En az Neil deGrasse Tyson kadar bilimin popülerleşmesi ve sevilmesi için uğraşan teorik fizikçi Michio Kaku yaşayan en zeki insanlardan biri olarak kabul ediliyor. Kaku; BBC, Nat Geo, Discovery, History ve Science Channel’da pek çok program sundu. Ülkemize birkaç defa çeşitli vesilelerle gelmiş olsa da kendisini Tyson kadar iyi tanıdığımızı söyleyemeyiz. Halbuki son derece enerjik ve esprili olan Kaku en az onun kadar mizahi ve basit bir anlatımla, en anlaşılmaz konuları anlaşılabilir hale getirmeyi gerçekten başarıyor. Anlatımları çoğu zaman futuristik ve hatta fantastik bir dünyanın içine hepimizi çekebilecek kadar masalsı…
Gelecekle ilgili öngörülerinin ne derece uçuk olduğunun kendisi de farkında olacak ki; “Geleceğin fikri görüntüsünü çizsek insanlar bize sihirbaz veya büyücü diyebilir” diyor fakat bu görüntüleri çizerken yapmış olduğu tüm tahminler aslında 300’den fazla bilim insanıyla birlikte gerçekleştirdiği beyin fırtınalarının ve fikir alışverişlerinin bir sonucu… Yani Kaku, yalnızca kendi deneyimlerine göre konuşmuyor ve bu durum geleceğimiz hakkında umutlu olmamız için geçerli bir neden…
Yüzde 100 dünya dışı zeki varlıkların olduğunu savunuyor. NASA’nın politikalarını açık bir dille eleştiriyor. Nükleer savaş karşıtlığı ile tanınıyor. Evrenin biricik olmadığını, evrenlerin koridorlarla birbirlerine bağlandığını ve geçişin mümkün olduğunu söylüyor. Kuantum alan teorisi, süpersicim teorisi, süperkütleçekim, süpersimetri ve hadron fiziği konularında makaleleriyle bilim dünyasında hayli tanınmış olan ve sicim alanı teorisinin mucitlerinden biri olan Kaku, özellikle iki alanda uluslararası çapta otorite kabul ediliyor. Bunlardan ilki, tamamlamaya çalıştığı Einstein’ın birleşik alan kuramı, ikincisi ise en son araştırmalara dayanarak iş, ticaret ve finans alanlarını etkileyen trendlerin öngörülmesi. Çok satan kitaplar listesine giren “İmkansızın Fiziği”, “Geleceğin Fiziği” ve “Zihnin Geleceği” gibi kitapların yazarı Kaku’nun hayatı ve öngörülerini derlediğimiz listemiz için sizi aşağıya alalım.
1. Evin garajında parçacık hızlandırıcısı inşa eden liseli genç
Kaku, Japonya göçmeni bir çiftin çocuğu olarak 1947’de Kaliforniya’da dünyaya geldi. Henüz lise çağlarındayken bir bilim fuarı için evlerinin garajında anti madde üretebilecek güçte gamma ışınları oluşturmak amacıyla bir partikül hızlandırıcısı inşa etti. New Mexico’daki ulusal bilim fuarında Hertz Mühendislik Bursu ile ödüllendirildi. 1968’de Harvard Üniversitesi’inden yüksek onur derecesiyle sınıfının birincisi olarak mezun oldu. Kaliforniya Üniversitesi’ndeki Berkeley Radyasyon Laboratuvarına girdi ve 1972’de doktorasını tamamlayarak Princeton Üniversitesi’nde öğretmenliğe başladı. 1974’de Osaka Üniversitesi’nden Prof. Keiji Kikkawa ile birlikte sicim teorisini alan formunda betimleyen ilk makaleleri yazdılar. Harvard, Princeton’da verdiği dersler dışında hala New York Şehir Üniversitesi’nde teorik fizik alanında Henry Semat Profesörü olarak görevini sürdürüyor. Michio Kaku, Shizue Kaku ile evli ve Alyson ile Michelle adında iki kızı var.
2. Bilim insanından aktör ve şovmenliğe…
1999’da ilk olarak “Me & Isaac Newton” adlı filmde oynadı. 2006’da “Science Fantastic” adlı programı yayımlamaya başladı. Kaku, “Good Morning America”, “The Screen Savers”, “Larry King Live”, “60 Minutes”, “Imus In The Morning”, “Nightline”, “20/20”, “Naked Science” gibi pek çok medya yapımı ve talk showda yer aldı. Bu programlarda “Back to the Future” gibi popüler bilim kurgu yapımları tartıştı ve bunlara konu olan zaman yolculuğunun arkasındaki kuramları açıkladı. 2005’te “Obsessed & Scientific” adlı kısa belgeselde boy gösterdi. Belgesel, zamanda yolculuk ve bunu amaçlayan insanlarla ilgiliydi. Kaku ayrıca Dünya dışı varlıkların burayı ziyaret etmiş olma ihtimalinin son derecede zayıf olduğuna inanmasına rağmen zihinlerimizi bizden milyonlarca yıl ileride teknolojilere sahip uygarlıkların varlığına da açık tutmamız gerektiğini konuk olduğu “UFOs: Seeing is Believing” belgeselinde açıkladı. “Alien Planet”te gökyüzü araştırmalarının geleceğini ve uzaylı yaşam formlarını, History’de de Einstein’ın görelilik kuramını tartıştı. 2006’da “Time”, 2007’de “2057” ve 2008’de “Visions of The Time”da sunuculuk yaptı. “Universe” adlı belgeselde de boy gösterdi. 2010’da evrenin hiçbir şeyden yaratıldığını ileri sürdüğü kuramını açıkladığı “What Happened Before the Big Bang” adlı programa konuk oldu. Kaku ayrıca “Total Recall” adlı filmin 2012’de çekilen DVD ve Blu-Ray ekstralarında, filmde anlatılan geleceğin bilimsel yönlerini incelediği bir bölüme sahip.
3. Küresel ısınma, nükleer silahlanma ve bilimin yanlış kullanımı
Nükleer silahların gelecek tasarımlarını yapmak ve üretmek üzerine kendisine teklif edilen bir kariyeri reddederek; araştırma, öğretme, yazma ve medya üzerine bir kariyeri tercih edişi öğrencilik yıllarına dayanıyor. Kaku, küresel ısınmaya insanlığın etkisi, nükleer silahlanma ve bilimin yanlış kullanımı konusunda fena halde endişeli olduğunu açıkça dile getirmekten hiç çekinmiyor. Taşıdığı 33 kilogramlık plütonyum nedeniyle Cassini-Huygens uzay sondasının Dünya etrafında sapma manevrası yapmasından ötürü arızalanması ya da düşmesi durumunda ortaya çıkacak büyük zararlar konusunda NASA’nın yaptığı risk değerlendirmesini açıkça eleştirdi. Ayrıca uzay çöplerinin yarattığı tehlikeye de dikkat çekiyor ve daha iyi bir gözetimin gerekliliği konusunda ısrar ediyor. İnsanlığın geleceğinin sistem dışı gezegenlerde olduğu yönündeki inancından ötürü uzay keşfinin şaşmaz savunucularından… Ancak NASA’nın bu amaçla gerçeleştirdiği bazı projeleri de çok maaliyetli olmasından ötürü eleştirmiştir. Neyse ki SpaceX’in ürettiği Falcon 9 tekrar kullanılabilir roketler, her bir fırlatma için bu maaliyeti 60 milyon dolar kadar düşürmüş durumda.
4. 80 yılda bir gelen inovasyon dalgası ve ticari kapitalizmin sonu
Kaku, önümüzdeki 20 yıl içinde “mükemmel kapitalizm” kavramının dünyaya hakim olacağını, bilimsel ve teknolojik gelişmelerin ticari kapitalizmin sonunu getirdiğini ifade ediyor. Entelektüel sermayeye dayalı bu sistemde esas olarak tüketicilerin kazançlı çıkacağını söylüyor. Zenginliği üretenin bilim ve teknoloji olduğunu düşünen Kaku, her 80 yılda bir, yeni bir inovasyon dalgası oluştuğunu; ilk dalganın buhar makinasının icadıyla, ikinci dalganın elektrik ve otomobille, üçüncü dalganın ise ileri teknoloji, bilgisayarlar, uydular, lazerler, telekomünikasyon ve internetle olduğunu ancak bunun sürdürülebilir olmayan bir zenginlik yarattığını ifade ediyor. Dördüncü dalganınsa biyoteknoloji, yapay zeka ve nano-teknolojinin gelişmesiyle tüm endüstrilerin tek tek dijitalleşmesi sonucu gerçekleşeceğini dile getiriyor. Moleküler bilim henüz başlangıç aşamasında olduğu için bu yeni balonun şişmesine daha 80 yıl kadar var. Kaku’nun gelecekle ilgili öngörüleri elbette bunlarla sınırlı değil. Teknolojinin kısa dönemdeki etkisinin “daha fazla demokrasi” olacağını ancak bu demokrasinin de oy verenlerin kalitesi kadar olduğunu vurguluyor! “Gelecekte de uluslar olacaktır; ama önemlerini giderek yitireceklerdir. Uluslar olacaktır çünkü bir ulus içinde ortak bir dilimiz ve kültürümüz var. Fakat 2100’de artık yerel kültürün yanı sıra ikinci kültür, ”gezegen kültürü” olacak. Daha şimdiden bunu görüyoruz: Futbol ve rock’n roll. Her yerde gençlerin müziği aynı, giyim kuşam aynı. Yani, Tip-I uygarlıkta sosyal yaşam böyle olacak” diyor. (Tip 1, Tip 2, Tip 3 uygarlık tanımları ve içerikleri hakkında aşağıdaki bonus videodan faydalanabilirsiniz.)
5. Tasarım çocuklar: Genetik, mekanik, cyborg…
“Kimileri insan bedeniyle oynanmasını itici buluyor ama mağara adamı günlerimizden beri kendi bedenimizle oynuyoruz. En ilkel insanların vücutlarında dövmeler vardı. Bunlar vücudumuzu değiştirmenin en basit biçimleri. Şimdiyse iç kulak implantları, hiç olmazsa renkli noktaları ve insan siluetini gösterebilen yapay retinalar var. Günün birinde, uzaydan gelen yabancılarla karşılaşacağız. Bunlar kısmen biyoloik, kısmen mekanik olabilirler. Uzay yolculuğu çok tehlikeli, çok zorlu bir iştir. Astronotları böyle tehlikeli bir ortama sokmadan önce onları hem genetik hem de mekanik olarak geliştirmek isteyebilirler. Yine bazılarına itici gelebilir; ama torunlarımız insan vücudunda ne gibi değişimler yapmak istediklerine kendileri karar verecek. Örneğin, tasarlanmış çocuklar isteyebilirler. Bunların deneyleri şimdiden farelerde yapılıyor. Genleriyle oynanarak akıllı ya da gelişkin kaslara, iri vücuda sahip olanlar geliştirilebiliyor. Dolayısıyla ileride tasarım çocuklar yönünde bir eğilim olacaktır. Günümüzden yüz yıl sonra Tip-1 uygarlık haline geldiğimizde bazılarımız genetik, bazılarımız da mekanik olarak geliştirilmiş olabilir. Ama halk demokratik bir şekilde, bu teknolojiyi ne kadar geliştirmek istediğini oylayacaktır. Kişisel görüşüme gelince; bu teknolojiyi kozmetik değil, tıbbi amaçlar için kullanmalıyız. Bunu yasalarla kısıtlamak gerekebilir; aksi halde insan ırkıyla kumar oynamış oluruz.”
6. Ya ‘Sicim Kuramı’ doğru çıkarsa…
“Etkisi felsefi ve sosyal olacak, ama belki pratik etkiler de olabilir. Biraz felsefe yapalım: Çevremizde gördüğümüz her şeyi açıklayacak kadar zengin bir paradigma ne olabilir? Her şeydeki karmaşıklığı açıklayacak zenginlikteki tek paradigma müziktir. Müzikte bazı güzel melodiler oluyorsa, bunları meydana getiren titreşen sicimlerdir. DNA’ya bakın. DNA, yaşamı kodlar. Tüm yaşam, titreşen iki sicim üzerinde kodlanır. Dolayısıyla Sicim Kuramı, maddenin çeşitliliğini açıklayan bir paradigmadır ve felsefi açıdan güzeldir. Ama pratik açıdan Sicim Kuramı bir evrenler kuramıdır. Her çözümü bir evrene karşılık gelir. Biz sonsuz sayıda evren olduğunu düşünüyoruz. Işığa bakın. Işık, Maxwell’in denklemlerine uyar; ama Maxwell’in denklemlerinin sonsuz çözümü vardır; ampul, el feneri, lazer vb. gibi. Sicim Kuramı’nın da sonsuz çözümü vardır. Bu çözümlerin her biri, bir evren olduğuna göre, milyonlarca ve milyonlarca evren var demektir. Peki, bizim yaşadığımız evren? Kimileri diyor ki Sicim Kuramı bir evreni seçer ve bu evren de içinde bilincin bulunabildiği evrendir. Bilinç, yaratılması son derece zor bir şeydir. Her şeyden önce kararlı madde gerektirir. Örneğin kararlı protonlar. Sicim kuramlarının büyük çoğunluğundaysa proton kararsızdır ve dağılır gider. Protonu sicim kuramında kararlı yapmak çok zordur. Dolayısıyla bize göre kararlı madde gerektiren bilinç ender bir şeydir ve tüm olası evrenler içinde bizim evrende mümkün olabilmiştir. Öteki evrenler var olabilir ama onlar hakkında konuşacak kimse olmadığı için bir işe yaramazlar.”
7. Peki paralel evrenleri kanıtlamak mümkün mü?
“Paralel evrenlerin varlığını ve Büyük Patlama’dan önce ne olduğunu deneysel olarak kanıtlamak mümkün olabilir. Belki on yıl içinde, LISA (Laser Interferometry Space Antenna – Lazer Girişimölçer Uzay Anteni) adlı aracı, Büyük Patlama’dan kaynaklandığı düşünülen kütle çekim dalgalarını aramak üzere uzaya gönderebileceğiz. Aradığımız evrenin bebeklik resimleri ama evreni ana rahminden çıkarken, belki kendisini ana evrene bağlayan bir göbek kordonuyla birlikte görebiliriz. Bu nasıl olacak? Sicim Kuramı’na göre, Büyük Patlama sonrasındaki radyasyona bakarak grafiği geriye doğru yürütüp Büyük Patlama öncesine götürebiliriz. Sicim Kuramı, Büyük Patlama öncesi ve sonrasındaki evrenleri verir. Dolayısıyla Büyük Patlama sonrasındaki radyasyonu bildiğimizde zamanda geriye götürerek Büyük Patlama öncesi evrene ulaşabiliriz. Biliyoruz ki, evrenimiz genişleyen bir tür köpük. Bu bize Einstein’ın gösterdiği resim. “Çoklu evrenler” içinde bir köpük banyosundaki gibi çok sayıda köpük olabilir ve bu köpükler çarpıştığında ya da bir köpük daha küçük köpüklere bölündüğünde bir Büyük Patlama meydana gelebilir. Dolayısıyla Büyük Patlama’nın bir “Multiverse” ürünü olduğunu düşünüyoruz. Fizikçilerin birçoğu kuantum kuramının çoklu evrenler yorumuna eğilim gösteriyor çünkü çoklu evrenlere inanmazsanız pek çok paradoksla karşılaşıyorsunuz. Örneğin Eugene Wigner, “Schrödinger’in Kedisi” probleminin, dalga fonksiyonunu çökertecek nihai gözlemcinin “Tanrı” olmasıyla çözülebileceğine inanıyordu. Yani aynı anda hem ölü hem de canlı olunabileceğini açıklamanın bir alternatifi, kozmik bir varlığın sizi gözetlemesi ve kedinin canlı mı, ölü mü olacağına karar vermesi oluyordu. Çoklu evrenler yorumuysa daha basit bir açıklama getiriyor. Kedi hem ölüdür hem de canlıdır çünkü evren (her birinde alternatiflerden biri bulunmak üzere) ikiye bölünür. Dolayısıyla arkadaşlarım, ki aralarında birçok Nobel ödüllü bilimci var, çoklu evrenler kuramına sıcak bakıyorlar.”
8. Geleceğin Dünyası: Konuşan duvarlar, akıllı gözlükler, sürücüsüz arabalar
Bugün nasıl elektriğin varlığını sorgulamıyorsak, yakında bilgisayarların varlığını da fark etmeyeceğiz. Yakın gelecekte her şey mobilleşecek ve bulut teknoloji üzerinden sağlanacak. Bu yüzden etrafta hiç bilgisayar görmeyeceğiz. Hatta bilgisayar sözcüğü literatürden silinecek. Bilgisayar yerine “akıllı lensler”, “interaktif duvarlar” kelime hanemize eklenecek. Duvarlar bizimle ve diğer duvarlarla iletişime geçebilecek. Bildiğiniz duvarlarla konuşacağız ve bu delilik sayılmayacak artık. Çenesi düşük duvarlar dünyaya açılan sihirli kapılar olacak. Akıllı gözlükler ise tahminimizden de yakın… Bunlar yanımızdaki kişiyi tanımlayabilecek, onun hakkında bilgi verebilecek. Örneğin; yanınızdan geçen kişiyi hatırlayamamanız çok önemli değil, gözlük hatırlatacak. Sadece kişiyi değil, nesneleri de tanımlayıp her şeyi gözümüzün önüne getirecek. Gözlük kullanmak istemeyenler için de çözüm var: Akıllı lensler… Yabancı dil sorunu da bunlar sayesinde ortadan kalkacak. Kontak lenslerimiz karşımızdaki yabancının söylediklerini anında tercüme edecek. Aman anlık çeviri yapan gözlüklere ve lenslere hazırlıklı olalım çünkü hiç de uzak bir gelecekten bahsetmiyoruz. Direksiyonu yönetmeden GPS ve radarı kullanarak kendi kendine yönünü bulan arabalar da pek yakında. Michio Kaku bu arabalardan birine binmiş. Bu sayede “trafik kazaları”nın hayatımızdan ve kelime hanemizden çıkacağını söylüyor. Öyle ki, 2020′de pek çok kişi sürücüsüz otomobil sahibi olacakmış. Dijital bir ekrana sahip olan otomobillerden evdeki çocuklarımızı izleyebilecekmişiz ve hatta yoldayken olası sağlık riski durumunda ilk müdahaleyi arabalar yapacakmış. Arabamız aynı zamanda doktorumuz olacakmış. O derece…
9. Aman doktor, canım doktor… Derdime bir çare bul robot doktor…
Gelecekte doktorluk mesleği ortadan kalkacak gibi görünüyor. Michio Kaku’ya göre; gelecekte üzerimize giydiğimiz kıyafetler doktorumuz olacak. Tuvaletlerimiz idrar testi yapıp, “artık içki içme” uyarısında bile bulunabilecek. Akıllı tuvaletlerimizde yer alacak DNA çipleri, kanseri yıllar öncesinden tespit edebilecek. Organlar sanal bir ortamda çoğaltılıp, yeniden büyümesi ve geliştirilmesi sağlanacak. Kısacası tıpta devrim olacak. Nanoteknoloji kanserde kemoterapinin yerini alacak. Hedefe yönelen akıllı ilaçlar kanserli hücreleri yok edecek. Gelecekte oturma odalarının dört duvarı dijital ekranlarla kaplı olacak. Bir yerimiz ağrıdığında duvar kağıdının önüne geçip “robot doktora” muayene olabileceğiz. Felçli insanlar, yapmak istedikleri birçok şeyi sadece düşünce gücüyle yapabilecek.
10. Düşünce gücü, beyin ağı, telepatız en teknosundan…
Gelecekte internet ağı yerini beyin ağına bırakacak. Anılar ve duygular internette yer alacak. Dijital internetin yerini duygulardan oluşan zihin ağı alacak. Kaku gençlerin buna bayılacağını düşünüyor çünkü ilk buluşmalarının, ilk öpüşmelerinin, ilk danslarının duygularını bu şekilde birbirleriyle paylaşacaklar. Gelecekte rüyaları kaydedip izleyebileceğiz. Herhangi bir şeye dokunmayacağız bile. Biz sadece göreceğiz ve onlar gerçekleşecekler. Televizyondaki kanalları zihin gücüyle değiştireceğiz, internete telepatik olarak gireceğiz ve fiziksel klavyede yazarak değil de sadece düşünerek e-posta göndereceğiz. Gelecekte sanatçılar, komedyenler, tasarımcılar ve tüm yaratıcı meslekler çok önemli hale gelecek çünkü kalan her şeyi robotlar yapacak. İşte böyle… 😀
BONUS 1: Geleceğin uygarlıklarının tanımlamaları neler?
https://www.youtube.com/watch?v=RDGhwqQ3Kfk