Tarih sahnesine çıktığından bu yana farklı dönemlerde farklı coğrafyalarda farklı bahanelerle gerçekleştirdiği katliamlarla ününe ün katmaya bayılan ABD yönetimleri, bu alanda o kadar başarılı olmuşlardır ki bugün bile ülkemizin dahil olduğu coğrafyalarda kafasına göre takılıp mahalledeki küçük çocukları tokatlayan pervasız mahalle serserileri gibi davranmaya devam edebilmekte.
ABD’nin imza attığı ancak vicdanların hala kabullenemediği saldırılardan, katliamlardan birinin yıldönümünü geride bıraktık. Yirmi yıl kadar süren ve ABD’nin malum amaçlarına hizmet etmesi için çıkarılan, sürdürülen Vietnam Savaşı’ndaki katliamlardan biri olan “My Lai” ismiyle kayıtlara geçen katliam, bazı kaynaklara göre 347, bazı kaynaklara göre ise 500’ü aşkın sivilin öldürülmesinin adı olarak kaldı. Katliamları konuştuğumuz bu günlerde ABD’nin meşhur gayri resmi politik anlayışına uygun bir katliamı hatırlamak, düşüncelere vitamin etkisi yaratacaktır.
Bu katliam, birçok Türkçe ve farklı dillerdeki kaynaklarda rahatlıkla incelenebilecek bir olay. Bu nedenle istedik ki o gün orada olup bu katliama şahit olan askerlerden birinin anlattıklarını aktaralım ve birinci ağızdan 1968’e dönelim.
1. Hikayenin iyi adamları 1968’de kurtardıkları siviller için 30 yıl sonra madalya aldı
Yaşanan olaydan yıllar sonra yine bir Mart ayında madalya alan Amerika ordusunda görevli hava pliot Hugh Thompson, katliama şahit olmuş ve bunu engellemeye çalıştığını anlatmış asker. Elindeki imkanlar ölçüsünde de kısmen başarılı olmuş bir ekibin üyesi.
Thompson katliamı fark ettikten sonra engellemeye çalışan tek kişi değil. Aynı helikopterdeki görev arkadaşları Colburn ve Glenn Andreotta hikayenin “iyi adamları” oluyor.
2. Bölgeye gidecek askerlere büyük operasyon olarak anlatılan katliam
“Helikopter pilotuydum. O sabah, kendi aramızda daha çok ‘Pinkville’ diye sözettiğimiz My Lai’deki bir kara operasyonuna destek sağlamakla görevliydik. Büyük bir operasyon olması bekleniyordu. Görevim, dost kuvvetlerin cephe hizasında uçup ateş açmak, düşmanın yerini saptayıp onlara bildirmekti… Köy, birliklerimiz oraya yaklaşmadan önce top ateşine tutulmuştu… Bir ara elinde silahla köyün güneyine koşan 20 yaşlarında bir erkek gördüm. Vurmaya çalıştık ama nişancımız yeniydi, vuramadık. O da kaçtı. Gün boyunca gördüğümüz tek düşman oydu.”
3. Silahları Olmayan Hedefler
“…Birliklerimizin üzerinde ileri geri uçmaya koyulduk. Ve kısa süre sonra her tarafta cesetler görmeye başladık. Nereye baksak ceset doluydu. Çocuklar vardı, 2, 3, 4, 5, yaşlarında; kadınlar, çok yaşlı adamlar; ama genç erkekler yoktu aralarında. Genç erkekleri arıyor olmamız gerekiyordu. Nişancım, ‘Silahları nerede bunların?’ diye sordu…”
4. Topa tutulan köyde sağ kalanlar tecavüze uğruyor ve herkes kurşuna diziliyor
“Dolaşıyor ve yaralı insanları görüyorduk. Yolun kenarında yaralı bir kadın vardı, onu görünce, yanlış bir şeylerin olduğunu düşündük… Dolaşıyor, her yere bakıyor ve neler döndüğünü anlayamıyorduk… Birkaç dakika sonra dönüp geldik ve yaralı kadını tekrar gördük. O fotoğrafı hepiniz hatırlıyorsunuzdur. Şapkası yanına düşmüştür. Çıplak gözle iyice yakından bakınca, hemen yanındaki öbür nesnenin ne olduğu da seçilebiliyordu; bu nesne diye dediğimiz şey kadının beyniydi. Hiç hoş değildi. Başka bir yaralı kadın gördük. Telsize sarıldık, yardım istedik… Birkaç dakika sonra bir yüzbaşı geldi, kadına bir tekme attı, geri çekildi ve onu vurdu.”
5. Hendeğe doldurulup kurşun yağmuruna tutulan siviller
“Bir hendeğin üstünden geçerken, bir sürü insanın oraya doluşmuş olduğunu, kıpırdatıklarını gördük. Aşağı indim ve bir çavuşa, onları oradan çıkarmak için yardım edip edemeyeceğini sordum. Yaralılar vardı aralarında. Çavuş bana onlara yardım etmenin tek yolunun onları ızdıraplarından kurtarmak olduğunu söyledi. Sanıyorum şok geçirmiştim. Şaka yapıyor sandım, söylediğini şaka kabul etmiş olmalıyım. Tekrar havalandığımızda, mürettebatımın ekip şefi, ‘Aman Tanrım, hendeğe ateş ediyor!’ diye bağırdı. İki defa daha yardım istedik; yani toplam üç defa. Her seferinde insanlar öldürüldü. Yardım istemekle bu insanlara yardım etmiş olmuyorduk.”
6. Evlere sığınan köylüleri “çıkarmak” için el bombası atmaktan çekinmeyen askerler
“Biraz sonra, ahşap bir sığınak gibi bir yere sığınmış bir kadın, bir yaşlı adam ve yanlarında da çocuklar gördük. Yukarıdan baktık, onları ve dost kuvvetleri gördük, ben de helikopteri tekrar indirdim. Kara birliklerine doğru yürüyüp, o sığınakta siviller var, onların oradan çıkmasına yardım edin, dedim. Biri, ‘Bir el bombası atalım, çıkarlar,’ dedi. Onları durdurdum, gidip insanlara çıkmalarını işaret ettim, çıktılar.”
7. Sivilleri kurtarmaya çalışan askerler ile sivilleri vurmaya çalışan askerlerle aynı orduya mensuptu
“Fakat zor durumda kalmıştım. Sandığımdan daha çok insan varmış orada. 9-10 kişi kadardılar. Peki, onları bu bölgeden nasıl çıkaracaktım sağ salim? Onları burada bırakırsam ölecekleri kesindi. Amerikalılar (askerler) hazır bekliyordu. Hiç duraksamıyorlardı. Oysa bu 9-10 insan kimse için bir tehdit oluşturmuyorlardı. Mürettebatım da ben de o sırada çılgına dönmüştük. Tam hatırlamıyorum ama Amerikalılar ateşe başlarsa ne yapmamız gerektiğini söyledim ekibimdeki askerlere. Neyse ki ateş etmediler, işimiz rast gitti.”
8. Thompson ve arkadaşları merkezden yardım gelmeyeceğini anladıklarında inisiyatif alıp sivilleri bölgeden uzaklaştırmaya başladılar
“Ama bu insanları ne yapacaktım? Burada bırakırsam öldürülecekleri kesindi. Helikoptere yürüdüm, hepsini etrafıma topladım. Telsizle başka bir helikopteri kullanan arkadaşımı aradım. Gelip bu insanları buradan götürmesini istedim. ‘Nereye götürmemi istiyorsun?’ diye sordu. ‘Buradan götür de, nereye olursa,’ dedim. Geldi, onların ancak yarısını alabildi, götürüp 10 mil öteye bıraktı. Geri döndü. Sonra hepsini toparlayıp kalktık.”
9. Thompson ailesinin katledilmesiyle yalnız kalan küçük Vietnamlı çocuğu kurtarıyor
“Dönüp tekrar hendeğin üstünden geçtik. İçinde hâlâ biraz hareket vardı. Yere indik. Ekip şefi Glenn Andreotta hendeğe indi, biraz sonra kucağında kanlar içinde bir çocukla geldi. Onu ne yapacağımızı da bilemiyorduk, ama helikoptere aldık, Quang Ngai’deki yetim hastanesine götürürüz diye düşündük. Helikopterde onun her yerine iyice baktık, yaralı değildi, herhangi bir yara yoktu vücudunda, üzerine bulaşan kan başkasınındı. O gün o çocuğu hastaneye götürüşümüz hayatım boyunca unutamayacağım bir olaydır. Üzüntü dolu bir gündü, çılgın bir gündü. Müthiş hayal kırıklığına uğramıştım, dahası da var. Hastaneye uçup çocuğu bıraktık. Hemşireye, ne yapacaksın bilmem, ama ailesinden kimsenin hayatta kaldığını sanmıyorum”, dedim.