Danimarkalı film yapımcısı Lars von Trier, Hollywood dünyasının en cesur, provokatif ve tartışmalı yönetmenlerinden biri olarak duruyor. 1977’de yayınladığı ilk kısa filmi The Orchid Gardener’dan beri; depresyon ve intihar gibi temaların yanı sıra çeşitli sosyal ve politik meseleleri dürüstçe, ayrıca ürkütücü yönleriyle incelemesi sayesinde kırk yıldır dünya çapındaki izleyicilerden övgü ve yergi alıyor. Kariyeri ilk günden itibaren tartışmalarla gölgelenmiş bu yönetmenin filmlerini karakterize eden ögeler olan karanlık görüntüler, görsel şiddet ve rahatsız edici eylemler aslında; kendisini eleştirenlerin çoğunluğunun düşündüğünün aksine, vermek istediği fikir ve duygular için yalnızca birer araç! İzlemesi zor, evet, ancak alanında yetkin filmler de bu listede çokça bulunuyor. Lars von Trier’in kısa filmleri (The Orchid Gardener, Images of Liberation) ve TV çalışmaları hariç, en az puan alandan en çok puan alana sıralanan tüm filmleri bu listede! İşte Lars von Trier filmleri… Keyifli seyirler!
1. Epidemic – Salgın (1987) – IMDB: 6.0
Lars von Trier filmleri listemiz müthiş bir filmle başlıyoruz. Lars von Trier’in ünlü “Europa” üçlemesinin “The Element of Crime”’dan sonraki ikinci filmi olan Epidemic, belgesel-dram tarzındaki ilk filmden 4 yıl sonra çekilen deneysel bir korku filmidir. 1987 yılında Cannes Film Festivali’nde Belirli Bir Bakış dalında gösterimi yapılan film aynı zamanda 1988 yılında Portekiz’deki Fantasporto Uluslararası Fantasy Film Festivali’nde En İyi Film dalında aday gösterildi. Ayrıca bu film Lars von Trier’in Avrupa üçlemesinin ikinci filmidir.
Bir film yönetmeni ve bir senaryo yazarı (Lars von Trier ve Niels Vørsel tarafından canlandırıldı), Avrupa’daki diğer birçok veba gibi bir salgının senaryosunu yazmaktalar. Hikayede, ünlü epidemiyolog Dr. Mesmer, tıp fakültesinden ayrılarak şehrin kenar mahallelerine gitmeye ve sakinlere yardım etmeye karar verir. Bu sıralarda, gerçek dünyada gizemli bir hastalık yayılır. Daha sonra yazarlar bir toplantı için Almanya’ya giderler ve ardından yapımcılarını ziyaret ederler ve burada hasta olan hipnotize edilmiş bir kadınla tanışırlar. Kurgu ile gerçekliğin gitgide iç içe girdiği bir sürece adım adım yaklaşmaktadırlar.
2. Antichrist – Deccal (2009) – IMDB: 6.5
Lars Von Trier, filmleriyle pek çok tartışmaya yol açmış bir yönetmen. Kariyeri boyunca, eleştirmenleri ve izleyicileri ikiye bölmeyi oldukça iyi başarmasıyla ünlü; öyle ki bazıları onun çalışmalarını avangard, ultra-feminist başyapıtlar olarak görürken; diğerleri onu şöhretli bir kadın düşmanı olarak görüyor. Von Trier’in 2009 korku filmi Antichrist da bu tartışmaların odağındaki filmlerden birisi… Filmin başrollerini ünlü oyuncular Charlotte Gainsbourg ve Willem Dafoe paylaşıyor. Cannes Film Festivali’nde En İyi Kadın Oyuncu ödülüne layık görülen ve Altın Palmiye adaylığı bulunan film aynı zamanda Avrupa Film Ödülleri’nde En İyi Görüntü Yönetmeni ödülünü kazanmıştır. Danimarka’nın ünlü Bodil ödüllerinde ise adaylığını koyduğu 5 dalda 5 ödül kazanarak ciddi bir prestij yakalamıştır. Lars von Trier’in “Depresyon Üçlemesi’nin” ilk bölümü olan Deccal (2009), kendisinden sonra gelecek olan Melancholia ve İtiraf ile aynı üçlemeye ait bir filmdir.
Orta yaşlı bir çift, bir gün duşta sevişirken, yürümeye yeni yeni başlayan bebekleri yatak odasının penceresinden düşerek yaşamını yitirir. Bebeğin annesi (filmde isimler yok, başkarakterler sadece “she” ve “he” olarak tanımlanıyor.) suçluluk psikolojisi ile sinir krizleri ve ataklar geçiriyor. Baba ise bir psikiyatrist olarak, onun travmatik üzüntülerini terapi yoluyla iyileştirebileceğini düşünüyor ve bir plan yapıyor. Bunun üzerine çift, yaşadıkları travmayı, kırılan kalplerini ve sorunlu evliliklerini onarmayı umarak ormandaki kulübelerine çekiliyorlar. Ancak geçmişe dair biriken anıları ve doğanın kaotik yüzü devreye girdiğinde işler onlar için daha da kötüye gidecektir.
3. The Boss of It All – Emret Patronum (2006) – IMDB: 6.6
Lars von Trier’in 2007 yapımı ofis komedisi olan “The Boss of It All”, senaryosu ve çekimi ile manifesto niteliğinde bir filmdir. Film, ulusal çaptaki film ödüllerine ve San Sebastian Film Festivali’nde en üst düzey filmlere verilen ödül olan Golden Shell ödülüne aday gösterilmiştir.
Danimarkalı bir yüksek teknoloji firmasının kurucusu olan Ravn (Peter Gantzler), yıllardır gözlerden uzak bir yerde saklanmaktadır; şimdi, şirketi İzlanda’daki rakiplere satılmak üzereyken, aktör arkadaşı Kristoffer’ı (Jens Albinus) kendisini taklit etmesi ve kağıtları imzalaması karşılığında işe alır. Ancak komplikasyonlar Kristoffer’ı çalışanlarla temas kurmaya zorladığında, Kristoffer doğaçlama yapmak zorunda kalır. Lars Von Trier, bu filminde amatörce bir beceriksizliğin rastgele çekimlerini oluşturan dolambaçlı bir olay örgüsünü, komik diyaloglar ve usta oyuncularla birlikte sunuyor. Aydınlatmanın, sesin ve hatta açıların bile keyfi olarak bir araya getirildiği bu alegorik filmde Trier; alışılmış sinemacılık anlayışının ötesinde bir cüretkarlık sergiliyor
4. The Element of Crime – Suç Unsuru (1984) – IMDB: 6.7
Lars Von Trier’in ilk uzun metrajlı filmi olma özelliğini taşıyan “The Element of Crime”, kıyamet sonrası lokasyonu belirsiz bir Kuzey Avrupa bölgesinde geçen 1984 yapımı fütüristik bir korku-gerilim filmidir; ayrıca belirli yönleriyle polisiye ve gizem türüne de yakındır. Filmin yarattığı karamsar psikolojik hava, bombalanmış gibi duran bir coğrafyada ve sarımsı bir ışıkta çekildiği için gerçeküstü bir görünüm yaratıyor. Bu kaotik filmde, karanlık anları ve olayları anlatmak için kaotik bir seslendirme kullanılarak sahne pekiştiriliyor. Ayrıca Lars von Trier’in Avrupa üçlemesinin ilk filmi olma özelliğini taşıyor.
Yorgunlukla ve baş ağrılarıyla boğuşan polis dedektifi Leopold Fisher’ın ana karakter olduğu hikayede, Mısır’dan Avrupa’ya dönen dedektif Fisher, loto biletleri satan küçük kızları öldüren ve aynı zamanda bir kazada öldüğü iddia edilen manyak “Loto Katili”nin gizemini çözmesi için görevlendirilir. Fisher, akıl hocası ve aynı zamanda The Element of Crime kitabını yazan eski bir öğretmen olan Osborn’un kitabını okumasının ardından onu yakalamak için katilin ruhuna girmeyi dener. Bunu başarır, ancak bunu yaparken giderek daha çok bir seri katil gibi davranmaya başlar.
5. The Idiots – Gerizekâlılar (1998) – IMDB: 6.7
Lars von Trier filmleri arasında bulunan The Idiots, 1998 Danimarka yapımı bir komedi-drama filmidir. Lars von Trier’in başlatıcılarından olduğu Dogme 95 Manifestosu akımına uygun olarak yaptığı ilk filmidir ve Dogme #2 olarak da bilinir. Aynı zamanda Von Trier’in Breaking the Waves (1996) ve ardından Dancer in the Dark (2000) filmlerini de içeren Altın Kalp Üçlemesi’nin ikinci filmidir. Tamamen dijital kameralarla çekilen ilk filmler arasındadır.
The Idiots, 2010 yılında Empire dergisinin hazırladığı “Dünya Sinemasının En İyi 100 Filmi” listesinde 76. sırada kendine yer bulmuştur. Ayrıca ‘Ölmeden Önce Görmeniz Gereken 1001 Film’ adlı film referans kitabında 941. sırada listelenmiştir. Cannes Film Festivali’ndeki Altın Palmiye adaylığının yanı sıra Bodil ve Robert Ödülleri’nde ve Londra Film Festivali’nde usta oyunculuklarıyla beş dalda ödül kazanmış ve en iyi film dalında aday gösterilmiştir.
Mükemmel zekaya sahip bir grup genç; toplumun amaçsız, yaratıcı olmayan ve sorumsuz formdaki zeka kültüne tepki göstermek amacıyla bir “aptallar” topluluğunun içine sızarlar. İlk faaliyetleri, “normal” insanların dünyasına girmek ve zihinsel engelliymiş gibi davranmak olur. Gittikleri her yerde anarşi yaratmak için bu durumdan yararlanırlar ve insanları sinirlendirmek, rahatsız etmek, sefil ve gülünç duruma düşürmek, kızdırmak ve şok etmek için mümkün olan her yolu denerler. Film, grubun yeni bir kayıp ruhu ekiplerine alması ve onu megaloman liderleriyle tanıştırmalarıyla başlar. Bu bir grup insan, tüm sınırlamaları ortadan kaldırmak, putları kırmak ve içlerindeki “aptalı” ortaya çıkarmak için Kopenhag banliyösündeki evde toplanır.
6. The House That Jack Built – Jack’in Yaptığı Ev (2018) – IMDB: 6.8
Lars von Trier filmleri listemize Jack’in Yaptığı Ev ile devam ediyoruz. 2018’in en iyi filmleri listelerinde görebileceğimiz bu film Lars von Trier’in son yapıtlarından birisidir. Ulusal ve bölgesel çapta ödüllere ve adaylıklara layık görülmüş olan bu film psikolojik gerilim ve biyografi türlerini bir arada işleyen didaktik bir eserdir. Ayrıca Lars von Trier’in Amerika üçlemesinin son filmidir.
1970’lerin ABD’sinde geçen filmde son derece zeki bir insan olan Jack’i 12 yıllık bir süre boyunca takip ediyoruz ve Jack’i bir seri katil olarak tanımlayan cinayetlerle tanışıyoruz. Hikâyeleri her cinayetin başlı başına bir sanat eseri olduğunu öne süren Jack’in bakış açısından deneyimliyoruz. Seri cinayetler göze battıkça kaçınılmaz sona yaklaşıyoruz, ancak bu evrede Jack de hayalindeki nihai sanat eserini yaratma girişimi için daha büyük riskler almaya başlıyor.
Bu 12 yıllık yol boyunca, Jack’in kişisel durumuna, sorunlarına ve düşüncelerine ilişkin tanımlarını, Verge isimli bilinmeyen bir kişiyle tekrar eden konuşmaları aracılığıyla deneyimliyoruz. The House That Jack Built, karanlık ve uğursuz bir biyografidir; ancak felsefi ve ara sıra mizahi bir dile sahip bir eserdir. Başarısız bir mimar ve sadist bir seri katil olan Jack; var olduğunu tahayyül ettiği, görünmeyen, esrarengiz arkadaşı Verge’e on iki yıllık seri katillik öyküsünü anlatıyor.
Jack, sistematik vahşetlerinin kendisi için önemini aktarabilmek için yoğun, kanlı hayatından rastgele seçilmiş beş tanımlayıcı olayı anlatıyor ve işlediği iğrenç cinayetlerinin her ayrıntısını gözler önüne sunuyor.
7. Nymphomaniac Volume I-II – İtiraf Bölüm 1-2 (2013) – IMDB: 6.9-6.6
Danimarkalı provokatif yönetmen Lars von Trier , “Depresyon Üçlemesi’nin” ilk iki bölümü olan Deccal (2009) ve Melancholia’yı, (2011) izleyicisini şok etmek için tasarlanmış üçüncü bir film ile bitiriyor. Bodil Ödülleri ve Robert Ödülleri gibi yerel film ödüllerine aday gösterilen ve En İyi Kadın Oyuncu ödülünün yanı sıra yılın En İyi Danimarka Filmi ödülünü alan İtiraf, az değinilen meselelere ışık tutuyor.
Seligman adında bir kişi, ara sokakların birisinde kendinde olmayan ve yaralanmış birini bulur ve kendisini evine getirir. Bulduğu kadın ona isminin Joe olduğunu ve nemfoman yani cinsel ilişki bağımlısı birisi olduğunu söyler. Joe gençliğinden itibaren yaşamını ve onlarca erkekle olan cinsel deneyimlerini anlatırken; Seligman ise bir sinekle balık tutmaktan sevdiği bir geleneksel müziği dinlemeye, hatta Fibonacci sayılarını çözmeye kadar farklı farklı hobilerini ve anılarını didaktik ve alegorik biçimde anlatıyor ve izleyicinin zihninde oluşması beklenen felsefi bütünlük adım adım örülmeye başlanıyor.
İşte burada Von Trier’in dehası devreye giriyor. Senaryo, Joe’nun olay örgüsünü anlatmak için doğrusal olmayan bir anlatı yapısı kullanır. Böylece, Joe hikayesini anlatırken film bölümlere ayrılmıştır. Vol.I, Joe’nun (Stacy Martin) şehvetini göstermek için beş bölümde ortaya çıkarken, Vol.II, yetişkin Joe’nun düşüşünü anlatmak için üç bölüm kullanıyor.
8. Medea (1988) – IMDB: 7.1
Tahtını garanti altına almak isteyen Corinth Kralı Creon, bunu yapabilmek için güçlü ve ünlü bir savaşçı olan Jason’ı kızı Glauce ile evlendirmek ister. Jason bu teklifi kabul eder ama o zaten Medea isimli bilge bir kadın ile evlidir. Creon, bu sebepten Medea ve iki oğlunu şehirden kovma ihtiyacı hisseder. Medea, krala kalmasına izin vermesi için yalvarır, ancak kral iki çocuğunun ihtiyaçlarını karşılayabilmesi ve hazırlıkları yapması için ona sadece bir gün verir.
Medea, Atina kralı Aegeus’un korumasında kendisinin ve iki çocuğunun Atina’da yaşayabilecekleri konusunda bir güvence alır. Daha sonra hem Glauce’u hem de Creon’u, en sonunda ise hiç tahmin edemeyeceği birilerini öldürmeyi planlamaya başlar. Creon, Medea’nın büyü sanatlarını bildiği için onu krallığından kovmuştur ve ihanete uğramış hisseden Medea, intikam ve acı duyguları içinde planını uygulayacaktır.
9. Melancholia – Melankoli (2011) – IMDB: 7.1
Film, Lars von Trier’in “Depresyon Üçlemesi” olarak bilinen serisinin ikinci filmdir. Üçlemenin birinci filmi Antichrist, üçüncü filmi ise İtiraf’tır. Altın Palmiye adaylığı bulunan ve Cannes Film Festivali’nde En İyi Kadın Oyuncu ödülü alan film, ayrıca yılın En İyi Danimarka Filmi seçilen bir başka Lars von Trier filmidir.
Düğün gecesinde Justine (Kirsten Dunst) hayatının en mutlu günü olduğu düşünmesine rağmen mutlu olmak için mücadele eden bir kadındır. Kendisi, kendisini ve tüm misafirleri hizaya sokmaya çalışan ablası ve kayınbiraderi tarafından ödenen abartılı bir düğünün ortasında iken Dünya’yı bir felaket beklemektedir. Mavi bir gezegen olan Melancholia, Dünya’ya doğru hızla ilerlemekte ve çarpışmaya hazırlanmaktadır. Justine’in kız kardeşi Claire ise (Charlotte Gainsbourg), yaklaşan felaketin korkusuyla soğukkanlılığını korumak için mücadele etmektedir. Melancholia gezegeni Dünya’ya doğru çökerken, Justine yakın bir yıkım düşüncesinde huzur bulur.
Film, ana karakterleri ve uzaydan görüntüleri içeren ve filmin birçok görsel ana motifini tanıtan sekiz dakikalık bir giriş dizisiyle başlar. Film iki bölüm halinde devam ediyor.
Birinci Bölüm: “Justine”, Justine’in kırılgan dünyasıyla çatışan ve gelin Justine’i yıkıma sürükleyen ideal ve mükemmel bir düğün gününü anlatır.
İkinci Bölüm: “Claire”, Justine’in kız kardeşi Claire ile olan ilişkisini ele alır.
10. Manderlay (2005) – IMDB: 7.2
Lars von Trier filmleri listemize Manderlay ile devam ediyoruz. 2005’te Cannes Film Festivali’ne giren Manderlay, uluslararası yapım bir dram filmidir. Aynı zamanda Dogville filminin devamı ve aynı zamanda Dogville ile The House That Jack Built’in de yer aldığı Amerika üçlemesinin ikinci filmidir. 14 milyon doları aşkın bütçesine karşın sadece 675.000 dolar hasılat kazanması sebebiyle gişede kaybeden bir film olarak ünlenmiştir, ancak kesinlikle sevilmeyen bir film değildir.
1933’te, Dogville’den ayrıldıktan sonra, Grace Margaret Mulligan ( Bryce Dallas Howard ), babası ( Willem Dafoe ) ve onun adamlarıyla birlikte güney ABD’ye seyahat ederken, Manderlay adlı bir mülkte cezalandırılmakta olan bir köle görür. Yetmiş yıl önce köleliğin kaldırıldığını bilen Grace; Manderlay’deki mülk sahiplerinin, köleleri pamuk tarlalarında tutma ve “Mam’s Yasası” adı verilen önceden belirlenmiş insanlık onurunu aşağılayıcı kurallara uymaya zorlama tavrına isyan eder. Grace, Manderlay’deki haydutlarla kalmaya ve tüm Manderley ahalisine demokrasiyi öğrermeye karar verir. Hasat zamanı geldiğinde ise Grace, Manderlay’in sosyal ve ekonomik gerçekliğini görecektir.
11. Europa – Avrupa (1991) – IMDB: 7.6
Lars von Trier filmleri arasında bulunan Europa, 1991 yapımı bir drama ve sanat filmidir. Bu film, von Trier’in üçüncü uzun metrajlı sinema filmidir ve aynı zamanda The Element of Crime (1984) ve Epidemic’ten (1987) sonra Avrupa üçlemesinin de son filmidir.
Film 1991 Cannes Film Festivali’nde tam üç ödül kazandı. (Teknik Büyük Ödül, Jüri Ödülü ve En İyi Sanatsal Katkı Ödülü) Altın Palmiye ödülünü kazanamadığını anladığında ise Lars von Trier, tepki mahiyetinde jüriye parmağını gösterdi ve salonu terk etti. Bu döneminde büyük sansasyon yaratmış bir olaydı.
Europa, 1945 yılında Almanya’da geçiyor. Alman-Amerikalı bir pasifist olan Leopold Kessler (Jean-Marc Barr), tren şefi olarak çalışmak üzere ülkeye gelmiştir. Kısa süre sonra, kendisini bomba tehditlerini gerçekleştirmeye zorlayan bir neo-Nazi terörist grubu olan Werewolves’a karışır.
Film, karmaşık kamera hareketleri, göze çarpan arkadan projeksiyon ve siyah-beyaz arka plana karşı renkli olarak çekilmiş oyuncularla doludur. Europa’da von Trier, Amerikan iyilikseverliğini ve saflığını eleştirir. Sık sık Holokost çağrışımları yapması döneminde infial yaratsa da Europa şaşırtıcı derecede iyi oyunculuğa, heyecan verici bir konuya ve von Trier’in sonraki çalışmalarının çoğunda göremeyeceğimiz stilistik bir kurguya sahip…
12. Breaking the Waves – Dalgaları Aşmak (1996) – IMDB: 7.8
Lars von Trier’in yönettiği 1996 yapımı Danimarka filmi olan Breaking the Waves; The Idiots (1998) ve Dancer ın the Dark’ın (2000) da içinde bulunduğu Altın Kalp Üçlemesi’nin ilk filmidir. Oscar Akademi Ödülleri’nde En İyi Kadın Oyuncu ödülüne aday gösterilen Breaking the Waves, Cannes Film Festivali’nde ise Grand Prix ödülünü kazanmıştır. Film, kendi içerisinde yedi farklı bölüme ayrılmıştır.
Bess McNeill, İskoçya’da muhafazakar bir sahil köyünde yaşayan genç bir kadındır. Kilisesinin isteklerine rağmen, bir petrol gemisinde çalışan İskandinav işçisi Jan ile evlenir. Jan’a delice aşık olan ve vardiyasını yapmak için kendisinden ayrıldığında bile buna dayanamayan Bess için Jan’ın iş yerinde yaralanmasıyla her şey değişecektir. Jan petrol gemisinde geçirdiği bir kaza ile boynu kırılmış olarak eve geri döner. Durumu nedeniyle, Jan ve Bess artık cinsel ilişkilerinden zevk alamamaktadır bu durum Jan ile Bess’i tahmin edilemez durumların içine sürükleyecektir.
13. Dancer in the Dark – Karanlıkta Dans (2000) – IMDB: 7.9
Lars von Trier’in yönettiği 2000 yapımı Danimarka filmi olan Breaking the Waves; The Idiots (1998) ve Breaking the Waves’in (1996) de içinde bulunduğu Altın Kalp Üçlemesi’nin son filmidir. Oscar Akademi Ödülleri’nde En İyi Orijinal Şarkı dalında Oscar adayı olan film, Cannes Film Festivali’nde ise hem Altın Palmiye, hem de En İyi Kadın Oyuncu ödülünü kazanmıştır.
Selma, oğluyla birlikte Orta Avrupa’dan Amerika’ya göç etmiş bir kadındır. Yıllardan 1964’tür. Selma, oğlunu, kaçınılmaz olarak kör edecek bir hastalıktan muzdarip olduğu aynı hastalıktan kurtarmak için gece gündüz çalışır. Tam bu esnalarda bir komşusu, haksız yere Selma’yı hırsızlıkla suçlayınca, Selma’nın dramı trajik bir sona doğru tırmanmaya başlar. Ama Selma, kendisine ait bir sır sayesinde yaşayacak enerjiye sahiptir! Müzikalleri çok sever. Hayat ona zor hissettirdiğinde, kendisini müzikallerin hayaller dünyasında bulur. Sadece kısacık bir an için bile olsa hayatın ona veremediği tüm mutluluğu müzikallerde keşfeder.
14. Dogville (2003) – IMDB: 8.0
Lars von Trier filmleri listemizin sonuna geldik. 2003 yapımı olan bu film, son derece minimal bir sahne ve set kullanılması ve filme karakterini veren özelliği tiyatral bir yönü olmasıyla öne çıkmıştır. Ayrıca Lars von Trier’in Amerika üçlemesinin ilk filmi olan Dogville, Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye ödülüne aday gösterilmiştir.
Zaman: Büyük Buhran. Yer: American Rockies’te yuvalanmış Dogville kasabası.
Dogville, kelimenin tam anlamıyla yolun sonu olan bir kasabadır. Kasabanın içine ve dışına giden yalnızca bir yol vardır, diğer tarafındaki yolun fiziksel sonu, terk edilmiş bir gümüş madenidir. Kaçak ve çaresiz biz kadın olan Grace (Nicole Kidman), birilerinden kaçarken dış dünyadan neredeyse tamamen izole edilmiş Dogville kasabasına gelir. Kendi kendini atamış kasaba sözcüsü Tom’un (Paul Bettany) teşvikiyle, Dogville halkı onu saklamayı kabul eder ve karşılığında Grace de onlar için çalışmayı kabul eder. Ancak, Grace’i arayan kişiler etrafta belirdiğinde, Dogville halkı zavallı Grace’i barındırma riski karşılığında kendileri için daha iyi bir anlaşma talep eder (ki bu köleleştirmekten farksızdır) ve Grace bu kasabada iyiliğin göreceli olduğunu zor yoldan öğrenir. Ama Grace’in bir sırrı vardır ve bu sır çok tehlikelidir.
İlginizi çekebilir: Sinemanın “İstenmeyen Adamı” Lars von Trier ve Provokatif Sinemasına Dair 7 Önemli Bilgi
Kaynak: 1