Bizler Taş Devri’nde yaşayan mağara adamlarını hep kirli sakallı, saçları keçeleşmiş, kişisel bakımdan nasibini almamış şekilde hayal ediyoruz. Evet evet, o klasik görüntü: Üstü başı kürkler içinde, elinde sivri uçlu bir mızrak, ağzında “Ugh!” sesiyle dolanan o adamlar… Ama ya tüm bu “bakımsız adam” imajı baştan sona bir uydurmaysa? Ya o dönemin adamları sabah kalkıp ayna niyetine göletin karşısında saçlarına şekil veriyor, taşlarla sakal tıraşı yapıyorlarsa? Belki de, mağara duvarlarına kazınan figürler aslında dönemin moda dergileri gibiydi. Peki, mağara adamları saçlarını ve sakallarını nasıl kesiyordu?
Taş Devri insanlarını düşününce kafalarda hemen tek bir imge beliriyor. Üstü başı kürklü, üç dişi kalmış, üstü başı dağınık bir “mağara adamı”
Elinde ilkel bir mızrak, üstünde sadece hayvan postu, saç baş darmadağın. Tanıdık geldi mi? Ama durun bir saniye… Ya hepsi yalan dolansa?
Bu klasik “pis mağara adamı” imajı, aslında gerçeklerden oldukça uzak olabilir. 1999’da antropolog Judith Berman bu konuda şöyle diyor: “Paleolitik döneme ait doğrudan bir saç şekli, cilt bakımı ya da giyim kanıtımız yok. Ve Neandertallerin saçlarını umursamadıklarını düşünmek pek de sağlam verilere dayanmıyor.” Yani bu “mağara adamı hali” tamamen bizim hayal gücümüzün eseri olabilir!
Taş Devri’nde insanlar saç bakımı yapıyor muydu?
Büyük ihtimalle evet yapıyordu! Ve sadece bakım da değil. Stil, şekil, hatta belki moda ikonluğu bile söz konusu olabilir. Neden mi? Çünkü saç, insan vücudunun en görünür ve en kolay şekillendirilebilir parçalarından biri. Dolayısıyla onu tamamen boşlamak pek olası değil. Ve şimdi gelelim uzman görüşlerine. 2015’te, İngiltere’deki Gillette İnovasyon Merkezi’nden araştırmacılar şöyle diyor: “Mağarada yaşayan atalarımız için kıl alma işlemi estetikten ziyade işlevseldi. Çünkü saçlar savaşta düşmanın tutunacağı fazladan bir nokta olabilir, kir ve yemek artıkları birikebilir, hatta böcekler için adeta 5 yıldızlı bir otel olabilir!” Yani ne yaparsınız? Temizlersiniz. Düzene sokarsınız. Hatta şekil bile verirsiniz!
30.000 yıl öncesine ait sanat eserleri bu konuda bize epey bir fikir veriyor. Örneğin mağara resimlerinde, sakalı olmayan yani tıraşlı ya da en azından sakalı alınmış figürler var
Hatta bazı heykelciklerde saç stiline dair net detaylar göze çarpıyor. Mesela Willendorf Venüsü: Başında neredeyse örgü gibi duran bir saç düzeni var. Saç filesi mi, karmaşık bir model mi bilinmez ama özenli olduğu kesin. Ya da Brassempouy Venüsü: Bildiğiniz düz, omuz hizasında saç kesimi var!
Dahası arkeologlar, farklı bölgelerde bulunan bu heykelciklerin her birinde bölgesel saç stilleri olduğuna dikkat çekiyor. Yani, o dönemlerde bile insanlar “Biz buralarda böyle yapıyoruz” diyerek bir tarz ortaya koymuş olabilirler.
Ama alet edevat yoktu, mağara adamları saçlarını ve sakallarını nasıl kesiyordu?
Güzel soru! O dönemlerde metal yoktu, yani bildiğimiz tıraş bıçakları, makaslar yok. Ama bu, atalarımızın çaresiz olduğu anlamına gelmiyor. Çakmak taşları, deniz kabukları ya da keskin kemikler gibi malzemelerle tüyleri alma ya da kesme işlemi gayet mümkün. Ayrıca, saçlarını şekillendirmek için doğadan elde edilen yağlar, killer ya da bitki özlerini kullanmış olmaları da muhtemel. Belki de bugünkü jölelerin atası, bir mağaranın köşesinde gizliydi!
Bilim insanlarının ilk aklına gelen araçlardan biri çakmaktaşı
Evet, bu taş sadece ateş çıkarmak için değil, aynı zamanda kesici alet yapmak için de birebir. Öyle ki, doğru şekilde yontulursa birkaç molekül kalınlığında keskinlik elde etmek mümkün. Yani bugünün jiletlerine taş çıkartacak kadar başarılı!
Ama asıl bomba: obsidiyen. Yani volkanik cam. Bu malzeme o kadar keskin ve düzgün kesiyor ki, modern tıpta bazı cerrahlar bunu kullanmayı tercih ediyor. Kanada’daki Alberta Üniversitesi’nden Prof. Lee Green’in dediğine göre, obsidiyen bıçakları “daha az doku travması, daha hızlı iyileşme ve minimum iz” sağlıyor.
Deniz kıyısında yaşayanlar da boş durmamış. İstiridye kabukları, köpekbalığı dişleri gibi şeyleri tıraş bıçağı niyetine kullanmışlar. Evet, kulağa biraz korkunç geliyor ama işe yarıyordu! Hatta bu aletlerin kullanıldığına dair bazı mağara resimleri bile bulundu.
Bazı akademisyenler; ilk insanların tüylerinden kurtulmak için yolma yöntemini tercih etmiş olabileceklerini iddia ediyor
Bildiğiniz cımbızla! Eshchar, 8. yüzyılda yaşamış İslam hukukçusu Muhammed bin İdris eş-Şafii’nin bir göçebe kabileyle karşılaştığını ve bu kabilede erkeklerin sakallarını tek tek yolduğunu anlatıyor. Saçın ucunu tutup hafifçe yakarak kısaltmak o dönemde de bilinen bir teknikmiş. Şaşırtıcı şekilde, bu yöntem günümüzde hâlâ bazı berberlerde uygulanıyor!