Felsefeye olan ilgisiyle tanınan Marcus Aurelius, Roma tarihinin en saygın imparatorlarından biri. Zengin ve politikayla yakından ilgilenen bir ailede doğan Marcus, çocukluk döneminde iyi bir eğitim aldı. Ancak en büyük entelektüel ilgisi; kaderi, mantığı ve kendine hâkim olmayı vurgulayan Stoa felsefesi. Eski bir köle ve Stoacı filozof Epictetus’un düşünceleri, Marcus Aurelius üzerinde büyük etki bıraktı. Bu nedenle imparatorluğu sırasında aldığı tüm kararlar üzerinde stoa felsefesi etkili oldu. Antik dönemin en önemli düşüncelerinden biri olan Stoacılık; toplumsal statü ve ırkların ötesinden bütünsel bir insanlık fikrini savunuyordu. Marcus Aurelius bu düşünceye o kadar sadıktı ki yaşamı boyunca kendisine “bilgelik nedir?”, “insanlara nasıl davranmalıyım?” gibi sorular sorarak yeni bir ahlak anlayışı yaratmaya çalıştı. Gelin hem filozof hem de Roma imparatoru olan Marcus Aurelius’un yaşamına yakından bakalım.
Marcus Aurelius mucizesi
172 yılında, İmparator Marcus Aurelius ve lejyonu kendisini bir anda büyük bir felaketin içinde buldu. Aurelius, Roma İmparatorluğu’nun kuzeydoğu sınırları boyunca bir dizi zorlu savaştan sonra kendisini lejyonuyla birlikte düşman topraklarının içinde buldu. Romalılar, Quadi olarak bilinen düşman bir grup tarafından kuşatılmıştı. İmparator ve lejyon iyi bir mücadele örneği gösterdi. Ancak suları tükendiği için uzun bir süre dayanamazlardı. Quadiler, Romalıların etrafını sardıkları için kısa bir sürede susuzluğun onları yok edeceğinden emindi. Günler geçti, su kaynakları tamamen bitme noktası geldi. Romalılar; yorgunluktan, yaralardan, güneş sıcağından ve susuzluktan kırılıyordu. Bu nedenle ne geri dönebiliyorlar ne de savaşabiliyorlardı. Ancak sonra mucizevi bir olay yaşandı. Adeta ilahi bir müdahaleyle lejyonun tam üzerinde büyük bir fırtına koptu. Çok geçmeden gökten o kadar çok yağmur yağdı ki Romalı askerler kalkanlarını ve miğferlerini suyla doldurup atlarının ve kendilerinin susuzluğunu giderebildiler.
Quadilere gelince, fırtına sırasında oluşan şimşek ve yıldırımlar askerlerin üzerine yağıyordu. Marcus Aurelius’u tuzağa düşüren Quadiler, nihayetinde bu mucizeyle bertaraf edildi. Peki bu yağmur mucizesine kim ya da ne sebep olmuştu? Bu sorunun cevabı çok farklı şekillerde veriliyor. Cassius Dio, Romalıların yardımına hava tanrısının koştuğunu söylüyor. Bazıları bu mucizeyi, Mısırlı sihirbaz Arnuphis’in yakarışlarıyla açıklıyor. Ancak hangi iddia “doğru” olursa olsun “yağmur mucizesi” Marcus Aurelius’un olağanüstü hayatına büyüleyici bir pencere aralıyor.
Marcus Aurelius, MS 161’de iktidara geldiği andan itibaren bir dizi mucize yaşamaya başladı. Öldüğü güne kadar her zaman ölüm tehditleriyle yüzleşmişti. Doğuda, Parthia sınırında huzursuzluk vardı, Kuzeyde Ren ve Tuna kıyılarında savaşlar eksik olmuyordu. Tüm bunların dışında kendi valisinin başını çektiği şiddetli bir ayaklanmayla karşı karşıya kaldı. Her kötü olay, kendisini ve imparatorluğunu tehdit ediyordu. Ama Marcus Aurelius, yağmur mucizesi örneğinde olduğu gibi tüm tehditlerden kurtulmayı başarmıştı.
Hem filozof hem de savaşçı bir imparator
Marcus Aurelius, Roma İmparatorluğu’na damga vuran imparatorlardan biri olsa da bugün savaşlarıyla değil felsefeye olan düşkünlüğüyle hatırlanıyor. Hatta tarihçiler onu, ilk gerçek filozof-imparator olarak tanımlıyor. Marcus Aurelius’un bugün “Kendime Düşünceler” ismiyle yayınlanan Stoa felsefesi üzerine yazdığı notlar, okuyan herkesi hala büyülüyor.
Marcus Aurelius’un felsefeye olan ilgisi yadsınamaz. Aurelius, İmparator olmadan önce zamanının büyük bir bölümünü okuyarak ve araştırarak geçirmişti. Stoacılığa yoğun ilgi duymasının yanı sıra; Platon, Aristoteles ve Epikuros başta olmak üzere rakip felsefe okullarının eserleri hakkında da bilgi sahibiydi. Roma’nın emperyal siyasetine adım atmadan önce mümkün olan en erdemli davranış kalıbının nasıl olması gerektiğini sık sık düşünüyordu. Ancak gerçek şu ki, Marcus Aurelius’un hüküm sürdüğü 20 yıl boyunca siyasi atmosfer ona eline kılıç almaktan başka bir seçenek bırakmadı. Ölümünden kısa bir süre sonra Roma’ya dikilen anıtsal sütun, imparatorun içinde bulunduğu çatışmaların acımasızlığını çok net bir şekilde vurgulamaktadır. Marcus Aurelius doğuştan savaşçı değildi. Ancak sorumlulukları onu güçlü bir savaşçı yaptı.
Zaman çizelgesiyle Marcus Aurelius’un hayatı
MS 121: Marcus Aurelius, Marcus Annius Verus ve Domitia Lucilla’nın çocuğu olarak dünyaya geldi.
MS 138: Antoninus Pius, Marcus’u evlat edindi. Kısa bir süre sonra, Hadrian’ın ölümü üzerine Antoninus Pius imparator oldu.
MS 161: Marcus Aurelius, Lucius Verus ile ortak imparator oldu. Ardından karısı Faustina ikiz bebek dünyaya getirdi.
MS 168: Veba salgını, Roma İmparatorluğu’nu kasıp kavururken Marcus ve Lucius kuzeye doğru yola çıktı. Sefer sonunda Adriyatik’in ucundaki Aquileia’ya yerleştiler.
MS 169: Lucius Verus, veba nedeniyle öldü. Marcus Aurelius, Roma’nın tek imparatoru oldu.
MS 170: Germen toplulukları (Quadi ve Marcomanni) kuzey İtalya’yı işgal etti. Aynı zamanda Adriyatik’teki Aquileia’yı kuşattı.
MS 171-74: Marcus, Ren ve Tuna’nın öteki yakasındaki kavimlerle bir dizi savaşa girdi. Lejyonlarından biriyle “yağmur mucizesini” yaşadı.
MS 180: İmparator kuzey sınırında öldü. Yerine oğlu Commodus geçti.
Alçakgönüllü ve güvenilir
Marcus Aurelius, MS 121’de Roma’da Marcus Annius Verus ve Domitia Lucilla’nın çocuğu olarak dünyaya geldi. Anneannesi çok varlıklıydı. O öldükten sonra tüm mal varlığı Marcus’un annesi Domitia’ya kaldı. Babasının ailesinde çok fazla senatör ve konsolos vardı. Ancak M. Annius Verus hiçbir zaman siyasette yer almadı. Babasını çok genç yaşta kaybettikten sonra dedesi Marcus’u himayesine aldı. Genç Marcus, dedesinin statüsü nedeniyle iktidarda bulunan Hadrian’ın kısa sürede dikkatini çekti. Hadrian, Marcus’u verissimus (en dürüst) olarak tanımlıyordu ve onunla yakından ilgileniyordu. Marcus’a özel hocalar binicilik öğretiyor, kolejde eğitim alıyordu. Hadrian hayata veda etmeden kısa bir süre önce Antoninus Pius’u halefi olarak atadı. Aynı zamanda Antoninus Pius’tan, Marcus ve genç aristokrat Lucius Verus’u kendi varisleri olarak kabul etmesini istedi. O günden sonra Marcus’un geleceği imparatorluk tahtında yatmaya başladı.
Hadrian MS 138 yılında öldüğünde, Antoninus Pius imparator oldu. Marcus ise yeni imparatorun kızı Faustina ile hayatını birleştirdi. Marcus bu sırada imparatorun yanında, kararlarına yardımcı oluyor ve toplumsal alanda roller üstleniyordu. Alçakgönüllü olması ve güvenilir davranışlar sergilemesi nedeniyle kısa sürede tüm Roma’nın sevgisini kazanmıştı. Antoninus Pius saltanatında, imparatorluk neredeyse hiç savaşa girmedi. İmparator her zaman Roma’da kalıyordu. Bu huzur dönemi yaklaşık 25 yıl sürdü. MS 161 yılında İmparator öldüğünde yerine Marcus ve Lucius Verus geçti. Yasal olarak her ikisi de eşit yetkilere sahipti. Ancak Marcus daha tecrübeliydi ve Roma’da tanınan bir isimdi. Lucius Verus ise Marcus’tan 10 yaş küçüktü ve daha az tanınmaktaydı. Bu nedenle Verus pratikte ikinci sıradaydı. Marcus Aurelius ülke içindeki siyaset, hukuk ve idare konularıyla ilgileniyordu. Lucius Verus ise bizzat savaşlara katılıyordu. Lucius Verus imparator olduktan sadece beş sene sonra veba nedeniyle hayatını kaybetti. Onun ölümünden sonra Marcus Aurelius Roma İmparatorluğu’nun tek hükümdarı oldu.
Savaşlar, entrikalar ve hayatta kalma mücadelesi
Verus hayata veda ettikten sonra imparator Marcus, Quadi ve Marcomanni topluluklarıyla uzun süren savaşlara katıldı. Hannibal felaketinden sonra ilk defa düşman orduları Roma’ya bu kadar yakınlaşmıştı. Ancak Marcus Aurelius tüm meydan okumalara hazırdı. İmparator, Marcomanni ve Quadi’lere karşı o kadar çok başarı kazandı ki onların topraklarında yeni bir Roma eyaleti kurabilirdi. Ancak Marcus, Suriye valisi Avidius Cassius’un isyan ettiğini duyunca planlarından vazgeçmek zorunda kaldı.
Kaynaklar, Cassius isyanının, Marcus’un karısı Faustina tarafından başlatıldığını ileri sürüyor. Çünkü Faustina, Marcus’un sefer sırasında ölmüş olduğunu ve 13 yaşındaki oğlu Commodus’un başarılı olamayacak kadar genç olduğunu düşünüyordu. Commodus’u taht gaspçılarından koruyabilmek için Marcus’un ölüm haberi yayılmadan yeniden evlenmesinin daha iyi olacağını düşünmekteydi. Bu isyanı gerçekten Faustina mı başlattı bilinmiyor. Çünkü bu tarz olaylarda genellikle imparatorluk ailelerinin kadın üyelerini suçlamak oldukça yaygın bir durumdu.
İsyanı kimin başlattığı belli olmasa da Suriye valisi Cassius, Mayıs 175’te Mısır’da imparatorluğunu ilan etti. Bu Marcus Aurelius için oldukça tehlikeli bir gelişmeydi. Çünkü Roma İmparatorluğu, tahıl ihtiyacının önemli bir kısmını Mısır’dan sağlıyordu. Marcus, hükümdarlığı döneminde bu kadar çok savaş yapılmasından ve iç savaşın bir tehdit haline gelmesinden duyduğu üzüntüyü her zaman dile getiriyordu. Askerlerine, Cassius’un yakalanması halinde yapılacak en iyi hareketin onu affetmek olduğunu söylemişti. Ancak Marcus’un merhamet etmesine izin verilmedi. Askerleri Mısır’a doğru yola çıkmak üzereyken Antonius adlı bir yüzbaşının Cassius’u öldürdüğü haberi geldi. Antonius, imparatora sunmak için Cassius’un başını kesmişti. Ancak Marcus, kafaya bakmayı reddederek onun gömülmesi emrini verdi.
Beş iyi imparatordan sonuncusu
İç Savaş başlamadan bittikten sonra, Marcus şiddetli bir hastalık geçirdi. 180 yılının Mart ayında 58 yaşındayken öldü. Marcus, Kendime Düşünceler isimli notlarında; ölümü olduğu gibi kabul etmenin önemini vurguluyor. Ölümün sadece bir yaşamın değil aynı zamanda bir itibarın da sonu olduğunu şu sözlerle belirtiyor: “İnsan olan her şeyin ne kadar geçici ve ne kadar değersiz olduğunu gözlemlemekten asla vazgeçmeyin: bugün bir damla sümük, yarın bir mumya ya da bir kül yığını.” Aynı notlarında insanların erdemli bir hayat yaşaması gerektiğini öğütlüyor. Marcus, imparatorken her zaman doğru olduğunu düşündüğü şeyleri yaptı. O binlerce yıl sürecek kalıcı itibar kazanmak yerine kendi hayatına odaklandı. Yine de bir imparator olduğu için savaş ve şiddet onun için kaçınılmazdı.
Marcus Aurelius, felsefesini hem özel hem de kamusal yaşamında rehber kabul ediyordu. İnsanların ihtiyaçlarını kendi arzularının veya zafer vizyonlarının önüne koyuyordu. Marcus, beş iyi imparator (evlatlık imparatorlar)’dan sonuncusuydu. Aynı zamanda en önemli Stoacı filozoflardan biriydi. Günümüzde Marcus Aurelius, savaşlardaki başarılarıyla değil düşünceli doğası ve felsefeye olan ilgisiyle hatırlanıyor.
Marcus Aurelius’tan aforizmalar
“Beden, savaşını sürdürmeye devam ederken ruhun savaşmayı bırakması utanç verici bir şeydir.”
“Biraz zaman geçsin, her şeyi unutacaksın. Biraz zaman geçsin, herkes seni unutacak.”
“Her işini, yaşamının son işiymiş gibi yaparsan, bunu başarırsın.”
“Dalgaların art arda gelip çarptıkları kaya gibi ol: Sağlam, kıpırtısız, çevresinde kaynayan suların dinginleşmesini seyreden.”
“Tutkulardan arınmış zihin, güçlü bir kaledir; çünkü insan sığınabileceği ve hiçbir zaman saldırıya uğramayacağı daha sağlam bir yer bulamaz.”
“Ne kadar küçük olursa olsun, bir sonuç elde etmenin az bir şey olmadığını düşün.”
“Öfke ve üzüntü, bize, bizi öfkelendiren ya da üzen şeylerin kendisinden daha çok zarar verir.”
Bu içeriğimiz ilginizi çektiyse; Kızgın Tanrılar, Suikastler, Gıda Zehirlenmesi: Roma İmparatorları ve Beklenmedik Ölümleri listemize de göz atmak isteyebilirsiniz!