Yaşam kalitesinin yüksekliği ile nam salmış bir bölge Kuzey Avrupa. Sadece yaşam kalitesi değil sanatsal anlamda da oldukça yüksek seviye işlerin altına imza atmış pek çok isim bulmak da mümkün. Sanatın en evrensel dalı sinemayı baz alarak bu bölgeyi bir irdeleyelim dedik. İşte size 14 film ile Kuzey Avrupa sineması
Yeter ki onursuz olmasın: Onur Savaşı
Başrolünde yer alan Mads Mikkelsen’in üstün performansı ile dikkat çeken yapım oldukça bıçak sırtı bir konuyu ele alıyor. Küçük bir kızın istismar edildiğine inanan kasaba halkı ile öğretmen Lucas arasında oluşan ihtilaftan yola çıkan film Altın Küre ve Oscar’a yabancı dilde en iyi film dalında aday olmayı başardı.
Açığa çıkan sırlar: Şölen
Kuzey Avrupa sinemasının mottosu konumundaki Dogma kuralları çerçevesinde çekilen film senaryosu ve oyuncu kadrosunun benzersiz performansıyla izleyeni içine çekmekte zerre zorlanmasa da 35 mm kamera ile çekilmemiş olması yöneltilen eleştirilerin odağında yer alıyor. Konu ve oyuncular dışında Kuzey Avrupa filmlerini sevmemizin bir nedeni de Dogma kuralları değil mi?
Uykusuzluk başa bela: Insomnia
Daha sonra Hollywood tarafından Amerikan versiyonu da çekilen bu polisiye gerilimde 24 saat gündüzün hüküm sürdüğü zaman dilimini yaşayan İsveç’te bir katilin peşinden koşan polisin sürekli aydınlık hali sebepli yaptığı hatanın kovaladığı katil tarafından fark edilmesinin hikâyesi anlatılıyor. Kuzeyden çıkıp gelen polisiyelerin belki de en iyilerinden.
Aile olmak nedir? Turist
Yaşanan bir doğal felaket ve sorgulanan aile yapısı… Birbiri ile alakasız gibi gözükse de yaşanan bir çığ esnasında kaçıp ailesini geride bırakan bir adamın eşini aile olmayı sorgulatır hale gelmesini anlatan yapım geçen yıl oldukça ses getirmiş, Altın Küre adaylığı ile sınırlı kalıp Oscar’a ulaşamasa da uluslararası arenada geniş izleyici kitlesine ulaşmayı başardı.
Algıları kullanmak: Körlük
Yazarlık yapan bir kadının kör olmasının ardından diğer tüm algılarını özellikle dinlemeyi tercih ederek yaşamına getirdiği yeni rengin ardından yan komşularının onu rahatsız etmeye başlaması üzerine kurulu bu gerilim filmi yanına mizahı da ekleyerek etkili bir bileşim sunuyor.
Ölüm sessizliği: Persona
Kuzey Avrupa denilince akla ilk gelen sinemacı Ingmar Bergman’ın eşli benzeri zor bulunan türden filminde insan psikolojisi üzerine çok derinlikli bir çalışma mevcut. Yönetmenin neden sinemaya en büyük hediyelerden biri olduğunu açıkça kanıtlayan filmde bir oyuncunun tiyatro sahnesinde birden susması ve bir daha konuşmaması üzerine gerilimli ve dramatik bir hikâye anlatılıyor.
Acı bir hayat: Göçmenler
Göçmen olmak ya da başka bir ülkeye göç etmek hiç kolay olmadı. Hemen önümüzde yaşanan Suriyeli göçmenlerin sıkıntılarına bu derece aşina iken 1972 yapımı bu film de Amerika hayalini gerçeğe dönüştürmek, daha iyi bir yaşam sürmek isteyen bir ailenin hayatına odaklanıyor. Oldukça ses getiren ve hepsi ana kategoriler olmak üzere toplam beş Oscar ödülüne aday gösterilen yapım hala unutulmazlar arasındaki yerini koruyor. Filmin tamamlayıcısı konumunda bir de Yeni Ülke isimli filmin olduğunu not olarak düşelim.
Müzikalin böylesi: Karanlıkta Dans
Sinemanın ses getiren yapımlarının altına imza atan ve daha önce değindiğimiz Dogma kurallarının fikir babası Lars Von Trier müzikal türde bir film yaparak şaşkınlılk yarattı. Başrolünü de müzik dünyasının aykırı ismi Björk’e vererek risk faktörünü katlayan Von Trier görme yetisi yavaş yavaş kaybolan Selma isimli göçmen bir kadının insanın içini burkan hilkayesini çarpıcı bir gerçeklikle anlatıyor. Björk’ün seslendirdiği I’ve Seen it All şarkısı ile Oscar adayı olan film Cannes Film Festivali’nden de Altın Palmiye ve En İyi Kadın Oyuncu ödüllerini kazanmayı başardı.
Ölüme koşar adım: Wilbur Ölmek İstiyor
İntihar eğilimli Wilbur ve onunla ilgilenmek zorunda olan kardeşinin sosyal çevreleri ile hayata dair yaşadığı her şeyi anlatan film adından farklı bir şekilde komedi türüne yakın duran bir yapım. Yönetmen Lone Scherfig’in Holllywood’a transfer olmasının hemen öncesinde tamamladığı film uluslararası pek çok festivalde ses getirmiş ve uluslararası dağıtıma çıkmayı başarmıştı.
Uymak ya da uymamak: Elling
Annesini kaybettikten sonra ciddi bir uyum sorunu yaşayan Elling tedavi gördüğü hastaneden çıktıktan sonra en az kendisi kadar eksantrik Kjell ile Osllo’da bir ev kiralar. Bakmayın konusunun dramatik olmasına Elling son derece eğlenceli ve Kuzey Avrupa’dan beklenmeyecek türde de komik ve duygusal bir yapım. En iyi yabancı film dalında Oscar adaylığının bulunduğunu da not olarak düşelim.
Başrolde dövme var: Ejderha Dövmeli Kız
Burada tek bir filmden bahsediyoruz ama aslında Milenyum Üçlemesi olarak bilinen İsveçli gazeteci yazar Stieg Larsson’un dünya çapında toplam 65 milyon satan romanlarından uyarlanan polisiye gerilim türündeki yapımlar türün en iyi örneklerinden biri. Sadece ilk film değil devamında gelen iki film de en az ilki kadar ilgi görmüş olsa da Hollywood şimdilik ilk filmin yeniden çevrimini yapmakla yetindi.
Bir gün yeter: Oslo, 31 Ağustos
Melankoli ve türlü sorunlarla yitip giden bir yaşamın ardından rehabilitasyon merkezine yatan Anders’in tedavi süreci tamamlandıktan sonra hayatına devam edebilmek adına bir sürü şey yapması gerekmektedir. Bir yandan eski arkadaşlarıyla buluşan diğer taraftan da geçmişte yaptığı hatalarla yüzleşen Anders’in yaşadığı tek bir güne odaklanan film Noveç sinema endüstrisinin en prestijli ödülü Amanda’dan yönetmen ve kurgu ödüllerini almayı başarmış bir yapım.
Daha iyisi mümkün mü? Daha İyi Bir Dünyada
Yakın dönemin ses getiren ve Oscar başta olmak üzere pek çok ödülü kazanan film Afrikalı göçmenlere ev sahipliği yaptığı işine trenle gidip gelen bir doktor olan ve bu birbirinden son derece farklı iki dünya arasında sıkışan Anton ve ailesinin hayatına odaklanıyor. Kendilerini intikamla bağışlama arasında seçimi zor bir ikilemde, anlaşmazlıklarla dolu zıt kavramlarla karşı karşıyayken bulan ailenin yaşadıkları günümüz dünyasının gerçekçi bir portresini de sunuyor.
Karışıklık olmasın: Geçmişi Olmayan Adam
Aki Kaurismäki’nin, Cannes’da Jüri Büyük Ödülü’nü kazandığı film, Finlandiya üçlemesinin ikinci bölümü. Kimliği bilinmeyen bir adamın, üç eşkıya tarafından öldürülesiye dövülmesi ile başlar. Aslen Helsinki’ye yeni bir düzen kurmak umudu ile gelmiş olup ancak geçmişini yitiren bu adamın başlangıçta vahşeti sunuyor olsa da ilerleyen dakikalarda sevgi ve yalnızlık, acı ve güç, sadakat ve kırılganlık üzerine eşsiz bir öğretiyi izleyiciye aktarıyor.