Başarısızlığı adeta misyon edinmiş ve senelerdir bununla yaşamaya alışmış bir muhalefetimiz var. Her başarısızlığın ardından çıkıp gururla “bizce hiç fena değildik” tipi açıklamalar yapmaktan da geri durmuyorlar.
“Sence başarı nedir Abidin?” diye sormak da, başarısızlığı kader olarak görenlere isyan etmek de daha güzel günler görmek isteyen her insanın hakkıdır diye düşünüyoruz.
Muhalefet kanadında olmalarına rağmen iğneyi ve hatta çuvaldızı sonunda çekinmeden kendilerine de batırabilen ve bir nevi isyan eden üç siyasetçinin açıklamalarından önemli satır başlarını yani muhalefetten çarpıcı açıklamalar alıntıladık bu listemizde.
Çünkü biliyoruz ki muhalefet yeri gelince kendine de muhalefet edebilmeli ki rolüne alışıp kalmasın, çünkü biliyoruz ki bir ülkenin gelişmesi için iyi bir muhalefet en azından iyi bir iktidar kadar önemlidir, çünkü biliyoruz ki bu oyunu muhalefeti bastırmaya çalışanlar değil, eleştirilere kulak verebilenler kazanacaktır.
Emine Ülker Tarhan‘ın şu konuşmasından satırlarla başlayalım:
İlk turda herkes kendini temsil eden bir adaya oy verebilseydi katılım güçlendirilecekti
Dünyada herhangi bir siyasal parti yoktur ki daha seçime girmeden kendi değer ve önermelerinden vazgeçsin, havlu atsın
Üstelik artı bir oy için ilkelerinden ödün verip milyonlarcasını kaybetsin.
Partilerin kendi görüşlerini topluma anlatarak kitlesini artırmak, güven vermek, tabanıyla duygusal bağ kurmak gibi görevleri olduğu unutulmuştu sanki bu dönem
Enerji yoktu, umut yoktu, en önemlisi gerçek yoktu, bir kurgu vardı karşımızda.
Oysa girdiğimiz her kabın şeklini alacağım derken bir bakarsınız ki o kaba hapsolmuşsunuz, bu çok önemliydi
14 siyasi partinin adayı olan bir adayın onların toplam oyundan verilere göre % 8-9 düşük oy almasın bir başarı olarak nitelemek CHP’nin tabanının aklıyla alay etmektir
Cumhuriyet mağdur edilmiştir sol şerit tamamen boş bırakılmıştır
Siyaset boşluk kaldırmaz.
Sayın Demirtaş’ın oy artışının sorumlusu “solun evrensel değerlerini” çoğulculuk, eşitlik, adalet, dayanışma, emeğin önceliği, kadın hakları ve ezilenlerle ilgili bir kelam etmeyi unutan ve muhafazakar elitizme teslim olan bu anlayıştır
Nasıl bir halkçılıktır bu bana söyleyin.
İçinizdeki itiraz ruhunu tutsak edin dendi her şeye alışın her söylediğimizi yapın dendi
Kendi tabanını yabancılaşmaktan, belleğini silip kurucusunu unutturmaya çalışmaktan, Gezi ruhunu terk etmekten ne kazandılar?
Ardından Muharrem İnce‘yi dinleyelim:
Ortada büyük bir hezimet var, hala susmak ve başarılıyız demek yakışmıyor
Bu durumu kabullenemeyiz, geçiştiremeyiz.
Yurttaşlarımızın umutsuzluğa sürüklenmesini ve partimin eriyip gitmesini seyretmeyeceğim
Bu kötü sonucu öngördüm
Uyardım ama partime zarar vermemek için sustum ve seçimi kazanmak için çalıştım.
Atatürk’ü terk eden, emeği önemsemeyen, kuruluş felsefesinden uzaklaşan, solu yok sayıp çareyi sağda arayanlar CHP’de başarılı olamaz
Şimdi hezimete kılıf bulma zamanı değil, çare olma zamanıdır
Son olarak geçelim Mansur Yavaş‘a:
Siyasetçinin alamadığı her oyun sorumlusu bizzat kendisidir
Ya kendini ya projelerini iyi anlatamamıştır. Veya stratejisi yanlış olabilir.
Siyasetçi alamadığı oyun sorumluluğunu asla seçmene atmamalı seçmeni suçlamamalıdır
Yani size oy verdiği zaman akil, vermeyince cahil olamaz.
Seçime girerken her şeyi hesap edip göze alarak girersiniz
Seçimden sonra bahaneler bulmak siyasetçinin yapmaması gereken bir şeydir.
Kaybeden siyasetçinin ilk yapması gereken şey ders çıkarmaktır
Oy vermeyen seçmenin neden vermediğini araştırmalı ve gereğini yapmalıdır.
Öz eleştiri kötü ve utanılacak bir şey değil, aksine başarının anahtarıdır
Seçmen sandığa gitmez ise yine sorumlu sizsiniz.
Demek ki seçmeni sandığa koşa koşa götürecek ortamı gerçekleştirememişsiniz ve umutlandıramamışsınızdır
Sorumlu seçmen asla değildir.