Hepimizin bir şekilde karşısına çıkmıştır Louis Armstrong. Çünkü kimi zaman bir reklamda, kimi zamanda hiç ummadığınız bir filmin soundtrack’indedir; ya yanakları balon gibi olmuş ya da binlerce dişiyle gülümserken… Umarız gülümserken ki haline denk gelesiniz her şeyden önce, onu o şekilde hatırlayasınız. Açık ara en tatlı halidir bu. Yani onu o şekilde görmek bile sizi mutlu etmeye yeter. Olur da ilk olarak trompet çalarkenki haline denk gelirseniz de korkmayın. Her zaman öyle zeplin gibi değil Louis. İşi gereği o yanakları şişirmek, gözleri pörtletmek zorunda.
What a Wonderful World ile kalbimizde yer eden, Pops (Baba) lakabı ile tanınan bu koca gülüşlü adam bugün 114 yaşında. Seninle tanıştığımıza çok memnun olduk, dünya senin şarkılarınla daha bi’güzel…
Acılara hazır mısın Louis?
Caz müziğini derinden etkileyen ve caz tarihinin en iyi trompetçisi olarak anılan Louis Daniel Armstrong 4 Ağustos 1901’de Louisiana’nın New Orleans şehrinde dünyaya geldi.
Fakirlik yetmezmiş gibi…
O dönemin Amerika’sında pek bi’alışıldık olduğu üzere ailesi fakirdi. Fakir olmaları yetmezmiş gibi, o henüz küçücükken, fabrika işçisi olan babası William Armstrong evi terk etti. Anne Mary, kız kardeş Beatrice ve Louis bir başlarına kaldı.
Sokak dili ve edebiyatını erken yaşta öğrendi
Armstrong’un çocukluğu, annesine ve kız kardeşine bakarak, onları koruyup kollayarak geçti. Resmi bir eğitim alamadı. Yaşadığı koşullar gereği “sokak dili ve edebiyatı”nı iyi öğrendi. Bir süre sonra annesini ve kız kardeşini, büyükannesi Josephine’in himayesine bıraktı.
İlk kornet, ilk heyecan
İlk kornetini, yanında çalıştığı adam aldı Armstrong’a. Cornet çalmayı da ilk olarak New Orleans Home for Colored Waifs adlı grupta öğrendi. Sokaklarda da şarkı söyledi, zira para kazanması gerekiyordu. İşleri açıldı ve bandolarda, nehir gemilerinde çalmaya başladı. Mississippi üzerinde turlayan bir vapurda, Fate Marable adlı grupla çaldı bir süre. Bu süreç, sonradan kendisinin ifadesiyle onun için bir eğitim süreciydi.
Islahevinde kendini geliştirdi
1912’de, henüz 11 yaşındayken, yeni yıl kutlaması bahanesiyle babasının silahını kullandı ve bu olay onun ıslahevine gönderilmesine yol açtı. Ama Armstrong, bu süreci çok iyi değerlendirdi ve müzikal yönünü inanılmaz derecede geliştirdi. Önce buradaki gruba girdi, sonra da gruba liderlik etmeye başladı. Islahevinden çıktıktan sonra da tek derdi müziğe devam etmekti. Bunun için de oradan buradan bulduğu kornetlerle, kendisine fırsat tanıyan her grupla müzik yaptı.
Bir kilometre taşı: Joe “King” Oliver
O dönemlerde pek çok müzisyeni takip etti ama onun hayatını değiştiren Joe “King” Oliver oldu. Oliver, onun için hem bir öğretmen, hem de bir baba figürüydü. Onunla birlikte geçen bu “eğitim” sürecinden sonra, Oliver’ın 1919’da şehirden ayrılmasıyla birlikte, Oliver’ın çaldığı caz grubunda, yani Kid Ory Band’de onun yerini aldı.
Oliver’la bir macera daha
1922’de bir dönüm noktası daha yaşadı Armstrong. Kendisini Şikago’ya davet eden Oliver’ın teklifini geri çevirmedi ve onun Creole Jazz Band adlı orkestrasında çalmaya gitti. Şikago’daki en bilinen grupta ikinci korneti çalıyordu Armstrong. Bu süreçte ilk kayıtlarını da yapmaya başladı. İlerleyen zamanlarda, ondan daha hırslı olan o zamanki eşi Lillian Hardin’in de etkisiyle (ya da cesaretlendirmesiyle) Oliver’ın orkestrasından ayrıldı.
New York-Şikago hattında gelen şöhret
Sonraki durağı New York’tu. Burada o dönemin en ünlü grubu Fletcher Henderson’a katıldı ve New York ahalisine kendini ağzı açık izletmeye başladı. Bu grupta çalarken, bir yandan da piyanist dostu Clarence Williams’la birlikte kayıtlar yaptı. 1926’da yolu tekrar Şikago’ya düştü ve burada eşinin grubu Dreamland Syncopators’a katıldı. Artık herkes tarafından bilinen, tanınan bir müzisyendi.
Cazın ilk solo trompetçisi
Louis Armstrong artık “olmuştu” ve kendi albümünü yapmaya koyuldu. Bunun için de Hot Fives ve Hot Sevens adlı stüdyo gruplarıyla kayıtlar yaptı. Hot Fives’la birlikte kaydettiği Muskrat Ramble, Haziran 1926’da Top Ten’de hit oldu. Bu albüm, içinde pek çok başka hit parça da barındırıyordu. Armstrong, artık bir trompetçi değil, caz sanatçısıydı. Bunda elbette, caz’a “solo trompet”i yerleştiren kişi olmasının da payı büyüktü.
Sadece ABD’de değil, tüm dünyada
1927’de Louis Armstrong and His Stompers adıyla kendi grubunu kurdu. 30’lu yıllara geldiğinde artık sadece trompet çalıyordu. Hem Los Angeles’ta Les Hite’ın hem de New York’ta Chick Webb’in orkestrasında çaldı. Haziran 1932’de bir turne için İngiltere’ye gitti ve sonraki birkaç yılını Avrupa’da geçirdi. O Avrupa’dayken Sweethearts on Parade ve Body and Soul gibi parçaları da Amerika’da listelerini sallamaya devam ediyordu.
Kalabalık aileden çekirdek aileye
1940’lara gelindiğinde 16 kişiden oluşan grupta bir “geçim derdi” baş gösterdi. Çünkü televizyon yaygınlaşmaya başlamış, başka müzik türleri de popüler olmuş ve birçok dans salonu kapanmıştı. Tüm bu sebepler, böyle kalabalık bir grubun da parasal konularda sorunlar yaşamasına sebep oldu. Armstrong da grubu 6 kişiye düşürdü ve yeni bir adla müzik yapmaya devam etti: The All Stars.
Açık ara en sevildiği yer: Afrika
Armstrong 1956’da, en fazla sevildiği yerde, Afrika’da bir konser verdi ve konsere yüz binlerce hayranı katıldı. Trompetçiliğine şarkıcılığı da ekledi Armstrong. Yoğun konser programı ölümüne değin sürdü. Afrika’yı, Avrupa’yı ve Asya’yı turladı.
Vergi dairesi sponsorluğunda Armstrong konseri
1959’da Türkiye’ye de geldi “altın trompet”. Saray Sineması’nda ve Hilton Oteli’nde konser verdi. Şaka gibi gelecek ama biletler vergi dairelerinde satıldı. Hilton’daki konser bir skandala imza attı. Seçkin davetlilere verilen yemek, tam da Armstrong’un sahneye çıkma anıyla çakışınca ve çatal bıçak sesi müziği bastırınca Armstrong ve ekibi sahneyi terk etti. Tüm müzisyenler odalarına çıktılar ve otel müdürü de dâhil hiç kimse onlar ikna edemedi. Hatta otel müdürünün “O halde anlaşmamızda yer alan 1 milyon doları sizden istemek durumundayız” şeklindeki tehdidi bile geri tepti. Armstrong cebinden çıkardığı çek defterine gerekli meblağı yazıp otel müdürüne uzattı. En son duruma Amerika’nın Türkiye büyükelçisi el koydu ve Armstrong’la görüşerek onu konsere ikna etti. Konser esnasında otel görevlileri yiyecek namına hiçbir şey vermediler davetlilere, sadece içki servisi yaptılar. Konser tatsız başladı ama neyse ki başladığı gibi değil, büyük bir coşkuyla sürdü ve bitti.
Bu kadar yoğunluğa kalp mi dayanır?
Yoğun programları sürüyordu ama bir yandan sağlık sorunları da yaşıyordu. 1959’da bir kalp krizi geçirdi ama programlarına ara vermedi. Bu sorunları medyadan itinayla saklamayı da başardı. Ölüm onu 5 Temmuz’daki şovundan bir gün sonra Queens’teki evinde yakaladı. Bu kapkara dev adam 6 Temmuz 1971’de aramızdan ayrıldı ve New York’taki Flushing Cemetery’ye defnedildi.
Birkaç aşk eskitti
1920’li yıllarda müzikle uğraşırken, grubun kadın piyanisti Lillian Hardin’le yakınlaştı ve bu yakınlaşma 1924’te resmiyet kazandı. Bu birliktelik 14 yıl sürdü ve çift 1938’de boşandı. Armstrong boşandığı yıl Alpha Smith’le evlendi. Bu evlilik de 1942’de sona erdi. Aynı yıl Lucille Wilson’la evlendi ve hayatının geri kalanını onunla geçirdi.
Ses tellerindeki hastalıktan “mustarip”
https://youtu.be/E2VCwBzGdPM
İlginçtir, sesini o kadar etkili kılan şey Reinke ödemi denilen bir ses teli hastalığıydı. Dünya onu bu hastalıklı sesiyle tanıdı. Tedavi edilebilir bir hastalıktı bu ama o tedavi olmadı. Zaten tedavi olsaydı, büyük ihtimalle hiçbirimiz onu o olağanüstü ses tonuyla tanıyor olmazdık.
“Kepçe ağız”dan “baba”ya
Aldığı lâkaplarla da ünlüdür Armstrong. Küçüklüğünde ağzı yüzünden ona “kepçe ağız” anlamında “Dipper” ya da “Dippermouth” denirmiş. Bu lakap sonradan “Satchelmo”ya, oradan da “Satchmo”ya evrilmiş. Son aldığı lakap da en bilineni, yani “baba” anlamına gelen “Pops”.
Müzisyen Louis’in yanı sıra aktör Louis de vardı
1930’dan 1969’a kadar tam 33 filmde rol aldı Louis Armstrong. İlk oyunculuk deneyimini 1930 yılına ait Ex-Flame’de, son oyunculuk deneyimini de 1969’da Hello Dolly’de (Cici Kız) gerçekleştirdi.
Bonus: Wall-E’de o ünlü parçayla karşımıza çıkıyor
La Vie En Rose diyor bu harika animasyonda. Sizi kesmezse şuradan https://www.youtube.com/watch?v=8IJzYAda1wA da dinleyebilirsiniz.