Asıl adı Eşref Sencer Kuşçubaşı olan Çerkes asıllı Kuşçubaşı Eşref, 1883 yılında İstanbul’da doğdu ve 1964 yılında İzmir’de vefat etti. Teşkilat-ı Mahsusa’nın bir ajanı olarak Türk istihbaratına ve devletine büyük katkılar yaptı. Teşkilat-ı Mahsusa ile birlikte özellikle Libya’da çok önemli görevleri yerine getirdi. Kimileri Eşref Sencer Kuşçubaşı’nı kahraman olarak görürken, diğerleri hain olarak görüyor. Sizler için Kuşçubaşı Eşref kimdir ve Kuşçubaşı Eşref hain midir gibi merak edilen soruların cevaplarını bu listede derledik.
Ayrıca bu içeriğe bakmak isteyebilirsiniz: “İttihat ve Terakki: Kurucuları, Üyeleri ve Faaliyetleri Hakkında Bilmeniz Gerekenler”
Ayrıcalıklı bir aileden geliyordu
Çerkes asıllı bir Türk olan Eşref 1883 yılında İstanbul’da doğdu. Kuşçubaşı soyadı, Osmanlı Sarayı’nda kuşçubaşı olarak çalışan dedesinden geliyordu. Halası ise Saray’da üst düzey yetkiye sahip olan bir kişi ile evliydi. Bu da Eşref için refah ve ayrıcalık dolu bir hayat demekti. Bu ayrıcalık sayesinde Eşref Mekteb-i Harbiye’ye girdi. Eşref’in kavgacı ruhu ilk kez kendini burada göstermiş ve karıştığı bir kavga yüzünden okuldan uzaklaştırılmasına karar verilmişti. Bunun üzerine Sultan Abdülhamid araya girmiş ve Eşref’i sürgün olarak Edirne’ye göndermişti. Bu Eşref’in hayatı boyunca yaşayacağı ilk sürgün değildi.
Eşref yaşamı boyunca önemli insanlarla dostluklar kurdu. Bunlardan bazıları Enver Paşa, Said Nursi ve Mehmet Akif idi. Bu dostluklar sayesinde hayatı değişti.
Ayrıca bu içeriğe bakmak isteyebilirsiniz: “Siyasi Tarihimizin En Önemli İsimlerinden Biri: Osmanlı Hürriyet Cemiyetinin Kurucusu Talat Paşa Kimdir?”
Kuşçubaşı Eşref’in çölde geçirdiği dönem
Lawrence ve Gertrude Bell gibi Osmanlı’ya büyük tehdit oluşturan casuslar, Osmanlı ve Arap coğrafyasını iyi bir şekilde öğrenmişlerdi. Böylece Arap kabilelerini kışkırtıp Osmanlı’ya sırt çevirmelerini sağlamışlardı. Osmanlı bu ve benzeri casuslardan habersiz değildi. Enver Paşa’nın liderliğini üstlendiği Teşkilat-ı Mahsusa’nın da önemli faaliyetlerde bulunan casusları vardı. Bu kişilerden biri de Kuşçubaşı Eşref idi.
Eşref’in babası Mustafa Nuri Taif sürgüne gönderilince Eşref’in çöl tecrübesi başladı. Ayrıca kendisi de Hicaz’a sürgün gönderildi. Bu sürgün sırasında Medine ve Mekke’yi tanıdı ve yaşanan bazı talihsiz olaylar sonucunda hapse düştü. Hapiste kendisine yapılan kötü muamelelere dayanamayınca, gelecekte Teşkilat-ı Mahsusa’da birlikte görev alacağı kardeşi Sami ile hapisten firar etti. Daha sonra ise Eşref, Arap kabilelerinin arasına karıştı ve Osmanlı’ya karşı eşkıyalık faaliyetleri yürüttü. Bu eşkıyalık faaliyetleri Osmanlı için büyük bir soruna dönüşünce, Sultan Abdülhamid Kuşçubaşı Eşref için af çıkardı ve Eşref tüm faaliyetlere son verdi.
Ayrıca bu içeriğe bakmak isteyebilirsiniz: “Amaçları, Destekçileri, Faaliyetleri: Tüm Yönleriyle Milli Varlığa Zararlı Cemiyetler”
Kuşçubaşı Eşref ve bir grup genç subay, Trablusgarp’ta İtalya’nın ilerleyişini durdurdu
Af çıktıktan sonra Eşref, yurda döndü ve İzmir’e ailesinin yanına gitti. Sultan Abdülhamid, Eşref’in uslu durması için ona maaş bağladı. Genç bir subay olan Enver Paşa, Eşref’in çölde yaptıklarından etkilenmişti. Daha sonrasında bu ikili arasında bir dostluk oluştu. 31 Mart Vakası sonrasında Eşref’in yaptıkları Enver Paşa’nın ona güvenmesini sağlamıştı. İtalya 1911 yılında Osmanlı’ya savaş açtığı sıralarda Eşref normal bir hayat yaşıyordu ve çoğunlukla ticaret yapıyordu. İtalya’nın Trablusgarp’a asker çıkarmasına Osmanlı sadece protesto edebilmişti, fakat pek çok genç subay bu durumdan rahatsızdı. Enver Paşa bir grup genç subay ile birlikte Trablusgarp’a gitti. Enver Paşa’nın çağrısını duyan Eşref hemen bu gruba katıldı. Genç subaylardan oluşan bu grupta Fethi Bey ve Mustafa Kemal gibi önemli isimler de yer alıyordu.
Genç Osmanlı subaylarının Libya’ya gitmesi bölgede kayda değer bir karşılık buldu. Senusiler, Osmanlı subaylarına büyük bir saygı ve sevgi gösterdiler ve İtalyanlara karşı örgütlendiler. İtalyanlar bölgeyi çok kısa bir sürede işgal edeceklerini düşünüyorlardı, fakat Osmanlı subaylarının yanında bulunan Senusilerin sayısı çok geçmeden 20 bin oldu. Böylece İtalyanlar bozguna uğramaya başladı. 9 genç subaydan oluşan bu Osmanlı grubu, bölgede yaklaşık 50 bin kişilik bir orduyu yönetmeye başladı. Grubun en tecrübeli üyesi olan Eşref, eşkıyalık yaptığı zamanlarda öğrendiği gerilla taktiği ile İtalyanları durdurmayı başardı. Hatta İtalyanların kontrolünde olan pek çok karakolun ve kalenin ele geçirilmesinde büyük bir rol oynadı. İtalyan hükümeti Osmanlı subaylarının direnişini kıramayacağını anlayınca, On İki Ada’ya asker çıkartıp Osmanlı’yı İstanbul’a saldırmakla tehdit etti. Bunun üzerine İstanbul Hükümeti, İtalya ile Uşi Antlaşması’nı imzaladı ve ve Libya’daki subaylarını geri çağırdı. Balkan Savaşı başlayınca ise Enver Paşa ve Kuşçubaşı Eşref yurda geri döndü.
Bab-ı Ali Baskını’nda Eşref’in rolü ve Enver Paşa’nın durdurulamayan yükselişi
16 Mart 1913 tarihinde Bulgarlar Edirne’yi ele geçirdi. Bu olay tüm vatanı şok etti. Sadrazam Mahmut Şevket Paşa, Osmanlı’nın aleyhine birbirleriyle müttefik olan Balkan devletlerinin kendi aralarında ayrı düşmeleri için Edirne’nin Bulgarlarda kalmasına ses çıkarmıyordu. Fakat bu durum İttihatçıları kendi yurtlarında mülteci konumuna düşürüyordu. Şevket Paşa’nın bekleyip olacak olanları görmek istemesi, Enver Paşa’nın kabul edebileceği bir durum değildi.
Yakub Cemil ve Enver Paşa son derece önemli bir olaya imza atmaya hazırlanırken, Eşref ise Edirne’nin Bulgar kontrolünden alınması için fedaileri örgütledi. Enver Paşa yapılan toplantılar sonucunda hükümete darbe yapmaya karar verdi. Enver Paşa silahını kuşandıktan sonra Sapancalı Hakkı, Yakub Cemil, Naci ve Ömer gibi kişileri yanına alıp yola çıktı. Yolda Talat Paşa da onlara katıldı. Nuruosmaniye Camisi’ne geldiklerinde yoldaşlarının bir kısmı telgraf ofislerini tuttu, diğerleri ise öfkeli kalabalığı hükümete karşı harekete geçirmek için Sultanahmet Meydanı’na gitti.
Enver Paşa ve fedaileri hükümet binasına doğru yöneldiler. Muhafız subayları, Trablusgarp’ta büyük kahramanlıklar gösteren Enver Paşa ve fedailerini karşılarında görünce geçişlerine izin verdiler. Sadrazam yaveri Ohrili Nafiz Bey, silahını çekip Enver Paşa’yı engellemeye çalışınca, Mustafa Necip yaveri oracıkta vurup yaraladı. Yakub Cemil ve Enver Paşa, Nazım Paşa’nın olduğu odaya gitti. Nazım Paşa, Enver Paşa’ya hakaret edince, Yakub Cemil Nazım Paşa’yı vurdu. Daha sonra Bakanlar Kurulu’nun toplandığı salona girdi ve Sadrazam Kamil Paşa’nın istifa etmesini istedi. Sadrazam Kamil Paşa hiçbir direniş göstermeden istifa etti. Ardından Enver Paşa padişahın yanına gitti ve Sadrazam Kamil Paşa’nın istifasını sundu. Böylece İttihat-ı Terakki hükümette mutlak hakimiyet sağladı.
Ayrıca bu içeriğe bakmak isteyebilirsiniz: “Nedenleri Ve Sonuçlarıyla Bab-ı Ali Baskını Hakkında Bilmeniz Gerekenler”
Edirne’yi kurtardı ve Batı Trakya’da ilk Türk Cumhuriyeti’ni kurdu
1912 yılında İkinci Balkan Savaşı sırasında Cihangiroğlu İbrahim, Enver Bey, Süleyman Askeri ve kardeşi Sami Kuşçubaşı ile beraber Malkara, Hayrabolu, Çorlu, Edirne ve Tekirdağ’ın kurtarılmasını sağladı. 1912 yılının devamında Süleyman Askeri ile birlikte Batı Trakya Bağımsız Hükümeti’ni kurdu. Bu, kurulan ilk Türk Cumhuriyeti idi. 1914-1915 yıllarında teşkilatın Arap Yarımadasından sorumlu başkanı oldu. Süleyman Askeri Bey öldükten sonra ise Teşkilat-ı Mahsusa’nın başkanı oldu. 1915-1918 yılları arasında teşkilatın başkanlığı görevine devam etti.
I. Dünya Savaşı’nda İngilizlere karşı düzenlen İkinci Kanal Harekatı’nda ilk birlikleri komuta ederek başarılı bir iş çıkardı. 1917 yılında Hayber’de Faysal’ın 20 bin kişiden oluşan bir ordusu vardı. Teşkilat-ı Mahsusa’nın birliği ise 40 bin kişiden oluşuyordu. Bu iki ordu 5 saat çarpıştıktan sonra Kuşçubaşı Eşref yaralandı ve esir düştü. Ardından Malta’ya sürgüne gönderildi. İngilizlerle esir değiş tokuş anlaşması imzalandıktan sonra serbest bırakıldı ve yurda dönüp Türk Kurtuluş Savaşı’na katıldı. 1920 yılında Çerkez Ethem ile birlikte Kuva-yi Seyyare’de Yunan işgaline karşı mücadele etti. Adapazarı çevresinde Kuva-yi Milliye’nin başarılı olması onun sayesindeydi.
Düşman işbirlikçisi olduğu iddiasıyla vatandaşlıktan çıkarıldı
Çerkez Ethem Türk kuvvetlerine isyan etti ve bunun sonucunda yenildi. Daha sonra Eşref ve Çerkez Ethem Yunan kuvvetlerine sığındı. Lozan Antlaşması imzalandıktan sonra Eşref ve Çerkez Ethem, İngiliz ve Yunan işbirlikçisi olmakla suçlandı. Bunun sonucunda Yüzellilikler listesinde yer aldılar ve vatandaşlıktan çıkarıldılar. Böylece 1936 yılına kadar Türkiye’ye girmeleri yasaklandı. 1936 yılında af çıkmasına rağmen Eşref yurda dönmedi ve şunları söyledi: “Hiçbir zaman af dilemedim, hain değilim ki affedileyim.”
Yurttan uzak olduğu süre boyunca Mısır’ın İskenderiye şehrinde yaşadı. 1950 yılında Demokratik Parti iktidara gelince yurda döndü. 1950 yılından öldüğü 1964 yılına kadar Türkiye’de yaşadı.