Yunanistan ve Türkiye arasında inci bir kolye gibi serpilidir adalar. Ege’nin ortasından başlar, sahile inen taş basamaklar gibi adım adım Akdeniz’e doğru uzanırlar. Dünyanın en güzel denizinin rüzgarları eser kıyılarında, o rüzgarlar kıyı insanlarının hayallerini, aşklarını ve umutlarını alır başka diyarlara taşır.
1960’ların sonunda dünyanın başka bir ucunda, başka bir kıyıda, başka rüzgarlar esmeye başlamıştı. Hippiler de hayallerini, aşklarını ve umutlarını başka diyarlara taşımak istiyorlardı. Başka kıtalardan gelip Akdeniz’in binlerce yıldır esen umut dolu rüzgarlarıyla buluştular. Bu kadarını onlar bile hayal edememişti ama kendilerini Girit’te buldular.
O dönemler Yunanistan’da askeri darbe yönetimi, Girit’te ise başka ülkelerden gelen “yarı çıplak” yabancılara pek de alışık olmayan dışa kapalı bir halk vardı. Yine de iki grup arasında uzunca bir süre unutulmayan maceralar yaşandı. Hatta Rolling Stones’un dünyanın en iyi müzisyenleri arasında gösterdiği Joni Mitchell da buranın uzun süreli konukları arasındaydı.
Girit’in bir balıkçı köyü olan Matala’dayız burası hippilerin cennet kıyıları
Zamanın sadece insanlar istediğinde aktığı bir yer. Yerlisi bugün bile kendini Yunanlıdan önce Giritli olarak tanımlıyor. Ana karaya en uzak adalardan biri. Ege’nin ve Akdeniz’in en sert fırtınalarıyla yaşıyorlar. Mesafeli, sert mizaçlı ve dışa kapalılar. Nasıl açık olsunlar? Bir adadalar. Hem de dünya savaşının etkilerini hâlâ atlatamamış ve askeri darbelerle ayakta kalmaya çalışan Yunanistan’un uzak bir adası.
Günlerden bir gün dünyanın en çatlak tiplerinin yolu kendi halindeki bu adaya düşer
Yatacak yer, yiyecek, sıcak duş, kılık kıyafet? Bu soruların hiçbirinin cevabı yok, çünkü hiç sorulmuyor. Sırt çantalarına ne sıkıştırıldıysa o. Örneğin Matala köyündeki konaklama Neolitik çağlardan kalma kaya mağaraları, oyuklar ve mezarlar. Nasıl? Kulağa hayli “butik” geliyor değil mi?
Köyün yerlileri bırakın Hippiyi daha önce turist görmemişler
Tam bizimkilerin ortamı. Dünyanın uzak bir köşesinin, en uzak ucu. Girit ve Matala. Ada üstündeyken bile karadan ulaşım zor. Barınmak için doğal kayalıklar, kayaların hemen önünde dünyanın en güzel denizi, gece olunca belki de evrenin en güzel gökyüzü. Adanın bulundukları yerinden en yakın yapay ışık kaynağı Afrika kıtasında. Issızlığı hayal edin. Biraz Taylor Camp‘ı da andırmıyor değil.
Yıllarca dillerden düşmeyen şarkılar bu kıyılarda yazıldı
Bahsi geçen büyülü gökyüzü Joni Mitchell’in tüm müzikal kariyerinde belirleyeci olmuş. Ünlü “Under a starry dome…beneath the Matala Moon” parçası burada yazılmış. “Yıldızlı bir gök kubbenin altında Matala Ayı’nın yanında” demek için bundan güzel yer mi olur?
Bu köy taş devrinden beri böyle eğlence görmedi
Otel olarak kullanılan kayalardaki oyukların tarihi taş devrine uzanıyor. Kayalar daha sonra Romalılar tarafından mezar olarak kullanılmış. Kim derdi ki yüzyıllar sonra bir gün gelecek ve bu ıssız kıyılar hippilerin aşk yuvası olacak? Gerçi başka seçenekleri de yok. Parasını verip otelde kalacak olsalar bölgede otel yok. Ha olsa kalırlar mıydı, ayrı konu.
O günlerin Matalasını Joni Mitchell’ın bir röportajından dinleyelim…
Yakın çevrede ev yoktu sadece iki bakkal, kendi yoğurdunu da yapan bir fırın ve bölgedeki tek telefonun bulunduğu bir dükkan daha. İki Cafe vardı; ama bunlar da hippiler geldikten sonra açılmıştı.
Mitchell’ın anlattıkları neredeyse bizim Sultanahmet’deki Lale Pastanesi misali.
Atina’ya indiğimizde herkes bana bir tuhaf bakıyordu
Aslında gayet normal gözüksem de Yunanlılar arkamdan bişeyler söyleyip duruyorlardı. ‘Sheepy, sheepy Matala, Matala’ laflarını tekrarlıyorlardı. Daha sonradan bunların “Hipi hipi, yallah Girit’e Matala”ya demek olduğunu öğrendim. Tamam, Hippiye benzediğim ve Yunanlıya benzemediğim aşikardı. Daha çok erkekler arkamdan bağırıyorlardı. Galiba uzun sarı saçlarım onları biraz etkilemişti.
Gelir gelmez aşk adeta bomba gibi patlar
Yanımda arkadaşım Penelope vardı, bir feribota bindik ve Matala’ya geldik. Yanında haşhaş tarlası olan ufak bir kulübe kiraladık. Hemen plaja indim ve tam o anda büyük bir patlama oldu. Beyaz pantolonlu, kafasında beyaz türbanlı, kırmızı sakallı bir adam kapıdan dışarı uçtu. İşte Cary hayatıma böyle girdi.
Joni Mitchell’ın o dönemlerde çok etkilendiği ve kuşağını derinden etkileyen “Carey” parçasını yazmasını sağlayan abi
Cary, Amerikalı bir hippiydi ve sahildeki Cafe’de aşçılık yapıyordu. Ocağı açtığı anda bir patlama olunca kapıdan uçmuştu. Mitchell o anı gördüğünde aklından “bu adamla mutlaka tanışmalıyım” diye geçirmiş. Sanatçının daha sonradan Matala günleri için yazdığı “Carey” adlı parçası milyonlarca kere dinlendi, dinlenmeye de devam ediyor. Parça artık bir klasik.
Şarkının sözlerinde geçen Mermaid Cafe de, Matala gecelerindeki yıldızlar ve ayaklara yapışan deniz kumları kadar gerçekti
Fakat bir de hayatın gerçekleri. Hippilerin gelişi adanın tutucu kısmını rahatsız etmişti. Giritli gençler bir yandan, bu sarışın güzel kızlarla birlikte olabilmek için can atarken diğer yandan ahlak elden gidiyor “cık cık cık” diye söylenti çıkarıyorlardı. Giritli kızlar da durumdan şikayetçiydi. Erkekler evlenmek için bakire kız ararken, her gece Matala’ya gitmekten de geri durmuyorlardı. Kilise duruma el koymaya hazırlanıyordu ama ondan önce ordu vardı.
Askeri cuntayla Hippi kampında rakı keyfi
Konaklanılan mağaraların “penceresinden” bir görünüm
Başlık tam olarak gerçek bir olaydan alıntıdır. Joni Mitchell röportajına geri dönelim ve hadiseyi ünlü sanatçının ağzından dinleyelim: Matala’ya geldikten sonraki gece ben, Carey ve Penelope, Mermaid Cafe’ye gittik. Ortamda 7-8 başka hippi ve askerler içiyorlardı. Birisi Rakı isminde bir şey getirdi, bi çeşit Türk likörüymüş. 3 kadeh içtim. Sonraki sabah Carey’nin kaldığı kaya oyuğunda uyandım.
Rakı bu Joni abla, Türk likörü falan dersen çarpar tabi
Mağaraların içinden görünüm
Mitchell o geceyi hatırlamıyor. Sabah kalktığında çizmesinin topuğunu kırılmış, kıyafetlerini toz toprak halde bulmuş. Anlayacağınız o kafayla kayalıklara tırmanırken üstünü başını pert etmiş. İşin asker kısmına geri dönelim. Askerler işlerine geldiğinde hippilerin ortamında takılmaktan içip eğlenmekten kendilerini sakınmıyorlar. Ama bir yandan da varlıklarındaki asıl sebep buradaki hayatı çekilmez kılmak.
Yasaklar hissedilmeye başlanır
Mermaid Cafe’nin sahibi ve hippilerin arkadaşı olan Yunanlı Stelios Xagorarakis sudan bir sebepten tutuklanır ve cezaevinde işkenceye uğrar. 1969 yılı için gayet normal bir durumdur bu. Stelios’un ellerinde ve ayaklarında sigaralar söndürülür. Sahilde hayatın sonu bu gibi olaylardan sonra tatsızlaşmaya başlayacaktır. Aynı günlerde Mitchell’ın arkadaşı Penelope de bir gece sahilde tanıştığı askerlerle takılır ve kendisinden bir daha haber alınamaz.
Bu olay genç şarkıcıyı derinden etkiler
Joni Mitchell, Mermaid Cafe’de
Zaten duygusal olarak pek sağlam olmayan Mitchell, Penelope’nin ortalıktan kayboluşundan hayli etkilenir. Taştan mağaralarda uyumaktadır. Altlarında sadece yumuşak olması için deniz kumu ve çevredeki otlar vardır. Bazen de arkadaşlarından ödünç aldıkları şilteler de uyurlar. Çevre baskısı da artmaktadır.
Çıplaklık ve özgür cinsellik her geçen gün daha da tepki çekmeye başlar
Aslında sahilde değişen çok bir şey yoktur. Tek değişken Matala’nın artık keşfedilmiş olmasıdır. Hem büyük hippi grupları hem de meraklı halk bölgeden çıkmaz olur. Nüfus kalabalıklaşır ve başlarda doğanın bakirliği içinde hiç dikkat çekmeyen bu yaşam tarzı için artık “bu kadarı da fazla” denilmeye başlanır. Joni Mitchell o günleri adeta taş devrine dönüştü diyerek anımsıyor. Mağaralar, deniz ve çıplak gezen insanlar…
Aslında her şey yalnız gezen bir Almanın adaya gelişiyle başlamış
Yerel halkın anlattığına göre ilk gelen bir Alman genciymiş. Köylülerden biri bu arkadaşa yiyecek vermiş ve ücreti ödemeye kalktığında “para istemez” karşılığını vermiş. Yerel halkla yapılan söyleşilere göre sonraki senelerde bir kişi yanında dört kişiyle gelmiş, sonra 20 ve sonradan 100 olmuşlar. En sonunda Matala’da bir komün oluşmuş.
60’lar dünya savaşından sadece 20 yıl sonrası ve Almanlar Avrupa’nın hiçbir köşesinde sevilmiyor
Yunanistan’da ise Almanlara karşı herhangi bir ön yargı yok. Avrupa’dan soyut kalmış olan Yunanistan’ın pek de bir şey umurunda değil. Girit ise iyice unutulmuş köşe. Gelen o ilk Almandan sonra bölgenin çekim merkezi olmaya başlaması pek de şaşırtıcı değil. Alman gezginlerin uğrak noktası olmaya başlayan Matala’nın, barışın ve aşkın çocukları hippiler tarafından keşfedilmesinde bir savaşın izlerinin olması da manidar. Hippiler savaş karşıtı, Almanlar II.Dünya Savaşından dolayı sevilmiyor, bu yüzden Girit’i buluyorlar ve ortam zamanla bir hippi komününe dönüşüyor.
Joni Mitchell için dönüş vakti
Genç yıldız Matala’dan tanıdığı Hippi arkadaşlarının oynadığı bir gösteriyi izlemek için Atina’ya gider ve bir daha köye geri dönmez. Bir süre sonra da asker ve polis bölgeyi dağıtır ve giriş çıkışı yasaklar. Cunta, Matala’daki uyuşturucu kullanımı ve çıplaklık ortamına son verir.
Bugün Matala
Birçok Yunan adasında olduğu gibi Matala’da da turizm en büyük gelir. Hippilerin kaldığı bölge ve mağaralar ise tellerle çevrili ve girilmesi yasak. Bölge tarihi kalıntılardan dolayı arkeolojik alan ilan edilmiş ve korunuyor. Dönemin 68’lileri artık gerçekten de 68’li ve 70’li yaşlarda o günleri hayatlarının en önemli deneyimi olarak hatırlıyorlar.
Bonus: 6.İstanbul Belgesel Günleri’nde de gösterilen Hippie Hippie Matala
https://www.youtube.com/watch?v=3YQnfsXhNhE