Adalet dünyasında kalem tutan bir elin, kelepçe takılan binlerce bileğe sebep olabileceğini söylesek inanır mıydınız? Tanıştıralım: Lois Gibson. O, sadece kağıda çizim yapmıyor; adaleti resmediyor! Hafızaların derinliklerinden çıkan silik yüzleri, öyle ustalıkla canlandırıyor ki, polisler bile “biz nasıl bulamadık?” diye şaşırıyor. Guinness Rekorlar Kitabı’na bile adını yazdıran bu süper kahraman, pelerin yerine kalem taşıyor. Ve evet, onun hikâyesi bir çizgi roman değil gerçek! Hazırsanız, bu olağanüstü sanatçının suçla dans eden kaleminin peşinden gidelim…
Lois Gibson’ı sadece “adli portre sanatçısı” olarak tanımlamak büyük haksızlık olur. Çünkü o, sadece çizim yapmıyor; insanların hafızalarındaki korkuyu, travmayı ve acıyı somut bir hale dönüştürüyor
Ve bunu öyle bir başarıyla yapıyor ki, Guinness Dünya Rekorları Kitabına dahi adını yazdırdı. Gibson, çizimleriyle en fazla suçlunun yakalanmasına katkıda bulunan kişi olarak rekor kırdı ve çalışmaları sayesinde bugüne kadar 1300’den fazla suçlunun kimliği belirlendi. Bu sayı sizi etkiledi mi? Etkilenin. Çünkü bu, sadece bir kadının, bir kurşun bile atmadan suçla savaşı kazanmasının hikâyesi.
Lois’in adli portre sanatçısı olmasının travmatik bir hikayesi var. 21 yaşında, Los Angeles’ta kariyerinin zirvesine doğru yürüyen genç bir model ve dansçıyken bir seri tecavüzcü ve katil tarafından kaçırılıyor, işkence görüyor ve ölüme terk ediliyor
Ama Lois Gibson bu olaydan güçlü çıkmak içi mücadele etmeye karar verdi. Ve yaşadıklarını “sadece kendine saklayan biri” olmayı reddetti. Bu olay onun için bir dönüm noktasıydı. Travması, onun en güçlü silahına dönüştü: kalem. Yıllar sonra saldırganının başka bir suçtan yakalanıp polisle çatıştıktan sonra dövülerek teslim alındığını duyduğunda, bunu bir “mucize” olarak tanımlıyor Lois.
Yıllar sonra saldırgan başka bir suçtan yakalandıktan sonra Lois Gibson bunu bir mucize olarak görüyor ve suç dünyasında çalışabileceğini düşünüyor
Kurbanlarla ve tanıklarla çalışırken onlara hep bu hikâyesini anlatıyor. Diyor ki, “Ben o adaleti gördüm ve siz de göreceksiniz.” İşte bu umut, insanları onunla konuşmaya, hatırlamaya ve en önemlisi iyileşmeye teşvik ediyor.
Lois Gibson için bu sadece bir iş değil. Onun terapi yöntemi. Her yaptığı çizim, bir kapıyı aralıyor; bazen suçlunun yakalanmasına, bazen mağdurun içindeki o dev yıkımın bir nebze onarılmasına. “Dünyanın en iyi terapisi bu. Her seferinde adaletle sonuçlanıyor. Bazen ayda üç suçlu yakalanıyor, bazen günde iki…”
Ve bu başarı tesadüf değil. Lois’in sanatı zaten gelişmişti; daha önce San Antonio’daki River Walk’ta binlerce portre çizmişti. Hatta bir keresinde Prens Charles’la bile tanışmış!
Peki bu işi nasıl yapıyor? Lois, tanıklarla birlikte oturup yüz detaylarını konuşuyor. Kataloglardan burunlar, dudaklar, gözler seçiliyor. Ve parçalar birleştikçe, o korkunç yüz yeniden hayat buluyor ama bu kez adaletin ışığıyla!
Kansas’ta 4 yaşındaki Ulysses adında bir çocuk, gözleri önünde ailesinin öldürülmesine tanık oluyor. Polis çaresiz; çünkü katil kurbanları tanımıyor bile. Ama Lois çocuğun hafızasına güveniyor ve onunla bir çizim yapıyor. Küçük kasabada ellerinde çizimle kapı kapı dolaşıyorlar ve altı kişi aynı evi işaret ediyor. Katil yakalanıyor. Suçunu itiraf ediyor. Ve evet, kullandığı bıçağı bile teslim ediyor.
Lois sadece mevcut yüzleri değil, yıllar öncesinden kalmış yüzleri de yeniden canlandırıyor. Örneğin, 30 yıl boyunca kaçak olan bir adamın gençlik fotoğrafından yola çıkarak, onun 60 yaşındaki hâlini çiziyor. Ve adam sadece 10 gün sonra yakalanıyor! Polisin “Sen Orad Lott musun?” sorusuna önce “Hayır” diyen adam, çizimi görünce susuyor, arkasını dönüyor ve ellerini uzatıyor: “Tamam, yakaladınız.”
Şimdi başka ilginç bir hikayeye gelelim👇
1945 yılında II. Dünya Savaşı sona erdiğinde, Times Meydanı’nda bir hemşireyi tutkuyla öpen bir denizci fotoğrafı vardır. Hani şu en ikonik savaş sonrası fotoğraflardan biri. İşte o fotoğraftaki adam olduğunu iddia eden Glenn McDuffie, yıllar sonra bu iddiasını kanıtlamak istiyor ama kimse inanmıyor. Ne ailesi, ne medya, ne tarihçiler… Herkes burun kıvırıyor.
Peki ne yapıyor McDuffie? Yardım istemek için işte tam da bu yazının kahramanı olan adli sanatçının kapısını çalıyor. Ve Lois çizimleri, analizleri ve uzman görüşleriyle diyor ki: “Bu adam gerçekten de fotoğraftaki kişi!”
Sonra ne mi oluyor? Good Morning America programına çıkıyorlar, ardından bir anda McDuffie’ye kapılar açılmaya başlıyor. Uçaklarda birinci sınıf, spor salonlarında VIP kutular, saygı seli… Yani adamın hayatı kelimenin tam anlamıyla değişiyor.
Lois Gibson’ın resimleri bazı insanlar için koleksiyon değeri taşıyor. Bu nedenle yüksek fiyatlara alıcı buluyor
Kendisi Amerikan tarihinin en kötü şöhretli kanun kaçaklarından Billy The Kid (gerçek adı Henry McCarty) ya da OK Corral Çatışması’yla adını duyuran Wyatt Earp gibi isimlerin fotoğraflarını doğrulamada bile rol almış.
Ve tahmin edin ne olmuş? Billy The Kid’e ait olduğu doğrulanan bir fotoğraf milyonlarca dolara satılmış. Yani bu işin sadece adaletle değil, ciddi anlamda koleksiyon değeriyle de ilgisi var.
Kendisinin yazdığı Adli Sanat Temelleri adlı kitapta, yıllar boyunca çözdüğü dehşet verici suçları anlatıyor
Aynı zamanda genç polis ressamlarına, yani suçlunun yüzünü mağdurun anlattığı detaylardan hayal edip çizebilen özel yetenekli insanlara da rehberlik ediyor. Çünkü ona göre bu beceri bir tür – evet yanlış duymadınız – nesli tükenmekte olan bir tür.
Teknoloji ne kadar ilerlese de, bir insanın gözünden çıkan o çizimin yerini hiçbir yazılım tutamaz diyor. Ama işbirliğine de açık: “Biz çizeriz, bilgisayar analiz eder, eşleştirir, suçlular yakalanır.” diyor. Yani analog ile dijitali buluşturuyor.