonradan ortaya çıktı. Babası 1849’da öldüğünde Frederich henz 5 yaşındaydı. Bu ölüm üzerine aile bir yıl sonra Naumburg’a taşındı. Annesi, 2 teyzesi, anneannesi ve kız kardeşiyle birlikte yaşamak (yani çevresinde hep kadınların olması), onun kadınlar hakkındaki düşüncelerinde çok etkili oldu. Sosyal ve dini kurallarla bezeli yaşamı, onu içe kapanık biri haline getirdi. Yine küçük yaşlardan itibaren din ve varoluşla ilgili sorular sormaya başladı.
Felsefeden önce müzik
Küçük yaşlarda müzikle ilgilenmeye başladı. Schumann özellikle ilgisini çekiyordu ve onun etkisiyle romantik kompozisyon çalışmaları yaptı. 1857’de, yani henüz 13 yaşındayken ilk otobiyografisini yazdı. Kafasındaki en büyük soru işaretleri, Tanrı ve dünyadaki acıların kaynağıydı. 1861’de yazdığı ilk şiire de ilham kaynağı olacaktı bu sorular.
Bir sürecin getirdiği nokta: Tanrı öldü
1858’de Protestan yatılı okulu Schulpforta’dan burs kazandı ve buraya kayıt yaptırdı. Üstün bir başarı gösterdi buradaki eğitim sürecinde. 1864’te mezun olduktan sonra ilahiyat ve filoloji okumak üzere Bonn Üniversitesi’ne gitti. Ama bir yandan da inancını sorgulamaya devam ediyordu Nietzsche. Çelişkileri görmezden gelemezdi, bir şeyler onu sürekli dürtüyordu. Zamanla o alıştığımız münzevi kişilik, hayat dolu ve neşeli bir kişiliğe evrildi. Bu sorgulamaların sonucu olarak şu düşünceye ulaştı Nietzsche: Tanrı öldü. Tatil zamanları eve gittiğinde dini ayinlere katılmayı ve kiliseye gitmeyi reddetti. İlahiyat eğitimine son verdi ve filoloji üzerinde yoğunlaştı. Bir yıl sonra da öğretmeni Frederich Wilhelm Ritschl’in peşinden Leipzig’e gitti.
Hayatı boyunca kurtulamayacağı bir sorun
Leipzig sürecinde hayatını etkileyecek iki olay yaşadı. İlki, gittiği bir genelevde frengi mikrobu kaptı. Doktoru bu hastalığa yakalandığını ondan sakladı, zira hastalığın o dönemde henüz bir tedavisi bulunmuyordu. Ne kadar doğrudur bilinmez ama, bu olaydan sonra Nietzsche’nin kadınlarla olan ilişkilerine son verdiği tahmin edilir.
Düşünsel önderiyle tanışıyor: Schopenhauer
Hayatını değiştiren ikinci olay ise, bir kitapçıda Arthur Schopenhauer’in “İstem ve Tasarım Olarak Dünya” yapıtıyla tanışması oldu. Schopenhauer’in karamsarlığı ona da bulaştı ve Nietzsche onun felsefesine derinlemesine bir dalış yaptı. İhtiyaç duyduğu tek şey Schopenhauer’in karamsarlığıydı. Filolojiye olan ilgisi zamanla yok oldu. Ne yapacağını ya da ne yapmak istediğini bilmiyordu. Tam bu sıralarda, hayatını etkileyecek biriyle tanıştı Nietzsche: Richard Wagner.
Alışılmışın dışında bir etki: Richard Wagner
Wagner o sıralar iktidar açısından tehlike arz ediyordu, çünkü devrimciydi ve “halkı tahrik ediyordu”. Müziğine hayranlık duyduğu Wagner’le, 8 Kasım 1868’de karşılaştı Nietzsche. Düşünsel anlamdaki uyumları onları birbirlerine yaklaştırdı. Her ikisi de Beethoven’ı dahi olarak görüyordu ve her ikisi de Schopenhauer’e hayranlık besliyordu. Wagner’in, Nietzsche üzerindeki etkisinin sebeplerinden biri de, Wagner’in, Nietzsche’nin babasına fazlasıyla benzemesi ve Nietzsche’nin bir baba figürüne kendini muhtaç hissetmesiydi. Düşünsel uyuma bunlar da eklenince, Wagner’in Nietzsche üzerinde bir hayli etkisi oldu.
24 yaşında bir profesör
Eğitimine de devam ediyordu ve hocası Ritschl’in yönetimindeki bir dergide yazıları yayımlanıyordu. Derslerinde çok başarılıydı ve Ritschl’in referansıyla henüz 24 yaşındayken, üniversiteye filoloji profesörü olarak kabul edildi. 1869’dan itibaren hem filoloji, hem de felsefe dersleri vermeye başladı. Zekası ve bakış açısıyla üniversitede saygın bir yer edinmesi de uzun sürmedi Nietzsche’nin. Yine burada, ilk sanat tarihi çalışmalarını yapan bilim insanı Jacob Burckhardt ile tanıştı.
Vatanseverlik duygularıyla dolu gönüllü bir hasta bakıcı
1869’da Wagner’in davetiyle Tibschen’e gitti. Wagner’in müziğinin de etkisiyle ilk kitabı “Müziğin Ruhundan Tragedyanın Doğuşu”nu yazmaya başladı. Kitabını yazmak için Alplere çekildiği sıralarda Almanya-Fransa savaşı başladı. Nietzsche de yazma işini erteleyerek vatanseverlik duygularıyla hasta bakıcı olmak için başvuru yaptı ve cepheye gitti. Savaşın koşulları gereği Nietzsche’nin etrafı bir anda yaralı ve orası burası çürümeye başlayan askerlerle dolup taşmaya başladı. Yaralı bir grup askerle tren yolculuğu yaptı ve bu yolculuktan sonra hastalandı. Doktorların teşhisi dizanteri ve difteriydi. Hastalık sebebiyle Basel’e geri döndü. Sağlık sorunlarına rağmen üniversitedeki görevine devam etti. Bir yandan da yarım bıraktığı kitabına yoğunlaştı. Nihayet kitap bitti ve 1872’de yayımlandı.
Cephe günlerinin doğurduğu bir felsefe: Güç İstenci
Cepheye gitme sürecinde tanık olduğu militarizm, “güç istenci” felsefesinin altyapısını oluşturdu Nietzsche’nin. Bu felsefesiyle, insanoğlunun yaşam mücadelesinin özünün bir güç istemi olduğunu savundu Nietzsche. İnsanın yaptığı eylemleri kendini korumak için değil, daha fazlası olmak için yaptığını ve yaşamının devamı için bunun olmazsa olmaz olduğunu savundu. “Böyle Buyurdu Zerdüşt”te de bunu şu şekilde açıkladı: “Nerede canlı gördümse ben, orada kudret iradesi gördüm; uşağın iradesinde bile efendi olma iradesi gördüm. Daha güçlüye, kendi iradesi kandırır zayıfı hizmet etmeye, daha zayıflara efendilik etmek istediğinden bu irade. Tek hazdır bu onun vazgeçmek istemeyeceği. Ve küçük nasıl baş eğerse büyüğe, en küçüğün tepesinde keyif sürebilip hükmedebilsin diye, en küçük de öyle baş eğer ve tehlikeye atar hayatını kudret uğruna.”
Acılı, ağrılı günler başlıyor ve artıyor
1878’de de, “İnsanca, Pek İnsanca” adlı kitabı yayımlandı. Bu kitaptaki düşünceleri Wagner’den de, Schopenhauer’den de farklılık arz ediyordu. Düşüncelerinden dolayı yakın arkadaşlarıyla olan ilişkilerinde de sorunlar yaşayınca evlenmeye niyetlendi. Eş bulma çalışmaları başarısızlıkla sonuçlandı. Sene 1879 olduğunda sağlık sorunları attı. Yaşadığı geçici körlük, migren ve mide ağrılarına bir de binicilik kazası eklenince, derslere düzenli olarak devam edememeye başladı ve üniversitedeki görevinden istifa etti.
Onu derbeder eden kadın: Lou Salome
1880’li yıllarda Lou Salome ile tanıştı ve ona aşık oldu. Onu bir öğretmen olarak gören Salome, Nietzsche’nin evlilik teklifini reddetti. Bu olaydan sonra bir daha görüşmediler. Bu süreçte onu hayatından bezdiren şey, kardeşi Elizabeth’le annesi arasındaki tartışmalar, hastalık nöbetleri ve intihar düşüncesiydi. Kurtuluşu, “Böyle Buyurdu Zerdüşt”ün ilk bölümünü de yazacağı Rapolla’ya kaçmakta buldu. İlginçtir, hastalık sürecinde ilaç kullanmayı reddetti Nietzsche. Reddetti, çünkü onun için ağrılı süreç, “beyninin doğum sancılarıydı”.
Alışılmamış bir tarz: Böyle Buyurdu Zerdüşt
“Böyle Buyurdu Zerdüşt”, Schopenhauer’den de Wagner’den de düşünsel olarak uzaklaştığı farklı tarzda bir kitaptı ve bu farklı tarz okuyucuda bir yabancılaşma yarattı. Kitap satışları çok iyi gitmediği için yayıncısıyla sorunlar yaşadı Nietzsche ve bu tartışma kitabın dördüncü bölümüne de yansıdı. Yayıncı, dördüncü bölümü sadece 40 kopya bastı ve kitap yakın çevreden sınırlı bir kitleye dağıtıldı.
Beni benden dinleyin: Ecce Homo
1886’da “İyinin ve Kötünün Ötesinde” kitabını kendi çabalarıyla yayımladı. Kız kardeşi evlendi ve Paraguay’a yerleşti. Bu arada Nietzsche’nin hastalık nöbetleri de artıyordu ve bu nöbetler çalışmasını da engelliyordu. 1888’de beş kitap daha yayımladı. Bu kitaplar, “Güç İstenci” adlı eserine temel oluşturdu. Aynı yıl Ecce Homo’yu kaleme almaya karar verdi.
Ve Nietzsche’yi yatağa bağlayan dönüm noktası: Acı çeken bir at
https://youtu.be/HIr2LygznYQ
3 Ocak 1889, Nietzsche’nin zihinsel ve psikolojik anlamda çöküş yaşadığı bir gün oldu. Hikayesi kısaca şöyledir: Nietzsche Torino’da dolaşırken bir atın sahibi tarafından kırbaçlandığını görür. Bunun üzerine ata sarılır ve hemen ardından da yere kapaklanır. Bu olaydan sonra Nietzsche dengesini iyice yitirir. Olayı takip eden günlerde birkaç arkadaşına mektup yazar. Arkadaşları, bu mektuplardan yola çıkarak onun zihinsel dengesini tamamen yitirmekte olduğunu anlarlar. Arkadaşı Franz Overbeck, Nietzsche’yi bir psikiyatri kliniğine yerleştirmek üzere Torino’ya gider. Amacı Basel’de bir kliniğe yerleştirmektir. Annesinin müdahalesiyle önce Otto Binswanger’in, sonra da Julius Langbehn’in kliniğine götürülür. Ancakt Langbehn, Nietzsche’yle ilgili sırları çevresindekilerle paylaşınca, annesi onu buradan da çıkardı ve Naumburg’taki kendi evine götürdü. Nietzsche maalesef, toplumla uyuşmayan düşünce tarzının (yani aslında toplumun) ve zekasının kurbanı oldu. Yaşadığı dönemle ve toplumla uyuşamayan pek çok büyük insan gibi “delirdi”.
Kız kardeş yeniden iş başında
Bu süreçte arkadaşları Nietzsche’nin basılmamış kitaplarıyla ilgili ne yapabileceklerini düşünüyorlardı. 1893’te kardeşi Elizabeth, eşi intihar ettiği için Paraguay’dan döndü. Eserlerin basılmasıyla ilgili kontrolü de eline aldı. Onun yayımlanmamış yazılarını, Nietzsche’nin bir projesi olan “Güç İstenci” adlı kitabında toplayıp yayımladı.
Acılarının son bulduğu gün: 25 Ağustos
Annesi 1897’de öldükten sonra Nietzsche, kız kardeşi Elizabeth’in bakımı ve kontrolü altında yaşamını sürdürdü. 25 Ağustos 1900’de, yakalandığı zatürreyi atlatamadı Nietzsche ve hayata gözlerini yumdu. Kardeşi Elizabeth’in isteğiyle, babasının da gömülü olduğu Röcken mezarlığına defnedildi. Geride milyonlarca insanı etkileyen ve onu –kendi istemese de- kült bir kişilik haline getiren uçsuz bucaksız bir felsefe bıraktı.
Nietzsche ve üst insan = Faşizme övgü (mü?)
Yok böyle bir şey. Nietzsche’nin faşizmle anılır ve Naziler tarafından kullanılır hale getiren kişi kız kardeşi Elizabeth’tir. Elizabeth’in evlenip birlikte Paraguay’a gittiği kişi, Bernard Förster Yahudi düşmanı bir ırkçıydı. Hatta bu evlilikle ilgili Nietzsche’nin Elizabeth’e yazdığı bir mektupta şu ifadeler yer alır: “Yahudi düşmanı bir önderle evlenmen içimi her zaman kin ve acıyla dolduran bir uzaklaşmanın benim için ne anlama geldiğini açıklıyor. Bana bir koloniciyle evlendiğini, bir Yahudi düşmanıyla evlenmediğini söylüyorsun. Olabilir. Ama Forster ölümüne kadar dünyanın gözünde bir yahudi düşmanı olarak kalacak.” Elizabeth de eşiyle paralel düşünmekteydi. Elizabeth, “Güç İstenci” kitabını toparlarken, aralara Yahudi düşmanlığı ve Alman övgüsü içeren sözler de ekledi. “Üst insan” kavramı Naziler tarafından Alman milliyetçiliğine mal edildi ve gayet güzel kullanıldı. Faşizme dair bu ifadelerin sonradan eklendiği, Nietzsche uzmanı Walter Kaufmann tarafından ortaya çıkarıldı ve eser, gerçek haliyle yayımlandı.
Peki bu “üst insan” falan neyin nesi?
Nam-ı diğer “übermensch”. Bir ırkı ya da kültürü kutsama, övme değildir. Üst insan, her türlü geleneksel ve sosyal baskılardan kurtulup, arınıp, mükemmeleşmeyi kendi içinde, bünyesinde arayan insandır. Bu arayış süreci onu “üst insan” yapar. “Üst insan”, diğer insanların arasından sıyrılıp kendini fark ettirecek ve bambaşka, yepyeni bir ahlak anlayışı onlar sayesinde hayat bulacaktır Nietzsche’ye göre.
Nietzsche nihilist miydi?
“Bu soruya en doğru cevabı biz veririz, Nietzsche’nin nihilistliği bizden sorulur” gibi bir iddiamız elbette yok, ama kendimizce doğru olduğunu düşündüğümüz birkaç söz söyleyelim.
Nietzsche’nin adı genellikle nihilizmle birlikte anıldı ama Nietzsche nihilist değildi. Değindiğimiz gibi Schopenhauer’in kötümser felsefesinden bir hayli etkilendi bu pos bıyıklı filozof. Bir süre onun gibi takıldı, olumsuz ve kötümser baktı yaşama. Fakat Nietzsche olduğu yerde sayan, bir kişiye ya da kavrama saplanıp kalan birisi değildi. Zamanla, hayata karşı fazlaca olumsuz tavır takınmış olan Schopenhauer’in felsefesini de aşmayı bildi. Kendini yeniledi ve yeri geldiğinde onu eleştirdi de. Zamanla hayat dolu bir insana dönüştü, hayatı kutsadı, yaşam tam da şu an burada dedi. Onun için bu süreç, kendini bulması, keşfetmesi için bir araçtan başka bir şey değildi.
Nietzsche ve kadınlar
https://youtu.be/-VqUvjZ7n6E
Kadınlar yüzünden hep acı çekti Nietzsche. Başta annesi ve kız kardeşi, sonra ona acılardan acı beğendiren Lou Salome ve diğerleri. Yoksa insan durup dururken neden “Bir kadını görmeye mi gidiyorsun? Kırbacını almayı unutma.” şeklinde bir söz sarf etsin ki?
Freud’dan Foucault’ya kadar birçok büyük ismi etkiledi
Kitabını okuduğumuz, eserlerini hatmettiğimiz ya da hiç olmazsa adlarını duyduğumuz birçok kişiyi etkiledi Nietzsche düşünceleriyle. Thomas Mann, Andre Gide, D. H. Lawrence, Robert Musil, Hermann Hesse, Rainer Maria Rilke, Michel Foucault, Jacques Derrida, Karl Jaspers, Martin Heidegger, Albert Camus, Roland Barthes, Sigmund Freud, Alfred Adler, Carl Gustav Jung ve dahası… Say say bitmez bu liste. Hatta “Nietzsche’nin etkilediği XX isim” diye listesi bile olur bunun.
Bonus 1: İsa ve Nietzsche’nin karşılaşması
https://www.youtube.com/watch?v=BYnrDQR32ak
Bonus 3: Hitler ve Nietzsche muhabbeti
https://youtu.be/8IqQ3UFvIXk
Ricky Gervais’nin canlandırdığı bu diyalog müthiş.
Bonus 4: Nietzsche Ağladığında
Irwin Yalom’un herkes tarafından iyi bilinen aynı adlı kitabının filmi bu.