Bu yazımızda hep birlikte dünyanın çok çeşitli coğrafyalarında şöyle bir dünya turuna çıkıyoruz. İnsanların içinde yaşadıkları ortamlarda kendilerine özgü fiziki şartlarla harmanladıkları manevi dünyaları öyle egzotik ve çekici ki mitleri yaratan o toplumları ve insanları anlamanın en iyi yolu hikayelerini dinlemek… Bakalım neler anlatıyorlar…
Tanrıların Katibi, Vicdan ve Sezginin Kelamı: Thoth (Hermes Trismegistus)
Eski Mısır’da Thoth, insanda vicdan ve sezgi yoluyla beliren kelamın ta kendisi ve Osiris’in habercisidir. Ölülerin yargılanmasını kaydeden, günahlarını hakikat karşısında tartan yargıçtır. Thoth, bilgi, öğrenme, ve kayıt tutmayla ilgili tüm işlerden sorumlu olduğu için tüm dillerin mucidi sayılır. Çoğu kez Güneş tanrısı Ra’nın oğlu, Ay ve zamanın tanrısı olarak tanımlanır. Hermopolis tanrı soyağacının bazı versiyonlarında ezeli tümsekten çıkan ilk tanrı olarak betimlenir. Horus ve Seth’in taht üzerindeki mücadelelerini anlatan efsanede; Osiris ve oğlu Horus’un dünyevi krallık haklarının savunucusu olan Thoth, iki tanrı ve destekçileri arasındaki tartışmayı, diğer tanrılar bir çözüme ulaştırsın diye yazıyla kayda geçirdiğinden Tanrıların Katibi olur. Diğer bir görevi ölüyü Ölüler Diyarı’ndan geçirerek Osiris’e getirmektir. Ölünün her tür günah bakımından masumiyet derecesini bildirir, ölü erdemliyse Ölüler Diyarı’na girer; değilse ruhu Amentet’te arınma işlemi geçirir ve reenkarnasyona hazırlanır. Tanrılık sıfatının yanında Mısır’da yaşamış bir inisiye ya da bir peygamber olarak Antik Yunan dünyasında Hermes-Thoth ya da Hermes Trismegistus adıyla bilinir. Ki büyü, simya, astronomi, tıp ve bilgeliğin kurucusu olduğu için ve diğer rahiplerden ayırmak amacıyla “üç kere büyük” anlamındaki “Trismegistus” sıfatı verilmiş. James Churchward’a göre O; Mu ve Atlantis dönemindeki tek tanrılı dini MÖ 16 binlerde Mısır’a getirmiş Atlantisli bir bilge. Murry Hope gibi bazı araştırmacılar yitik kıtalardaki bu dinin Sirius uyruklu bir öğreti olduğunu ileri sürerler. Hermes-Thoth’dan Tevrat’ta Enok (Hanok) Peygamber ve Kur’an’da İdris Peygamber adıyla söz edilir.
Evrensel Düzenin, Bir Tüy Kadar Hafif Tanrıçası: Ma’at
Eski Mısır’da doğruluk, adalet anlayışının timsali ve her şeyin üzerinde yer alan bir ilke olarak tanrıça kişiliğine bürünmüş “kozmik düzen” olarak kabul edilir. İnsanlar onu Güneş ve Ay’ın düzenli döngüleri, Nil’in yıllık taşkınları, istikrarlı yönetim ve toplumsal uyum aracılığıyla kavrardı. Güneş Tanrısı Ra’nın kızı ve Tanrıların Katibi Thoth’un eşiydi. “İki Hakikat” olarak bilinen bu tanrıçanın en başlıca görevi; firavunların yer tanrısı Geb’in tahtına ne ölçüde layık olduklarını belirlemekti. Saçına yüksek bir tüy takmış ve bazen de kanatlara sahip bir kadın olarak tasvir edilse de Ma’at sadece bir tanrıça değil, yaratılmış evrenin düzenleyici ilkesi ve varoluşun tasarımını mümkün kılan yasa olarak kabul edilir ve bu yasa, firavundan sade vatandaşa kadar, hatta tanrılar dahil herkes için geçerlidir. İnanışa göre; bir ruh Osiris’in karşısına çıkmasını sağlayacak yoldaki tüm tehlikeleri atlatınca Tanrı Anubis’in rehberliğinde İki Hakikat Sarayı’na girerdi. Orada 42 yargıcın önüne çıkarak nihai hüküm sürecinden geçerdi. Bu süreçte işlediği günahlar bir liste halinde yüzüne okunur, ardından Anubis ölünün yüreğini terazinin bir kefesine koyardı. Terazinin diğer kefesinde ya Ma’at oturur ya da onun tüyü dururdu. Terazi dengedeyse Thoth ölünün “doğru sözlü” olduğunu bildirir, ruhu Ölüler Diyarı’na alınırdı. “Tüy kadar hafif olmak” diye buna denir sanırız.
Umutsuzların Umudu, İnsan Dostu Enki
Eski Sümer’de her şeyin umutsuz göründüğü bir anda sığınılacak son merci. Aslı Enkig olan adının anlamı “şefkatin efendisi”. Tatlı su, zanaatkarlık, zeka ve yaratmanın tanrısı. Buna göre, açıkgöz ve kafası fikirlerle dolu olan Enki ana tanrıçaların da yardımıyla bir çömlekçi gibi yaratmıştır insanları… Her kentin bir tanrısının olduğu eski Sümer Uygarlığı’nda Enki’ye tapınılan esas kent Eridu’ydu. Mezopotamya’da “tanrıların tanrısı” sayılan Enlil’den diğer tanrılara belirli sorumluluklar ve kentler verme emrini alan Enki, bunu yerine getirmeden önce Sümer Ülkesi’ne, Basra Körfezi’ne ve Mezopotamya’ya iyi bir kısmet bahşetmeye karar verir. Dicle ve Fırat Nehri’ni penisinden çıkan suyla doldurur; inanışa göre bu tatlı su onun spermi. Suyun temizleyici gücü sayesinde insanları kötülüklerden kurtarır. Diğer tanrılar büyük çaplı bir tufanla insanlığı yok etmek istediklerinde Enki insanların ufuktaki felaketten kaçmalarına yardımcı olur. Hayatta kalmalarını sağlamak için Ziusudra adlı bir adamın kulağına fısıldayarak hayvanları ve ailesini taşımaya yetecek büyüklükte bir tekne yapmasını bildirir. Enki’nin koruduğu başka bir bilge olan Adapa da yelkenli tekneyi icat eder. Birçok kaynakta Enki’nin insanlara hekimlik yardımında bulunduğu ve iyileştirici merhamler verdiği de belirtilir.
Hem Zıt Hem İkiz Ruhlar: Hürmüz ve Ehriman
Zerdüştlükteki ikiciliğin en iyi örneği. Buna göre dünyada olup biten her şey hem birbirini tamamlar hem de birbiriyle sürekli çatışma halindeki bu aydınlık ve karanlığın mücadelesiyle tüm ilkeler belirlenir. Buna göre, “aydınlık ve hoş kokulu” Hürmüz iyilik ilkesini, “karanlık ve pis kokulu” Ehriman kötülük ilkesini temsil eder. Zamanın ve mekanın tanrısı Zurvan, bir oğlunun olmasını ister ve bu amaçla bir kurban verir ama bunun işe yarayacağından kuşku duyar. Böylece “her şeyi bilen hükümdar” ve en güçlü tanrı olan Ahura Mazda ile özdeşleştirilen Hürmüz kurbandan doğarken, Ehriman da Zurvan’ın kuşkusundan ortaya çıkar. İslam ordularının İran’ı fethetmesinden sonra Hindistan’a göç eden Parsiler günümüzde hala bu tektanrıcı inancı sürdüren yegane topluluk. Parsi tapınaklarında arındırıcı ateşin Ehriman’a ve kötülüğe karşı koruma sağladığına inanılır ve kutsal ateşlerin hep yanık kalması sağlanır. Parsiler kötülüğe karşı mücadeleye aktif olarak katılmayı üç etik değerle gerçekleştirir: İyi düşünceler (humata), iyi sözler (huhta) ve iyi eylemler (huvareşta)…
Ahde Vefa’nın Koruyucusu: Mithra
“Mithra” ifadesi en eski Hinduizm dininde Vedalarda görülür ve benzer bir biçimde İran tanrısı olan Mithra da adalet, erdem ve ahde vefa tanrısı olarak kabul edilir; adı akit anlamına gelirdi. Kutsal kitap Avesta’da onu Ahura Mazda’nın yarattığı ve eğittiği anlatılır. Karşıt iki gücün özellikleri daha sonra aslan başlı Mithra’da birleşir; yıkıcılığının yanında yaratıcılığı taşıyan Ahura Mazda’nın yardımcısı bir figür haline gelir. Mithra bizzat sanki oymuşçasına bir ışık ve güneş tanrısı olarak tanınır, İran’daki erkek toplulukların ayinlerinde önemli bir rol oynardı. Daha sonra Anadolu’dan taşınan Mitraizm, Mitra tarikatı ya da Mitras’ın Sırları, tüm ezoterik geleneklerde olduğu gibi sadece bu tarikata kabul edilenlere açıklanan sırları kapsayan mistik bir kült haline geldi. MS 1-4. yy’da Roma İmparatorluğu askerleri arasında yaygınlaştı.
Hikmetinden Sual Olunmayan Metis
Olimposlu Zeus’un kıskanç Hera’sını karısı olarak biliriz de; ilk evliliğini titan ırkından hikmet tanrıçası Metis’le yaptığını pek bilmeyiz. Yunan Mitolojisi’nde Metis, ilahi bilginin ve kutsal aklın, vücut bulmuş hali ve titan Okeanos ile Tethys’in kızıdır. Zeka, sanat, strateji, ilham ve barış tanrıçası Athena’nın annesi olarak anılır. Zeus kardeşlerini yutan babası Kronos’u kusturmak için Metis’ten yardım alır. Onun hazırladığı çok tatlı ve mide bulandırıcı bir içkiyi babasına verir. Bunu içen Kronos; Zeus’un kardeşleri Hera, Hestia, Demeter, Poseidon ve Hades’i kusar. Zeus karısının hamile olduğunu öğrenince, babası Kronos’un yaptığı gibi; tahtını sarsabilecek, kendisinden güçlü bir çocuk doğacağı korkusuyla gaflete düşerek Metis’i yutar. Bunun sonucunda Metis ömrü boyunca Zeus’a iyi ve kötü hakkında bilgi verir. Zeus’un kafasında bir yumru şeklinde büyüyen Athena, onun başından kalkanı, zırhı ve mızrağıyla çıkar.
Büyümüş De Küçülmüş Mütevazı Bakire: Hestia
Kronos ve Rhea’nın ilk çocuğu olan Hestia, çocuklarını yutan babasının ilk kurbanı. Onun kustuğu son çocuk olmasından ötürü de kardeşlerin hem en küçüğü hem en büyüğü. Hestia tanrısal varlıklar içinde en kibar ve uysal olanıdır. Bu yüzden Olimpos’ta çıkan pekçok kavgaya karışmaktan da kaçınır. Zeus yumuşak mizacına saygı duyduğundan, onu aile yaşamının ve sönmesine izin verilmeyen ocak ateşinin koruyucusu olarak görevlendirir. Hestia bir ara hem Apollon’un hem de Poseidon’un kurlarına maruz kalır ama ikisiyle de birlikte olmayı reddederek bir bakire olarak kalmaya ant içer. Zeus’un bu isteğini kabul etmesiyle Yunan Mitolojisi’nde Artemis ve Athena’yla birlikte üç bakire tanrıçadan biri olur. Tasvirlerde sade ve gösterişsiz haliyle adeta bir hizmetçiyi andıran ve “Oniki Olimposlu” arasında gösterilen Hestia, Dionisos gelince 13 tanrı olmasın diye yerini ona bırakıp insanların arasına karışır. Roma Mitolojisi’nde Vesta adıyla anılan tanrıçanın kültü, Yunan dünyasındakine oranla daha ön plandadır. Roma’nın koruyucu tanrıçasıydı ve sönmez alevleri Roma’nın refahı anlamına geliyordu. Elit tabakanın evlenmemiş kızları “Vesta bakireleri” adıyla tanrıçanın hizmetçiliğini yapar ve bu alevlere göz kulak olurdu. Bir Vesta bakiresine tecavüz etmek Roma dinine karşı işlenmiş en ağır suçlardan biri olarak kabul edilirdi.
Babasının Başından Doğan Athena, Olursa Minerva…
Athena gibi babası Jüpiter (Zeus)’in başından doğduğuna inanılır ve aynı özellikleri taşır. Fakat bazı özellikleri adı gibi Etrüsk Mitolojisi’nden gelir. Müziğin ve rakamların mucidi; şiir, bilgelik ve zanaat tanrıçası sayılır. Roma Mitolojisi’nde bizzat şehrin tanrıçasıydı; Capitolium tapınağında Jüpiter ve Iuno ile birlikte ona da yer verilir ve kutsal üçlüyü oluştururlardı. Bakire Tanrıça, savaş tanrısı Mars’ın kurlarına yüz vermez. Bu aşkla yanıp tutuşan Mars, Roma’nın yeni yıl tanrıçası ve zamanın anası Anna Perenna’dan yardım ister. Anna Perenna ona yardımcı olmak yerine, Minerva gibi giyinerek örtülü halde Mars’ın yanına gider. Mars bu görünüme kanarak yaşlı tanrıçayla evlenir. Anna Perenna için her yılın 15 Mart’ında yapılan şenlikte Romalı genç kızlar bu meşhur oyunun anısına açık saçık şarkılar söylerler. Daha sonraki günlerde ise Minerva’nın en büyük şenliği Quinquatria başlar. Tanrıçanın doğumgünü olan 19 Mart’ta başlayan oyunlar beş gün sürer ve bunun üç gününde gladyatör savaşları gerçekleştirilirdi.
Britanya’nın Işığı, Ateşi Ve Suyu: Belenus ve Belisama
Kelt Mitolojisi’nde Belenus ışık tanrısıydı ama çobanlık, şifa ve çeşmelerle de ilgisi vardı. Ona sadece Britanya’nın Kelt bölgesinde değil, Galya, Avusturya, İtalya ve İspanya’da da tapılırmış. Romalılar onu kendi ışık tanrıları Apollon’a benzetmiş. Parlak varlık anlamına gelen adı; Beltane Ateş Şenliği’ne kaynaklık etmiş. İrlanda ve İskoçya’da her sene 1 Mayıs’ta başlayan şenlik, hayvan otlatmanın başlangıcı. Sürüler otlaklara götürülmeden önce arındırmak ve korumak için iki şenlik ateşi arasından geçirilir. Aileler ocak ateşlerini söndürür ve Beltane ateşinden alınan közlerle yeniden yakar. Bu bayram neo-paganlarca günümüzde hala kutlanıyor. Belenus’un eşi olan ateş, su ve metal işçiliği tanrıçası Belisama’nın adı yaz parlaklığı anlamına geliyor ve Roma tanrıçası Minerva’yla ortak özellikler taşıyor. “Belisama Minerva” adını taşıyan birçok yazıt, Roma’nın işgal ettiği topraklarda tanrıların ve geleneklerin birbirine karıştığının en geçerli örneklerinden… Belenus ve Belisama’ya ait günümüze ulaşabilen hiçbir efsane yok.
Ölüler Diyarı’nın Tanrıçası Hel ve Dayanılmaz Çekiciliği Boynunda Gizli Freya
Viking Mitolojisi’nde Baş tanrı Odin’i, Gök tanrı Thor’u ve dalavereci kardeşleri Loki’yi biliyoruz. Ama ya tanrıçalar? Aşk tanrıçası Freya ve ölüm tanrıçası Hel, ölülerin ruhlarını ağırlamaktan birlikte sorumlu. Savaşla da bağlantılı olan Freya, iki kedinin çektiği bir savaş arabası içinde tasvir edilir ve öldürülen savaşçıların ruhlarını Odin’le yarı yarıya paylaşır. Payına düşenler, Asgard’da bulunan Sessrumnir Sarayı’na gider. Hem insanların, hem tanrıların gözünde dayanılmaz çekiciliğe sahip olan tanrıçaya bu özelliği sağlayan “Brisingamen” adındaki gerdanlığı. Her biri doğanın dört temel elementini temsil eden dört cüce tarafından yapılmış. Gerdanlığın karşılığını altınla ödemek isteyen tanrıçayı reddeden cüceler, onunla sadece bir gece geçirmek istediklerini söylerler. Freya gerdanlık uğruna herşeyi yapmaya hazır olduğundan dört cüceyle de o gece yatar. Loki’nin üç çocuğundan biri olan Hel ise, kardeşleriyle birlikte tanrıları alt edeceğinden korkulduğu için Asgard’dan kovulmuş. Savaşta şanlı biçimde ölmeyen kişilerin ruhlarının kaldığı ölüler diyarının hakimi sayılır. İnanışa göre bedeninin bir yarısı canlı et, diğer yarısı ölü ve irinli. Viking Mitolojisi’nde de ölüler diyarı oraya hükmeden tanrıça Hel’in adıyla anılır, dünya ağacı Yggdrasil’in köklerinin en alt katmanında ve bildiğimiz cehennemden farklı olarak alevlerin ya da işkencenin olmadığı soğuk ve gölgeli bir yer olarak tasvir edilir.
Su Canlılarının Tanrıçası Öfkeli Sedna
Alaska, Kanada ve Grönland’da yaşayan Eskimo Mitolojisi, sert iklim koşulları ve sınırlı yaşam kaynakları nedeniyle hayvanlar etrafında dönen bir inanca yol açmış. Eskimolar bir kuzgunun, bir balinanın bedeninden dünyayı yarattığına inanırlar. “Sila” adı verilen göksel güç, insan ruhundan doğal çevreye kadar herşeyin içinde var olan en yüce varlıktır ve her şeyi birbirine bağlar. Bu yüzden her varlık bir diğeri için gereklidir. Sedna adlı güzel bir kız babası tarafından bir balıkçıyla evlndirilir. Kocasının bir kuzgun olduğunu anlayınca Sedna o kadar ağlar ki, babası kızı teknesine geri almak zorunda kalır. Ama kuzgun onlara saldırır ve Sedna denize düşer. Kızını istemeyen baba, kanoya tutunmaya çalışan Sedna’nın parmaklarını keser. Genç kız denizin dibine batarken bir ruha dönüşür, kesik parmakları ise balina ve foklara… Ölülerin gittiği yer altı dünyası Adlivun’da su canlılarının tanrıçası olarak hüküm sürmeye başlar. Öfkeli bir tanrıçadır ve ölülerin ruhlarını bir sonraki yolculuklarına hazırlar. Ruhlar sonsuza kadar huzurlu ve mutlu olacakları Quidlivun’a (Ay mekanı) gitmeden önce Adlivun’a giderek günahlarından arınırlar.
Yüce Ruh Manitu
Birçok Kuzey Amerika yerli kabilesinin sayısız doğa ruhuna inandığını biliyoruz. Şimdi ABD, Kanada bölgelerinde yaşayan Ocivbe ve Algonkin kabilelerinin dilinde Manitu; “ilah” demek ve insanlarda, hayvanlarda ya da doğal olgularda bulunabilen olağandışı ve kişiler üstü manevi bir gücü temsil ediyor.
İnka’ların Gezgin Sakallı İhtiyar Tanrısı Viracocha
İnka panteonunda en yüce ve en güçlü tanrı. Güneş, fırtına, ateş ve şimşek tanrısı olarak İnkalar onu evrenin yaratıcısı sayarlar. İnanışa göre; Viracocha’nın eşi “denizin anası” Mama Qocha’dan, Güneş Tanrısı İnti ve Ay Tanrıçası Mama Quilla doğar. Bu ikili ilahlar, ilk İnka hükümdarı Manco Capac ve hem kızkardeşi hem karısı Mama Ocllo’nun ebeveyni. İnka imparatorlarının bu tanrıların soyundan geldiğine inanılır ve onların bedene bürünmüş halleri olarak imparatorlara tapılırdı. Güneş Tanrısı İnti, İnkaların devlet kültüydü ve oğlu Manco Capac insanlara tarımı öğretmiş, ilk kanun derlemesini hazırlamıştı. Buna karşın Viracocha’ya adanmış çok az tapınak vardı. Bu tanrı çoğu kez dünyayı dolaşarak insanlığa uygarlığı öğreten beyaz ırka özgü hatlara sahip, yeşil gözlü, soluk yüzlü ve sakallı bir ihtiyar olarak betimlenir. Aynı fiziki özelliklere sahip olmasından ötürü Azteklerin en büyük tanrısı Kukulkan olarak da bildiğimiz Quetzalcoatl’la bir bağlantısı olduğu açık.
Mayaların Tek Bacaklı Fırtına Tanrısı Huracan
Rüzgar, ateş ve şimşek tanrısı. Tasvirlerde bir bacağı insan bacağı, diğer bacağının ise yılan biçiminde olmasıyla bir yaradılış tanrısıdır ve adının anlamı da “tek bacaklı”dır. Maya inancına göre dünyanın yaratılmasında büyük rol oynamış. Tanrıların hoşnut kalmadığı insan versiyonlarından birinin selle yok edilişi ona bağlanır. Karanın yeniden görünmesi için “kara” sözcüğünü tekrarlayarak sonunda onun taşkın denizden çıkmasını sağlar. Hem Mayalar hem Aztekler için hasadı tamamen yok edebilen fırtınalar oldukça önemli olduğundan bunu denetleyen tanrılar da ayrıca bir öneme sahip. Azteklerin fırtına tanrısı Tezcatlipoca’nın Huracan’la pek çok benzerliği bulunur. Tezcatlipoca’nın adı “dumanlı ayna” anlamına gelirken, Huracan da alnında bir ayna taşır. Bu aynanın dumanlı olması fırtınaları ve rüzgarları ifade eder.
Her Şeyin ve Herkesin Var Olduğu Düş Zamanı: Alchera
Alchera, Aborjin inancına göre dünya yaratılmadan önce her şeyin ve herkesin ruhsal olarak var olduğu düş zamanına verilen ad. Medeniyet tarafından yok edilmeden ve mülkiyet kavramı var olmadan önce en basit biçimiyle yaşanan hayatın en önemli parçası. Aborjin kültüründe karmaşa kuramı en temel nokta. Bu kurama göre, herhangi bir zamanda herhangi bir yerde olmuş olan bir olay başka bir şeyi etkiler ya da onun nedenlerinden biri olur. Tüm bu neden-sonuç ilişkisinin temelleri geriye yönelik izlendiğinde Alchera’ya (düş zamanı) ulaşılır. Düş zamanına yalnızca kehanetlerin anlamlarını çözmek, hastalıkların ortaya çıkış nedenlerini anlamak gibi ruhani amaçlar için gidilir. Aborjinler düş zamanı varlıklarını ataları sayarlar. İnsan, hayvan, eşya hatta şarkıda var olabilen bu ataların, sahip oldukları “maban” denilen manevi gücü soylarından gelen kişilere aktardıklarına inanılır.
Gök Baba Rangi, Yer Ana Papa Ve Oğulları Tiki
Okyanusya ada toplumlarının yaratılış efsaneleri çok değişken. Örneğin; Yeni Zelanda Maoriler’ine göre adalar okyanustan çıkmış. İlk tanrısal ataları Rangi ve Papa’nın evliliği sonucu meydana gelmiş. Bu evlilikten olan çocukları Tiki başlangıçta tek başınaymış. Bir gölcükte kendi görüntüsünü gören Tiki hemen suya atlamış fakat görüntü kaybolunca uğradığı hayal kırıklığı sonucu şişmeye başlamış. Bu şişkinlikten bir kadın doğmuş. Bir gün bu kadın, gördüğü yılanbalığı karşısında heyecana kapılmış ve bu heyecan Tiki’ye de bulaşmış! Böylece ilk üreme gerçekleşmiş. Pek çok efsaneye göre; Polinezya kabileleri şimdi yaşadıkları adalara atalarının “Hawaiki” diyarından kanolarla göçmesiyle gelmişler. Anayurtları saydıkları bu yer, aynı zamanda “Ölüler Diyarı” olarak kabul ediliyor ve ölenler oraya geri dönüyorlar.
Söyle Unkulunkulu! Tek Seçenek Ölümlülük Mü?
Güney Afrikalı Zuluların bir efsanesine göre; bilge kişi Unkulunkulu, renkli sazları yararak dünyayı yaratır. İlk başta insanlara ebedi hayatı bahşetmeyi düşünür. Unwabu adlı bir bukelamundan ölümsüz olacaklarına dair bilgiyi insanlara ulaştırmasını ister. Ancak Unwabu çok yavaştır ve her fırsatta mola verip yemeğe dalar. Bu arada tanrı Unkulunkulu fikrini değiştirir ve Intulo adlı bir kertenkeleyi görevlendirerek bu sefer de insanlara ölümlü olacakları haberini vermesini ister. Kertenkele, bukelamundan daha hızlı olduğu için insanoğlunun ölümlü olacağı haberi daha önce ulaşır ve tek seçenek olarak kabul edilir. Nuh Tufanı’nın bir de Doğu Afrika’da yaşayan Masailer versiyonuna bakalım: Dünyanın yaratıcısı En’kai’ye aldırmaz hale gelen Masailere bir ders vermek isteyen tanrı, onları yok etmeye karar verir. Dünyayı sular altında bırakmayı tasarladığı tufandan önce, Tumbainot adındaki adama tahtadan bir tekne yapmasını ve ailesiyle birlikte çeşitli hayvanları yanına almasını söyler. Böylece tufandan yalnız teknedekiler kurtulur. Ancak teknedeki erzak bitmek üzeredir. Bunun üzerine Tumbainot yağmur durunca bir güvercin salar havaya… Güvercin konacak yer bulamadığı için kısa sürede geri döner. Ardından kuyruk tüylerine bir ok iliştirdiği akbabayı salar adam. Akbabanın oku düşürmüş halde geri dönmesiyle sel sularının alçalmakta olduğu anlaşılır.
Bilginlerin Koruyucusu Hint Tatlısı Ganeşa
Binlerce tanrısı olan Hinduların, ilahları içinde en özgün olanı dememizde hiçbir sakınca yok. Çünkü O, başlangıçların ve engellerin tanrısı. Fil başına ve şiş göbekli bir insan bedenine sahip olarak tasvir edilir. Bu göbek Hint tatlılarına çok düşkün olmasından mütevellit. İronik biçimde bu cüssesiyle ters orantılı olarak her yere girip çıkabilen bir sıçanı binek hayvanı olarak kullanır. “Kronça” adındaki bu çevik bandikut sıçanı onun her türlü engelin üstesinden gelebilmesinin bir simgesi. İnsanların efendisi olarak bilinen bu tanrı, hayatın engellerini ortadan kaldırmak, denetim altına almak ya da bastırmak için kullandığı bir balta, bir ilmik ve bir fil üvendiresi taşır. Mahabharata Destanı’nın yazılmasını da ona borçluyuz. Çünkü Bilge Vyasa bu destanı kelimesi kelimesine aklında tutmakta ama artık yaşlanmaktadır ve Brahma’ya ne yapması gerektiğini sorduğunda; Ganeşa’ya danışması gerektiğini söyler. Ganeşa hiç ara vermeden anlatması koşuluyla Vyanasa’ya katiplik etmeyi kabul eder. Vyasa da buna karşılık Ganeşa’dan tam anlamını kavramadıkça hiçbir şey yazmamasını ister, böylelikle dinlenmek için zaman kazanmış olur. Günümüzde Ganeşa’ya öğrenciler, yazarlar, gezginler tapınırlar. Her yeni girişime onun gönlü alınarak başlanır ve yardımı istenen ilk tanrıdır.
Göğü Aydınlatan Tanrıça Amaterasu
Şinto dininde Japon adalarını yarattıklarına inanılan en önemli tanrısal çiftten İzanagi’nin kızı ve Güneş Tanrıçası olarak Japonya’nın en önemli figürü. Efsaneye göre; İzanagi’nin eşi İzanami, ateş tanrısını doğururken yanarak feci şekilde ölür. Onu kurtarmak için Ölüler Diyarı’na giden kocası İzanagi, ucu ucuna kurtulmayı başardığı bu yerdeki pisliklerden arınmak için gerçekleştirdiği ayinler sırasında Güneş, Ay ve fırtına tanrılarını yaratılmış olur. İzanagi yüzünü yıkarken birdenbire sol gözünden Amaterasu çıkıverir. Ona ışığı getirme rolünün biçilmesi bu yüzden. Japon imparatorluk ailesinin soyu bu tanrıçaya dayandırılıyor. İmparatorluk armasının üç süsü; ayna, kılıç ve mücevher Amaterasu’nun hediyeleri olarak kabul ediliyor. 19. yy’da belirlenmiş Japon bayrağında yer alan Güneş imgesi de ona verilen değerin bir başka göstergesi.
Sekiz Ölümsüz: Özgecil Misin Evladım?
Taoculukta nihai amaç olan ölümsüzlüğe erişmenin en önemli şartlarından biri özgecil davranış. Peki, nedir bu özgecil davranış? Kendini değil etrafındakileri düşünen, dünyanın iyiliğinin kendi çıkarlarından önce gelmesi… Çinlilerin “sekiz ölümsüz” diye adlandırdıkları 7 erkek 1 kadın, bu ortak niteliği taşırlar. Hepsi de çoğu insanın sorumsuz, açgözlü, hoşgörüsüz ve kötümser oldukları bir ortamda bilgece, sevecen, sabırlı ve iyimser davranırlar ve bu nitelikler sayesinde ölümsüzlüğe kavuşurlar. Uçabilme, başka biçimlere bürünebilme gibi olağanüstü yetenekleri vardır. Şarapçı ve göbekli bir ihtiyar olan Zhongli Quan’ın önderlik ettiği “Sekiz Ölümsüz”: Hastaların koruyucusu Li Tieguai, müzisyenlerin koruyucusu Han Xiangzi, oyun yazarlarının koruyucusu Cao Guojiu, berberlerin koruyucusu Lü Dongbin, yaşlıların koruyucusu Zhang Guolao, çiçekçilerin koruyucusu Lan Caihe ve tek kadın He Xiango. Baskıya uğrayan insanların her daim yardımına koştuklarına inanılır. Onların yin ve yang çiftlerine göre eril-dişil, yaşlı-genç, yoksul-zengin ve üst-alt sınıf gibi hayatın temel şartlarını somutlaştırdıkları söylenir.
Saldım Çayıra Mevlam Kayıra, Biz Bunu Hayra Yoralım “Hayra”… : Kayra Han
Türk ve Altay mitolojisinde yaratıcı baş tanrı. En çok Altay, Tuva, Hakas ve Yakut mitolojilerinde ön plana çıkar. Her şeyin yaratıcısı olarak mutlak üstünlüğü vardır. Göğün 17. katında oturur. Diğer tanrıları yaratmış ve altındaki katlarda görevlerine göre konumlandırmış. Diğer tanrılar kendisiyle kıyaslandığında, emirlerini yerine getiren birer meleğe benzetilebilir. Ancak İslam öncesi Türk kültüründe melek kavramı olmadığından, anlaşılması için böyle bir benzetme yapıyoruz. Evrenin yazgısını belirler. İyilik yönü ağır basar. Yeryüzünü yarattıktan sonra dokuz dallı bir ağaç diker. Bu ağaç yerle göğü birbirine bağlayan yaşam ağacı “Uluğ Kayın”dır. İnsanların atası olan dokuz kişi bu ağacın dallarından türer ve dokuz boy (dokuz ırk) bunların soyundan ortaya çıkar. Kayırmak fiilinin türetildiği “Kayra” sözcüğü lütuf demek. Kayramak ise korumak, himaye etmek. Moğolcada “Hayra” sözcüğü de aşk anlamına geliyor.
Listemiz donatılırken yararlandığımız kaynaklar; burası, şurası ve NTV Mitoloji. 3. Baskı-Aralık 2010 sayısıdır