Leylekler, özellikle Türkiye’de en sevilen hayvanlardan biri. Öyle ki, leyleği havada görenlerin o yıl çok seyehat edeceğine, evinin çatısına leylek konanların da yakın zamanda ev sahibi olacağına dair inanışlar mevcut.
Anadolu, sadece medeniyetler için değil; hayvanlar için de bir köprü görevi görüyor. Bahar ve yaz aylarını Avrupa ve İskandinav ülkelerinde geçiren göçmen kuşlar, Ağustos ayından başlayarak kışı geçirmek üzere Afrika ve Uzakdoğu’ya doğru göç etmeye başlıyorlar.
Mart ayından itibaren göçmen kuşların konaklama ve geçiş yeri haline gelen Anadolu, bu dönemde yaklaşık 5 milyar göçmen kuşa ev sahipliği yapıyor. Bunların içinde en ilgi çekici türlerden biri ve göçmen kuşların en ünlüsü leylekler hakkında derlediğimiz ilginç bilgilere bir göz atalım.
1. Yeni doğan bebekleri ailelerine getirmeleri gibi tarih boyunca çeşitli efsanelerin konusu oldular
“Anne, ben nasıl dünyaya geldim?”
“Leylekler getirdi yavrum.”
Çocuklarına küçük yaşta cinsellik ve üremeyle ilgili bilgileri açıklamaktan kaçınan ebeveynlerin kurtarıcı bahanelerinden biri olan leyleklere dair bu mit, 19. yüzyılda Danimarkalı yazar Hans Christian Andersen’in “Leylekler” adlı masalıyla popüler hale geldi. Fakat, yüzyıllardan beri bu eski Norveç efsanesi baştan sona bütün İskandinavya’da biliniyor ve kullanılıyordu. Bacalara yuva yapma adetiyle bilinen leyleğin, çocukların hastaneler yerine evlerde doğduğu zamanlarda, bebeği baca vasıtasıyla ev halkına teslim ettiği söylenirdi. Böylece yeni doğmuş bir bebeğin birdenbire ortaya çıkmasını çocuklara açıklayabilmek kolaylaşırdı. Ayrıca loğusa döneminde annenin yatıp dinlenme ihtiyacını açıklamak için de çocuklara, bebeği getiren leyleğin annenin ayağını ısırdığı anlatılırdı. Andersen sayesinde bu efsane, Filipinler’den Güney Amerika’ya kadar geniş bir coğrafyaya yayılmış durumda.
2. Yahudilikte leylek eti yemek yasak
Leyleklerin birbirlerine yardım etmesi ve yiyeceğini etrafındaki diğer leyleklerle paylaşması nedeniyle, İbranice leylek sözcüğü “erdemli, adaletli ve merhametli” anlamına gelen “hasid” kelimesinin dişil hali olan “hasida”. İngilizlerin deyimiyle “Ne yediğin ne olduğunu gösterir” düsturuyla, kötü huyları olan hayvanların yenmesinin yasak olduğu Yahudilikte, iyi huylu olarak bilinmesine karşın istisnai olarak leylek eti yenmiyor. Rav Mendy Chitrik bunun sebebini şöyle açıklıyor: “O, iyi şeyler yapıyor ve dostlarına yardım ediyor. Ama yalnızca dostlarına yardım ediyor. O yalnızca onun gibi görünenlere, onun gibi hissedenlere, onun gibi düşünenlere, onun damak zevkine sahip olanlara yardım ediyor. İşte biz, böyle bir özelliğin kişiliğimizin bir parçası olmasını istemiyoruz. Yardım, ihtiyacı olan herkese, kim olursa olsun yapılmalıdır. İhtiyaç anında karşımızdaki kişinin bizim gibi olup olmadığına veya onu sevip sevmediğimize bakmaksızın yardım elini uzatmamız gerekir. Şefkat herkes içindir…”
3. Yunan ve Roma mitolojilerinde leylekler, ebeveynlere gösterilen sadakatin sembolü
Her yıl dönüp dolaşıp aynı bacaya gelip yuva yapan ve tek eşli yaşayan leyleklerin ortalama 30 yıllık bir ömürleri var. Daha genç olanları yaşlı ya da sakat olanlarla ilgileniyor; onları besliyor ve kanatlarıyla destekliyor. Bu yüzden Yunan ve Roma mitolojisi, leylekleri ebeveynlere sadakat modeli olarak gösteriyordu. Leyleklerin yaşlanınca ölmediğine, adalara uçup insan şekline büründüklerine inanılıyordu. Antik Yunanca leylek anlamına gelen “pelargos” kelimesinden türeyen ve “Pelargonia” adı verilen yasaya göre, yurttaşlar yaşlanmış ebeveynlerine bakmakla yükümlüydüler. Antik Yunan’da leylek öldürmek ölümle cezalandırılabiliyordu. Ayrıca Yunanca “güçlü doğal sevgi” anlamındaki “storge” terimi, leylek anlamına gelen İngilizce “stork” kelimesinin de kökeni. Romalılar da aynı biçimde çocukların ebeveynlerine bakmakla yükümlü olduğu “Leylek Kanunu” anlamındaki “Lex Ciconaria” yasasını geçirmişti.
4. Türkçede leylek demek; “çok laklak etmek” demek…
Erişkin leylek, gagasını birbirine çarparak, uzaktan makinalı tüfek sesine benzetilen yüksek tonda bir ses çıkarır. Çeşitli sosyal etkileşimlerde kullanılan gaga çarpma, uzadıkça daha da yüksek bir tona ulaşır ve duruma göre belirgin değişik ritimler alır. Türkçede leyleğin gaga takırtısına verilen “laklak” ismi ise kinayeli biçimde “çene çalmak, gevezelik yapmak, sesli dedikodu yapmak” anlamında bir deyim olarak kullanılıyor. “Laklak” kelimesi Arapçadan geçme ve “leylek” anlamına geliyor. Fakat Türkçeye leylek adı, Farsça “legleg” kelimesinden geçmiş.
5. Leyleklerin kıtalararası göç yolculuğu…
Çoğunlukla Sahra Çölü’nün altında kalan tropikal Orta Afrika’dan Güney Afrika’nın güneyine ve hatta Hindistan’ın güneyine kadar olan geniş bir coğrafyada kışı geçiren leylekler, Avrupa ve Anadolu’dan Afrika’daki kışlaklarına göç ederken doğrudan Akdeniz üzerinden geçmezler. Denizin dar olduğu Çanakkale ve İstanbul boğazlarını kullanarak, doğuda İskenderun Körfezi, Amanos Dağları, Rift Vadisi uzantısını geçerek Süveyş Kanalı üzerinden Nil Nehri boyunca yollarına devam ederlerken, batıda da Cebelitarık Boğazı’nı kullanırlar. Yıllık olarak yaklaşık 530 bin leyleğin kullandığı doğu göç yolu, batı göç yolundan iki kat daha uzun olmasına karşın daha önemlidir. Ayrıca leylekler kışlaklarına her iki yoldan da aynı sürede varabiliyorlar.
6. Hayatlarını göç yollarında geçiriyorlar
Avrupa’ya ortalama 49 günlük bir yolculuktan sonra mart ayı sonunda ulaşırlarken Afrika kıtasına doğru yaptıkları sonbahar yolculuklarının yaklaşık 26 günde tamamlandığı görülür. Arkadan gelen rüzgar ve göç yolu üzerindeki besin azlığı, leyleklerin av bulamadıkları bölgelerin üzerinden daha hızlı uçmalarını sağlar. Hayatlarının büyük bir kısmını göç yollarında geçiren leylekler, yılda 10 bin km’ye varan bir mesafe katederler. Süzülerek uçmalarını sağlayan sıcak hava akımları sayesinde hiç kanat çırpmadan günde ortalama 400 km uçabilirler.
7. Bu göç yolları tümüyle karaya bağımlı
Göç rotalarının karaya bağımlı olmasının nedeni uçmak için gereksinim duydukları sıcak hava termallerinin deniz üzerinde oluşmamasıdır. Uzun mesafeleri az enerji harcayarak kat etmek için, kanat çırpmadan, süzülerek uçan leylekler, gündüzleri yerden yükselen bu sıcak hava akımlarının içinde, onun kaldırıcı gücünden faydalanarak ve dönerek yükselirler. Termalin büyüklüğüne göre, 3300 metreye kadar yükseldikten sonra, bir sonraki termali yakalayana kadar alçalarak süzülürler. Bu sayede rotaları üzerinde ilerlerken daha az enerji harcarlar.
8. Sıcak hava termalleri olmasaydı; leyleklerin kanat çırparak göç etmeleri, enerji sorunu nedeniyle imkansız olurdu
Kanat çırparak uçmak, vücut yağını süzülerek uçmaktan 23 kat daha hızlı yakıyor. Süzülerek uçmalarını sağlayan termaller sayesinde yaklaşık yüzde 27’lik bir enerji kazançları oluyor. Gündüz göç eden leylekler, gece olunca termallerin kaybolmasıyla ertesi sabaha kadar uygun yerlerde konaklıyorlar. Göçe devam edemeyecek kadar yorgun oldukları zaman, geceledikleri alan güvenli ve besin açısından zengin ise, birkaç gün burada dinleniyorlar.
9. Leylekler neden göç eder?
Neden bazı kuşlar ucunda ölüm olsa da uzun göçlere kalkışıyor? Neden yaşam bölgelerinde kalıcı olamıyorlar? Kuşları göçe zorlayan sebeplerin başında soğuktan kaçmak ve besin bulmak gibi nedenler olduğu düşünülse de; bunlar birçok sebebin sadece bir kısmı. Çünkü çoğu, gerekli besin ve elverişli iklim şartlarına sahip bölgelerden çok daha uzağa yolculuk yapıyor. Hatta bazıları, havaların soğuması ve besin kıtlığının başlamasından önce güneye inmeye başlıyor.
10. Göç etmenin getirdiği yeteneklerden biri Güneş, Ay ve yıldızlara göre hareket etmeleri…
Bir sonraki baharda aynı üreme alanına dönecek olan leylekleri, göç sırasında besin azlığı, avcılık, çevre kirliliği gibi pek çok tehlike bekliyor. Yorucu ve tehlikeli olan göçü gerçekleştirmek üzere, binlerce yıldır birbirinden ilginç pek çok yetenek geliştirmişler. Yapılan araştırmalar kuşların gündüz Güneş’e, gece ise Ay ve yıldızlara göre uçacakları yönü tayin edebildiklerini gösteriyor. Kuşların çoğu gibi leylekler de gündüz vakti Güneş’e göre hareket ediyorlar.
11. Peki göçmen kuşlar, Güneş’i, Ay’ı ve yıldızları göremedikleri zaman yönlerini nasıl buluyorlar?
Yapılan araştırmalar birçok hayvanın biyolojik pusulaya sahip olduklarını ortaya çıkarıyor. Göçmen kuşların boyun kısımlarında ferromanyetik taneciklerin bulunduğunu ve demir açısından zengin bir mineral olan “manyetit”ten oluşan bu taneciklerin yerkürenin manyetik alanına göre hassasiyet gösterdikleri keşfedildi. Göçmen kuşlar, bu doğal pusulalarından göç esnasında en yüksek biçimde faydalanıyorlar. Dünya’nın manyetik alanının kuvvet çizgilerine göre kendi konumlarını tespit ederek doğru yönü buluyorlar. Kafalarının içindeki bu pusula sayesinde kapalı havalarda da yollarını kaybetmiyorlar. Bulutlu bir günde bile yönlerini şaşırmıyorlar. Kuşların yönlerini koku alarak da bulabildikleri ortaya çıkarılmış. Havadaki zerrecikleri algılıyorlar ve bunlar yardımıyla yer tespiti yapabiliyorlar.
12. Yaşam alanlarını kirlettiğimiz için çöplüklerle besleniyorlar
Bir metreyi geçen boyuyla su kenarlarında yaşayan iri bir kuş türü olan leylekler; böcekler, balıklar, amfibiler, sürüngenler, küçük memeliler ve kuşlar gibi çok geniş bir besin aralığına sahip. Avladıkları hayvanlar mevsimine, bölgeye ve avların bulunabilirliğine göre değişiklik gösteriyor. İnsanın yaratmış olduğu kirlilik, besin bulmalarını zorlaştırıyor, doğal yaşam alanlarını ve beslenme biçimlerini bozuyor. Polonya’nın bazı bölgelerinde doğal beslenme alanlarının kıtlığı, leylekleri çöplüklerde besin aramaya zorluyor. Yine Orta Doğu, Kuzey ve Güney Afrika’da da leylekler çöplüklerde besleniyor. Lastik bantları solucanlarla karıştırıp yutan leylekler, sindirim sistemlerinin bloke olması sonucu ölebiliyorlar.
13. En az 26 milyon yıldır yeryüzündeler…
Kenya’da Victoria Gölü’nda bulunan bir adada bulunan en eski leylek fosillerine göre, en az 26 milyon yıldır yeryüzünde yaşıyorlar. Tarım pratiklerinin değişmesi ve sanayileşme 19. yüzyılda ve 20. yüzyılın başlarında Avrupa’nın bazı bölgelerinde popülasyonlarının azalmasına hatta yok olmasına neden oldu. Avrupa çapındaki koruma programlarının sonucunda leyleklerin Hollanda, Belçika, İsviçre ve İsveç’te tekrar üremeleri sağlandı. Leylek, Dünya Doğa ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği (IUCN) tarafından asgari endişe altındaki türler arasında sınıflandırılmış.
14. Gagaları neden kırmızı?
Erişkinlerin gagaları ve bacakları parlak kırmızı renkli. Bu kırmızı rengin nedeni ise besinlerinde bulunan karotenoid. İspanya’nın bazı bölgelerinde yapılan araştırmalar, bu pigmentin bölgedeki bir kerevit türünden gelen astaksantin maddesi kaynaklı olduğunu gösteriyor.
15. Leylek çiftleri birlikte kuluçkaya yatıyor
Tek eşliler ancak eşler arasında hayat boyu sürecek bir bağ bulunmuyor. Hem erkeği hem de dişisi, yuvalarını birkaç yıl kullanılabilecek şekilde saz ve samandan yapıyor. Dişi leylek her yıl bir kereliğine dört yumurta yumurtluyor. Leylek çiftlerinin her ikisi de kuluçkaya yatıyor ve yavruları birlikte besliyor. Yavrular bir ayı biraz geçince yumurtadan çıkıyorlar. Doğduktan yaklaşık iki ay sonra yuvadan ayrılsalar da 7 ila 20 gün kadar ebeveynleri tarafından besleniyorlar. Sonbaharda leylekler, yavrularıyla birlikte kışlaklarına geri dönüyorlar.
BONUS 1: La Fontaine Masalları’nı aratmayan gerçek bir hikaye…
Türkiye’nin Avrupa leylek köyleri ağına üye tek Türk köyü olan Uluabat Gölü kenarındaki Eskikaraağaç’ta yaşayan balıkçı Adem Yılmaz ile bir leyleğin La Fontaine masallarını aratmayan dostluğu görenleri şaşırtıyor. Yılmaz 6 yıldır kayığında eliyle beslediği leylek için şöyle diyor: “Balığa her çıktığımda tekneme konar ve ben de ona tuttuğum balıklardan birazını veririm. 6 yıldır her sabah birlikte balığa çıkıyoruz. Her sonbaharda göç ederken içim burkuluyor. ‘Acaba seneye gelebilecek mi?’ diye. Ve her ilkbaharda yine gözümüz yolda onu bekliyoruz. Yolda başına bir şey gelir mi diye endişeleniyoruz. Çok şükür bu yıl da kazasız belasız evine geldi ve yazı bizimle beraber geçirecek. Sonbaharda gittikten sonra 5-6 ay ayrı kalmamıza rağmen beni unutmuyor ve her baharda sadece benim kayığıma konuyor. Yalnız bu yıl diğer arkadaşların kayıklarına da konmaya başladı. Bu köyden ona zarar gelmeyeceğini anladı galiba.” Öte yandan balıkçı ile leyleğin hikayesini kamuoyuyla paylaşan Yaban Hayatı Fotoğrafçısı Alper Tüydeş ise yaptığı açıklamada “Yaklaşık iki yıldır insanlığa örnek bu hikayeyi filme alıyorum. Bir tarafta ‘ağlarına veya yakaladığı balıklara zarar veriyor’ diye bu hayvanlara kötü davranan insanlar varken bir tarafta da bu güzel tabloya sebep olan güzel insanlar var. Temennimiz bu hikayeyi uygun bir dille kamuoyunda paylaşarak herkesi bu şekilde duyarlı olmaya davet etmek” diyor.
BONUS 2: Leylekler (Storks)
2016 yapımı bu animasyon filminde, tarihin en eski devirlerinden beri yeni doğmuş bebekleri ailelerine teslim etme görevini üstlenmiş olan leylekler, artık bebek dağıtımını bırakmış ve ticari kaygılarla iş yapmaya, bir dağıtım şirketi işletmeye başlamışlardır. Şirketin en iyi çalışanların biri olan Junior adlı leylek, bir gün yanlışlıkla “Bebek Yapma Makinesi”ni çalıştırır ve sevimli bir bebek dünyaya gelir. Filmde bu izinsiz bebeğe patronu onu keşfetmeden bir aile bulması gereken Junior, şirkette çalışan tek insan olan Tulip ve bebeğin heyecan dolu maceraları içtenlikle anlatılıyor.
BONUS 3: Kara Bulut (Kısa Film)
Pixar tarafından yapılan beş dakikalık eğlenceli animasyonda, beyaz bulutların arasında yalnız kalan kara bir bulutla vefalı bir leyleğin anlamlı arkadaşlığı anlatılıyor.