Bazı insanların hayat öykülerini duyarsınız ve dersiniz ya “Abi, benim derdim de neymiş ki?”; Marie Rose Balter’in hayatı da bize bunu dedirtebilecek kadar zorluklarla geçmiş yıllarla dolu. Nefes almaya devam etmesi bile mucize. Onun yaşamında ilgi çeken nokta; yalnızca yaşadığı acılar değil, bu acıların içerisinden güneş gibi doğmayı başarabilmesi. Hiçbir engelin onu yolundan alıkoymaması.
Bizleri en çok şaşırtan da Marie’nin tüm bu yaşadıklarına rağmen “affedebilmesi”. Onun yerinde başka insanlar olsa bırakın affetmeyi; çoktan pes etmiş, çoktan kaybolup gitmişti akıl hastanesinin odalarında. O nedenle onun kararları, onun yılmayışları hepimize örnek olsun, hepimize.
Alkolik bir annenin evlilik dışı dünyaya gelmiş kızıydı, o zamanlar adı “Patricia” olan Marie
Patricia’nın bir kendinden büyük, bir de kendinden küçük kız kardeşi vardı. Anneleri onlara bakmakta zorlanıyordu. Zaman geliyor, onlara yemek bulabilmek için kapı kapı dolaşıyordu.
Patricia 5 yaşına geldiğinde annesi tarafından çocuk bakım yurduna yerleştirildi. Yalnızca o, diğer kardeşleri değil…
Burada onu bir çift evlat edindi ve artık adı “Marie” olan Patricia’nın en kötü günleri tam da burada başladı, çünkü bu insanlar dışarıdan çok saygın görünmelerine rağmen sadistlerdi!
50 yaşındaki bir adam ve onun 55 yaşındaki ikinci karısı, İtalyan göçmeniydi.
Marie burada mahzene kapatıldı, sürekli bir şekilde işkence gördü. Ama dışarıdaki insanların onları gayet düzgün bir aile sanması yüzünden kıza bir kurtarıcı gelmesi imkânsızdı
Gördüğü işkenceler sonrası depresyondan felç geçirdiğinde henüz daha 17 yaşındaydı
Kalp spazmı ve boğulacak derecedeki ağır astım krizleri ile hayatı iyice zorlaşan Marie, halüsinasyonlar da görmeye başlayınca “şizofreni” teşhisiyle hastaneye kaldırıldı
Akıl hastanelerinde 17 yıl geçirdi! Yemek yiyemiyor, fazla hareket edemiyor, sıkça intiharı düşünüyordu… Çok umutsuz ve çaresizdi
Senelerini bir yatağın üzerinde cenin pozisyonunda yatarak geçirdi.
34 yaşına geldiğinde Marie için bambaşka bir yaşam başladı. Çünkü doktorlar onun şizofren olmadığını, yalnızca ağır depresyon ve panik atak yaşadığını söylediler
“Şunu öğrendim ki; insanların kendilerine ve diğer insanlara duydukları sevgi ve saygı, diğer tüm terapi tekniklerinden daha fazla sağlık ve şifa verir.” (Marie Balter)
O artık özgür kadındı.
Yol ayrımına gelmişti. Ya yaşamının sorumluluğunu üstlenmeyip devlet yardımıyla ömrünün sonuna kadar yaşayacaktı ya da işkence ve tacizlerle geçen senelere meydan okuyacaktı
O elbette ki ikinci yolu seçti. Zaman, sıfırdan başlamak zamanıydı.
“Aklî dengesi yerinde değil, okuyamaz” laflarını haksız çıkarırcasına, Salem State Üniversitesi’nde Psikiyatri Bölümü’nü kazandı
Marie, gönüllü bir çiftin evine rehabilitasyon programlarına gidiyordu. Orada romantik bir ilişki yakaladı.
Akıl hastanesinde yatmış ve artık iyileşmiş olan muhasebeci Joe Balter ile evlendi; fakat 6 sene sonra, tam da final sınavları sırasında, eşi ani kan pıhtılaşmasından vefat etti
“O benim kocam, arkadaşım, öğretmenim ve aşkımdı.” (Marie Balter)
Marie mesane kanseri hastalığına yakalandı ve bu mücadeleyi de kazandı
Uzun yıllar psikiyatrist hekim olarak çalıştıktan sonra Harvard Üniversitesi’nde “Yönetim, Planlama ve Kamu Politikası” üzerine yüksek lisans yaptı
“Marie, birçok sorunla karşılaştı ve onların üstesinden gelerek başarılı oldu. Bence bu sayede yalnızca eski hastalarına değil, tüm insanlara yardım edebiliyor. Ve şu anda birçok insanın idolü.” (Marie’nin atamasını yapan Marvin M. McNally)
Bu sırada psikiyatri üzerine konferanslar da veriyordu.
58 yaşına geldiğinde, hayat hikâyesini duyanları en çok şaşırtacak olaylardan biri gerçekleşti: Senelerini geçirdiği Danvers State Akıl Hastanesi’ne yönetici olarak atandı!
“Eğer affetmeyi öğrenmeseydim, bir damla bile gelişemezdim. Yaşamım ziyan edilmiş bir yaşam olurdu. Ve bugün bu hastahaneye yönetici olarak dönemezdim.” (Marie Balter)
Marie’nin yeni görevini haber yapan ajansın zafer açıklaması: “En uzun yolculuk, beynimizden yüreğimize yaptığımız yolculuk. Affetmek, bu yolculuğun en kestirme yolu. Affetmeyi gerektiren her yara, içinde önemli bir dersi barındırır. Dersi görebilmek için yarayı yeniden deşerek yüzleşmek zorunda kalsak bile…”
Hayatını, insanları akıl hastalıkları konusunda bilgilendirmeye ve onlara yardımcı olmaya adamıştı. Çünkü insanların kendilerine güvenmeleri ve umutlarını kaybetmemeleri çok önemliydi. Bunu Marie’den daha iyi kimse bilemezdi…
Burada, hastanenin önerilen kapasitesinin iki katı kadar, yani 260 adet hastası vardı. Bu nedenle giderler normalin üzerindeydi ve Marie hastanenin devir daimi için elinden geleni yaptı, bağış bulmak için uğraştı. Ayrıca hastane çalışanlarının ve gönüllülerin eğitim ve motivasyonları için de çaba gösterdi.
Hayatını konu alan “Nobody’s Child” filmi Altın Küre de dâhil olmak üzere 7 ödüle aday gösterildi ve üçünü kazandı
Bu ödüllerden birini (Primetime Emmy Ödülleri) Maria Balter’i canlandıran Marlo Thomas aldı.
Marie Balter, “Sing No Sad Songs” adlı kitabının gelirlerini, kâr amacı gütmeyen ve akıl hastalıkları konusunda eğitim merkezi olan Balter Enstitüsü’ne bağışladı
Hayata karşı güçlü duruşu ile hepimize çok büyük dersler veren Marie Balter, 6 Ağustos 1999’da Massachusetts’de hayata gözlerini yumdu
“Şimdi hayatıma dönüp baktığımda, dürüst olmak gerekirse, hiçbir şeyi değiştirmezdim. Ağrı ve acı bana psikolojik anlayış ve manevi güç kazandırdı. O deneyimleri yansıttığımda hâlâ acı hissediyorum. Fakat bu durum eskiden beni çaresiz bir umutsuzluğun dibine doğru sürüklerken, artık büyümeyi sürdürme arzumu besliyor.” (Marie Balter)