Gotik edebiyatın öncü isimlerinden biri olan Mary Shelley, edebiyat tarihinin kült eserlerinden Frankenstein’in yazarı olarak tanınıyor. Shelley’nin yarattığı karakter; korku, bilim-kurgu türlerinde hala büyük bir esin kaynağı olarak gösteriliyor. Öyle ki Frankenstein, dünyanın ilk bilim-kurgu eseri olarak kabul ediliyor. Oldukça üretken bir isim olan Shelley, birçok edebi türün de ortaya çıkışına ilham veren eserler yazmasıyla biliniyor. İngiliz edebiyatının tanınmış yazarlarından olan Mary Shelley sadece muhteşem kitaplarıyla değil hüzünlü hayat hikayesiyle de ilgi çekiyor. Gelin, edebiyatın önemli isimlerinden biri olan Mary Shelley’i daha yakından tanıyalım.
Mary Shelley, 30 Ağustos 1797 tarihinde Londra’da dünyaya geldi. Annesi ve babası kendi döneminin en tanınmış yazarları arasındaydı
Babası William Godwin, radikal siyasal görüşleriyle biliniyordu. Annesi Mary Wollstonecraft ise kadın haklarının etkili bir savunucuydu. Mary’nin annesi, onu doğurduktan 10 gün sonra hayatını kaybetti. Bu nedenle ünlü yazarı babası büyüttü. Babası ve onun arkadaş çevresinden çok fazla etkilenen Mary, edebiyat ve felsefeyle ilgilenmeye başladı. Çocukluğunun büyük bölümünü anne ve babasının kitaplarını okuyarak ve kısa hikayeler yazarak geçirmişti. 1807 yılında William Godwin’in şirketi aracılığıyla, ilk şiir kitabı “Mounseer Nongtonpaw”ı yayınlandı.
Mary gençlik döneminde, 19. yüzyılın en gözde romantik şairlerinden Percy Bysshe Shelley’e aşık oldu
Percy Shelley, William Godwin’in azimli ve çalışkan bir öğrencisiydi. Ancak Shelly, evli bir adamdı. Bu nedenle ikili, Mary henüz 17 yaşındayken İsviçre’ye kaçtı. Onlara Mary’nin üvey kardeşi Jane de eşlik etmişti. Mary, 1815 yılında sadece birkaç gün hayatta kalan bir kız bebek doğurdu. Bebeğinin ölümü ve ekonomik sıkıntılar nedeniyle büyük bir buhran dönemi yaşadı. Babası William Godwin, kızının ilişkisine karşı çıksa da iki sevgili birbirini bırakmamakta ısrarcıydı.
1816 yılında Shelley ailesi, arkadaş gruplarıyla bir araya geldi. O gün grup üyeleri, yağmurlu bir akşamda birbirlerine hayalet hikayeleri okumuştu. Günün sonunda Lord Byron, herkesin kendi korku hikayesini yazmasını önerdi. Bu öneriden sonra Mary Shelley, kendi korku hikayesi Frankenstein üzerine çalışmaya başladı. Bu sırada Percy’nin eşi 1816 yılında ölünce, ikili Londra’ya dönüp evlendi. Evlendikten sonra tekrar yolculuğa çıkan çift, İtalya’ya yerleşti.
Mary Shelley, dünya çapınca şöhret yakalamasını sağlayacak Frankenstein üzerinde çalışmaya devam ederken, kendi kaçış öyküsünü anlattığı “Avrupa, Altı Haftalık Bir Gezinin Öyküsü” isimli kitabını yayınladı
Mary ertesi yıl, kült romanı Franskenstein’ı bitirmişti. 1818 yılında “Frankenstein ya da Modern Prometheus” ismiyle yayınlanan kitap, büyük bir başarı yakaladı. Mary hayatını eşine adamış gibi görünse de aslında çok sorunlu bir evlilik yaşıyordu. Onun Percy Shelley ile olan ilişkisi aldatmalar ve büyük mutsuzluklarla doluydu. 1822 yılına gelindiğinde Spezia Körfezi’nde arkadaşlarıyla tekne turunda olan Percy Shelley, boğularak hayatını kaybetti. Bu sırada henüz 24 yaşında olan Mary, hayatta kalan tek çocuğu Percy Florence ve kendisi için büyük bir mücadeleye girdi.
Eşinin ölümünden sonra Londra’ya dönen Mary, “Valperga” ve “Son İnsan” başta olmak üzere birçok yeni roman yayınladı
Yeni kitaplar yazmanın dışında eşinin şiirlerini de tanıtmaya devam eden Mary, Percy’nin edebiyat tarihindeki yerini korumaya çalıştı. Mary Shelley, 1 Şubat 1851’de henüz 53 yaşındayken, beyninde bulunan bir tümör nedeniyle hayatını kaybetti. Son İnsan, Valperga, Mathilda, Lodore, Falkner ve Perkin Warbeck gibi çok sayıda başarılı eseri olmasına rağmen onun en kalıcı mirası Frankenstein oldu.
Bazı edebiyat eleştirmenleri Frankenstein’ı, Mary’nin trajik çocukluk ve mutsuz geçen evliliğinden esinlenen metaforik bir karakter olarak okuyor
Öte yandan Frankenstein’ın siyasi bir alt metne sahip olduğunu öne süren eleştirmenler de bulunuyor. Bu kült romanda; Sanayi Devrimi’nin yanı sıra Locke ve Hobbes gibi düşünürlerin de etkisini görmek mümkün. Kitabın ana fikri bir yana, Frankenstein; bilimin, modernitenin, sorumsuz insanlığın timsali bir karakter olarak edebiyat tarihinde sarsılmaz bir yere sahip.