Konuk yazarımız Büke Tozlu listeledi, haberiniz olsun. (@buketozlu)
2000’li yıllarda doğmuş çocuklar nasıl internet ya da cep telefonu sanki ezelden beri varmış gibi hissederlerse, biz yaşlılarda da başka benzer hisler vardır. Domates yemek, çay içmek, sigara tüttürmek hayatımızın derinliklerine işlemiş, binlerce yıldır yaptığımız şeyler gibidir bizler için.
Hayatımızın-mutfağımızın bir parçası olan yiyeceklerin önemli bir kısmı ailelerinden-kökenlerinden çok uzaktalar. Bu açıdan insanlara da benziyorlar. Sonuçta kim doğup büyüdüğü yerde kalıyor? Kim yaşadığı yerde çalışıyor? Kim atalarının yaşadığı yerde yaşıyor? Doğal diye bir şey var mı?
Tarih aslında sömürülerin, göçlerin, savaşların, sürgünlerin ve her türlü kökün yok edilişi tarihi. Başka topraklarda mülteci, yabancı olan hayvanın, bitkinin taşın toprağın bütün her şeyin tarihi. O tarihe şöyle bir bakmak için, buyurun kullandığımız bitkilerin kökeni nereye dayanıyor, aileleri nereden geliyormuş birlikte bakalım.
Orta Amerika asıllı domates
Bir Aztek dili olan Nahuatl’cası ‘Tomatl’. Anlamı ‘kabaran meyve’. ‘Tomana’ da bu dilde kabarmak anlamına geliyor. 16. yüzyılda işgalci İspanyol denizci Hernan Cortes tarafından ilk defa Amerika kıtasının dışına çıkarılıyor. 20. yüzyıla kadar da ne domates ne de salçası Anadolu’da yaygın olarak kullanılmıyor.
Avrupalılar domates daha kızarmadan yeşilken yermiş ilk zamanlar. Kırmızı halinin zehirlediğini düşündüklerinden mahkumlara yedirirlermiş. Bugün en çok domates üreten ilk iki ülke Çin ve Hindistan. Buralarda yetişen domatesle kendi ailesi (Amerika) arasında okyanuslar var.
Güney Çin asıllı çay
Asya ve Doğu Avrupa dillerinde Mandarin lehçesinden alınan ‘ça’ (çay, şay…) biçimi yaygınken, Batı Avrupa dillerinde aynı sözcüğün Xiamen lehçesinden Hollandalı tüccarlar vasıtasıyla alınan ‘tê’ (tea, té…) biçimi benimsenmiş.
16. yüzyılda Portekizli tüccarlara ikram edilen çaylar Batılıların içtiği ilk çaylar oluyor. Çay 17. yüzyılda ortalarına doğru Batı Avrupa ve Rusya’da tanınıyor. Doğu Karadeniz’deki tarımı ise ancak 1940’lardan sonra yaygınlık kazanıyor. Çay bizim kültürümüzde var sayılır mı?
Dünya’da kişi başına en çok çay içilen ülke Türkiye ve ardından Fas, İrlanda, Moritanya, İngiltere gibi ülkeler geliyor, Çin listenin 33. sırasında.
Orta-Güney Amerika asıllı patates
Bir Karayip dilinden alınma, ‘Batata’ aslında. Türkiye’de ilk kez 1830’larda Alibeyköy çiftliğinde yetiştirilmiş.
Bugün İrlanda yemek kültürünün temelinde olan patates oraya da sonradan gidiyor. 1845 yılında ise İrlanda’da “İrlanda Patates Kıtlığı” olarak bilinen bir felaket yaşanmış. Ticari gemilerle gelen bir mantar türü ülkedeki bütün patatesleri çürütmüş ve 7 yıl boyunca süren bu kıtlık sonucu 1 milyon kişi ölmüş.
Amarika asıllı biber
6 bin yıl önce Meksika’da evcilleştirilen (Köleleştirilen demek lazım aslında, yabani olan özgürdür!) yeşil-kırmızı biber, İspanyol işgalinden (16. yüzyıl) sonra Anadolu’ya ticaret yoluyla geliyor. Yani kırmızı biber, pul biber gibi baharatlar da; biber salçası da yokmuş yakın zamana kadar.
Orta Amerika asıllı mısır
Bir Karayip dili olan Arawakan’cası ‘Mahiz’. Maize de latin dillerindeki karşılığı. Anadolu’ya mısır, ülke olan Mısır üzerinden girdiği için mısır ismini almış. Bugün Karadeniz’de yenen mısırlı yemekler ve mısırözü yağı hep yeni.
Orta Amerika asıllı tütün
Tobacco yine Karayip dillerinden girmiş Latin dillerine. Yani sigara alışkanlığının nedeni aslında nikotin değil, Karayipler’den tütünü alıp getiren İspanyol denizciler.
Orta Amerika asıllı kakao
Yine bir Aztek dilinden alınma ‘cacahutl’. Çikolata da kakaodan yapılan baharatlı içecek. Anlamı da ‘acı su’ aynı dilde. ‘Xacolli’ acı, ‘atl’ da su demek.
Bugün en çok çikolata yiyen ülkeler İsviçre, Avusturya, Almanya, İngiltere gibi Avrupa ülkeleri. Fakat yine de ‘İsviçre’ , ‘Alman’ , ‘ Belçika ‘ çikolatası diye bir şey yok aslında, Aztek çikolatası var.
Etiyopya asıllı kahve
Kahve, Etiyopya’nın ‘Kaffa’ bölgesinden çıkma, ismini de bu bölgeden almış.
“Kahve’nin anavatanı olan Etiyopya’nın yüksek yaylaları, yabani kahve bitkisinin doğal olarak yetiştiği bölgelerde yerli halk bu bitkinin tanelerini un haline getirip bir çeşit ekmek yapıyordu. Meyveleri kaynatıldıktan sonra suyu içilmek suretiyle tıbbi amaçlı kullanılıyor ve ‘sihirli meyve’ olarak adlandırılıyordu.”
İlk kez 15. yüzyıl ortalarında Yemen’de kaydedilmiş, 16. yüzyıl başında Yemen’den Hindistan’a ve İstanbul’a götürülmüş, aynı dönemler Avrupalılar da kahveyle tanışmış. Aslında Yemen’e geçince ismi olmuş ‘Yemen kahvesi’, Anadolu’da ‘Türk kahvesi’, İtalya’da ‘Espresso’. Kahve; Brezilya’dan Vietnam’a dünyanın tropik birçok bölgesine götürülüp sömürülmeye başlanıyor. Doğal olarak da kişi başına en çok kahve içen ülkeler Finlandiya, Norveç, İsviçre, Hollanda, Fransa gibi sömürgeci ülkeler oluyor.
Güney Hindistan asıllı patlıcan
Hintçe ‘brincāl’, Malayalamca ‘berincāla’ imiş patlıcan. Tüccar Arap denizciler 12. yüzyılda İspanya’ya kadar göç ettirmişler patlıcanı. Arapça’daki ‘barancan’ olmuş batı dillerinde ‘aubergine’.
Güney Hindistan asıllı pirinç
Güney Hindistan dilleri olan Telugucuası ‘warinci’, Tamilcesi ‘arisi’dir. 10 bin yıl önce ilk defa Çin’de evcilleştirilmiş. Anadolu’ya da 500 yıl önce İran üzerinden geldiği düşünülüyor.
Çin-Hindistan asıllı narenciye
Eski Hint dili olan Sanskritçe ‘nāranga’ yani ejder ağacı demekmiş. Milattan önce 2500 yıllarında ilk defa Çin’de evcilleştirilmiş.
Mandalina: En çok konuşulan Çince lehçesi Mandarin Çincesi ve Mandalina da bu memleketten geldiğinden mandalina ismi almış.
Portakal: Uzakdoğu’dan Portekizli tüccarlar tarafından getirildiğinden portakal adı verilmiş. İstanbul’da ilk defa 1800’lü yılların başında yenmeye başlanıyor.
Brezilya asıllı kaju
Bir yerli Brezilya dili olan Tupice’de ‘acaju’, kendini yenileyen yemiş demekmiş.
Kajuyla ilgili doğru mu yanlış mı bilinmez çok ilginç bir hikaye var:
“Hindistan başsefiri, güzeller güzeli kızı ve yakışıklı damadıyla köşke davetliydi. Mükellef sofra kuruldu, sohbete başlandı. Hint sefirinin kızı ‘Gazi hazretleri, size bizim diyarlardan seveceğinizi ümit ettiğimiz bir yemiş getirdik’ diyerek torbayı masanın göbeğine koyuverdi. Bu yemişin adı kaju, namı diğer maun fıstığıydı… Atamızın fıstığı ağzına atmasıyla tıkanması bir oldu. Tuzlu irice yemiş her nasılsa Atamızın çiğnemesine fırsat kalmadan dilinden doğruca nefes borusuna kaymış, enlemesine yerleşmişti… Köşk muhafızı Ali Haydar koşa koşa geldi ve kocaman kollarıyla sararak silkeledi. Atamız derin nefes alarak sandalyeye yığıldı.
Bu talihsiz kazanın ardından Hintli Sefir, kızı ve damadı suikasta teşebbüs iddiasıyla tevkif edildi ve bir hafta sorgulandıktan sonra serbest bırakıldı. Kaju ise on yıllar boyu ithalatı men edilen mamuller listesinin tepesinde kaldı.”
Amerika asıllı ayçiçeği
1600’lerde Avrupa’ya yayılmış, Anadolu’ya ise Balkanlı göçmenlerce 1920’li yıllarda getirilmiş. Bu durum Trakya’daki ayçiçeği tarlalarını açıklıyor olabilir. Ayçiçek yağı bile son zamanlarda yaygınlaşmış.
Kuzey Hindistan asıllı limon
İlk olarak buralarda yetişen limon 1930’lardan sonra Anadolu’da tarımı yapılmaya başlanan bir meyve. Eski Hint dili olan Sanskritçe’si de ‘nimbu’ymuş.
Güney Hindistan asıllı karabiber
Güney Hindistan dillerinden (Dravid dillerinde) birinde ‘pippali’ deniyormuş bu bitkiye. Sonradan Amerika’dan gelen yeşil-kırmızı biberle karışmasın diye, karabiber ismini vermişler.
Kuzeybatı Çin-Uygur asıllı şeftali
İran üzerinden yayıldığından kelime de Farsçaymış, şaft (kaba) + alu (erik, alıç) = Kaba erik! Peach’in kökeni de ‘malum Persicum’ yani ‘İran elması’ imiş.
Bangladeş-Birmanya asıllı tarçın
Kelime olarak farsça ‘dar-ı çini’ yani ‘Çin ağacı’ demekmiş.
Orta Afrika asıllı susam
Afrikalı da olsa susam kelimesi bir Mezopotamya dili olan Akatça. Şamşamnu zamanla söylene söylene kısalmış susam olmuş. Şamaş (yağ) + şammu (ot) yani ‘yağ otu’.
Not: Listeyi hazırlarken aşağıdaki kaynaklardan faydalandık.
(Wikipedia 1, 2 / Etymonline / Nişanyan Sözlük / Cine-Tarım)