18. yüzyılda Batı ile muhabbet etmeye başlayan Türk resmi, klasik çizgisinden çıkarak modern ve yeni ürünler vermeye başlar. Nedim Günsür, Batı teknik ve yöntemlerinin uygulanmasından iki yüzyıl sonra çıkar bu topraklardan. Başlıkta da altınız çizdiğimiz gibi o “Tüm nesnelere sevgiyle yaklaşan ressam”dır. Yaşam öyküsüne yönelik açtığımız bu pencerede Günsür’ü tanımaya çalışalım.
1. Kuşbakışı ile Nedim Günsür
1924’te Ayvalık’ta doğar Türk ressam. Aynı yıl İstanbul’a taşınır. Günsür’ün resme olan tutkusu kanında vardır; babasının da bu sanata olan ilgisi, ressamın henüz eğitime başlamadan karikatürler çizmesine vesile olur. Babasının vefatıyla liseyi terk eden Günsür, ablasının yanına taşındığı İzmir’de bu eğitimi 1939’da tamamlar. Ardından 1942’de İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’ne girerek Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun öğrencilerinden biri olur. Eyüboğlu’nun öğrencilerinin kurduğu ve 1947 – 1955 yıllarında faaliyet gösteren On’lar Grubu adlı Türk resim topluluğunun kurucu üyelerinden biri olur. 1948’de birincilikle bitirdiği eğitim hayatını, Fransız hükümetinin verdiği bursla Paris’teki kimi atölyelerin katılımcısı olarak taçlandırır. 1952 yılında yurda dönen sanatkâr evlenir ve Zonguldak’ta resim öğretmenliği yapmaya başlar ve daha sonraları ise İstanbul’a dönerek bağımsız olarak çalışmayı sürdürür. Sanatını toplumsal olaylara tanıklık ederek icra eden Günsür, 1994’te vefat eder.
2. Sanatında Picasso etkileri
Fransa’da geçirdiği 1948’li yıllara değin, doğanın insanda çağrıştırdığı duygu ve düşünceleri öznel biçimde ifade eden empresyonizm (izlenimcilik) akımıyla hareket eder. Daha sonra Picasso başta olmak üzere, Matisse ve Paris’te atölyesinde çalıştığı Fernand Leger’den etkilenerek sanat anlayışında değişikliğe gider. Soyutlamanın önem kazandığı empresyonizmden kısmen koparak yarı soyut bir üslubu tercih eder.
3. Sanattaki tavrı
Hemen her sanat eserinde görülebileceği gibi, Nedim Günsür de yaratılarını kendi yaşamından parelerle donatır. Hatta kimi resimleri adeta kendi özgeçmişini anlatır niteliktedir. Bunun yanı sıra, kendi dışındaki gerçekliği, toplumsal gerçekliği de hesaba katar. Örnekse, Zonguldak yıllarında resimlerinde maden işçileri görülür. İlave olarak saf doğa, çocuk, uçurtmalar, lunaparklar gibi renkli temalarda da eserler verir. Üslubu ise her daim sevecen ve güleryüzlüdür. 1960’larla birlikte toplumcu gerçekçilik anlayışını kavrar ve ürünlerini bu ölçüde verir. Bu yıllar özellikle kent hayatını ve sorunlarını kapsar. Ressam, tüm bu sıkıntılı konuları eserlerine yedirmesiyle birlikte umuttan vazgeçmeyen ve kendine has bir dünya anlayışına yönelik bir “tablo” ortaya koyar. Sanatında da özel hayatında da tutuculuktan uzak ve yeniliklere açık anlayışı, onu o yapan temel değerlerden biridir.
4. Can Yücel meselesi
Nedim Günsür’ün Can Yücel ile olan münakaşası, sanat dünyasınca bilinen ve Günsür’e de “Can Yücel Portreleri”ni resmettiren bir olay. Hikâye şu: Bir gece, ressam Avni Erbaş’ın evinde toplanılır. Can Yücel ile Bedri Rahmi de konuklar arasındadır. Nedim Günsür ne söylerse Can Yücel aksini savunur tüm gece. Günsür ortamda yeni ve hocalarının arasında olduğu için alttan alıp sessiz kalır. Lakin yanıt verememenin getirdiği iç sıkıntısından olacak ki, o gece eve döndüğünde yarım düzine Can Yücel portresi yapar. Kavga sevmeyen, barışçıl tabiatlı Günsür, bu özelliklerine karşın kendisini hak etmediği bir duruma düşüren Can Yücel’e olan kızgınlığını yine sanatıyla gösterir ve ortaya çok önemli sanat eserleri çıkar.
5. Edebiyat ve resim ilişkisi
Günsür, bir ressam olmakla beraber edebiyata da ilgi duyan, sıkı yazar dostluklarıyla da bilinen biridir. Onun edebiyat dünyasına ilk girişi, kitap kapak tasarımları ile başlar. Melih Cevdet Anday’ın bir kitabının kapak tasarımını üstlenmesi ilk örneklerdendir. Kitap kapakları için tasarladığı resimlerin yerini daha sonra, yaptığı resimlerin kitap kapağı olarak kullanılması alır. Tomris Uyar’dan Yılmaz Güney’e, Fakir Baykurt’a kadar, onun resimleri kitap kapağı olarak tercih edilir. Yaşar Kemal’in “Orta Direk” romanı da, Günsür’ün “Göçerler” serisine ilham kaynağı olur.
6. Onuncu Köy (1963)
Fakir Baykurt’un “Onuncu Köy” eserinden hareketle çizdiği tablodur.
7. Savaş Canavarı (1959)
Ressamın lise ve akademi yılları, Kurtuluş Savaşı’nın etkilerinin görüldüğü bir dönemdir. Bu dönemdeki pek çok ürününde savaş temasını işler.
8. Köylü Ailesi (1975)
İstanbul’a dönüp kent hayatı ve kentin kuşattığı insanları toplumsal bazda resmetmeden önce, Anadolu’da yaşayan biri olarak Anadolu insanını da çizer Günsür.