Müzik nasıl doğdu hiç düşündünüz mü? Atalarımız mağaralarda oldukça zor şartlarda yaşarken müziği nasıl keşfetti? İlk insanlar müzik ritmini nesnelere vurarak mı yarattılar, yoksa kendi seslerini mi kullandılar? Enstrüman kullanıyorlar mıydı? Bütün bu sorulara cevap vermek için 43.000 yıl öncesine gitmemiz gerekiyor. Müzik, “duyguları aktaran ses” olarak tanımlanıyor. Bu tanıma odaklandığımızda müziğin insanlık tarihi kadar eski olduğunu söylemek mümkün. Gelin, müzik tarihi hakkında merak edilen soruların cevaplarına birlikte bakalım.
Tarih öncesi dönem
Şarkı söylemek söz konusu olduğunda, insan fizyolojisinin gelişimi ve evrimi ön plana çıkıyor. Çünkü şarkı söyleyebilmek için insanların ses perdesini kontrol edebilmeleri gerekiyor. Atalarımıza ait kafa tası ve çene kemiği kalıntıları incelendiğinde, yaklaşık 1 milyon yıl önce şarkı söyleyebilecek anatomiye sahip oldukları görülüyor. O halde ilk şarkının 1 milyon yıl önce söylendiğini kabul edebilir miyiz? Bu sorunun kesin bir cevabını vermek mümkün değil. Bu konuda hiçbir kanıt yok. Eğer müzik duyguları aktaran sesse, bir ihtimal küçük ritimler tuttuklarını söyleyebiliriz. Ancak konuyla ilgili kesin bir yargıya varılamıyor.
İlk enstrüman
Müzik tarihi dediğimizde aklımıza hemen ilk enstrüman ne zaman icat edildi sorusu geliyor. Arkeologlar, 2008 yılında Almanya’nın güneyindeki bir mağarada tarihi geçmişi 43.000 yıl öncesine dayanan kemik ve fil dişinden yapılmış ilkel flütler keşfettiler. Ağız kısmı V şeklinde olan bu flüt, beş delikli bir yapıya sahip. Tahtadan yapılmış daha yumuşak flütler ise 2004 yılında İrlanda’da keşfedildi. Öte yandan yaklaşık 12.000 yıl önce insanların mağara duvar ve sarkıtlarına vurarak ses çıkardıklarına dair bazı kanıtlar da var. Bu müzik aletleri eğlenmek ya da iletişim kurmak amacıyla ortaya çıkmış olabilir.
Antik müzik
Müziğin ilk büyük atılımı “antik müzik” çağı olarak bilinen dönemde gerçekleşir. Bilim insanları ortaya dökülen ilk şarkının Sümerlere ait olduğunu belirtiyor. Tam 3400 yaşında olan bu şarkı, 1950’li yıllarda antik Ugarit kentinde bulunan bir tabletin üzerinde yazılıydı. Dünyanın en eski melodisi olarak kabul edilen bu şarkı, Hurrian Hymn No. 6 olarak isimlendiriliyor. 1972 yılında Anne Draffkorn Kilmer, bu şarkıyı bugün modern dünyada kullandığımız yedi notalı diyatonik dizeye uyarladı.
Müzik notaları da dahil olmak üzere tam anlamıyla müzik parçası oluşturmanın en eski örneği M.S 2. yüzyıla tarihleniyor. 19. yüzyılda İzmir – Aydın demir yolu inşaatı sırasında bulunan Seikilos Yazıtı, üzerindeki müziksel gösterimleri nedeniyle ilk bulunduğu an bilim insanları hayrete düşürmüştü. Bu yazıtta şarkı sözleri, notalar ve gömüt yazısı alt alta sıralanmıştı. Seikilos’un Şarkısı olarak bilinen bu parça, dünyanın en eski müzik yapıtı olarak kabul ediliyor. Yazıtın, Yunan işgali sırasında Türkiye’den kaçırıldığını da belirtelim. Bu eşsiz buluntu şu an Kopenhag Ulusal Müze’de sergileniyor. Seikilos Yazıtı’nın Türkiye’ye getirilmesi için çalışmalar devam ediyor.
Antik Yunan
Antik Yunan toplumunda müziğin önemli bir yeri vardı. Müzik sadece eğlence amacıyla değil manevi ihtiyaçlar nedeniyle de icra edilirdi. Antik Yunan’da popüler olan enstrümanlar arasında çift gövdeli aulos, telli bir çalgı olan lir ve kitara ismi verilen özel bir tür bulunmaktaydı. Aynı zamanda müzik, eğitimin önemli bir parçasıydı. Altı yaşından büyük erkek çocukların eğitimine müzik de dahil edilirdi. Dönemin şairlerinin tüm şiirleri bestelenir ve dansın da bulunduğu büyük gösterilerde söylenirdi. Bununla birlikte toplu eğlencelerde ve törenlerde müzik çalındığı biliniyor. Ancak umanlar Antik Yunan müziğinin tam olarak nasıl olduğu konusunda hemfikir değiller.
Antik Roma
Roma’nın müzik geleneği büyük ölçüde Antik Yunan müziğine dayanıyordu. Hayatın birçok alanında önemli bir rolü olan müzik, amfitiyatrolarda ve odea’da çalınırdı. Roma ordusunda tuba ve cornu ismi verilen enstrümanlar kullanılırdı. Dini törenlerin çoğunda müziğe, bucina ve lituus enstrümanları eşlik ederdi.
Antik Mısır
Antik Mısır her alanda olduğu gibi müzik tarihi söz konusu olduğunda da ilgi çekici bir geçmişe sahip. Mısır toplumunda müziğin ne kadar önemli olduğunu, arkeolojik çalışmalar sonucunda gün yüzüne çıkan yüzlerce çalgıdan ve tapınakların duvarlarında bulunan resimlerden anlayabiliriz. Bununla birlikte bu çizimlerde kadınların şarkı söyleyerek dans ettikleri de görülebilir. Antik Mısır’da enstrüman çalmak erkeklerden çok kadınların icra ettiği bir durumdu. Flüt, arp ve vurmalı çalgılar başlıca kullanılan enstrümanlar arasındaydı. Antik Mısır’da müziğin hastalara şifa verdiğine de inanılırdı. Bu nedenle gün boyunca mabetlerde duaya müzik eşlik ederdi.
Sümer ve Hitit dönemi
Antik dönemlerde çoğunlukla flüt ve arp gibi müzik aletleri kullanılmaktaydı. Hitit ve Sümer toplumlarında da kullanılan bu enstrümanların çok sayıda örneği günümüze ulaşmış durumda. O dönemde saray ve dini törenlerde profesyonel müzisyenlerin görev aldığını gösteren metin ve çizimler bulunuyor. Bununla birlikte Çorum’da bulunan Alacahöyük’te M.Ö. 1300 yılından günümüze ulaşan kabarmalarda modern gitara benzeyen bir müzik aletinin olduğu görülüyor. Bu gitarın replikası ODTÜ Bilim ve Teknoloji Müzesi’nde sergileniyor.
Erken dönem Asya toplumlarında müzik
Uzak doğu toplumlarında müzik, geleneksel olarak dini törenler ve toplumsal anlatılarla iç içe gelişim göstermişti. Konfüçyüs, kusursuz bir evrenin temeline müziği de eklemişti. O, müzik ve devleti birbirinin yansıması olarak görüyordu. Örneğin sadece üstün bir müzik zevkine sahip olan insanların devlet yönetmeye hazır olduğunu düşünüyordu. Ona göre müzik; üzüntü, tatmin, sevinç, öfke, dindarlık ve aşk gibi duyguları açığa çıkarıyordu. Bu nedenle müziği gerçek bir karakter aynası olarak görüyordu. Öte yandan müzik, meditasyon yapmak için de çalınmaktaydı. Bu nedenle Antik Çin’de sakin ve dinlendiren müzikler gelişim gösterdi. Bilgelerin çalgısı olarak bilinen çok eski yaylı bir enstrüman olan guqin (Oin – Yaoqin), bunun için çok uygun bir müzik aletiydi. Guqin çalmanın kişisel gelişim için çok faydalı olduğuna inanılmaktaydı.
Orta Çağ müziği
Erken Orta Çağ müziği hiç kuşkusuz çok yönlü özelliklere sahipti. Ancak günümüze ulaşan en canlı örnekleri Gregoryen ilahisi olarak adlandırılan, Roma Katolik Kilisesi’nin dinsel ayin müziğiydi. Papa I. Gregory’nin kendisi de bir besteci olduğu için adı, müzik repertuvarına verildi. Dini müziklerin dışında troubadours, trouvères ve minnesänger olarak adlandırılan ozan ve gezginlerin müzik geleneği ortaya çıktı. 14. yüzyıldan sonra balad ve rondo gibi düzenlenmiş formlar kullanılmaya başladı. Dönemin en ünlü bestecileri Guillaume de Machaut ve Francesco Landini’ydi. Org, flüt, çan, zil, viole ve trampetler en çok kullanılan enstrümanlar arasındaydı.
Rönesans müziği
Rönesans döneminin müzik tarihi için özel bir yeri bulunuyor. Ancak resim sanatından farklı olarak müziğin Rönesans’ı, İtalya’da değil Belçika, Hollanda ve Fransa’da başladı. Bu döneme Franko – Flaman okulu olarak adlandırılan Burgonyalı bestecilerin tarzı damgasını vurdu. Çok seslilik ve ezgiselliğin ön plana çıktığı bu müzik tarzının en ünlü bestecileri Antoine Busnois, Guillaume Dufay ve Gilles Binchois’ti. 15. yüzyıldan sonra Flaman topraklarındaki besteciler güney Avrupa’ya doğru yayılmaya başladılar. Akıcı ve basit polifoni stillerini de kendileriyle birlikte güney Avrupa’ya götürdüler. Matbaanın icat edilmesiyle birlikte müzik stilleri kısa bir sürede dünyanın dört bir yanına ulaştı. Orta Çağ müzik geleneklerinin kısıtlamalarından kurtulan Rönesans bestecileri, ileriye doğru yeni bir yol oluşturdular. Josquin des Prez, çok sesli müziğin büyük bir ustası olarak Rönesans dönemine damgasını vurdu. Daha sonra Palestrina, Thomas Tallis ve William Byrd benzersiz eserler ortaya koydu. Aynı zamanda klavye enstrümanları da giderek yaygınlık kazandı ve zamanla sonatlar ortaya çıktı.
Barok dönem müziği
Batı Klasik Müziği’nin en ünlü bestecileri Barok Dönem’de (1600 – 1700) yetişti. Aynı zamanda en önemli müzikal ve enstrümantal gelişmelerden bazıları da bu dönemde gerçekleşti. G.F. Handel, Bach, Vivaldi ve Purcell bu dönemin öne çıkan isimleri arasında yer alıyor.
Klasik dönem
Bu dönemi Barok dönemden ayıran en temel özellik; Klasik müziğin çok daha sadece olmasıdır. Piyanonun icat edilmesi bu döneme damga vuran yeniliklerden biridir. Dönemi özel kılan bir başka şeyse senfoninin yaygınlaşmaya başlamasıdır. Muzio Clementi, Joseph Haydn, Cristoph Willibald Gluck, Wolfgang Amadeus Mozart klasik batı müziğinin en üretken isimleri arasında yer alıyor.
Romantik dönem
Müzik tarihi dediğimizde belki de çoğumuzun aklına Beethoven geliyor. Gerçekten de Beethoven’ın muazzam dehası ve yeteneği sayesinde klasik dönem kapanıyor ve yeni bir dönem başlıyor. Beethoven’la başlayan romantik dönemde müziğin kalıpları adeta yıkılıyor. Artık müzik, kilise ve saray egemenliğinden çıkıp halka ulaşıyor. Robert Schumann, Frederic Chopin, Guiseppe Verdi, Franz Schubert döneme damga vuran isimler arasında yer alıyor.
Modern dönem
Modern dönemde Edward Elgar ve Gustav Mahler gibi romantizm döneminin izinden giden sanatçılar muhteşem eserler vermişlerdir. Aynı zamanda Maurice Ravel gibi modern dönemde kendilerine has tarz oluşturan sanatçılar da vardır. Ayrıca Türkiye’de de Cemal Reşit Bey ve Ahmet Adnan Saygun gibi isimlerle çok sesli müziğin başlaması bu döneme denk gelir.
Popüler müzik
Geniş kitlelere hitap eden popüler müzik, genellikle kolay eşlik edilebilen melodilere sahiptir. Bu dönemin en belirgin özelliği şarkı yapılarının genelde “verse-chorus” şeklinde olmasıdır. Aynı zamanda şarkılar sürekli tekrar eden nakaratlar ve bölümler arasında geçiş sağlayan köprülerden oluşur. Müzik, 2000’li yıllardan sonra dijital ses dosyaları olarak internete taşınır. Hal böyle olunca müziğin kıtalar arasında yolculuk yapması da kolaylaşır. Böylece yeni popüler müzik formlarının oluşması kolaylaşır.