On altıncı yüzyılda, ressamın biri ne zaman bir dünya haritası çizecek olsa, karısı hemen; “Sevgilim şuracığa bir ada koyuver, yalnızca benim olsun!” dermiş. Ressam da bu isteği uysallıkla yerine getirirmiş. Bu tür adalar o günün haritalarından hiç eksik olmazmış.
Akşit Göktürk hocanın “İngiliz Yazınında Ada Kavramı” adlı şahane kitabı bu satırlarla başlar. Düşünsenize ressamlar sevgililerine güzellik yapacak diye, nice denizciler yanlış yollara sapmış, su bulmak için dümen kırdıkları o minik adacıkları aramış da aramışlar. Ne onların adaları arayışı ne insanın “yeryüzündeki cennet” arayışı hiç bitmedi.
Yazın sanatında da adaların gizeminden, denizin ortasında birer serap gibi uyurken, yeryüzü cenneti kavramına olan benzerliklerinden sıkça bahsedilir. Dünyanın sonunda gizemli sularla çevrili ütopik bir başka dünya gibidir ada. Ulaşılması ne kadar zor gözüküyor değil mi? Hiç de değil. Çıkacağınız bir mavi turda bunları yaşamak çok kolay. İhtiyacınız olan sadece yakın arkadaşlarınız – aileniz, en az bir hafta zaman ve otel – pansiyon konaklamalı herhangi bir tatile ayıracak kadar para.
Bugüne kadar yaptığınız bütün “deniz” tatillerini unutun
Eğer deniz kıyısına tatile gidip otel havuzunda takılan bir kişiysen “Devlet Bahçeli mod”a geçerek söylemeliyiz ki “burayı hemen terk et!” Çünkü sıkılırsın. Bu bir deniz tatili, denizin her türlüsünü bu tatilde göreceksin. Hafif maceraperest biriysen, döndüğünde kendini Tenten’in kaptanı Haddok gibi hissedecek, kadınsan kayalıklarda söylediği şarkılarla nice yiğit denizciyi midye dolmaya çeviren güzeller güzeli bir Siren’e dönüşeceksin. Mavi yolculuk bir ütopyadır derken abartmıyoruz.
Denize gitmeye karar verip 45 dakika hazırlanıp plajda yer bulamamak?
İki ayrı çift düşünelim. İkisi de yıl boyu çalıştılar ve günler geceler boyu hayalini kurdukları tatile çıktılar. İlk çift tatilini her şey dahil bir tatil köyü ya da minik bir aile pansiyonunda geçirmeye karar verdi. Önce onların denize girme süreçlerine şahit olalım.
-Aşkım denize inmeyecek miyiz? Hazırlanıyorum aşkım. Saçlarını mı kurutuyorsun aşkım? Evet aşkım. E denize inmiyor muyuz aşkım? İniyoruz aşkım? Hımm, peki aşkım… Hazırlandın mı aşkım? Hazırlandım aşkım. Hadi çıkalım aşkım. Çıktık aşkım. Benim kitabımı aldın mı aşkım? Aldım aşkım. Ama güneş gözlüğümün kabını unuttum. 🙁 Olsun aşkım. Anahtarı aldık mı aşkım. Aldık aşkım… Plaj biraz kalabalık mı aşkım? İdare eder aşkım 🙁 🙁 . Şu sarı saçlı kızın yanındaki, rastalı çocuk var ya, onun arkasında çocuklu bir çift var, o çiftin çaprazında daire olmuş kağıt oynayan grubun ortasına geçebiliriz aşkım. Naapalım yani kağıt oynamayıversinler aşkım. Taam aşkım 🙁
Şimdi tatilini mavi yolculukta geçiren diğer çiftimize bakalım.
-Nerdesin aşkım? Denizdeyim aşkım 🙂 Dur bende geliyorum aşkım 🙂 (cup). Geldim aşkım 🙂 🙂
Hangisini seçerdiniz diye sormaya gerek yok herhalde.
Akdeniz ve Ege’nin en güzel koyları sadece sizin
Mavi yolculuk için en çok tercih edilen rotalar Fethiye, Marmaris ya da Bodrum çıkışlı olanlar. Rotanızı herhangi birinden başlatabilirsiniz. Tercihte mevsim belirleyici bir unsur, örneğin Ağustos ortasında Fethiye’den çıkmak, yola çıkana kadar karada hayli sıcağa maruz kalmak demek. Gerçi Ağustos her rota için sıcak olur ama kaygıya yer yok, hepsi demir alana kadar. Teknelerde karanın sıcağından eser yoktur.
Teknede yanar mıyım, güneşten kaçacak yer var mı?
Yanmazsın. Hatta yanmak için çaba sarf etmen lazım. Mavi yolculuk guletlerinin dört bir yanına gerili güneşlikler var, onların dışında kalmanın imkanı ihtimali yok. Güneşlenmek istediğinde teknenin tepesine ya da burnuna giderek Ahu Tuğba – Fedon – Banu Alkan stiline geçmen gerekiyor. Hatta o kısımlarda da güneşlikler var, açıp güneşlenebilirsiniz.
Yemekleri personel hazırlıyormuş galiba, nasıldır ki acaba?
Çok güzel. Parmaklarınızı yersiniz. Denizci milletinin en iyi yaptığı şey okkalı küfür etmek ve güzel yemek yapmaktır. Kısıtlı imkanlarla mucizeler yaratırlar. Bu arada kısıtlı imkan dediğimize bakmayın. Gulet denilen tekne irisi şey denizde gitmek için değil, leğen gibi yayılmak için üretilmiş. Öyle okyanus tipi sportif yelkenliler ya da katamaranlar gibi sınırlı alanları yok. Ortalama 8 metre genişliğinde 24 metre uzunluğunda oluyorlar. Yani içlerine bir Ege pazarının yarısını sığdırabilirsiniz. Gerisini aşçının usta ellerine bırakın. Sizin istekleriniz doğrultusunda bir menü hazırlanır ve karada yediklerinizden çok daha lezzetli sofralar kurulur.
O kadar gün teknede sıkılmaz mıyım?
Sıkılmazsın. Genelde şöyle oluyor. İlk defa mavi yolculuğa çıkan bir grup bir haftalık turlardan seçiyor. İkinci sene on gün, üçüncü sene 12 ve en sonunda iki hafta. Yani ilk seneden sonra genellikle sıkı bir mavi tur müdavimine dönüşülüyor. Girişte otel plajından denize girmeye çalışan çiftleri hatırla… Bir kıyı şeridi boyunca, minik hasır güneşliklerin altına sıkışmış yüzlerce kaplumbağa yavrusunu andıran tatilci! Hepsi denize ulaşmaya çalışıyor. İşte o hallere tekneden şahit olup çok üzülüyorsun. Bir zamanlar onlardan biri olduğun aklına geliyor, anlam veremiyorsun. Sonra “amaaan ne üzülcem yiea” deyip denize atlıyorsun…
Kiminle gideceğiz, ne zaman gideceğiz, tekneyi nereden bulacağız?
Tekneler boyutlarına göre genellikle 6 – 12 kişi arasında değişiyor. Çok çeşitli gözükseler de temelde iki çeşit tekne var. Ucuz olanlar ve pahalı olanlar. Ucuz olanlar sezona göre günlük 400 ile 750 euro arasında değişiyor. Pahalı olanlar ise 1200 euro’dan başlıyor Roman Abramovich’e kadar uzanıyor. 12 kişilik bir tekneyi 10 kişi tuttunuz diyelim. Yiyecek içecek masrafları da bölündükten sonra bir haftalık tatili max. 1200 törkiş lira’ya kapatabilirsiniz. Bu fiyat döneme, ne yiyip içtiğinize ve tekneye göre değişebilir. 1200 Liraya öğle arası, sonrası çayları, kahveleri, kekleri, börekleri, 3 öğün bayılana kadar yemeği ve çatlayana kadar içmeyi sığdırmak mümkün.
Son 6 – 7 senedir fiyatlar bu şekilde, ancak Euro’da yelkenler fora olduğu için teknecilerle pazarlık yapma şansınız var. Bu sektörde sabit bir fiyat yok. Tanıdık işi çok önemli, bu yüzden sizden önce gitmiş bir yakınızı bulun, onun seyahat ettiği kaptanı tercih edin. Bulamazsanız bize yazın, yardımcı oluruz abime, ablama 🙂
Sezon uzun, Nisan’dan Ekim’e kadar sürüyor. Kiminle gideceğiniz tabii ki size kalmış; ama tüm tekneyi kiralamaya özen gösterin. Eylül ve Ekim geceleri soğuk olur. Gece dışarıda yatarken dört mevsim bir uyku tulumu iş görür. Diğer mevsimler için festival tulumu da denilen aşırı dandik bir tulumla uyuyabilirsiniz. Mavi yolculukta kabinde uyunmaz. Dünyanın en güzel örtüsünün altında, saçlarınızın arasından yıldızlar kayacak, ne kabini?
Tanıdık olmasa da olur bir hafta boyunca yeni arkadaşlıklar, dostluklar yaşarız?
Olmaz. Tanımadığınız insanlarla mavi yolculuğa çıkılmaz, nokta. Tura yakın arkadaş ya da ailenizle çıkın. Başka insanlarla tura çıkma seçeneğine kabin kiralama deniyor. Bir acente sizi, sizin gibi insanlarla bir tekneye yerleştiriyor. Bak valla, biz size güveniyoruz ama çevrenize güvenmiyoruz.
Tatilden her insanın beklentisi farklı, teknede sabaha kadar club dinlemek isteyen İngiliz ergenleriyle, kaptana “neden hiç işkembe çorbası pişirmiyorsunuz” diye şikayet eden emekli amcaya, her gün teknenin aynı köşesinde öpüşmek isteyen İtalyan gay çifte ne kadar katlanabilirsiniz? “Uno momento be Alberto”, iki dakka da biz izleyelim değil mi şuradan güneşin batışını?
En güzel rota hangisi?
Hepsi güzel. Ama siz yine de mavi yolculuk kafasını “her şeyin en iyisini, en güzelini istiyorum, her şey emrime amade olsun, bu benim tatilim, ben buna değerim” şeklinde yaşamamalısınız. Zaten bu dedikleriniz gerçekleşecek; ama öncelikle beklentilerinizi bu güne kadar alıştığınız tatillerden sıyırmanız gerekiyor. Hani son dönemin popüler lifestyle kelimelerinden wellness denilen fıtı var ya? Heh işte, Gökova sizi çok wellness. Göcek de çok wellness. Ege ve Akdeniz’in tüm koyları, bükleri zaten milyonlarca yıldır wellness. Her gün duş yapmanıza bile gerek yok. O kadar wellness ki hiç kirlenmiyorsunuz. Arınma? Evet arınacaksınız, öyle arınacaksınız ki saçınızı dahi yıkamaya gerek kalmayacak, deniz hepsini hallediyor. 24 saat asfalttan, kirden, yağdan ve pastan uzak bir tatil bu.
Fethiye’den yola çıktıysanız, Akdeniz’in sonunda batan güneşi arkanıza alıp, Kelebekler Vadisi’nin ağzında sizi selamlayan uçan balıklarla arınacaksınız, Bodrum – Gökova hattını seçtiyseniz, dünyanın en sessiz koylarında sadece çam ağaçlarının sesiyle arınacaksınız.
Nereleri görelim?
Knidos’ta antik kentin arkasından dolaşılır, sonra karadan yürüyerek Ege ve Akdeniz’in birleştiği sonsuzluğa açılan yollara çıkılır… Löngöz, Küfre, Bördübet’de denizde gizlenen pisi balıkları, kamuflajı bozulunca panikleyen ahtapotlar, kayık ipinin ardına gizlenmeye çalışan kalamarlar izlenir.
Sabahın erken saatlerinde kahvaltı yapmak için kıyıya inen domuz yavruları, Karalos Koyu’nun fiyortları, Gökova ağzında akşam yemeğine çıkan sinaritler, Karacasöğüt’ün şapşal kefalleri görülür.
Alışveriş için karaya çıkınca Datça pazarı gezilir, eski Datça’da Can Baba’nın sokakları ziyaret edilir, arada kalmış şirin bükler keşfedilir, Göcek koylarına geçilir. Yiyecek içecek için tembel bünyeler işi kaptan ve tayfaya bırabilir. Alışverişi kendiniz yapacaksınız marinalara da servis veren ismini hepimizin bildiği büyük süpermarketler bulunuyor. Limana kadar aldıklarınızı servis ediyorlar; hatta önceden listenizi hazırlayıp onlara bildirin, tekneye geldiklerinde ödemesini alsınlar. Mavi turda hiçbir şey sorun olmaz, her sorunun bir çözümü bulunur. Çünkü bu tatil bir deniz üstü ütopyası. Şu an tekneleri kiralamak için tam sezon. Önceden davranıp istediğin tarihleri kapatman gerek. O yüzden daha fazla düşünme, Ege seni bekler..