Antik Mısır, 20. yy’ın başından beri, dünyada en çok konuşulan ve merak edilen uygarlık. Öyle ki, “Yine mi Mısır, sıkılmadınız mı?” diye soranlar, ama yine de merakına engel olamayıp göz ucuyla da olsa bakanlar kadar, “Vay, gene ne keşfedilmiş?” diyerek bu yazının üzerine atlayacak olanların iç seslerini duyar gibiyiz.
Antik Mısır Medeniyeti ile ilgili neredeyse her şey merak ediliyor. Örneğin Nat Geo’nun bu uygarlıkla ilgili yapılan her yeni keşifle ilgili yayınları, takipçisi olunan bir film serisi kadar sabırsızlıkla bekleniyor. Ulaştıkları teknoloji, yaptıkları buluşlar, büyük piramitlerin yapımından yaklaşık 4500 yıl sonra yaşayan bizlere hala sihir gibi geliyor. Medeniyetlerini üzerine kurdukları kültür ve ahlak anlayışları; dünyanın önemli bir kısmında hala ulaşılamayan ve belki de ulaşıldığını bizim ve bizden sonraki birkaç kuşağın göremeyeceği standartlar barındırıyor.
Peki, niye bu kadar özeller? Neden Sümer ya da Babil gibi uygarlıkları değil de; özellikle onları bu derece merak ediyoruz? Neden sorusu, çocukların başvurduğu en basit sorudur. Sanırız ki bunun en önemli cevabı: Gizem… Bir diğer cevabı da ihtişam… Etrafı çölle çevrili korunaklı bir alanda, neredeyse dünyanın geri kalanından azade bir bölge olan Nil Deltası’nda, düşünmeyi, deney yapmayı, bilimi, sanatı, barışçıl bir ortamda insani yaşamı geliştirmek için müthiş bir olanağa sahiptiler ve bunu da yarattıkları toplumsal yapı ve sosyal yaşamlarıyla hiç de fena değerlendirmedikleri aşikar. Bu listede haklarında bilmediğimiz bazı gerçekler kadar, yanlış bildiğimiz bazı şeyleri de bulacaksınız.
1. Tutankamon’un meşhur altın maskesinde betimlendiği üzere; firavunlar bir taç ya da “nemes” adı verilen bir başlık takarlardı ve saçlarının tek bir telinin görünmesine dahi izin vermezlerdi
Peki neden? Bilmiyoruz.
2. Firavun Pepi II, sinekleri kendisinden uzak tutmak için, çevresinde vücudu balla sıvanmış bir kaç köle bulundururmuş
3. Hem kadın hem erkek tüm Antik Mısırlılar makyaj yaparlardı
Göz boyaları, bakırdan yapılmış yeşil veya kurşundan yapılmış siyah renkte olurdu. Mısırlılar makyajın iyileştirici gücü olduğuna inanırlardı. Başlangıçta makyaj süslenme amacından çok, Güneş’ten korunma amacını taşıyordu.
4. Antibiyotik kullanımı, 20. yy’da başlamadı. Erken halk hekimliği, küflü gıdalar ya da enfeksiyonlar için toprak kullanımı dahil antibiyotik kullanımının temeli Mısır’a dayanıyor
Eski Mısır’daki tıp bilgisi zamanına göre bir hayli ileriydi. Homeros’un “Odysseia” adlı eserinde tüm sanatlar içinde Mısırlıların en hünerli oldukları alanın tıp olduğu özellikle vurgulanıyor. Nitekim Mısırlıların mumyalama becerileri, insan anatomisini iyi bildiklerini gösteriyor ve tercüme edilen bazı tıp papirüsleri Eski Mısır’daki hastalıkların teşhis ve tedavisi hakkında önemli bilgiler içeriyor. Örneğin Eski Mısır’da enfeksiyonlar, küflü ekmek ile tedavi edilirmiş.
5. Mısır’daki yüksek sıcaklık nedeniyle, erkek-kız ya da zengin-fakir gözetilmeksizin 12 yaşına gelene kadar çocuklara kıyafet giydirilmezdi
Yetişkin erkekler etek veya peştemal, kadınlar ise elbise giyerdi. Giyisiler beyazlatılmış, basit keten kumaştan yapılırdı.
6. Zengin Mısırlıların kadını da erkeği de saçlarını kazıtır ve peruk kullanırlardı. Diğer sınıflara mensup olanlar ise ya saçlarını uzatır ya da domuz kuyruğu takarlardı
Siz bunu bazı popüler kaynaklarda, peruk yerine “kanat takarlardı” diye okursanız; bilin ki yazının çevirmeninin dikkatsizliği… Erkek çocuklar sünnet edilir, yine 12 yaşına kadar kafaları kazınır, tepede ince bir tutam saç bırakılırdı. Bunun bit ve pire için bir önlem olduğu düşünülse de bu işlem kız çocuklarına uygulanmıyordu. Onlar saçlarını at kuyruğu yapıyorlardı.
7. Eski Mısırlılarda temizlik ve görünüm, büyük önem taşıyordu
Çoğunlukla hayvansal yağ ve kireçtaşı tozundan yapılan yumuşak sabunla yıkanıyorlardı. Erkekler temiz kalmak için bıyık ve keçi sakalı dışında tüm bedenlerini traş ediyordu. Her iki cins de kötü kokuları gidermek ve cildi yumuşatmak için kokulu merhem, parfüm ve yağ kullanıyorlardı. İşçilere yağ ve merhem, haftalık ücret gibi veriliyormuş. Ramses III zamanında yağ verilmediği için işçilerin şikayetleri kayda geçirilmiş. Bu derece önemli olmasının nedeni Güneş ve kum rüzgarlarının ciltte yarattığı kuruluk.
8. Günlük beslenmenin en önemli kısmı ekmek ve biraydı
Buna ek olarak soğan, sarımsak gibi sebzeler ve hurma, incir gibi meyveler yenilirdi. Balık, et ve kümes hayvanlarının eti, tuzlanmış ya da kurutulmuş olarak tutulur, güveçte pişirilir ya da ızgarada kızartılırdı.
9. Sfenks’in burnunu kimin tahrip ettiği bilinmiyor
Sfenks’in 1737 senesine ait, yine burunsuz olarak yapılmış eskiz çizimleri mevcut. Yani, Napoleon’un Mısır Seferi’nde resmedilen Sfenks’ten 60 yıl önce… Sfenks’e zarar verdiğini bildiğimiz tek kişi, Müslüman bir din adamı olan Sa’im el-Dahr. O da bu vandallık sebebiyle 1378’de linç edilmiş.
10. Eski Mısırlılar tıpkı pancake gibi dünyayı hem düz hem de yuvarlak olarak kabul etmişlerdi. Nil de, Dünya’nın merkezine doğru akıyordu
11. Eski Mısır’daki her bir tapınakta Firavun’un yüksek rahip görevlerini yapması gerekirken Firavun’un yerine bu görevleri genellikle baş rahip üstleniyordu
12. Firavun Djoser’e ait MÖ. 2600’de inşa edilen ilk piramit, yaklaşık 10 metre uzunluğunda ve 15 kapısı olan bir duvarla çevriliymiş. Bu kapılardan yalnızca biri açılırmış
13. Eski Mısır’da kadınlar, erkeklerle yasal ve ekonomik eşitliğin keyfini çıkarmışlar çıkarmasına ama sosyal olarak erkeklerle eşit olmanın keyfini hiçbir zaman sürememişler
14. Büyük Ramses II’nin sekiz resmi eşi ve 100 cariyesi vardı; MÖ. 1212’de öldüğünde 90 yaşını aşmıştı
Ramses ’in “Büyük Kraliyet Hanımı” ünvanına sahip iki eşi vardı: Nefertari ve İset… Nefertari ile olan aşkları dillere destandır. Oldukça zengin bir şekilde süslenmiş mezarı, Kraliçeler Vadisi’ndeki en göz alıcı mezarlardan. Ramses, Ebu Simbel’deki kendi anıtının yanına ayrıca Nefertari için de bir tapınak inşa ettirmiş. Nefertari’nin, yaşadığı sürece Mısır’a ışık verdiğine inanılırmış. Ramses’le Nefertari zamanında Mısır, o dönem dünyasının en güçlü ve en zengin ülkesiydi. Ramses, Nefertari’nin ölümünden sonra, genç yaşta kendisine aşık olup hep sadık kalan Güzel İset’i kraliçesi yapmış. Kadeş Savaşı’nda kazandığı başarıya rağmen Ramses, güçlü Hitit imparatorluğu’nu dize getirememiş; savaşmaktansa, karşılıklı görüşmelerle anlaşmazlığı çözmeyi seçmiş. Hitit İmparatoru II. Hattuşili, iki ülke arasındaki barışı korumak adına kızını Ramses’le evlendirerek Büyük Mısır Kraliçesi yapmak istemiş ancak Ramses bu evliliğin mümkün olmadığını, İset’i boşamanın Maat Yasası’na uygun düşmediğini bildirerek Hattuşili’ye ret cevabı vermiş. Bu cevap iki ülke arasında yeni bir gerginliğe yol açmış. Bunun üzerine İset, Ramses’e ve Mısır’a duyduğu sevgi ve bağlılıktan ötürü barışın önündeki engel olmak istemediğini bildirerek, bu evliliği onaylaması için Ramses’e yalvarmış fakat Ramses onu boşamayı kabul etmeyince intihar etmiş. Ancak bu olaydan sonra Hitit kralının kızlarıyla evlenen Ramses’in, Abidos Tapınağı’nda 59′u erkek, 60’ı kız 119 çocuğunun kabartma ve isimleri bulunuyor. Yasal eşlerden doğan çocuklarla cariyelerden doğan çocuklar arasında hiçbir statü farkının bulunmadığı da biliniyor.
15. Evlilikte genel kural tek eşlilikti ve başlangıçta yalnız aristokrasiye özgüydü; evlilik, mumyalanarak gömülme ve dolayısıyla öte dünyada dirilme hakkı veriyordu
Halk bu hakkı ancak MÖ. 2000 yıllarında, büyük bir ayaklanmayla elde etti. Mısır’da özellikle üst tabakalarda, kadınlar evlendikten sonra da bağımsızlıklarını korurlardı. Evlenmeme hakkına da sahiptiler. Mezarlıklarda aile yaşamını tasvir eden duvar resimlerini inceleyen arkeolog ve antropologlar, cinsel birleşmeyi arzuladığı zaman erkeğe giden ve isteğini belirtenin kadın olduğu ve sevişme zamanının da çoğu kez kadın tarafından seçildiği sonucuna varmışlar. Kuşkusuz bu yalnızca özgür doğan kadınlar için geçerliydi.
16. Mısır’da deneme evlilikleri oldukça yaygın bir uygulamaydı. Bunlar birkaç yıl sürer ve eşlerin anlaşamaması halinde ayrılmak isteyen tarafın belli bir tazminat ödemesiyle sona ererdi
Eski Mısır’da karı-koca ilişkilerinin diğer eski uygarlıklara oranla oldukça şefkatli ve dostça olduğu söylenebilir. Ailelerin tasvir edildiği duvar resimlerinde ve kabartmalarda, kadın hep kocasının boynuna sarılmış halde. Ancak, Mısır’da kadınlar, evin hanımı, anne ve eş olarak büyük saygı gördükleri halde, kurtizanlar ve fahişelere tehlikeli kişiler olarak bakılırdı. “Dışarıdan gelen, kentimizde tanınmayan kadınlardan korkun”; “akıllı erkek genç yaşta evlenir”; “bir kadını eş olarak aldığınızda onu besleyin ve giydirin, ona mücevherler verin ve çok şefkatli davranın, çünkü kadın bu dünyada kazanabileceğiniz en büyük servettir” türünden deyişler, Mısır’da erotik yaşantının bazı başka eski uygarlıklar kadar gösterişli olmadığı, bedensel hazzın, örneğin Hint ve Japon uygarlıklarındaki kadar önemli bir rol oynamadığı izlenimini veriyor.
17. Erkek ve kız kardeşlerin birbirleriyle evlenmeleri Mısır’ı, ensest ilişki bakımından cinsel aşırılıklar ülkesi gibi gösterse de bu pek doğru değil. Kardeş evlilikleri sadece üst sınıflarla, hatta esas olarak firavun soyuyla sınırlı bir uygulama
Mısır’da ensestin daha çok dinsel ve siyasal nedenleri var. Firavunlar bazan kendilerine varis olarak erkek çocukları değil, kızları seçerlerdi. Kızlarının en sevdikleri eşlerinden ya da kendi firavun soyundan gelen eşlerinden doğmuş olmaları bunun nedeni olabilir. Bu durumda, erkek çocuklardan biri, tahta ortak olabilmek için kraliçe olan kız kardeşiyle evlenirdi. Kardeş evliliklerine, saray aristokrasisi içinde de rastlanırdı. Burada, mirası aynı soy içinde koruma kaygısı büyük rol oynuyor.
18. Irza tecavüz erkeğin iğdiş edilmesiyle cezalandırılıyordu; buna karşılık, bir başka kadının kocasını ya da bir erkek çocuğu baştan çıkaran kadının da burnu kesiliyordu
19. Yapılan kazılarda ortaya çıkarılan mezarlar, sanılanın aksine piramitleri inşa edenlerin köleler değil, Firavun’un kalıcı olarak istihdam ettiği Mısırlı usta ve işçiler olduğunu gösteriyor
Piramitleri inşa edenlerin kalıntıları, Giza’daki piramitlerin yanındaki mezarlarda bulununca bu gerçek anlaşıldı. Firavunların yakınında gömülmek en büyük onurdu ve böyle bir şey hiçbir zaman köleler için yapılmamış. Buna ek olarak, Giza’da ortaya çıkarılan büyük sayıda sığır kemikleri inşaat işçilerinin temel gıdasıydı ve sığır, Mısır’da değerli bir hayvan olduğundan, işçilerin ne derece iyi beslendiklerini de gösterir nitelikte. Duvar yazılarından da anlaşıldığı kadarıyla, bu işçilerden bazıları yaptıkları işten son derece gururlanıyorlardı ve kendi ekiplerine, Firavun’a duydukları sadakatin bir nişanesi olarak “Khufu’nun Arkadaşları”, “Menkaure’nin İçki Arkadaşları” gibi isimler vermişlerdi.
20. Mısır Uygarlığı’nın İbranileri köleleştirdiğine dair hiçbir arkeolojik veri bulunmuyor
Bu biraz da yukarıdaki mitin devamı niteliğinde ve hassas bir konu. Ancak tarihsel gerçekler barındırdığı söylenen İncil ve Tevrat’ın takipçileri, Eski Mısır’da İbranilerin köleleştirildiğine dair herhangi bir kanıt bulunmadığını bilmeliler. Eski Mısırlıların eksiksiz kayıtlarına bakarak yeterince bilgi edinebildik, ancak bir ırkı köle olarak kullandıklarına dair yahut da Yahudilerin bahsettiği 10 Bela’nın (Mısır’ın 10 Laneti) yaşandığını gösterir hiçbir kayıt bulunmuyor ve aynı zamanda milyonlarca İbraninin, Mısır’da ya da çölde yaşadığını gösteren herhangi bir arkeolojik bilgi de yok. Bunca şey yaşanmış olsaydı, her ne olursa olsun, binlerce yıllık büyük, küçük bütün olayların envanterini tutmuş olan Mısırlılar, bunları da mutlaka kaydederlerdi. Belki özellikle kaydetmemişlerdir, gizlemeye çalışmışlardır diyenler için de küçük bir hatırlatma yapalım. O dönemde kölelik normaldi ve ayıp karşılanmıyordu ki, niye saklamaya çalışsınlar? Mısır’ın başına onca felaket gelmiş olsaydı, emin olun bunun kaydını mutlaka tutarlar ve kendi Tanrılarından bunlar için bir çare dilerler, adaklar adarlar, tapınaklarda ayinler düzenlerler ve bunları da kaydederlerdi. Ayrıca, kaçan milyonlarca köle Mısır’ın ekonomisini yerle bir ederdi, ancak Mısır ekonomisi, sözde ”Mısır’dan Çıkış”ın (Exodus) yaşandığı söylenilen zamanda gelişmeye devam etmekteydi.
21. Firavunlar öldüklerinde, hizmetçileri de öldürülüp, kendileriyle birlikte gömülmüyordu
Bunu, Birinci Hanedanlığa ait iki firavun dışında, sonrasında gelen firavunlardan hiçbiri yapmadı. İnsanların yaptığı bu genelleme, geri kalan yaklaşık 300 firavuna haksızlık niteliğinde. Daha sonraki Firavunlar ölü hizmetçiler yerine onların modelleri olan ”shabti” denen heykellerle beraber gömülmüşler. Bunlar firavunlara ölümden sonraki yaşamda yardım edebilmek için canlandırılabilen figürler.
22. Hiyeroglifler
İnsanlar Eski Mısırlıların hiyeroglifleri icat ettiğini sanıyor. Oysa tahminen ilkel hiyeroglifler Mısır’a, Batı Asyalı işgalciler tarafından getirilmiş. Bir başka mit de hiyerogliflerin, lanetlerin ve büyülerin dili olduğu yönünde. Gerçekte zararsız bu yazıtlar, tarihsel tasvirler için kullanılmış. Lanetler mezarlarda nadiren bulunurdu. İlginçtir ki; 1798’de Rosetta Taşı keşfedilip tercüme edildiğinde, birçok bilim insanı hiyerogliflerin bir alfabeyi oluşturan fonetik seslerden ziyade resimler olduğuna inanmış. Hiyeroglifler, 700’den fazla işaretten oluşur. Her bir işaret özel bir nesne ya da sesi temsil eder. Hayvanların ya da insanların yüzleri sola dönükse, soldan sağa; sağa dönükse, sağdan sola okunur.
23. Antik Mısır ile ilgili her şey keşfedildi diyenler: Büyük bir yanılgı içindesiniz
Antik Mısır hakkında her şeyi bulduğumuzu ve Mısır Bilimi’nin (Egyptology) ölü bir bilim olduğunu sananlar var. Hala Antik Mısır hakkında büyüleyici şeyler keşfediliyor ve günümüz medeniyetlerini aydınlatmaya devam ediyor. Mesela o çok bilindik sandığımız Büyük Piramit Keops ya da Khufu’dan, yaklaşık 44 metre uzunluğunda bir ”solar gemi” çıkarıldığını biliyor muydunuz? Ya da bu senenin Ocak ayında bilim insanlarının termal kameralar sayesinde aynı piramidin içinde yeni bir gizli oda bulduğunu?
24. Uzaylılar mevzuusu
Açıkçası ben kendi adıma Dünya’yı istila etmeyen uzaylılara küskünüm. Hele bunca olaydan sonra, hala daha müdahale etmemiş olmalarına… Ama elden ne gelir? Dünya’yı mahveden bizlerden bir halt olur gibi gözükmese de, onların da buraya hak ettiği kıymeti vereceklerinin bir garantisi yok. Kendimizi kendimizden kurtaramadığımızdan, onlardan medet umuyoruz belli ki. Bazıları, Mısırlıların uzaylılarla iletişim kurduğuna inanıyor. Piramitleri insanların değil, uzaylıların inşa ettiğini ve bazı duvar resimlerinin uzaylıları gösterdiğini ileri sürüyor. Bu en basitinden Eski Mısırlıların yeteneklerini, emeklerini ve geleceğe bıraktıkları kültür mirasını aşağılamak. Giza’daki Büyük Piramit matematiksel açıdan muhteşem olsa da, o devirde yaşayan astronomların, bilim insanlarının ve mimarların bilgisi dahilindeydi ve bu şaheserlerin hata payları da mevcuttur. Büyük Piramit’in yaklaşık 4000 sene, dünyanın en yüksek yapısı olarak kalması, Mısırlıların uzaylılarla dost olduğu anlamına değil; hiçbir kültürün bu süreç içerisinde, anıt inşa etmek konusunda Mısırlılarla yarışamadığı anlamına gelir.
25. Mumyalama işleme sırasında beyin, çengele benzeyen bir alet yardımıyla burun deliklerinden parça parça çıkarılırdı
Ayrıca bağırsaklar da çıkarılır ve “kanopi” adı verilen kavanozlara konurdu. Her organın kendine ait ayrıca bir kavanozu olurdu; sadece kalp hariç… Mısırlılar kalbin, ruhun evi olduğuna inanırlar ve onu yerinde bırakırlardı. Eski Mısırlıların ölüme, ölüye saplantılı oldukları sanılabilir. Onlar için hiçbir şey bu kaçınılmaz gerçekten uzak olamazdı. Mumyalama işlemi cesetleri günlük yaşamdaki kadar canlı görünümlü tutabilmek için yapılırdı. Mısırlılarla beraber gömülen pahalı aksesuarlar, yaşamdan sonraki hayata ulaşmalarında yardımcı olmaları ve böylece zorluk çekmeden mevcut işlerine orada devam edebilmeleri inancıyla konulurdu. Açıkçası Mısırlılar ölüme değil; tersine buradaki yaşamı aynı biçimde ölümden sonra da sürdürme çabalarıyla aslında yaşama karşı saplantı içindeydiler.