Günümüzde anlamının üzerinde şaibe bulutları gezinen kavramlardan biri de muhafazakarlık. Adı üstünde muhafaza etmekten geliyor. Batıcası conservative, conservatism. Annelerimizin yaptıkları konserveleri bilirsiniz, işte o konserve o conservatism’den geliyor. Saklayalım, uzun süre dayansın, muhafaza edilsin… Heyhat neyin konservesi? Muhafazakarlığın böylesi olsa olsa patates konservesi.
Genel anlamda muhafazakarlık değil ama 50’lerden beri muhafazakar takılan “bir kitle”nin bazı uygulamaları kafamıza takıldı. Biz de hem günlük yaşam hem de muhafaza edilemeyen tarihi eserler hakkında bir derleme yapalım dedik.
Muhafazakarlık temellerini geleneklere bağlılıktan alıyor…
Aslında bu kimliğin, geçmiş değerleri koruyup gelecek nesillere aktarmak, soyun sopun ilişkilerini sağlamlaştırmak gibi hasletleri var. Esasında din ve ahlak bağlamında iyi huy, yardımseverlik ve özellikle eş-dost-akrabayla samimi ilişkiler peşinde bir yol diyebiliriz. Aslında kapsadıklarına baktığımızda çok tatliş bişey. Herkes ister. Hatta ülkemizde bu anlayışı çok da düzgün uygulayan milyonlarca insan olduğuna eminiz.
Peki ama hayatımıza etki eden uygulamalar neden bu kadar tırt?
Aslında her iyi kişinin ve topluluğun benimseyip hayatında uygulama çabasına giriştiği davranışların sadece kelimelerde kalması hayli merak uyandırıcı bir tezat. Üzerine muhafazakar etiketini yapıştıran kişi nasıl oluyor da kontrolden çıkmaya başlıyor?
Hani biz marjinaldik?
İş galiba biraz liberalizm sosuna büründü. 10 senedir nasıl herkes kafasına göre bir liberalizm tanımı peşinde koşturuyorsa, muhafazakar kavramının başına da aynı şey geliyor.
Türk halkı kendini muhafazakar olarak tanımlıyor. Mu?
Sürekli bu cümle kalıbını duyuyoruz. O halde bazılarının muhafazakarlık anlayışında bir sorun mu var ? Derlemede cinsel taciz, aile içi tecavüz, çocuk yaşta evlilik gibi konuların şehirlere göre yüzdelik dağılımını eklemeyeceğiz. Tek tek şehir ismi vermenin doğru olmadığını düşünüyoruz.
Ancak, “aile içi töre ve namus yüzünden adam öldürme, kasten yaralama, cinsel taciz ve saldırı, aile fertlerine kötü muamele, çocuğun cinsel istismarı, kişi hürriyetinden yoksun kılma, reşit olmayanla cinsel ilişki, birden çok evlilik, hileli evlenme” gibi suçlar yüzünden kolluk kuvvetlerine yapılan başvurularda, muhafazakarlıklarıyla öne çıkan şehirlerin sıralaması pek de gurur verici düzeylerde değil. Hatta Türkiye’nin en muhafazakar takılan şehirlerinden bazıları, bu tip araştırmalara bilgi göndermeyi dahi kabul etmiyorlar.
Erkek milleti de bir acayip doğrusu
Kimin kiminle evleneceğine kimse karışamaz aslında ama, özellikle muhafazakar kanattan sık olmasa da enteresan haberler geliyor.
Günümüzde muhafazakarlar kendilerini ne olduklarıyla değil daha çok ne olmadıklarıyla açıklıyorlar
“Gavur İzmir, Ermeni, Alevi” gibi ötekileştiren tanımlar daha çok başkaları üzerinden bir kimlik bildirimi inşa ediyor. İşin ilginç tarafı üst maddede sayılan suçlar, İzmir gibi kentlerde en düşük düzeylerde.
Muhafazakar takılan Menderes’in Osmanlı’nın izlerini silmesi
Tarihin muhafaza edilmesi ve sıkça altı çizilen ecdad vurgusunda ise çok daha acayip kafalar yaşanıyor. 1950’lerdeki imar hareketiyle İstanbul’un geçmişiyle olan bağları yerle bir edilirken iktidarda yine kendini muhafazakar olarak tanımlayan bir parti vardı. Muhafazakar kesim modernleri camileri ahıra çevirdiler diye suçlasa da, Türk tarihindeki cami yıkma rekoru açık ara muhafazakar geçinen sağcı iktidarlara nasip oldu. Menderes yıkımlarda bizzat iş makinalarının üzerine çıkarak poz verdi.
Muhafazakarım ama asıl modern benim, aslında ben kimim?
Muhafazakar anlayış iş beton dökmeye gelince aniden modernist oluyor, modernler ise aksine kentin dokusunun ve şehir kimliğinin muhafaza edilmesinden dem vuruyor. Bu ne perhiz bu ne biçim konserve! Örneğin Haliç Metro Geçiş Köprüsü’nün dev kılıçlara benzeyen ayaklarını ele alalım. Bunların tarihi yarımadayla orantısızlığı öylesine dikkat çekici boyutlara geldi ki, sonunda Unesco, İstanbul’u “Tehlike Altında Dünya Mirası Listesi”ne almakla tehdit etti. İstanbul’un köprünün tasarımına da imza atmış, hem muhafazakar hem de mimar belediye başkanı da ancak bu ayardan sonra projeyi değiştirmeye ikna oldu. Unesco’nun neyi nasıl kabul ettiği konusunda ise tartışmalar sürüyor.
Bizansın çanak çömleği
Muhafazakarlığımızın geçmişle bağları canlı tutmaktaki kastı maalesef sadece yakın geçmişle sınırlı kalıyor. Üzerinde yaşadığımız toprakların tarihi ve kültürel birikimiyle işimize geldiğinde gurur duyuyor, işimiz bitince dozerle giriyoruz. Örneğin Vatan ve Millet Caddeleri inşasında Bizans surları yine Menderes döneminde yerle bir edildi.
Boğazı dozerle geçme şenlikleri düzenlemesek mi?
Düzenleyelim ama önce planları bile çıkartılmadan ortadan kaldırılan Osmanlı eserlerine hızla göz atalım. Maalesef bunların hepsi muhafazakar iktidarlar zamanında muhafaza edilemedi.
Tophane Kışlası, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Camii, Keşfî Cafer Efendi Külliyesi
Jouannin – Gaver, Tophane Kışlası
Bu dev yapı da Menderes zamanınında dümdüz edilenler arasında. Sadece bu kadar mı? Bir çoğu Mimar Sinan imzalı cami ve çeşmeler parça pinçik edildi. Kürkçübaşı Çeşmesi, Ebussuud Efendi Çeşmesi, Ereğli Camii, Mehmed Ağa Camii, Molla Gürani Camii ve mezarlığının bir bölümü bunlardan sadece bazıları.
Tüm bu eserleri bugün hiçbir muhafazakarın gündeme getirmemesi?
Çorlulu Ali Paşa Çeşmesi yerine sonraları yapılan şey
Kemankeş Kara Mustafa Paşa Türbesi, Çorlulu Ali Paşa Çeşmesi… Hepsinin bahanesi yine aynı: Gelişen Türkiye, yersen… Örnekler sıraladıkça devamı geliyor. Suriçi, surdışı demeden yapılan yıkımlarda sadece bir sene içerisinde tarihi eser niteliği taşıyan 54 cami yok ediliyor.
Yıkılan eserler arasında eşsiz örnekler
Karaköy’de bugün otobüs durakları arkasında kalan Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Camii de o dönemde paldır küldür yıkılan eserler arasında.
II. Abdülhamid bu camiyi saray baş mimarı olan İtalyan Raimondo D’Aronco’ya yaptırmış. Cami 20. asır başlarında moda olan ve İstanbul’da pek çok örneği bulunan “Art Nouveau” tarzında uslu uslu hizmet verirken, Menderes yönetimi üzerinden dozerle geçmiş. Caminin açtığı yara öylesine büyük ki bugün yerine orjinaline sadık kalınarak yenisi yapılıyor. Eser muhtemelen “Kartonpiyer Art Nouveau” tarzında olacak. Bazı muhafazakarlarının “ben yaptım oldu” tarzı yerine, biraz olsun II. Abdülhamid’den örnek almalarını isterdik.
Alaaddin Keykubat zamanında yapılan külliyeye amerikan mutfak
Başlık fantastik gelebilir ama sadece yıkılan eserlere değil muhafaza etmeye çalışırken coşkudan coşkuya koşulan yapılara da değinelim istedik. Eskişehir’de Seyyid Battal Gazi Külliyesi restorasyonu sonrasında mermer olan sütunların yerine beton sütunlar inşa edildi. Ayrıca Selçuklu ve Osmanlı izleri taşıyan yapıya Amerikan tarzı mutfak ve modern tuvaletler yapıldı.
Cami diye başladık AVM stilini uygun gördük…
Fındıklı’da Mimar Sinan yapısı Süheyl Bey Camii’nin son hali gören herkese mini bir “oha” efekti çektirdi. Tepkiler medyaya yansıyınca konu hakkında soruşturma başlatıldı.
Bonus: Kabe’nin dibinde dünyanın en büyük ikinci binası
Kralları öldüğünde ülkemize yas ilan edilen ve muhafazakarlık sıralamasında bizden daha üst sıralarda olduğunu düşündüğümüz (kıyafetleri falan değişik) Suudi Arabistan bizdeki örneklerin ilham kaynağı olabilir. Araplar otel + dev bir saat kulesi olan bu çirkin şeyi inşa ederlerken 1781 yılında Osmanlılar tarafından Mekke’yi korumak için inşa edilen Ecyad Kalesi’ni yıkmışlardı.
Suudilerin fantastik din ve ecdad anlayışlarına göre Hz. Muhammed’in eşi Hz. Hatice’nin evi umumi tuvaletlere yer açmak için yıkılırken, Peygamber’in en yakın arkadaşlarından ve halifelerinin birincisi Hz. Ebu Bekir’in evinin yerinde ise bugün Hilton Oteli yükseliyor.
Kaynaklar: İlber Ortaylı, Cami olmaktan çıkan camiler Sinan Meydan Menderes’in Yıktırdığı Camiler ve Mescitler
Not: Yazı muhafazakar hayat anlayışıyla ilgili değil, girişte de belirtildiği gibi muhafazakar “takılanların” uygulamalarıyla ilgilidir.