Avrupa Şampiyonası’nın tam ortasındayız. Bu akşam belki de son maçımızı oynayacağız ve hali hazırda bir gol bile atmış değiliz. Bunun sebepleri “psikolojik” olduğu kadar taktiksel de görünüyor. Hücum oyuncularımızın ileriye doğru yol katetmekte zorlandığı aşikar. Ayrıca pas organizasyonlarımız, orta sahanın bizim yarı alanımıza yakın kısmında dönüp duruyor. Anlayacağınız, sıkıcı ve hücumsuz bir taktik ile sahadayız. Belki de hücum yapamadığımız için taktiği defansif sanıyoruzdur, bilemiyoruz. Umarız bu son maçımız olmaz diyerek, kendimizce hazırladığımız bir kaç taktik önerimizi sizlere sunmaktan onur duyuyoruz.:) Sen de bir bakıver Fatih Hocam…
Öncelikle iki maçtır oynadığımız taktiği deşifre edelim…
Tam olarak bu taktikle oynadığımızı düşünüyoruz. Hatta milyonlarca insan da buna şahit.:) Ama maalesef olmuyor böyle a dostlar… İstatistiklere bakalım hemen: Toplamda 9 şu çektiğimiz Hırvatistan maçında kalemizde 19 şut gördük. Bir çoğunu da ceza sahası dışından çektiler. Bunlardan bir tanesinde Ozan Tufan saçını düzeltti ve biz golü yedik. Saçını düzeltmeseydi de başka bir pozisyon gol olurdu. Çünkü futbol böyle.
Gelelim İspanya hezimetine…
Hırvatistan maçından farklı olarak, en azından net bir skorla yenildik. Hani kimse tutup da “ulan bir tane atsaydık bari be” demedi. Doya doya yenildik. Bu da olumlu bir şey. Boşuna heyecan yapmadık en azından. Gel gelelim ortada yine kayda değer bir taktiğimiz yoktu. Bu maç ile alakalı sadece topla oynama yüzdelerini paylaşsak her şeyi anlatmaya yeter sanıyoruz ki. İspanya %61 topla oynama yüzdesiyle oynarken, biz %39 ‘da kaldık. Bu iki maçın bize öğrettiği bir şey vardır illaki diye düşünüyoruz. Örneğin taktiğimizi değiştirmek gibi… Peki nasıl bir taktik ile oynamalıyız. Buna alternatif bir sürü çözüm hazırladık… Hemen başlayalım.
Taktik 1: “Bilardo Bozma”…
Gördüğünüz gibi bilardo topu dizilişinde başlıyoruz ve birbirimizden hiç ayrılmıyoruz. Her yere el ele koşuyoruz. Bu sayede rakip takım, ne topu ne de kaleyi görebiliyor. Aradan kaçıp pozisyon alırlarsa zaten ofsayt olacağından, kademe hatasına azıcık dikkat etsek yeterli..
Taktik 2: “Allah ne verdiyse…”
Bu da uygulamaya değer bir taktik. En azından gol atmaya yönelik bir oyun anlayışı ile turnuvadaki ilk skorumuzu üretebiliriz. Önceki iki maçı düşünürsek bu da bir başarı olarak kayıtlara geçecektir. Kalecimiz Volkan bile defansif orta saha, yahut libero görevinde oynayarak top yapacak ve forvetlere yardımda bulunacak. Gerçekteki taktiğimize göre daha fazla şansımız olduğu kesin. Nasıl fikir ama? 🙂
Taktik 3: “X’e değer ver…”
Bu taktiğimizde bir X yaratıp ona değer veriyoruz. Bütün takım oyuncuları kendini X’in bir parçası olarak görecek ve pozisyonlarını kaybetmeyecekler. Konsantrasyonun bir an olsun bozulmaması gereken bu taktikte pozisyonun geliştiği yöne doğru X ‘i evirip çevirebilir ve adamları X şeklinde döne döne boğabiliriz. Kastettiğimiz press değil. Sadece kafaları karışsın maksatlı küçük bir organizasyon. Atak yaparken ise X birden Y’ye dönecek ve Y’yi ters yani “ʎ” bu şekilde çevirerek gol atana kadar “ʎ” nin ucunu kalelerinde gezdireceğiz. Anlatırken sapık gibi olduğunun farkındayım. Olsun… Sorun bakalım o Pirlo’ya, Milan’da var mıymış böyle üstün taktikler….
Taktik 4: “Mor+'” – Söylenişi de tam bizlik “Morartı”…
Bu taktikte tamamen fırsatçılığımızı konuşturacağız. Ancak taraftarımıza büyük iş düşüyor. 50. dakikaya girildiğinde taraftarlarımızdan birisi sahaya girecek ve herkes o taraftarımıza odaklanacak. O taraftarımız güvenlikleri 20 metre koştursa yeter, saha kenarında bekleyen Emre Mor zaten ufak tefek bir şey. Fark edileceğini sanmıyoruz. Hemen, kimse görmeden sahaya girecek ve geriye kalan 40 dakikayı 12 kişi oynayacağız. Yine de gol atamıyorsak dönüp gelelim zaten.
Taktik 5: “Ottoman Style- Hilal taktiği”
Bu taktiğimizde Burak Yılmaz’a büyük iş düşüyor. Oyuncularımız kendi yarı alanımızda bekleyecek. Bu sırada Burak Yılmaz onların dikkatini çekecek ve bizim yarı alanımıza doğru koşturacak. Onlar geldikleri esnada bizim oyuncularımız birden harekete geçecek ve topu alıp şaşkın Çek Cumhuriyeti defansını ileride yakalayacak. Bu taktik savaşta işe yarıyorsa burada da işe yarar… Bu taktik işe yaramaz derseniz, sahanın ortasına hendekler kazmayı deneyebiliriz.
Taktik 6: “At Burak’a…”
Bu taktiğimizde odak noktamız Burak Yılmaz; fakat gol atması değil… Tamamen kaleye yakın yerlerde yere düşmesi için uygun pasları atmaya yönelik bir taktik. Burak Yılmaz zaten yere düşüyor. Bari bir işe yarasın diye bütün topları ona atacağız. Çünkü gördüğümüz kadarıyla duran toplarda daha fazla şansımız var. Bu şekilde en azından bir gol atabiliriz.
Taktik 7: “Biz Bitti Demeden Halay”
Bu taktiğimizde rakip takımın taktiğinin zerre önemi yok. Çıkıp kendi halayımızı çekeceğiz ve halay çeke çeke onların ceza sahasına doğru ilerleyeceğiz. Adamlar illa ki afallayacaklardır. Baktık afallamadılar ve biz gol atamamaya devam ediyoruz, en azından biraz güzel vakit geçirmiş oluruz. “Aman be iyi işte kafaları dağıldı çocukların azıcık…” falan der kanalı değiştiririz.
Taktik 8: “Plan F”
Bu taktiğimiz tamamen futbolcuların sağlığı açısından onlara tavsiye edilir. Baktılar ki bu maçı da kaybediyorlar hemen “Plan F” taktiğine geçip en azından Fatih Terim’den bir şekilde özür dileyerek ve hocanın gönlünü alarak ülkemize geri dönebilirler.
Taktik 9: “11 Kaleci”
Bu maçta gol yememeliyiz. Şansa-bala bir tane attık diyelim. Hemen bu taktiğe geçiyoruz. Tüm oyuncularımız kaleye diziliyor ve hepsi bir şekilde kalenin etrafında kenetleniyor. Gerçek kalecimiz Volkan ise cezasahamız içinde ellerini kullanabildiğinden ötürü o bir adım önde duruyor ve el avantajını kullanmaya çalışıyor. Ataklarda ileri çıkıp gol de arayabilir. Canı sağolsun…
Ramsay Bolton Taktiği?!
Fatih Terim değilse bile, Sansa Stark BİTTİ demeden bitmez.