Bu zamana kadar televizyon dizilerinde, reklamlarda, şarkılarda ve kısaca hikaye anlatıcılığının olduğu her yerde maalesef kadının ikinci rolde gösterilmesine, başrolde olsa bile “kötü kadın” imajında gösterilerek adeta şeytanlaştırılmasına şahit olduk. Üstelik bunlara küçüklüğümüzde bize anlatılan masallardan itibaren maruz kalmaya başladık. Bu masallarda kadınlar hep güzel ve prenses olmak zorundaydı ve başına bir iş geldiğinde onu hep bir erkek korumak zorundaydı. Ama artık bir şeyler değişiyor, Malefiz 2 filmi de bu değişimin işaretlerinden biri. Bakalım Malefiz: Kötülüğün Gücü bize toplumsal cinsiyetle ilgili neler anlatıyormuş?
1. Malefiz, hikayeyi tersten ele alarak hepimizi şaşırtıyor
Küçükken hepimizin büyüklerimizden “kötü bir kadın tarafından lanetlendikten sonra ömür boyu uyuyan bir prensesin bir prens tarafından uyandırılarak kurtarılması” şeklinde dinlediği Uyuyan Güzel masalı, bundan 4 yıl önce Robert Stromberg tarafından Malefiz adlı bir filme dönüştürüldü. Filmi masaldan ayıran temel yan, hikayeye “cadı”nın gözünden bakılıyor oluşuydu. Bu haliyle merak uyandıran ve hepimizi empatiye davet eden film, kulağımıza toplumsal cinsiyet adına pek çok şey fısıldıyor.
2. Öfke hep erkeklikle mi eşdeğerdir?
Angelina Jolie‘nin hayat verdiği filmin ana karakteri olan Malefiz (masaldaki kötü kalpli cadı) aslında hepimizin aklında kötü biri olarak kalsa da özünde iyiliği ve merhameti temsil ediyor. Malefiz, son derece iyiliksever bir karakteri canlandırıyor, ta ki yaşadığı orman olan Moors düşman krallık tarafından işgal edilene kadar. Bu olaydan sonra Malefiz, tüm öfkesini göstermeye başlıyor, sonuna kadar mücadelesini sürdürüyor ve bu mücadele onu büyüten bir şey haline geliyor. Bunu da kendisi olgunlaştıkça daha da ihtişamlı hale gelen kıyafetlerinden anlıyoruz. Öfke, genel olarak erkek karakterlerle eşdeğer görülürken bu film ters etki yaratarak kafamızdaki kalıpları yıkmaya çalışıyor.
3. Malefiz, bizi empatiye davet ediyor
Angelina Jolie canlandırdığı Malefiz rolüyle, bizi kötü kadın figürünün ardındaki gerçekliklerle yüzleştirerek bu zamana kadar gördüğümüz “kötü kadın”ların iç dünyasına bakmamızı sağlıyor. Film, bu yolla hepimizi empatiye davet ediyor.
4. Kadının gücünü hafife alma!
Malefiz bize kendi yaşadığı yeri ve prensesi koruyan güçlü bir kadın karakteri anlatıyor ama bu güçlü yön, bangır bangır bağıran, ille de gözümüze sokulmaya çalışılan cinsten değil. Son derece doğal haliyle yansıtılıyor. Öyle ki, Malefiz koskoca kralı bile ayaklarının önünde diz çöktürmeye mecbur bırakıyor ama bunu yaparken hiçbirimizin aklına onun kadın kimliği gelmiyor. Bu açıdan filme toplumsal cinsiyet dostu diyebiliriz.
5. Özgecan Aslan’ı hatırlatan anlar…
Malefiz, Stefan adlı bir erkekle karşılaşıyor ve ateş bacayı sarıyor. Birlikte güzel günler geçiriyorlar ama Stefan bir insan ve Malefiz bir peri. İkisi de ayrı dünyaların insanı. Stefan hırsı, Malefiz ise saflığı ve şefkati temsil ediyor filmin başlarında. Ta ki Stefan adlı delikanlımız taht ve güç hırsından dolayı Malefiz’e zarar verene kadar. Stefan, bir gece sırf kralın gözüne girip tahtı elde edebilmek için Malefiz’in kanatlarını kırıyor. Bu sayede Malefiz etkisiz hale gelirken Moors da kolayca fethedilecek bir konuma geliyor. Malefiz’in kanatlarının kırılması bize günlük hayatta pek çok kadının tıpkı Özgecan Aslan ve birçokları gibi bir erkek tarafından katledilmesini anımsatıyor. Sahi, çoğu kadın hala erkek arkadaşının ya da kocasının şiddetine maruz kalmıyor mu, çoğu kadının kanatları bir erkek tarafından kırılmıyor mu?
6. Kim daha kötü: Malefiz mi Kral Stefan mı?
Malefiz kanatlarının “sevgilisi” tarafından kırılmasından sonra intikam almak için işe koyuluyor, o artık “kötü” bir kadın! Bu kötülük, ona Stefan’ın kızı Prenses Aurora’yı lanetlemeye itiyor. Bu kez Malefiz’in gözünü hırs bürüyor. Ama aynı Malefiz, ilerde prensesle sevgi bağı geliştiriyor ve yaptığı kötülüklerden pişman oluyor. Ancak Kral Stefan kanının son damlasına kadar kötülükten vazgeçmiyor; şatodan düşüp öleceği ana kadar kendi çıkarının peşinde koşuyor ve bu uğurda Malefiz’i alt etmek için çırpınıyor. Burada kadın karakter olan Malefiz’in iyilikle kötülük arasında kalması, Stefan adlı erkek karakterin tamamen kötüyü canlandırması ise toplumsal cinsiyet açısından erkeklerin aleyhine bir eşitsizlik yaratıyor.
7. Filmde kötüler çoğunlukla erkek
Malefiz: Kötülüğün Gücü filmi, adeta kötülüğü erkeklikle sembolize ediyor. Erkek eşittir hırs, intikam, kötülük demek. Öyle ki, filmde Kral Stefan’a dilediği kötülüklerin gerçekleşmesi için yardım eden diğer tüm karakterler erkek. Tek iyi erkek ise, Malefiz’e yardım eden zaman zaman insana dönüştürülen karga! Onun da aslında bir hayvan olması dikkat çekiyor. Film, bu yanıyla sanki insan-doğa ilişkisine de vurgu yapıyor.
8. Malefiz, kadınlığı mı erkekliği mi temsil ediyor?
Ana karakter Malefiz’in de isminin kökeni “male” yani Türkçe karşılığıyla “erkek”ten geliyor. Bu anlamda, Malefiz’in güçlü olarak gösterilmesinin yanı sıra, bunu maskülen bir bakış açısıyla yaptığına da bir vurgu olduğunu da söylebiliriz. Tabii, bunun yanında filmde Malefiz’in görüntüsüyle ve davranışlarıyla feminen bir havası da var ve biz onu daha çok kadınsı yönüyle görüyoruz. Hatta Malefiz’in Prenses Aurora ile kurduğu anne-kız ilişkisine bakılacak olursa, onu yavrusunu kurtarmak için sonuna kadar mücadele eden koruyucu anne pozisyonunda bile izliyoruz. Ama ne kadar erkeksi ve koruyucu anne gibi yan rolleri olsa da Malefiz karşımıza çoğunlukla kadın olmasıyla, hatta belki de cinsiyetsiz olmasıyla çıkıyor! Bu sayede seyircide toplumsal cinsiyet eşitliği algısı yaratmak adına görece daha sağlıklı bir imaj çizilebiliyor.
9. Kadın, doğayla özdeşleştirilmeye devam ediyor
Malefiz aynı zamanda bu zamana kadar sinemada kadın temsillerinde sıkça gördüğümüz doğa temsiline de vurgu yapıyor. Sadece sinemada değil, hikaye anlatıcılığının olduğu hemen her yerde kadın, doğanın temsilcisidir çünkü o üretir, doğurur. Örneğim, İngilizcedeki “blooming” sözcüğü hem çiçek açmak hem de kadınların adet görmeye başlaması anlamında kullanılır. Dile de yansıyan bu tarz ifadeler, sinemada da yerini buluyor elbette. ? Bu filmde de Malefiz adlı kadın karakter, yaşadığı ormanla bütünleşmiş bir periyi canlandırarak yine kadın-doğa ilişkisini gözler önüne seriyor. Erkek ise gücü (krallık) ve fani hırsları temsil ederek İncil gibi kutsal kitaplarda da hep atıf yapılan “insan”a (men, yani erkek) vurgu yapıyor.
10. Kurtarıcı rolleri değişiyor
Bu filmde Uyuyan Güzel masalındakinin tersine güzel prensesi kurtaran kişi, onu öperek uyandırmaya çalışan prens değil, bizzat Malefiz’in kendisi! Burada iki mesaj var: Birincisi, Malefiz’in ne kadar kötü ve intikamcı gibi yansıtılsa da aslında içinde merhamet ve şefkat de barındıran bir karakter olarak gösterilmesi. Dolayısıyla film, kadın karakterin tümüyle iyi olarak gösterilip, pozitif ayrımcılığa maruz bırakılmasını engelleyerek alkışı hak ediyor! İkincisi ise film bu kısmıyla, kadının dostunun yine kadın olduğunu göstererek dayanışmayı kadın temeli üzerine kurmaya çalışması. Bu konuda pek de haklı olduklarını söylemek mümkün değil, çünkü toplumsal cinsiyet sorunu hepimizin sorunu!
11. Film, erkeği ikinci sınıfa itiyor
Film alışılagelenin aksine kadını kurtarıcı, çoğunlukla da merhametin sembolü; erkeği ise hırsın, açgözlülüğün sembolü olarak gösteriyor. Ancak film, bu kez de erkekleri ikinci plana iterek ikinci bir soruna davetiye çıkarıyor: Erkek ayrımcılığı! Bakalım filmin 16 Ekim’de vizyona girecek olan ikinci versiyonu Malefiz: Kötülüğün Gücü’nde de aynı sorunla karşılaşacak mıyız?