“Kara film” olarak Türkçeye çevrilen “film noir” türü ilk kez 1940’larda keşfedildi ve erken dönemlerdeki sert polisiye filmlerin başarısıyla popüler bir tür olarak sinema tarihinde yerini aldı. Aldatma ve cinayetler başta olmak üzere her türlü entrikayı işleyen, bunun yanı sıra döneminin popüler romanlarından ilham alan ve “neo noir filmler” için de öncül olan bu tür, geniş bir izleyici kitlesine seslenen başarılı yapıtlara imza attı.
“Film Noir”ın etkisi özellikle 1960’ların ortalarından 1980’lerin başına dek Hollywood ve uluslararası sinema üzerinde güçlüydü. Bu tür bugün dahi film yapımcılarına ilham vermeye devam ediyor. Bu türün izleyicisi olan neo noir filmler ise yakalanan bu başarının doğal bir sonucu olarak 60’larda ortaya çıktı. Film noir türünden etkilenen ancak yeni içeriklere ve konulara, hatta yeni görsel efektlere ve çekim rötuşlarına sahip olan neo noir türünün yaratıcıları; sert polisiye filmler kurgulamak yerine dünyanın acımasızlığı, yalnızlık olgusu ve toplumsal eşitsizlik temalarını işlediler. Ayrıca neo noir filmler; klasik kahramanlık anlatısının tersine giderek, anti-kahraman figürler yarattılar. Bunun yanı sıra femme fatale adındaki kötü kadın karakterler, bol bol paranoya içeren gizemli bulmacalar ve yüksek kontrastlı aydınlatmalar; neo noir filmlerin tipik özelliklerindendir, ancak belirtmek gerekir ki bir filmin neo noir türü içerisinde sayılması için bu özelliklerin tamamına sahip olması gerekmez.
Neo noir filmler, yekpare biçimde sınıflandırılamaz. Çünkü belirttiğimiz unsurlar ve temalar filmde mevcut olsa da; birçok neo noir film, westernden gerilime, bilim kurgudan kara komediye birçok film türüyle kesişir. Öyle ki Matrix, Kuzuların Sessizliği, Seven, Fight Club gibi pek çok ünlü film, neo noir filmler arasına dahil edilmektedir. Bu faktörü de değerlendirerek farklı türlerden alanında yetkin 13 neo noir filmi sizler için bir araya getirdik.
Manhunter – İnsan Avcısı (1986) – IMDB: 7.2
Micheal Mann’ın yönettiği usta yapımlardan Manhunter, 1986 yapımı psikolojik gerilim, korku ve suç türlerini bir araya getiren bir neo noir film örneğidir. Neo noir filmlerin tipik özelliklerinin neredeyse tamamına sahip olan eser, gişede film bütçesinin altında kalan kötü performansına rağmen rağbet gören ve sıkı bir hayran kitlesi olan bir filmdir. Edgar Allan Poe Ödülleri’nde En İyi Film ödülü adaylığına layık görülen ve polisiye filmler dalında da ödülü bulunan Manhunter, film müzikleriyle ünlenmiştir.
Will Graham (William Petersen), eşi Molly (Kim Greist) ve küçük oğulları Kevin (David Seaman) ile yakın zamanda Florida’ya taşınan emekli bir FBI Ajanıdır. Graham, suçluların davranışlarının profilini çıkaran ve suç mahallerini ziyaret ederken düşüncelerini incelemek için suçluların zihinlerine girmeye çalışan bir “profilci”dir. Will, eski patronu Jack Crawford’un (Dennis Farina) basında “Diş Perisi” (Tom Noonan) olarak bilinen, tesadüfi bir şekilde ortaya çıkan, yakalanması zor bir seri katili yakalamasına yardım etmesini istemesi üzerine emekliliğine bir ara verir. Dolunay gecelerinde aileleri evlerinde öldüren ve kurbanlarının üzerinde ısırık izleri bırakan katilin zihnine girmek için ipuçları aramaya çalışan Will, bu sırada ara sıra karizmatik psikiyatrist Dr. Hannibal Lecktor (Brian Cox) ile görüşüyordur. Hannibal Lecktor, Will’in yıllar önce neredeyse hayatına mâl olması pahasına yakalayarak tutuklattığı çok tehlikeli bir seri katildir. Will, biraz yardım da alarak, “Diş Perisi”nin tekrar saldıracağı bir sonraki dolunaydan önce zamana karşı yarışır. Başka bir yerde ise Will’in aradığı bir katil olan Francis Dollarhyde adlı yerel bir fotoğrafçı, kimliğinin farkında olmayan kör bir kadınla (Joan Allen) ilişkiye başlayıp hayata dair bir kurtuluş umudu görür ve bu esnada fark edilmemek için mücadele eder.
The Yakuza – Yakuza (1974) – IMDB: 7.2
Sidney Pollack’ın yönettiği Yakuza da, Manhunter’la aynı kaderi paylaşan, sıkı bir hayran kitlesine karşın gişede başarısızlık gösteren ve film bütçesini dahi karşılayamamış bir filmdir. Bunun yanı sıra film hakkında genel kanılar ve eleştiriler genellikle olumsuz değildir, hatta film tek başına yeni bir kült oluşturmuştur. Bir film müziği albümü de yayınlanan Yakuza, batı ve doğu müzikal etkilerinin harmanlandığı, filmle bütünleşen etkileyici bir senfoniye sahiptir.
Harry Kilmer, Japonya kültürüne bağlı, Dünya Savaşı’nın sonunda Tokyo’da kalması için görevlendirilmiş ve bu arada Japon kadın Eiko Tanaka’ya aşık olmuş bir özel dedektif ve emlakçıdır. 1949’da Filipinler’de savaşta kaybolan ve aynı zamanda Japon mafyası Yakuza üyesi kardeşi Ken Tanaka Japonya’ya döner. Harry, aşığı olduğu Eiko’ya evlenme teklif eder ama Eiko onun teklifini kabul etmez. Kalbi kırılan Harry, Amerika Birleşik Devletleri’ne dönmeye karar verir. Birkaç yıl sonra yakın arkadaşı George, bir silah işi nedeniyle Yakuza ailesi tarafından kaçırılan kızını kurtarmak için Harry’den yardım ister. Harry için tekrardan Japonya yolu gözükmektedir.
A History of Violence – Şiddetin Tarihçesi (2005) – IMDB: 7.4
John Wagner ve Vince Lock’un filmin yapımından 8 yıl önce çıkan aynı adlı çizgi romanından uyarlanan, neo noir akımının önemli bir örneği olan aksiyon ve gerilim filmi A History of Violence, En İyi Uyarlama Senaryo ve En İyi Yardımcı Oyuncu dallarından Oscar adaylığına, Cannes Film Festivali’nde ise Altın Palmiye’ye aday gösterilmiştir. Geniş bir hayran kitlesine sahip film; toplamda 37 film ödülüne ve 84 adaylığa layık görülerek büyük övgü toplamıştır. VHS formatında gösterime giren son Hollywood filmlerinden olması da bir başka özelliğidir.
Avukat eşi ve iki çocuğuyla Indiana’nın küçük bir kasabası olan Millbrook’ta mutlu ve sakin bir hayat süren yumuşak huylu Tom Stall, basit ve olaysız yaşamının değerini bilmektedir. Ancak, bir gece Tom, müşterilerini ve arkadaşlarını nefsi müdafaa için kurtararak, iki azılı aranan suçlunun, sahibi olduğu lokantada yaptığı gaddarca bir soygun girişimini önlediğinde, eskiye ait olan yaşam tarzları paramparça olur. Şimdi, yerel bir kahraman olarak ünlenen Tom’un hayatı bir gecede değişir, istemediği bir ilgi çeken ve ulusal medya tarafından pohpohlanan Tom, sahip olduğu ünden rahatsız olur ve normale dönmeye çalışır. Ancak kasabaya gelen ve Tom’un geçmişte kendisine yanlış yaptığını iddia eden gizemli bir adamla karşı karşıya kaldığında; Tom ve ailesi, bu yanlış kimlik vakasıyla başa çıkmak için mücadele etmek zorunda kalır. Savaşmaktan ve değer verdikleri her şeyi korumaktan başka seçenekleri yoktur. Ama Tom’da göründüğünden daha fazlası var mıdır? Tom’un gerçekten de bir şiddet geçmişi var mı?
Gone Baby Gone – Kızımı Kurtarın (2007) – IMDB: 7.6
Ünlü yönetmen Ben Affleck’in 2007 yapımı filmi Gone Baby Gone, suç ve gerilim türlerinde neo noir akımının modern bir temsilcisidir. 20 milyona yakın dev bütçesi ile beğeni toplayan ve gişede de başarı sağlayan bir yapım olmuştur. Amy Ryan’ın üstün performansı ile En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu alanında Oscar’a ve Altın Küre’ye aday gösterilen film, Casey Affleck, Morgan Freeman, Ed Harris ve Michelle Monaghan gibi pek çok usta oyuncudan oluşan bir cast’a sahiptir.
4 yaşındaki Amanda McCready evinden kaybolur ve polis davayı çözmede pek ilerleme kaydedemez; bu durumlar karşısında kızın teyzesi Beatrice McCready, iki özel dedektif olan Patrick Kenzie ve Angie Gennaro’yu işe alır. Dedektifler, bu tür bir davada çok az deneyimleri olduğunu belirtmelerine karşın, aile onları iki nedenden dolayı ister; polis değiller ve olayların yaşadığı zorlu Boston mahallesini çok iyi biliyorlardır. Dava ilerledikçe Kenzie ve Gennaro uyuşturucu satıcıları, çeteler ve sübyancılarla karşı karşıya kalır. Davalarını çözmek üzereyken, onları krize sokacak ahlaki bir ikilemle karşı karşıya kalırlar.
Hard Boiled – Sert Polis (1992) – IMDB: 7.7
1992 yapımı bir aksiyon ve gerilim filmi olan Hard-Boiled, ünlü yönetmen John Woo’nun Hollywood’a geçmeden önce yönettiği son Hong Kong filmi olma özelliğini taşır ve neo noir filmler arasında başarılı bir örnektir. Filmin çekimleri esnasında senaristinin yaşamını yitirmesi, filmin üretim sürecini önemli oranda etkilemiştir. Film, 12. Hong Kong Film Ödülleri’nde En İyi Kurgu dalında ödül kazanmıştır.
Gangsterler, Hong Kong’a silah kaçakçılığı yapıyor. Polis, asil bir dedektifin ortağını kaybettiği bir çayevine baskın düzenler. Bu arada, bölgenin iki ana silah kaçakçısı olan gangster ekipleri bölge üzerinde bir savaş yaşar. Gangsterler, aralarında bir muhbir olduğunu az çok biliyorlardır ve önlerine içlerindeki muhbirleri yok ederek büyümenin önündeki engelleri aşma hedefini koyarlar. Gangsterlerin iç kaynaklarının vereceği bilgilerden hareket etmeyi yöntem olarak benimseyen dedektif, çete liderlerine yaklaşır ve sonunda doğrudan içerideki muhbir ile çalışmak zorunda kalır.
Zodiac (2007) – IMDB: 7.7
Usta yönetmen David Fincher’ın 2007 yapımı ünlü polisiye, gizem ve gerilim filmi olan Zodiac; Jake Gyllenhaal, Mark Ruffalo ve Robert Downey Jr.’ın oyunculuk kadrosunda bulunduğu etkileyici bir Warner Bros. yapımıdır. Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye adaylığına layık görülmesinin yanı sıra, BBC’nin hazırladığı eleştirmen anketinde, 21. yüzyılın en büyük 12. filmi seçilmiştir.
San Francisco Körfez Bölgesi’nden bir seri katil, bıraktığı mektuplar ve şifreli mesajlar aracılığıyla polisle alay eder. 1970’lerin gerçek vakasının bu hafif kurgusal anlatımında müfettişleri ve muhabirleri, katili ararken ve davaya takıntılı hale gelirken takip ediyoruz. Robert Graysmith’in kitabından uyarlanan filmin odak noktası dedektiflerin ve gazetecilerin hayatları ve kariyerleridir.
Robert Graysmith, San Francisco Chronicle için çalışan bir karikatüristtir. Tuhaf davranışları, içki içmesi işini yapmasına engel olan bir muhabir olan Paul Avery’nin dikkatini çeker. İkisi ortak bir ilgi alanları sayesinde arkadaş olurlar: Zodiac seri katili. Avery’nin hayatı içki alışkanlığı nedeniyle oldukça sorunlu bir hale dönüşür, Graysmith ise sürekli olarak davaya takıntılı hale gelir. Graysmith’in amatör dedektifliği, bir polis müfettişi olan David Toschi’nin işlerini yoluna koyar. Graysmith’in işi, karısı ve çocukları; gerçekten önemli olan tek şeyin yanında önemsiz hale gelir: Zodiac’ı yakalamak.
Drive – Sürücü (2011) – IMDB: 7.8
Nicolas Winding Refn’in yönetmen koltuğunda oturduğu 2011 yapımı drama ve aksiyon filmi Drive, Ryan Gosling’in başrol performansı ile neo noir filmler arasında kült statüsüne sahip nadir eserler arasındadır. Cannes Film Festivali’nde ve daha bir çok festivalde gösterimi yapılan film bol bol olumlu eleştiri aldı. Ayrıca Drive, Oscar Akademi Ödülleri’nde En İyi Ses Kurgusu dalında ödül adaylığına layık görülmüştür.
Drive; Los Angeles’ta yaşayan ve Hollywood filmlerinde dublör olarak ve soygunlarda kaçan arabaların şoförü olarak rol alan gizemli bir sürücüyü anlatıyor. Bir gün kocası hapiste olan komşusu Irene ve oğlu Benicio’ya yardım eder ve Irene’e aşık olur. Ancak birkaç gün sonra kocası Standard Gabriel hapisten çıkar ve binada buluşurlar. Standard, hapishanede sahip olduğu korumayı ödemek ve bir rehinci dükkânını soyması için baskı yapar ve sürücü kaçış arabasını sürerek ona yardım etmeye karar verir. Ancak, soygun planlandığı gibi çalışmaz ve şimdi sürücü, Irene ve Benicio’yu gangsterlerden korumak zorunda olduğunu fark eder.
The Girl with the Dragon Tattoo – Ejderha Dövmeli Kız (2011) – IMDB: 7.8
Neo noir filmler listemizin açık ara en başarılı örneklerinden olan, 90 milyon dolarlık devasa bir bütçeye sahip 2011 yapımı psikolojik gerilim filmi The Girl with the Tattoo, 2005 yapımı aynı adlı romandan uyarlanmıştır. 2 yıl süren bir üretim sürecinden geçen filmin geliştiricisi ve dağıtıcısı, Sony Pictures Entertainment’tır. En İyi Kurgu dalında Oscar ödülü bulunan film, ayrıca 4 Oscar adaylığına daha layık görülmüştür ve birbirinden farklı yaklaşık 10 dalda ödül ve adaylıklar kazanmıştır.
Millennium dergisinin ortak sahibi ve ortak editörü olan Stockholm merkezli Mikael Blomkvist, iş insanı Hans-Erik Wennerström hakkında yazdığı bir makaleden kaynaklanan yüksek profilli bir iftira davasını kaybeder. Bu kayıp, Mikael’i profesyonel olarak mahvetme potansiyeline sahiptir. Hal böyle olunca da dergiyi, evliliğini mahvetmesine sebep olan, açık ilişki yaşadığı diğer ortak sahibi/yardımcı editörü Erika Berger’in eline bırakır.
Mikael, araştırmacı yetenekleri nedeniyle, zengin ve yaşlı Henrik Vanger’dan bir teklif alır: kaybolduğu sırada henüz on altı yaşında olan kayıp torunu Harriet Vanger’ın kırk yıllık vakasını çözmek. Henrik’in dergiyi ve itibarını kurtarabilecek cömert teklifine rağmen Mikael, Henrik paranın satın alamayacağı bir tazminat daha ekleyene kadar işi yapmaya ikna olmaz. Bir bilgisayar korsanı olan asistanı Lisbeth Salanger ile çok kapsamlı bir araştırmaya girişen Mikael, Vanger’ların bazı derin sırlarını öğrenmeye başlar.
I Saw the Devil – Şeytanı Gördüm (2010) – IMDB: 7.8
I Saw the Devil, ilk gösterimini Sundance Film Festivali’nde yapmış; 2010 yapımı, aksiyon ve gerilim türlerinde ve neo noir filmler arasında öne çıkan bir eserdir. Yerel ve bölgesel pek çok sayıda ödül almış olan film, bilinen korku ve gerilim yönetmeni Kim Jee-woon tarafından yönetilmiştir. Lee Byung Hun ve Choi Min-sik’in başrolleri paylaştığı film, içerdiği şiddet sahneleri nedeniyle Kore’de kısıtlanmıştır ve sinemalar başta olmak üzere kesilmemiş hiçbir versiyonu vizyonda yer edinememiştir.
Karanlık bir yolda, bir taksi şoförü olan Kyung-chul (Min-sik Choi), bozuk bir araçta mahsur kalan korkmuş bir kadın sürücüye rastlar. Kenara çeker, ama ona yardım etmek için değil. Kadının başı yerel bir nehirde bulunduğunda, eğitimli bir gizli ajan olan nişanlısı Kim Soo-hyeon (Byung-hun Lee) mahvolur ve intikam yemini ederek nişanlısının katilini avlamayı görev edinir. Ancak Kyung-chul’u bulduğunda işler hem onun için hem de kendisi için oldukça karışık bir hal alacaktır.
The Big Lebowski – Büyük Lebowski (1998) – IMDB: 8.1
Joel Coen ve Ethan Coen kardeşler tarafından yazılan ve Joel Coen tarafından yönetilen, kara-komedi ve suç türlerini neo noir akımı ile buluşturan 1998 yapımı kült film, “The Big Lebowski”, ABD Kongre Kütüphanesi tarafından “kültürel, tarihsel veya estetik açıdan güçlü” bir film olarak sınıflandırılmış ve ABD Ulusal Film Arşivi’nde korunmakta olan bir filmdir. İlk gösterimini yapım yılı olan 1998 yılında Sundance Film Festivali’nde yapan film, dünya çapında 50 milyon dolara yakın hasılat yapmıştır. Başta ulusal ve bölgesel çapta olmak üzere pek çok ödül ve adaylık kazanan “The Big Lebowskı”, aynı zamanda Türkiye Film Eleştirmenleri Birliği tarafından da yılının en iyi 5 yabancı filmi arasında gösterildi.
Jeffrey Lebowski adında 2 adam var. Biri tembel, esrar ve votka bağımlısı, ‘The Dude’ lakabıyla anılan bir hippi… Diğeri ise engelli olduğu için tam zamanlı bir asistanla bir malikanede yaşayan, kendi kendini yetiştirmiş bir multi-milyoner ve savaş gazisidir. Milyonerin eşinin bilinen bir porno oyuncusuna borcu olduğunda ikisinin yolları kesişecektir. Bu porno oyuncusu tarafından kiralanan haydutlar, aynı ada sahip başka bir Lebowski’nin varlığında habersiz oldukları için başlangıçta “The Dude”la yüzleşirler. Artık mahvolan evinin ve onurunun intikamını almak isteyen “The Dude”, adaşı olan milyoner Lebowski’yi arar. Bundan sonrasında, “The Dude” ve onun bowling arkadaşları olan Walter ve Donnie’yi entrika, adam kaçırma, pornografi, nihilistler ve Beyaz Ruslar ile dolu bir görev beklemektedir.
Prisoners – Tutsak (2013) – IMDB: 8.1
Denis Villeneuve’nin yönetmen koltuğunda oturduğu 2013 yapımı gerilim filmi, modern neo noir filmler arasında rahatlıkla ilk 10 sırada gösterilebilir. Hugh Jackman ve Jake Gylenhaal’un güçlü oyunculuklarıyla başrolleri paylaştığı filmin ilk gösterimi Telluride Film Festivali’nde yapılmıştır. En iyi sinematografi dalında Oscar adaylığı bulunan ve Hollywood Film Ödülleri’nde En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ödülüne layık görülen “Prisoners”, 46 milyon dolarlık dev bit bütçeye sahiptir ve gişe başarısıyla bütçesinin üç katı hasılat yakalamıştır.
Aileni korumak için ne kadar ileri gidebilirsin? Keller Dover, her ebeveynin en kötü kabusuyla karşı karşıyadır. Altı yaşındaki kızı Anna, genç arkadaşı Joy ile birlikte kayıptır ve dakikalar saatlere dönerken panik başlar. Tek ipucu, daha önce caddelerine park etmiş harap bir karavandır. Soruşturmayı yürüten Dedektif Loki, karavanın şoförü Alex Jones’u tutuklar, ancak kanıt eksikliği gereği onu serbest bırakmak zorunda kalır. Polis birden fazla ipucunu takip ederken ve gerilim tırmanırken, çocuğunun hayatının tehlikede olduğunu anlayarak çılgına dönen Dover, meseleleri eline almaktan başka seçeneği olmadığına karar verir. Ama bu çaresiz baba, ailesini korumak için ne kadar ileri gidecektir?
Reservoir Dogs – Rezervuar Köpekleri (1992) – IMDB: 8.3
Rezervuar Köpekleri, usta yönetmen Quentin Tarantino‘nun yazıp yönettiği, 1992 yapımı neo noir suç filmidir. Kültleşmiş bir başka bağımsız yapım olan Reservoir Dogs, düşük bütçesine karşın mütevazı derecede başarılı bir gişe performansı elde etti. Film, Tarantino’nun bir sonraki filmi olan Pulp Fiction’ın başarısıyla daha fazla popülerlik kazandı. Filmin galası 1992 yılında Sundance Film Festivali’nde yapıldı. Empire Dergisi’nin “Gelmiş Geçmiş En İyi 500 Film” listesinde 97. sırada yer alan Rezervuar Köpekleri, aynı zamanda yine Empire Dergisi tarafından “Tüm Zamanların En Büyük Bağımsız Filmi” seçilmiştir.
Tanışıklığı olmayan altı hırsız, bir suç patronu olan Joe Cabot tarafından bir elmas soygunu yapmak için işe alınırlar. En başta, fazla samimiyet kurmamaları ve bunun yerine işlerine konsantre olmaları amacıyla onlara kod isimler verilir. Soygunun başarılı olacağından tamamen eminlerdir. Ancak, tamı tamına soygunun yapıldığı dakikada olay yerine polis geldiğinde, grup üyeleri arasında panik yayılır ve sonrasında gerçekleşen çatışmada ikisi, birkaç polis ve siville birlikte öldürülür. Kalanlar önceden belirlenmiş buluşma noktasında (bir depoda) bir araya geldiklerinde, içlerinden birinin köstebek olabileceğinden şüphelenmeye başlarlar.
The Departed – Köstebek (2006) – IMDB: 8.5
Ünlü ve usta yönetmen Martin Scorsese’in yönetmen koltuğunda oturduğu, Brad Gray ve Brad Pitt’in ise yapımcılığını üstlendiği “The Departed”; 2006 yapımı bir suç ve gerilim filmidir. 2002 yapımı Infernal Affairs’in yeniden uyarlaması olan bu film, Oscar Akademi Ödülleri’nde En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Uyarlama Senaryo ve En İyi Kurgu dallarında Oscar ödülü kazanmıştır. Toplam 97 film ödülü ve 141 film ödülü adaylığına sahip olan eserin oyunculuk koltuğunda da başrolleri paylaşan usta oyuncular Leonardo DiCaprio, Matt Demon ve Jack Nicholson bulunmaktadır.
The Departed, birbirine taban tabana zıt taraflarda olan iki polisin hikayesidir. Colin Sullivan (Matt Damon) Massachusetts Eyaleti polis dedektifidir. Özel bir departmanın başına geçmek üzere terfi etmiştir. Sullivan’ın geldiği mevkideki ana hedefi, bir suç şebekesi lideri olan Frank Costello’dur (Jack Nicholson). Ancak Sullivan, Costello’nun paralı muhbiridir ve ona polis baskınları başta olmak üzere faydalı bilgiler vermektedir. Bu arada, Billy Costigan da (Leonardo DiCaprio) Costello için çalışır gibi görünen bir diğer kişidir. Ancak, o aslında Costello’yu gözetleyen gizli bir polistir. Zamanı gelince her ikisi de organizasyonlarında bir muhbir olduğunu öğrenirler ama henüz muhbirin kimliğine ulaşamamışlardır. Her ikisi de kendilerini, kimlikleri keşfedilmeden diğer muhbiri ortaya çıkarmaya çalışacakları ölümcül bir kedi-fare oyununun ortasında bulacaklardır.