İş nedir? İş, her gün, yalnızca maaş için, istemeden gittiğiniz yer, istemeden yaptığınız şeydir. Yani para vermeseler, hayatta gitmez, hayatta yapmazsınız o işi. Peki hobi nedir? İsteyerek ve yalnızca sevdiğiniz için yaptığınız, parayı düşünmediğiniz ama enerjinizin ve mutluluk seviyenizin arşa değişi sayesinde size para da kazandırabilecek şeydir.
Başlık sizi yanıltmasın, çalışmayın demiyorum. Hobi olarak yine çalışın. Yani, yaşam tarzınız, sevdiğiniz şey işiniz olsun. “İşimi zaten seviyorum” diyenler de iş yerinde 5 gün üst üste geçirdikleri 8’er (hatta daha çok’ar) saati bir oturup düşünsünler. (Bu arada işini sevenler cidden şanslı, çünkü Gallup’ın 2013’te yaptığı bir araştırmaya göre, dünyadaki her 3 kişiden 2’si yaptığı işten çok mutsuz.)
Sizin de kafanızda benimkinde olduğu gibi The Offspring’ten “Why Don’t You Get A Job?” çalmaya başladıysa, cevaplarınız aşağıda:
1. Vakit muhakkak nakittir ama zaman kolayca satın alınamayacak kadar değerlidir de
Zaman, sahip olduğumuz belki de en değerli şey. Vakit nakittir tabii ama bu nakdin değerine neden sizden başkaları karar veriyor? Para gelip gider fakat zamanı durdurmanın, geri almanın imkanı yok. Özetle: Zamanınıza acıyın, paraya değil; zamanı dikkatle harcayın, parayı değil.
2. Kaç saat çalıştığınızın bir önemi yok; zamanınızın değerini siz belirlemelisiniz
Ofiste geçirdiğiniz bir saatin değerini siz belirlemiyorsunuz. Bir haftada gerçekten 40 saatin 40’ını da verimli mi geçirdiniz, yalnızca 4 saat mi işe yaradınız veya çok yoğun bir haftaydı ve vücudunuz 40 saat için orada olsa da aslında 60 saat değerinde mi çalıştınız bilinmiyor. Siz bilseniz dahi, bunun çoğunlukla bir karşılığı yok. Patronunuza gidip “Bu haftaki emeğim daha değerliydi” deyip daha çok para isteyemezsiniz. Belirlemediğiniz bir değerle “yetinmek” niye? Zamanınızı daha az çalışarak, sizin belirlediğiniz bir değere, bu değeri kabul edecek kişilere satabilirsiniz. Üstelik kendiniz için çalışırken kimse size “Bu iş için ne kadar vakit harcadın?” diye sormayacak. Yaptığınız iş, günü 8 saate tamamlamasanız da değerli olacak.
3. Maaşlı bir işte çalışmazsanız sevdiklerinizi daha çok görebilir, yapmak istediklerinize daha çok zaman ayırabilirsiniz
9/6 mağdurları olarak hepimiz “Ne sevdiklerime ne de yapmak istediklerime vaktim var!” diye bağırıp duruyoruz. Hafta sonlarını ise bir maratonmuşçasına yaşayıp, neye ne kadar vakit ayıracağımızı şaşırarak, çoğunlukla da “zevk almak zorundayım” baskısı yüzünden hiçbir şey anlayamadan geçiriyoruz. Pazar günü öğlene doğru depresyon ve “yarın Pazartesi :((((” paylaşımları başlıyor. Kendiniz için çalıştığınızda, ailenize de, arkadaşlarınıza da, paten kaymaya da, dağcılığa da, daha çok okumaya da vaktiniz olacak. Düşünseniz, başkalarının Pazartesisi sizin Cumartesiniz, her gün sizin gününüz..
4. Yapmayı sevdiğinizi şeyi para kazandığınız bir işe dönüştürebilirsiniz
Öncelikle kendinize ne istediğinizi sormanız ve dürüst bir cevap vermeniz gerekiyor. Maaş karşılığı yaptığınız işte kimi zaman üretkenlik seviyenizin düşük olduğunu düşünüyorsanız bunun tek nedeni yaptığını işi sevmemeniniz. Üretkenlik ve yaratıcılık, ancak ve ancak sevdiğiniz şeyi yaparken artar. Yaptığınızı sevmeye uğraşmaktan vazgeçip sevdiğiniz şeyi yapmaya odaklanabilirsiniz. Klişe ama doğru: Sevdiği şeyi yapan, hayatı boyunca bir gün bile çalışmak zorunda kalmaz.
5. Kendi işinizi yaptığınızda duygularınızı saklamanıza, yalan söylemenize gerek kalmaz
Maaşlı işinizde duygularınızı cesurca gösteremezsiniz, belli bir oranda makineleşmek durumundasınız. “Nasılsın?” sorusunun cevabı kötü de olsanız “iyiyim” olur, çünkü kötü olduğunuzu herkesten saklamak istersiniz. Asla hoşlanmadığınız, sıkıcı ve gereksiz diyaloglara girersiniz, motivasyonsuzluk ve memnuniyetsizlik işinizi kaybetmek dahil pek çok tehdidi beraberinde getireceğinden yalan bile söylemek zorunda kalırsınız. Sürekli işinizi ne kadar sevdiğinizi ve o terfiyi ne kadar hak ettiğinizi kanıtlamak istercesine zoraki bir gülümsemeyle gezersiniz. Çarşamba’ya kadar yetişmesi gereken o b*ktan işi yapmayı kabul eder, mesaiye kalmak istemeseniz de kalırsınız. Kendi işinizi yaptığınızda enerjiler yükselir, maskeler çıkarılır, yüzünü görmeye dayanamadığınız kurumsal zombilerin yerini kafa dengi insanlar alır. Kısaca, 22’nizde ölüp 75’inizde gömülmek zorunda kalmazsınız 🙂
6. Maaşlı işinizden ayrılınca rutinin sıkıcılığından kurtulur, gri merdivenleri gökkuşağına boyarsınız
Maaşlı işin patronun ve sistemin yararına işlemesi için kurallara tabi olması şarttır. Erkenden uyanırsınız, artık döpiyes midir, smart chic midir şirketin kıyafet politikası neyse ona uygun giyinirsiniz, free friday coşkusuyla olur da “free”nin sınırlarını ihlal ederseniz uyarı alırsınız (cümledeki oksimoronu bulunuz), karnınız acıktığında değil belirli yemek saatlerinde yemek yersiniz, şirket kültürüne ve özellikle de patronun düşüncelerine ters düşecek şeyler söyleyemezsiniz.. Ve bu liste dünyanın çevresini 78 kez dönecek kadar uzar gider. Her şeyden önce, neden istemediğimiz halde her sabah 6’da uyanalım ki? Kendi işini kurmayan alarmını kurar diye boşuna dememişler. Hayır, seviyorsan yine uyan. Ama kendin için, yogan için, güneşe selamın için filan yani.
7. Dışarıda, içeridekinden daha yaratıcı olursunuz
Günde 8 saat çalışıp hayatta kalmanızın tek yolunun bu olduğunu düşünürseniz, evet, yalnızca o şekilde hayatta kalırsınız. O iş sizi öyle “rahat” yapar ki, konfor alanınızın dışı berbat görünür, dışarıdan korkarsınız. Kendiniz için çalışmak okyanusun uçsuz bucaksız olduğunu gösterir size ve yüzmeyi öğrenirsiniz. Derinlere dalıp çıkabildikçe, sığ sudakinden daha yaratıcı hale gelirsiniz. Başkasının istediğini olmak yerine, kendinizin en mükemmel versiyonu olursunuz.
8. Kendiniz için çalıştığınızda daha çok para kazanabilirsiniz
Maaşlı işinizi bir güvence olarak görüyorsunuz büyük ihtimalle. “Cnm kovuldun” dendiğinde kaybedeceğiniz bir iş nasıl güvence sunabilir? İsteklerinizden, sevdiğiniz şeylerden, kimi zaman düşüncelerinizden, kısacası kendinizden vazgeçmek uğruna sürdürdüğünüz o iş, basit bir küçülme kararıyla elinizden uçup gidebilir. Alternatifiniz var mı? Kendi işinizi yaparsanız, gelirinizi birden fazla kanaldan elde etme şansınız var. Hele bir de pasif gelir denen şey var ki, çalışmazken bile kazandırıyor. Bunun için, telif getirecek kreatif çalışmalara yoğunlaşabilirsiniz, sermaye geliri oluşturacak sistemler inşa edebilirsiniz, reklam geliri sağlayacak bir web site kurabilirsiniz ve daha birçok şey yapabilirsiniz. Bunlar söylemesi kolay, yapması zor şeyler olsa da nasıl yapacağınızı öğrenmek için vereceğiniz zaman, maaşlı işinize harcadığınız zamanla karşılaştırılamaz bile.
9. Kendi işinizi yaparken birkaç kat daha huzurlu bir yaşamınız olur.
Kanser denen lanet hastalığı da, saç nezlesi gibi orta karar bir rahatsızlığı da stres tetikliyor. Saçlarınız yetiştiremediğiniz işler yüzünden dökülüyor, sırtınız ve beliniz patronunuzla kavga ettiğinizde daha çok ağrıyor, migreniniz bu hafta sonu da çalışmak zorunda olduğunuzu öğrendiğinizde azıyor. Psikoloğunuza devamlı ne kadar endişeli olduğunuzu söylüyorsunuz, “acaba bende panik atak mı var?” diye soruyorsunuz. Bu koşturmaca nereye varacak? Diyelim ki koşturmacanın varacağı yerin sizin için cennet olduğundan eminsiniz, peki koşturmaca ne kadar sürecek? Sizce gerçekten vücudunuzun ve zihninizin ihtiyacı olan bir ortamda mısınız yoksa onların aleyhine mi hareket ediyorsunuz? Kuralları kendiniz koyup hedefleri siz belirlediğinizde, yalnızca istediklerinizi yaptığınız bir yaşamı tercih ettiğinizde sizce de daha çok gülümsemez misiniz?
10. Kendinize çalışırken öğle yemeğinizi çok hızlı yemek veya çişinizi tutmak zorunda kalmazsınız
Saate bakarak yemek yemek, çiğnemeden yutmak, kimi zaman hiç yemek yiyememek, “şu da bitsin kalkıcam” diye diye şişirilen idrar torbası.. 🙂 Bunlar hoş şeyler değil.
11. Kendi kendinizin patronu olabilirsiniz.
– Canım kendim, bugün çalışmayacağım, çünkü istemiyorum.
– Ah canım, tabii ki.
– Hatta 40 gün çalışmayacağım çünkü acilen bir yetişkin Interrail turuna çıkmam gerekiyor.
– Nasıl istersen.
Bonus: Başarılı olmanın belli bir işe girmekle veya bir işte terfi almakla uzaktan yakından ilgisi yoktur
Başarı varılacak bir yer değil, yolculuğun bir parçasıdır. Başarının destinasyonunuz olduğuna inanırsanız size iş verirler. Ne yapmak istediğinizi bilirseniz, kendi işinizi yaparsınız. Başarınızı da mutluluğunuzla, isteklerinize olan yakınlığınızla, etrafınızdakileri memnun etme kapasitenizle ve (eğer meraklısıysanız) dünyayı daha iyi bir yer haline getirmeye katkınızın olup olmadığıyla ölçebilirsiniz. Paranın miktarını bir kenara bırakın, başarının paranın kendisiyle bile ilgisi yoktur. Zaten hayat para kazanmaktan çok daha değerlidir. Burası belki biraz fazla spiritüel olacak ama, siz hayatı istediğiniz gibi yaşar ve enerjinizi onu takdir eden bir ortama akıtırsanız, içinizdeki sonsuz değer de ortaya çıkar. Gerçek değeriniz yaptığınız iş değil, kendinizsiniz. Bunu fark ettiğiniz an, kullandığı değişim araçlarıyla birlikte tüm sistemin bir illüzyon olduğunu göreceksiniz.