Her şey 18. yüzyılda Anna Katharina Emmerick adlı bir kadının hastalanmasıyla başlar. Meryem Ana Evi, rüyalardaki yerini bir grup din görevlisinin ellerine geçen kitabın peşine düşmeleriyle gerçeğe bırakır. Selçuk’a 7 km uzaklıktaki bu ev günümüzde birçok ziyaretçinin uğrak noktası. Bu esrarlı evin tarihçesi, yeniden keşfedilmesi, günümüzdeki yeri ve daha pek çok şeyi sizler için derledik.
1. Anna Katharina Emmerick
On iki yıldır yatalak olan, hasta yatağında ağrılarla, düşlerle cebelleşen bir köylü kadınıdır Anna. Bu süreçte tek tesellisi İsa’nın ve Meryem Ana’nın hayatı hakkında gördüğünü iddia ettiği özel görünümlerdir. Bunları öyle detaylı şekilde anlatır ki dinleyince olaylara şahit olduğunuzu ve tasvir edilen o bölgeleri gerçekten gördüğünüzü sandığınız bu hikayeler, daha fazla saklı kalamaz.
2. Clemens Brentano
Dilden dile yayılan bu hikayeler Clemens Brentano isimli Alman romantik şairin kulağına da gelir. Bu duruma kayıtsız kalamayan şair, anlattıklarını daha çok dinleyebilmek için Emmerick’in yanına Dülmen’e yerleşir, hem de sekreteri olarak. Emmerick’in anlattıklarını not eden Brentano bu yazdıklarını “Rabbimiz Mesih İsa’nın Çilesi” adıyla bir kitapta toplar.
3. Yazılanların Keşfi
Daha sonra, Almanya’da başlayan bu hikâye İzmir’e dek uzanır. Brentano’nun kitabı 1890 yılının Kasım ayında İzmirli din görevlilerinin eline geçer. İzmir Fransız Hastanesi’nde bazı bölümleri okunan bu kitaptaki ayrıntılar bir rahibenin dikkatini çeker ve gerçekliklerinin araştırılmasını ister. Bunu yapmanın tek yolu da anlatılan yerleri gidip görmektir.
4. Orada Bir Ev Var Uzakta!
Ellerinde bir pusula ve kitapla yola çıkan küçük grup aslında Emmerick’in anlattıklarına muhaliflerdir. Bulamayacaklarına inandıkları bir evin peşinde, yokluğunu ispatlamak için yola koyulurlar. Bu yüzden yol onları su kaynağının başında ağaçlar arasına saklanmış bir eve çıkardığında hayretler içinde kalırlar. Burası, Emmerick’in anlattığı evin ta kendisidir!
5. “Evin bulunduğu dağın tepesinden, bir yandan Efes’in bir bölümü ve diğer yandan da daha yakında bulunan deniz görünür.”
Emmerick’in anlattığı, Brentano’nun kayda geçirdiği cümleler evin konumunu tam olarak böyle betimlemektedir. İzmirli araştırmacıların gelip bulduğu yer de buradan başka bir yer değildir. Burası aslında eski, küçük bir Bizans kilisesinin kalıntısıdır. Meryem’in burada yaşadığına inanıldığından o günden beri bu kilise Meryem Ana Evi olarak biliniyor ve hem Hrıstiyanlar hem de Müslümanlarca kutsal kabul edilip ziyaret ediliyor. Kilisede hala düzenli olarak ayinler de düzenlenmekte.
6. Mutluluktan bir haber…
Kiliseyi ziyaret edenlerin birçoğu şapelin hemen aşağısında bulunan ve Dilek Duvarı olarak bilinen duvara dileklerini yazıp asıyorlar. Pek çok dilde birbirinden farklı dileklerin arasında kaybolan duvar karşısında bir kağıt kapıp bir şeyler yazmadan durmak neredeyse imkansız. Dilek diledikten sonra sıra bir de suyunun şifalı olduğuna inanılan çeşmelere geliyor. Kiliseden çıkışta sağ tarafta bulunan üç çeşmeye aşk-sağlık-zenginlik diyen de var, zeka-hikmet-başarıya yoran da. Bu konuda tercih sizin.
7. Meryem Ana Heykeli
Zamanında gizli saklı kalmış ve bir grup din görevlisinin umutsuz arayışı sırasında ortaya çıkmış bu ev şimdi yolu Selçuk’tan geçen birçok ziyaretçinin rotasında. Efes Antik Kent’ten sonra YediUyuyanlar yönüne dönüp virajlı yoldan ilerleyerek buraya ulaşmanız mümkün. Yolda bir de heybetli bir Meryem Ana heykeli sizi karşılıyor, evime hoş geldiniz der gibi.