Bu listeyi Fil’m Hafızası ekibinden Hande Sönmez hazırlamıştır, haberiniz olsun.
Sosyal medyanın yayılmasıyla şeffaflıktan bahsetmek biraz daha mümkün olsa da konvansiyonel medya pek çok haklı eleştiriye maruz kalmış ve kalmakta olan bir alan. ‘Halk bunu istiyor’ dayatmaları, suni gündem yaratılması, medyada görünür olmak için harcanan hayatlar… İşte bunlar ve daha fazlası sinema tarihine de konu olmuş ve medyaya “Ne yaptığını biliyorum!” diyen filmler ortaya çıkmış. Bu filmlerden bazılarını sizin için derledik…
1. Shattered Glass (2003)
23 yaşındaki hırslı muhabir Stephen Glass’ın The New Republic’teki haberlerinin aslında tamamen kendi hayal ürünü olduğunun ortaya çıkmasını konu alan, ‘gerçek hayat’tan uyarlama bir film. İnsan belki Türkiye’de olsa şaşırmaz ama olayın ABD’nin en saygın dergilerinden biri olan The New Republic’de yaşanmış olması bir hayli şaşırtıyor.
İzleyiciye sunulacak haberin içeriğinde bir hikâye örgüsünün olması gerekliliği ‘Gazetecilik 1.0’ kuralı şüphesiz ama haberlerin tamamının hayal ürün olması, bir Stephen Glass’ın aklına ve bir de The New Republic’in başına gelmiş anlaşılan. Olmayan şirketleri, hiç olmamış yasa tasarılarını, hiç olmayan insanları yayınlayan dergiye ne kadar güvenirsiniz? Olay unutuluna kadar…
2. Dein Fernseher Lügt (2007)
Halkı deyim yerindeyse aptala çeviren televizyon programlarına savaş açan bir grubun hikayesini anlatan Dein Fernseher Lügt’ün başrolünde Alman sinemasının olmazsa olmazı Moritz Bleibtreu yer alıyor.
Planı yapan grubun içinde bir televizyon yöneticisinin de yer alması bize medyanın durumunu özetlemeye yetiyor. Reyting makineleriyle oynayan grubun verdiği mücadeleyi izlemek kayda değer.
3. Nightcrawler (2014)
Jake Gyllenhaal’un kendini aşan bir performans sergilediği Nightcrawler, geçtiğimiz yılın en çok konuşulan filmlerindendi. Sadece geçinmek için suç mahaline gidip çekim yapan Louis Bloom, medyanın istediğinin daha fazla ‘kan’ ve ‘dehşet’ olduğunu anladığında, suçları kendine göre manipüle etmekte hiçbir sakınca görmez. Tabii ki suçu da yanına kâr ve para olarak kalır.
Filmi izlerken keşfettiğiniz en acı şeylerden biri de olayların geldiği boyuta şaşırmamak aslında. N’aparsınız, güvenmemeyi öğrenmişiz bir kere…
4. Truman Show (1998)
Hayatını tüm bir ülkeyle paylaşmak zorunda kalan Truman’ın hikâyesinin anlatıldığı Truman Show, döneminin başyapıtları arasında yerini aldı bile. Jim Carrey’nin olağanüstü bir performansla hayat verdiği Truman’ı hepimiz çok sevdik ve kapitalizme bir kez daha lanet ettik. Tabii onun en görünür yansıması medyaya da…
5. Wag the Dog (1997)
Amerikan Başkanı kendini bir seks skandalının ortasında bulunca, gündemi değiştirecek daha etkili başka bir gündem yaratmak şart olur. Öyle ya, savaş ne güne duruyordur? Seçim öncesi kaybetmek korkusu Başkanın Adamları’nı harekete geçirir ve suni bir savaş yaratılmış olur.
Pek çok eleştirmen ve seyircinin en iyi medya eleştirilerinden biri olarak gördüğü filmde yer alan Robert De Niro ve Dustin Hoffman da tabii ki kendilerinden bekleneni yapıp “usta performanslarıyla” şaşırtmıyorlar.
6. To Die For (1995)
Gus Van Sant’ın en iyi filmi olarak kabul edilen To Die For, hava durumu sunucusu Suzanne Moretto’nun anchorwoman olabilmek için büyük bir soğukkanlılıkla kendi kocasını öldürme planını anlatıyor.
Nicole Kidman’ın başarıyla canlandırdığı Suzanne Moretto, güzel olduğu kadar fazlasıyla sinir bozucu hâlleriyle izleyiciyi şekilden şekle sokuyor. Anchorwoman olma hırsının Suzanne’a yaptırdıklarının belki biraz daha hafifletilmişlerine her gün tanık olmaya devam ediyoruz.
7. Mad City (1997)
Medyanın, kendi hikâyesini yaratmak ve izletmek için sıradan insanları ve onların masum hikâyelerini nasıl harcayabileceğini anlatan Mad City, ünlü yönetmen Costa-Gavras’ın en başarılı filmleri arasında yer alıyor.
Tek amacı işini kaybetmemek olan Bailey’nin kamuoyuna azılı bir terörist olarak yansıtıldığına adım adım şahit olduğumuz film, John Travolta ile Dustin Hoffman’ı bir araya getiriyor.