“İçime bir ad koyacak olsam Leyla derim, öyle güzelim” cümlesini yazacak kadar naif ve gerçekten de öyle güzel bir insan Mahir Ünsal Eriş. Onunla tanışalı henüz çok olmadı. İki kitabı var elimizde. Birinde ‘bangır bangır Ferdi çalarken evde’, birinde de ‘olduğu kadar güzel’. Yalın, samimi, su gibi cümleleri.
Birilerini hatırlatıyor sanki, tanıdığımız, sevdiğimiz kalemleri; Sait Faik gibi… Başkaları da öyle düşünmüş olacak ki, geçen seneki Sait Faik Hikâye Ödülü’ne layık görüldü. Doğan Hızlan‘ın ödül töreninde kendisiyle ilgili yaptığı tanıma katılmamak elde değil.
Ne demişti Hızlan, “Nasıl Sait Faik Burgazada’nın, balıkçıların, yoksulların, küçük insanların öyküsünü yazdıysa; ödül kazanan Eriş de Bandırma’nın öyküsünü yazdı. Onun için ben onlar arasında ruh akrabalığı da görüyorum.” Bu yorumla ilgili Eriş bir röportajında “Akrabalık ifadesiyle lütfettiler biraz, ancak hayranlık denebilir. Keşke olsa” diyecek kadar da mütevazı.
Ödülünü, Gezi Direnişi’nde hayatını kaybeden gençlere adayan yüreği güzel, kalemi sıcak Mahir Ünsal Eriş ile tanıştırmak istedik sizleri. Tanıyanlar içinse bu liste, bir süredir görmedikleri, sohbetini özledikleri bir dostla karşılaşmak gibi. İki tek atmadan bırakılmaz ya böyle dostlar, biz şimdilik içten bir selam vermekle yetinelim.
1. 80 kuşağının umutlu kalemi
Çanakkale’de doğdu Mahir Ünsal Eriş. Doğduğunda takvimler 1980’i gösteriyordu, darbenin hemen öncesiydi. O yıllarla ilgili konuşurken iki hâkim görüşten bahsediyor Eriş. “Tatsız şeyler yaşandı, çok şükür geçti. O günlere takılıp kalmayalım” söyleminde olanlarla “Çok acı çektik” deyip kenara çekilenler…
Her ikisine de mesafeli yaklaşıyor ve öfkemizi kaybetmememizi istiyor: “O yılları, ne ‘Yaşandı geçti, çok üzücüydü’ diye, ne de ‘Biz çok acı çektik, çok kötü yenildik’ diye anmak yeter. O yılları inatla, öfkeyle hatırlamalıyız.” Öfkenin içinde umudun saklı olduğunu söyleyen Eriş “Öfke vazgeçmemekten, vazgeçememekten doğar. Vazgeçemiyorsak bu umudumuz olduğundandır” diyor.
2. Mutlu yerlerde büyüdü
Çocukluk yıllarını Bandırma ve Erdek’te geçirdi Eriş. Kendi ifadesiyle, ülke geneline göre daha mutlu yerlerde büyüdü. Edebiyat kanına girmeden önce hayalinde çöpçü olmak vardı. Büyüyünce “Ne olacaksın?” sorusuna “Çöpçü” cevabını veriyordu.
Eriş: “Çünkü eskiden konteynırlı çöp arabaları yoktu. Damperli kamyonun kasasında bir adam dikilir, aşağıdakiler de yol kenarından aldıkları çöp poşetlerini o adama atarlardı. O adam olmayı çok görkemli bulurdum, olmak isterdim.”
3. İkinci adresi Ankara
Büyüdüğü yerden ayrılması üniversite ile birlikte oldu. Trakya Üniversitesi Grafik Bölümü için bir süre Edirne’de yaşadı. Daha sonra Ankara‘ya taşındı ve Ankara Üniversitesi Arkeoloji Bölümü’nde lisans eğitimini tamamladı.
Uzun yıllar Ankara’da yaşayan yazar, bu şehirle ilgili duygularını “Sevmiyorum ama düşman da değilim. Nefret de etmiyorum. Elbet bir gün bu da geçecek diye diye on beş yıl olmuş geleli. Ama artık gitme zamanı yakın gibi” cümleleri ile anlatmıştı. Nitekim ayrılık vakti gelmiş olmalı ki, bu şehirden taşındı.
4. Yazma isteği galip geldi
Uzun yıllar çevirmenlik yaptı. Pek çok makaleyi, öyküyü, kitabı dilimize kazandırdı. Edebiyata ilgisi okur düzeyindeydi. İşin yazı kısmına geçmeyi fazla cüretkâr buluyordu. Birinin çıkıp “Etin ne budun ne!” demesinden çekiniyordu. İçindeki yazma istediğini uzun süre görmezden geldi. Ama ufak ufak yazmaktan da kendini alamıyordu.
Bir blog açtı, yazdıklarını oraya koymaya başladı. Yazdıklarının kitaplaşmasını sağlayacak kişiyle tanıştı; Levent Cantek. Yazılarına hayati dokunuşlar yaptı Cantek. Bu dokunuşları şu sözcüklerle anlattı Eriş: “Cantek’in görünen ve görünmeyen katkıları kitabın vücut bulmasında çok önemlidir diyebilirim.”
5. Açın müziğin sesini!
Ve böylece Eriş’in ilk kitabı “Bangır Bangır Ferdi Çalıyor Evde” okuyucusuyla buluştu. Yıl, 2012’ydi. Bir yıl sonra verdiği bir röportajda “Evde Ferdi değil, Verdi de çalsaydı ben gene yazardım” diyecekti.
İlk kitabıyla kısa sürede beğeni topladı. Kendi çapında bir hayran kitlesi bile oluştu. Hayranları bir sonraki kitabı için neyse ki çok beklemeyecekti.
6. Başlı-kıçlı yatalım
…”yani galiba seviyordum, sanırım sevmek böyle bir şeydi. hiç yanımdan gitmesin istemekti. yanımdan gitmesin, gündüz de gece de benimle dursun, başka odada uyumasındansa gelsin benimle balkonda başlı-kıçlı yatsın gerekirse, benimle simit satmaya, mahalle maçına, okula, denize de gelsin. ekmeği, babamın sigarasını birlikte alalım, birlikte büyüyelim, okulumuzu bitirip evlenelim, el ele tutuşalım, annesi de iyileşsin, bayramlarda hem onun annesini hem benimkini ziyaret edelim. ben askere gittiğimde bile o her hafta sonu beni görmeye gelsin. onunla aile olalım, ‘araba aldık çok borcumuz var’ diyelim, ‘çocuk ne zaman çocuk?’ desinler, biz utanalım. ama hiç ayrılmayalım“…
Öykülerini okurken onunla birlikte sever, duyguların etkisiyle coşarsınız. Bazen kendinizi tutamayarak “Ben de öyle sevmek istiyorum be Mahir!” dersiniz. Bir bakmışsınız ki, Mahir Ünsal Eriş ile dertleşmektesiniz.
7. Sevmelere doyulmaz
İlk kitabındaki ‘Ringo’ adlı öykünün ilk cümlesi: “Abim Atatürk’ü çok severdi, bense Allah’ı. Babam, annemi ve Galatasaray’ı severdi, annem de Ringo’yu.” Biz de seni çok seviyoruz be Mahir.
8. Ödülünü “pırıl pırıl çocuklar”ın anısıyla paylaştı
İkinci kitabı “Olduğu Kadar Güzeldik” ile Sait Faik Hikâye Ödülü’ne layık görüldü Eriş. Ödül töreni için “Medarı Maişet Motoru” ile Burgazada’nın yolu tutuldu. Hava muhalefeti nedeniyle tören motorda gerçekleştirildi. Hava kapalıydı ama motorun içindeki heyecanlı kalabalık, havadaki gri bulutları unutturdu.
Ödülünü Doğan Hızlan’ın elinden aldı Eriş ve ona hayranlığımızı perçinleyen şu cümleleri kurdu: “İlk kitabım iki yıl önce çıkmıştı. İki yıldır gittiğim her yerde benim için ‘genç edebiyatçı’ dediler. Ben Cahit Sıtkı’nın hesabıyla yarıyı buldum. Artık genç sayılmam. Ama geçen yazın pırıl pırıl çocuklarının hiçbiri 30 yaşını bulmamıştı. Ben, bu onurlu ödülü onların anısıyla paylaşmak isterim.”
9. Olduğu kadarı güzeldir
İkinci kitabının ismini Yıldız Tilbe‘den ödünç alırcasına “Olduğu Kadar Güzeldik” koyuyor. Yıldız Tilbe için “Başka bir gezegenden gibi biri o. Bambaşka bir aklı, bambaşka ve bizimkinin tamamını örtebilen bir duygusu var. Kendine has. Ve kimseye eyvallahı yok. Çok seviyoruz onu, iyi ki bizim Yıldızımız” diyen Eriş, kitabın adı gibi hayatı “olduğu kadar” karşılayanlardan.
Bunu da verdiği bir söyleşide “Hiç çabalamam. Ne kadarsa o kadara razı olurum. Çapımı da bilirim zaten. Kendimden hiçbir zaman çok büyük beklentiler, çok yüksek ümitler içinde olmadım” diyerek anlatmış.
10. Onun adı Feridun
Son kitabını okuyanlar için “Benim Adım Feridun” adlı hikâyenin özel bir yeri vardır. Akıldan çıkmaz Feridun; her aynaya baktığımızda onun cümleleri düşer aklımıza: “Tıraş olmak ne garip şey, her seferinde altından gençliğin çıkacakmış gibi kendi yüzünü kazıyorsun, fakat yine, biraz daha yaşlanmış halin kalıyor eline. Aynadan bakıyor sana öyle geçkin, yorgun.”
11. Yeni kitabı yolda
Bir süredir romanı üzerinde uğraşıyor, Mahir Ünsan Eriş. Ne adını biliyoruz ne de yayınlanacağı tarihi. Tek bildiğimiz bunun bir aşk hikâyesi olacağı.
“Bütün aşk hikâyeleri gibi, imkansızlığıyla anlatılmaya değer olmuş bir aşk hikâyesi düşünüyorum. Hemen her şeyim hazır, bir yazmak kaldı. Hani bir söz vardır, ‘geriye üç nalla bir at kaldı’ diye, biraz o durumdayım” diye özetliyor Eriş içinde bulunduğu ruh halini.
12. O bir futbol düşkünü
Futbolla yakından ilgili bir yazar kendisi. Hatta bir dönem, Sol Gazetesi’nde futbol yazıları yazan Eriş’in hayatında Gençlerbirliği’nin yeri ayrı.
Kendine bununla ilgili sorulan sorulardan fazlasıyla sıkılmış olmalı ki, bir söyleşide Gençlerbirliği sevdasını bir gün uzun uzun anlatacağını söyleyip “Çünkü bunu bana çok soruyorlar. O zamana kadar bu soruyu ‘Çünkü en büyük Gençlerbirliği!’ diye geçiştirsem olur mu?” diye açıklıyor.
13. Benzetilmek de bir iltifat
Yazı dilini Barış Bıçakçı‘ya benzetenler de oluyor. Mahir Ünsal Eriş, bunun farkında ve oldukça da memnun. Barış Bıçakçı’nın kitaplarıyla geç tanıştığını anlatıyor Eriş ve okuduğunda Bıçakçı’nın diline ve kurgu yeteneğine hayran kalıyor.
Bu nedenle dilinin Bıçakçı’yı andırdığının söylenmesi, onun için bir iltifat. Bunu da şu sözlerle ifade ediyor: “Açıkçası bana ‘Bu, bir Barış Bıçakçı’da var bir de sende varmış’ yollu sözler edildiğinde içten içe seviniyorum. Bu durum hoşuma gidiyor, bunu övgü sayıyorum; aksini de düşünemiyorum.”
14. BONUS: Bangır bangır Ferdi çalsın ListeList’te…
https://www.youtube.com/watch?v=Eel474oyilA