1884 yılında dört kişilik bir mürettebat İngiltere’den uzun bir okyanus yolculuğuna yelken açtı. Kısa bir süre sonra gemi, dev dalgalara dayanamayarak battı. 4 kişilik mürettebat, son anda geminin kurtarma filikasına atlamayı başardı. Yanlarında yeterli yiyecek ve içecekleri yoktu. Hayatta kalabilmek için aralarından birini feda etmek zorundalardı. Peki ya siz? Denizin ortasında 4 kişiyle birlikte bir filikadasınız. Yanınızda yeterli miktarda gıda bulunmuyor. Ne yapardınız? Hayatta kalmak için bir başkasını öldürmek, cinayet suçu işlemek için geçerli bir sebep olabilir mi? Gelin Mignonette olayı ve sonrasında yaşananlara birlikte bakalım.
1884 yılının ilkbaharında Avustralyalı avukat John Henry, ülkesine götürmek için İngiltere’den Mignonetti isimli bir yat satın aldı
John Henry, yeni yatını Avustralya’ya götürmek için dört kişiyle anlaştı. 19 Mayıs 1884 tarihinde dört mürettebat Southampton’dan yola çıkarken yolculuklarının kalıcı bir hukuki miras bırakacağından habersizdi. Mignonette’nin kaptanı Tom Dudley, 31 yaşında kendini kanıtlamış bir denizciydi. Mürettebatından Ned Brooks ve arkadaşı Edwin Stephens da aynı şekilde deneyimli denizcilerdi. Mürettebatın son üyesi Richard Parker ise 17 yaşındaydı ve açık denizde ilk yolculuğunu yapacaktı.
19 Mayıs’ta Southampton’dan yelken açtan mürettebat, Ümit Burnu’nu dolaşmak için güneye doğru bir rota çizdi. Bu sırada dinlenmek ve ihtiyaçlarını karşılamak için kendilerine birkaç durak belirlediler
5 Temmuz günü Madeira’dan Cape Town’a doğru yola çıkan Mignonette, dev bir dalga tarafından batırıldı. Mürettebat kısa bir sürede geminin botuyla kaçmayı başarmıştı. Ancak yanlarına yeterli miktarda yiyecek ve içecek almaya vakitleri olmadı. Mignonette’nin dört kişilik mürettebatı Güney Atlantik’te karadan yüzlerce mil uzaklıkta açık bir botta mahsur kalmıştı. 12 gün boyunca şalgamla beslenerek hayatta kalmaya çalıştılar. Balık tutmak için uygun malzemeleri yoktu. Sadece bir kere kaplumbağa yakalamayı başarmışlardı.
17 Temmuz’da küçük bottaki tüm malzemeler tükenmişti. Hayatta kalma istekleri o kadar yoğundu ki bir süre sonra içlerinden birini feda etme olasılığını düşündüler
Mürettebat susuzluklarını gidermek için yağmurun yağmasını bekliyordu. Yağmur yağmadığında ise kendi idrarlarını içmeye başlamışlardı. Kaptan ve diğer iki denizci deniz suyu içtiklerinde hastalanacaklarını biliyordu. Fakat deneyimsiz Richard Parker susuzluğunu gidermek için deniz suyuna daha fazla karşı koyamadı. Parker, kısa bir süre sonra ishal ve kusma gibi semptomlar göstermeye başladı.
Tom Dudley’e göre Parker ölmek üzereydi. Bu nedenle kura çekip kimin ölmesi gerektiğine karar vermek zorunda değillerdi
Dudley ve Stephans çocuğun ölmesi gerektiğini düşünürken Brooks, küçük Parker’ın yaşaması gerektiğini düşünüyordu. Parker’ın öldürülmesi, parçalara ayrılması ve kanının içilmesi gibi korkunç işlerin tamamını Dudley ve Stephans üstlenmişti. Ancak bir süre sonra Brooks’da dayanamadı ve hayatta kalmak için Parker’ın etini yemeye başladı. Kalp ve karaciğer tamamen yendi. Uzuvlardan da et şeritleri kesilerek genç adamdan geriye kalanlar denize atıldı.
Dudley, Stephens ve Brooks bu tüyler ürpertici olaydan sonra birkaç gün daha hayatta kaldılar. Ancak kamaradaki etler çürümeye başladığında aralarından bir kişinin daha ölmesi ihtimaliyle karşı karşıya kaldılar
Neyse ki bu sefer aralarından birinin ölmesi gerekmedi. 29 Temmuz günü Hamburg’a giden Alman gemisi Moctezuma, botu görerek bir deri bir kemik kalmış mürettabatın yardımına koştu. Mignonette olayı sonrasında şanssız mürettebat, acılarının sona erdiğini düşünmüş olmalıydı. Ancak Dudley ve Stephens için yeni bir çile daha başlıyordu. Dudley, Richard Parker’ın üzücü kaderini gizlemek için hiçbir girişimde bulunmadı. Parker’ı öldürmenin bir zorunluluk olduğunu düşündüğü için açık sözlü olmaya karar vermişti. Ne de olsa denizcilik geleneklerini öne sürerek kendisini haklı çıkarabilirdi.
Mignonette’nin mürettebatı İngiltere’ye ayak bastığında ülke tam anlamıyla iki kutba ayrıldı. Kamuoyunun büyük bir çoğunluğu denizcilere sempati duyuyordu. Ancak İngiliz yetkililer olayın hukuki ve ahlaki boyutu üzerine gitmeye kararlıydı
Mignonette olayı sonrasında mürettebat usulüne uygun olarak yerel yargıçların önüne çıktı. Brooks diğer denizcilere göre daha hafif yargılanacaktı. Çünkü o, Parker’ın öldürülmesini hiç istememişti. Ancak Dudley ve Stephens, cinayetten yargılanacaktı. Mahkeme salonu dışında, halkın sempatisi güçlü bir şekilde mürettebattan yanaydı. Parker’ın aynı zamanda bir denizci olan en büyük kardeşi Daniel, Dudley ve Stephens’la el sıkışarak onları affettiğini belirtti.
Kasım 1884’te Exeter’de duruşma başladığında, sonucun önceden belirlenmiş olduğu kısa sürede anlaşıldı. Yargıç Baron Huddleston duruşmaya, denizde yaşanan bu olayın neden kanunlara aykırı olduğunu ayrıntılı bir şekilde açıklayarak başladı. Sonuç belliydi. Dudley ve Stephens’in savunma davası hemen geçersiz kabul edildi.
Yargıç Huddleston’un tüm ön yargısına rağmen jüri Dudley ve Stephens’ı suçlu ilan etmek istemiyordu
Cinayet ölümcül bir suçtu ve suçlu kabul edilirlerse otomatik olarak idama mahkum edileceklerdi. Ancak cezaları hafifletilirse idam edilmekten kurtarılabilirlerdi. Bu noktada yargıç Huddleston jüriye, davayı daha yüksek bir mahkemeye götürme önerisini sundu. Beş yargıçtan oluşan yüksek mahkeme Dudley ve Stephens’ı ölüme mahkûm etti. Bu sırada İçişleri Bakanlığı olaya sessiz kalmayı tercih etmişti. Fakat halkın tepkisi günden güne büyüyordu. Denizcilerin cezadan tamamen kurtulamayacağı düşünülüyordu. Sonunda, Kraliçe Victoria halkın tepkisine daha fazla kayıtsız kalamadı. Kısa bir süre sonra İçişleri Bakanı cezanın affedildiğini ve suçluların altı ay hapis cezasına çarptırıldığı açıkladı. Bunun üzerine Dudley ve Stephens, Holloway hapishanesine gönderildi. 6 ay sonra özgürlüğüne kavuşan Dudley ve Stephes, halktan izole bir şekilde yaşamaya başlıyorlar. Bir süre sonra Stephens’ın akli dengesini yitirdiği söyleniyor. Mürettebatın üyelerinden Brooks ise uzun yıllar psikolojik sorunlarla uğraşıyor. Dudley ise olaydan sonra her ay Richard Parker’ın kız kardeşine para göndermeye başlıyor. Sonrasında ise vebaya yakalanıp hayata veda ediyor.
Edgar Allan Poe’nun romanı 46 yıl sonra gerçek oluyor: Richard Parker şanssız bir isim mi?
Allan Poe’nun Nantucketlı Arthur Gordon Pym’in Öyküsü (1838) isimli kitabında ana karakterin Grampus isimli balina avı gemisinde yaşadıkları anlatılıyor. Romanın bir bölümünde batan gemiden kurtulan 4 mürettebat, Richard Parker isimli miçoyu yemeye karar veriyor. Bu kitap yayınlandıktan tam 46 yıl sonra romanda yaşananlar Mignonette olayı ile birlikte gerçek oluyor. Geminin dört kişilik mürettebatı arasında bulunan Richard Parker, denizciler tarafından yeniyor! Bu korkunç tesadüfün detaylarını öğrenmek ve tarihteki diğer ilginç olaylar hakkında bilgi almak istiyorsanız buraya tıklayabilirsiniz.