“Hem sevdiğim bir işte, bir sanat kolunda çalışmak için, hem de bu sanat dalının toplumun yüreğinde çiçekler açtıracağına inandığım için… Bu inanç o kadar derine kök saldı ki, yarın kıyamet kopacağını bilsem bugün ‘bir tiyatro daha açarım’ diyecek ölçüde bir saplantı gibi. Saplantı sözcüğü abartılmış sayılmasın; tam anlamıyla yerinde. Çünkü, yeryüzünde tiyatronun bin bir derde deva olduğuna inandım bir kez. Bütün kötülüklerin, insanın insandan kopmasından, uzaklaşmasından; birbirlerinin sıcaklığını, sevgisini duyamadıklarından doğduğuna inanç getirdim bir kez. Artık, beni bu inançtan, bu kanıdan kurtaramazdı kimse. Onun için, bu yolu doğru yol belledim. İyiliğe, güzele, gerçeğe çıkaran yol.” Diyerek tiyatroya olan düşkünlüğünü dile getiren, Türkiye’de modern Türk tiyatrosunun kurucularından ve tiyatronun mihenk taşlarından olan Muhsin Ertuğrul’u Dünya Tiyatroları Gününde saygıyla anıyoruz.
1. İlkokul yıllarında başlayan tiyatro merakı
1892 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Muhsin Ertuğrul, ilkokuldan sonra Topbaşı Rüştiyesi ve Mercan İdadisinde okur. Daha ilkokul yıllarında tiyatroya ilgi duyarak aktör olmaya karar veren Ertuğrul, 1909’da Erenköy’deki Burhanettin Tiyatrosu’nda Arthur Conan Doyle’ın Sherlock Holmes oyununda ‘Bob’ rolüyle ilk kez sahneye çıkar ve bu toplulukla birçok oyunda rol alır.
2. Ailesine rağmen tiyatro eğitimi
Ailesi, sahneye çıkmasına karşı olduğu için baba evinden ayrılarak tiyatro eğitimi için 1911’de Paris’e giden Muhsin Ertuğrul, orada Comédie Française ve birçok Rus tiyatro topluluğunun oyunlarını izler. 1912’de İstanbul’a dönünce yönetmen ve oyuncu olarak çalışmaya başlar. İlk kez Shakespeare’in Hamlet oyununu sahneye koyar ve bu oyunda Hamlet rolünü oynar.
3. Tiyatro ve sinema bir arada
1913’te Bursa’da Millet Tiyatrosu adıyla İsmail Galip Arcan, Behzad Butak ve Kemal Emin Bara ile kurduğu Yeni Turan Temsil Heyeti’nde çok sayıda yabancı oyunu sahneler ve bu oyunlarda rol alır. Aynı yıl Şehzadebaşı’nda Ertuğrul Sinemasını açar. Burada film gösterilerinin yanı sıra oyunlar ve kısa gösteriler de sunulur. 1913 sonunda karıştığı siyasi bir olay nedeniyle sınır dışı edilince tekrar Fransa’ya gider. Tüm uğraşmalarına rağmen Paris konservatuvarına giremez ancak oradaki tiyatrolar ve sinema stüdyolarında gözlemler yapar, tiyatro çalışmalarını izler.
4. Şehir Tiyatrolarının kuruluşu
İstanbul’a döndüğünde “Ertuğrul Muhsin ve Arkadaşları” topluluğunu kuran sanatçı, 1914’te, daha sonra İstanbul Şehir Tiyatroları adını alan Dar-ül Bedayi-i Osmanî Müzik ve Tiyatro Okulunun kuruluş çalışmalarına katılır. Aynı yıl açılan sınavla Dar-ül Bedayi’ye öğrenci olarak giren Muhsin Ertuğrul, bir süre sonra bu okula önce yardımcı öğretmen olarak atanır. 1915 yılında da devamlı temsil kadrosuna alınarak çeşitli oyunlarda rol alır. Dünya Savaşının başlamasıyla Darülbedayi tiyatro okulu olmaktan çıkıp bir tiyatro topluluğuna dönüşünce Muhsin Ertuğrul da kurumdan izin alarak Berlin’e gider. Burada sinema ve tiyatro incelemelerinde bulunur.
5. İlk film şirketi ve aktörlük
Berlin’e ilk gidişinde “Karanlıkta Işık” filminde rol alan Muhsin Ertuğrul, İstanbul’a dönüp Tahsin Nahit’in “Bir Çiçek İki Böcek” adlı uyarlamasını, H. Kistemaeckers’ten uyarladığı “Uçurum” adlı oyunu, başrolünde ihtiyar bir köylüyü canlandırdığı Halit Fahri Ozansoy’un “Baykuş” piyesini sahneler. (1917) Kısa bir süre sonra tekrar Berlin’e gider ve “Brenaien Düşesi” filminde ihtilalcı bir subay rolünü oynar. Berlin’de kendi adına “İstanbul Film” adlı bir film şirketi kuran sanatçı, Üstat Filmin de ortağı ve yönetmeni olur. “Samson”, “Kara Lale Bayramı”, “Şeytana Tapanlar” adlı filmleri çeker.
6. Edebi Tiyatro Heyeti
1918’de İstanbul’a dönen sanatçı Edebi Tiyatro Heyeti adında özel bir topluluk kurarak Ramazan ayı boyunca temsiller verir. Kısa bir süre için Dar-ül Bedayi’de yeniden çalıştıysa da oyun seçimindeki anlaşmazlıklar ve yönetimdeki karışıklıklar nedeniyle kurumdan ayrılır. Muhsin Ertuğrul, 1921’de Dar-ül Bedayi’ye yönetmen olarak yeniden girer, ancak kurumda yönetim kurulunun ve diğer birimlerin sanatçılardan oluşması için girişimlerde bulununca kısa süre sonra arkadaşlarıyla birlikte işlerine son verilir.
7. İstanbul’da Bir Facia-yı Aşk ve Ateşten Gömlek
Bu sırada sinema ile de ilgilenen sanatçı Türkiye’nin ilk özel film şirketi olan Kemal Filmin, yerli film yapımına başlaması için yardımcı olur. 1921-1924 yılları arasında bu şirket adına 6 film çeker. Türkiye’de çektiği ilk film, “İstanbul’da Bir Facia-yı Aşk” olur. Kurtuluş Savaşı’nın ilk belgesel filmi kabul edilen “Zafer Yolları” filmini çeker. Ayrıca Halide Edip Adıvar’ın aynı adı taşıyan romanından uyarladığı “Ateşten Gömlek” (1923), Kurtuluş Savaşı’nı konu alan ilk film olarak sinema tarihine geçer. Muhsin Ertuğrul bu filmde başrolü oynayan Neyyire Neyir ile evlenir.
8. Öğrencilere indirimli tiyatro
Sanatçı, 1924-1925 tiyatro sezonunda tekrar “Ertuğrul Muhsin ve Arkadaşları” adlı bir topluluk kurarak bu toplulukla İstanbul Şehzadebaşı’ndaki Ferah Tiyatrosu’nda çeşitli oyunlar sahneler. Türkiye’de ilk defa öğrenciler için indirimli matineler bu dönemde düzenlenir, tiyatro bilgisi veren ücretsiz broşürler dağıtılır. Onun katkılarıyla tiyatroda yerli yazarlara, takım oyunculuğuna, iş bölümüne önem verilen örnek bir çalışma düzeni gerçekleştirilir. Muhsin Ertuğrul, parasızlık yüzünden 5 ay sonra kapanmak zorunda kalan toplulukla bu süre içinde 23 oyun sahneler.
9. Sovyetler Birliği ve Nazım Hikmet
Muhsin Ertuğrul tiyatrosu kapandıktan sonra 1925 yılında, Sovyetler Birliği’ne gider. Bu arada İstanbul’dan Sovyetler Birliği’ne dönerek Moskova’da tiyatro çalışmalarına başlamış olan Nazım Hikmet’e katılır. Onun sayesinde sinema dünyasından pek çok kişi ile tanışma ve çalışma fırsatı bulur. Moskova’da “Tamilla, Spartaküs ve Beş Dakika” filmlerini çeker. Nazım Hikmet, Kafatası adlı oyununu Muhsin Ertuğrul’un oynaması için yazar.
10. Başarılı Kahire turnesi
1927 yılı Şubat’ında İstanbul’a dönen Muhsin Ertuğrul, Dar-ül Bedayi’de sanat yönetmeni olarak çalışmaya başlar. 1949’da Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü’ne getirilinceye kadar sürdürdüğü çalışmalarla kuruma bir şehir tiyatrosu kimliği kazandırır. Sahne çalışmalarını düzen altına alan yönetmenlikler hazırlar ve uygulamaya koyar. 1928’de Dar-ül Bedayi sanatçılarıyla başarılı bir Kahire turnesi yapar.
11. İpek Film ve Ankara Postası
Muhsin Ertuğrul, 1928’de Türkiye’nin ikinci büyük yapım şirketi olan İpek Film’in kurulmasına öncülük eder “Ankara Postası” adlı filmin büyük ticari başarı kazanmasının ardından İpek Film’de 1928-1941 yılları arasında yönetmen olarak, aralarında ilk sesli Türk filmleri olan “İstanbul Sokaklarında” ve “Bir Millet Uyanıyor” filmleri de olan yirmi film çeker. 1931’de belediyeye bağlı bir Tiyatro Meslek Okulunun açılmasına öncülük ederek bu kurumda dersler verir.
12. İlk düzenli çocuk oyunları ve Goethe Madalyası
Muhsin Ertuğrul, Moskova’da çocuk tiyatrosu üstüne incelemeler yaptıktan sonra 1935-1936 sezonunda Istanbul Şehir Tiyatrosu’nda Türkiye’deki ilk düzenli çocuk oyunlarını başlatır. Tiyatro alanında verdiği hizmetler nedeniyle 1932’de Goethe Madalyası ile ödüllendirilir. 1947’de kurulmakta olan Devlet Tiyatrosu’nu yönetmek üzere Ankara Devlet Konservatuvarı Tatbikat Sahnesi’nin başına getirilen Muhsin Ertuğrul, Çeşitli aralıklarla Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü ve İstanbul Şehir Tiyatroları Baş rejisörlüğü görevini sürdürür. Bu dönemde çoğu yurt dışında eğitim görmüş yeni kuşak tiyatrocularla yeni bir dönem başlatır; çeşitli okullarda sahne ve tiyatro eleştirisi dersleri verir.
13. Devlet Kültür Armağanı
Çağdaş Türk tiyatrosunun temelini atan, Türk tiyatrosunun gelişmesine yaşamı boyunca çeşitli görevlerle damgasını vuran Muhsin Ertuğrul’a 60. sanat yılı olan 1971’de cumhuriyet tarihinde ilk kez bir sanatçıya verilen “Devlet Kültür Armağanı” verilir. 23 Nisan 1979’da Ege Üniversitesi’nce fahri doktor payesi verilen sanatçı, unvanını almak ve sanat yaşamının 70. yıl kutlamalarına katılmak üzere gittiği İzmir’de geçirdiği kalp krizinin ardından, 29 Nisan 1979’da hayatını yitirir. Kendisini saygıyla anıyoruz…
14. Atatürk ve Muhsin Ertuğrul
Eşi Neyyire Neyir tarafından anlatılan bir anıyla bitirelim yazımızı: “O zamanlar kadınların sanatçı kimliğini yeni yeni kazandığı dönemler. Benim tiyatroda çömezlik dönemim. Muhsin Ertuğrul Dar-ül Bedai’ye baş yönetmen olarak atanmış. Çok titiz bir insan. Provadan oyuna her şey saat titizliği ile işliyor, perde bir saniye bile geç açılmıyordu. Provaya geç kalan oyuncu derhal oyundan uzaklaştırılıyordu. Eee tahmin edersiniz ki bu durumda Muhsin Ertuğrul’un da düşmanı çoktu. Bir gece Dolmabahçe’den Atatürk’ün Şehir Tiyatrolarına geleceği haber verildi. Ben de karşılamak için hazırdım. Fakat paşa gecikti. Muhsin Ertuğrul kendisini beklemeden perdeyi saniyesi saniyesine açıp oyunu başlattı. Atatürk 4 dakika geç kalmıştı. Etraftaki dalkavuklar Atatürk geldiğinde Muhsin Ertuğrul’un onu beklemeden perdeyi açtığını ellerini ovuştura ovuştura anlattılar. Atatürk: “Yaaa, öyle mi, Muhsin Ertuğrul’la görüşürüz” dedi. Herkes Muhsin Ertuğrul’un işinin bittiğine inanıyordu. “Ben müdür olacağım, sen müdür olacaksın” kavgaları bile başlamıştı. Atatürk piyesin bitiminde Muhsin Ertuğrul’u ayakta karşıladı. Deminkileri de yanına çağırarak aynen şunları söyledi: “Sizi tebrik ederim, işinizle ilgili ciddiyetiniz ülkenin gelişimini ciddiye aldığınızı gösterir. Biz geç kaldık, siz vazifenizi yaptınız. Eğer bir tek benim için perdeyi açmayıp oyunu başlatmasaydınız, bu dalkavukluktan ileri gitmez ve beni çok üzerdi. Ben herkesin her sahada işini bu kadar ciddiye almasını istiyorum, ülke ancak böyle ilerler efendiler” demez mi? Etraftakilerin suratları görülmeye değerdi o sırada…