Bir yazarın başka bir yazarla olan anılarını anlatması, okunan metinlerin ötesindeki dünyanın tarifini yapan en güzel aktarım biçimidir. Çünkü o dünyanın varlığı, yazarını var eden her şeyin toplamı kadardır. Hele bu yazar Sait Faik Abasıyanık gibi usta bir kalemse…
Mina Urgan’ın yakın dostu Sait Faik Abasıyanık‘a dair gözlemlerini anlattığı metinden sizler için alıntıladığımız liste, okurları yazarına biraz daha yakınlaştırıyor ve bir kez daha tanıştırıyor.
“Sait Faik’i 1940’ta Nurullah Ataç sayesinde tanıdım. Benim gibi Büyükadalı olan Nurullah Beyle, iskeleye inen yolun sağındaki kahvede otururken, Burgaz’a gidip Sait Faik’i görmemizi önerdi. ‘O da kim?’ diye sordum. ‘Türkiye’nin en iyi hikâye yazarı,’ dedi…”
“Sait Faik, kılık kıyafeti ve davranışlarıyla yazar çizer takımı aydınlarına hiç mi hiç benzemezdi….”
“Koltuğunun altında kitap taşımaz, okuduklarını anlatmaz, düşüncelerini iddialı iddialı savunmaya kalkmaz, kişiliğini ikide birde ileri sürmez, kendinden hiç söz etmezdi…”
“Sait Faik ömrünü sürekli bir avarelik içinde, Burgaz’da ya da Beyoğlu’nda dolanmakla geçirirdi. Çoğu zaman, sinemaların önündeki fotoğraflara boş gözlerle bakarken rastlardım ona….”
“Balıkçı kahvelerinde, sandallarda, ada vapurlarında, meyhanelerde, gözlerden uzak köşelerde cebinden çıkardığı buruşuk kağıt parçalarına bir şeyler karalardı dizinin üstünde….”
“Sait Faik ile iletişim kurmak güçtü. Oradan oraya gezerdi. Burgaz adasındaki evinde de oturmazdı çoğu zaman. Adaya gider, gene de bulamazdınız onu…”
“Sait Faik, öteki yazarlara kıyasla çok talihliydi. Geçim derdi yoktu. Ekmek parasını kazanmak için didinip durmak zorunda değildi. Annesi ona her gün belirli bir harçlık verirdi…”
“Sait Faik ile tanışanlar, bir halk adamı sanırlardı onu. Hakları da vardı; çünkü Sait Faik gerçekten bir halk adamıydı…”
Kaynak: 1